..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sanat > Deniz Güney




15 Ağustos 2001
Kanarya Ötüşlü Sakalar  
Ben bir sakayım, ötüşüm bozuktur...

Deniz Güney


Sıradan Sanat'a İlişkin Noktalar - Edebiyata saygım sonsuz ancak gelemiyorum öyle ölçülere, aruzlara falan.. Yani neden insanların düşüncelerini ölçütlere sığdırmaya çalışırlar ki?.. Sığmaz zaten! Sığmadığı gibi de insanın asıl duyguları, ölçü tutturayım


:DJAH:
Kuşları bilir misiniz? Hiç kuş beslediniz mi? Ya da elinizden yedirdiniz mi? Ben saka kuşlarını çok severim. En az diğerleri kadar oyuncu olurlar. Parmağınızı kafese dayayınca, koparacakmış gibi atlarlar. Akılları sıra korkuturlar.. Tüylerinde genellikle bakır tonları olur. Yalnız yavru iken kanaryaların yanına koyarsanız, kanarya gibi makara çekmeye uğraşırlar. Kendini kanarya gibi hissederek palazlanmaya başlar. Oysa sakadır. Ama büyüdüğünde çektiği makaralar iki çesittir. Ve hic de fena değildir.

İşte bu sakalar, ne kadar kanarya ise bende o kadar yazar'im. Eskiden beri yazarım. Hiç düşünmeden.. Aklıma geleni dökerim kağıda.. Edebiyata saygım sonsuz ancak gelemiyorum öyle ölçülere, aruzlara falan.. Yani neden insanların düşüncelerini ölçütlere sığdırmaya çalışırlar ki?.. Sığmaz zaten! Sığmadığı gibi de insanın asıl duyguları, ölçü tutturayım derken renk değistirir. Ve kendi öz duyguları olmaktan çıkar bence.. Ve yazarı yansıtmaz. Oysa her yazarın üretiminde, kendinden parçalar vardır. Ve yaşanmışlıklar her zaman bir ölçüye tabi olamaz. Çünkü her anlatılan kendi içinde oluşturur satır başını, kafiyeyi.. Benim niyetim insanlara kendi düşüncelerimi sunmaksa, en basit iletişim yolu konuşma diliyle yazmaktır. Dikkat ediyorum, bu hemen her sanat dilinde daha iyi sonuçlar veriyor.. Hal böyleyken kalkıp kalıplara girmenin anlamı olmadığını düşünüyorum.

Son dönemlerde yapılan hemen her üretim, yoğun kitlelere ulaşabiliyor. Oysa eskiden beri en büyük hatamızdı, sanat'a ve getirilerine sadece üc dört büyük kentimizin gözlükleriyle bakmak.. Artık sanırım bu huyumuzu bırakmış olacağız ki, kitleler her geçen gün sayıca fazlalaşıyor.

Sanatla ilgili her kişi dağ başında da olsa, yine okur, yazar. Söyler.. önemli olan içinde o yeteneğin var olması.. Bunun bir seviyesi olabilir. Bu seviye tartışılabilir. Ancak asla engellenemez.. (Mesela ben elli yaşıma yakın iyi bir yazar olacağımı düşünüyorum azim ve kararlılıkla... Ama asla kitaplarımın arka kapağında vesikalık fotoğrafım olmayacak. Taktım kafamı bu konuya.. Aksine ben, yüz fotoğrafımı ön kapakta kullanacağım. Daha sıcak olacağını düşünüyorum. Bu bir ayrıntı hani bilin diye söyledim.) Evet çok üretmek, okumakla ilgili derler ama okumayan insan, eğer hala dağda hayvan güderken türkü söylüyorsa, eğer oturup ağıt döktürebiliyorsa en az bizler kadar sahiptir sanata.. üretiyordur. Ve en önemlisi Aşık Veysel biliyordur mesela..

Bu at gözlüklerinden ne zaman kesin anlamda vazgeçersek o zaman biçimsellik yapıştırmaktan vazgeçeceğiz birşeylere.. Bir de eleştirirler bizi nedense.. Sanatı bunlar bozuyor diye.. Mesela Eşkiya filmini hatırlarsınız.. Doksanlı yıllarda doğuda geçen, akıllara durgunluk verecek bir aşk ve hala özleriyle yaşayan bir eşkiya.. Bana göre sinemayı atağa kaldıran iyi bir filmdi. Öyleki silah çekme sahnelerinin abartısını bile severek izledim. Yabancı kökenli filmlerle gün geçiren halk birden hücum etti sinemalara.. Eşkiya kapalı gişe oynadı. Ağlayanlar, buruk çıkanlar oldu kapılardan.. Neden acaba? Unuttuğumuz bir tarafımıza mı dokunmuştu, yoksa özlerimizden birşeyler mi vardı? Aslında bence en doğru cevap, bizim aslında at gözlüklerimizle baktığımız kitle, çoğunluk doğu kökenli , asimile olmuş ya da olmamış insanlar ve onların yeni kuşak çocuklarıydı.. Bu yüzden fazlaca bizim gibi gelmişti. Baran ve Keje.. Çok anlaşılır, çok gündelik davranışlarla çekilmiş bir filmdi.. Ölçülerden uzak.. Ve halk ispatlamıştı aslında birşeyleri..

Sonra Adi Aylın ve Fureya'lar geldi. Ne güzeldi konular, yaşananlar.. Ne kadar bizdendi Aylin'in onca yasağa rağmen sevdiği adamla mağazanın soyunma kabininde birlikte oluşu.. Ne kadar aşıktı.. Ne kadar hüzünlü kabullendi bir daha anne olmayacağını.. Ne kadar kadar önüne geçmeye çalıştı ablasının..

Fureya ne kadar meraklıydı değişik mezelere.. Suskun taraflarını nasıl da kuşarına dökmüştü. Balmumcu yokuşundan her inişte yaptığı heykele baktıkca, bana bakıyor gibi gelmişti. Özlediğimiz üve anne modeliydi.

Gülden Kale'de nasıl ihanet acısı çekiyordu yazar.. Ne kadar acılarımız ortaktı.. Bu aklıma gelen kitapların ortak yanları, akıcı, sıkmayan gündelik konuşma diline yakın olmalarıydı sanırım..

Demek ikibinli yillara giderken, sıradan teknolojik tarzlar bıktırmıştı. Kendimizi bulmak istiyorduk. Ama sunum önemliydi bizim için.. Sıradanlık ve sadeliği tercih ediyorduk sanırım. Asılnda sanmıyor olmalıyım ki Herşey Güzel Olacak düşüverdi ortaya! Bizim Beyoğlumuz, bizim kirli işlerimiz, bizim küfürlerimiz, bizim umutlarımızla..

Açamadığımız kavanoz kapaklarımızı, tiyatro sahnesinde esprili bir dille izlerken, kendimize gülüyorduk. Tek kişilik sahne şovlarında.. Aslında tercihimizi koyuyorduk ve onlar üretmeye çalışıyorlardı. Eskisi gibi motomot izleyici, okuyucu olmaktan çıkmıştık.

İşte bunları düşündükçe, daha bir içimden geldiği gibi yazmaya yönlendim. Bir çocuk da, bir yaşlı da anlayabilmeliydi yazdıklarımı.. Artık eleştirmenleri dikkate almıyorum. Halk yeterince iyi bir eleştirmen zira.. Bıraksınlar insanlar yazsın, söylesin, üretsin.. Çünkü ortalık kirlenmeden temizler ayrılmaz ki.. Öyle ölçüler falan olmasın.. Bir tek yapabildiğimiz kadar aşkı süsleyelim.. Aşk bize lazım çünkü üretebilmek için..

Bugün gidip bir saka almalı, bir de kanarya.. İkisi de yavru olmalı.. Bakalım ne kadar kanarya olabilecek saka?.. Ne kadar çaba gösterecek.. Sakadan kanarya versiyonları dinlemek nasıl olacak? Boynuz kulağı geçecek mi bakalım? Sizler bunu okuduğunuzda ne düşüneceksiniz? Belki "Caaanım düzeni bunlar bozuyor" diyeceksiniz.. Belki gülümseyeceksiniz.. Ama önemli olan okuyacaksınız. Benim de istediğim bu zaten.. Hem belki kuşları seversiniz siz? Kim bilir sinemadan çıkan o buruk gülümsemeli insan sizdiniz? Ya da kitapçıda yanlışlıkla ayağınıza basan bendim.. Nerden bileyim? Yine de sizi dostluk tadıyla bırakıyorum..

Hoş kalın!



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aşk ve Çöp Kutusu
Yağmur Kaçamağında Kutuda Bir Keman
Bir Çöl Mektubu
Yalnızlık Nasihatları
Çığlık Çığlığa Sessizlik
Karanlik dusleri
kırmızı gülü denize fırlatanlara
Kirik Dusunceler

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Gelme [Şiir]
Akşam Güneşi Hale'ye... [Şiir]
Mandıra Filozofu 2: İstanbul İzle [Şiir]
Geciyorum Sehirden [Şiir]
Seyrusefer [Şiir]
Bir Sen, Bir Ben [Şiir]
Derinde Saklı İsmim [Şiir]
Sokaklarda Düşenlere [Şiir]
Hatırlatma [Şiir]
Martılar Dönemi [Şiir]


Deniz Güney kimdir?

yaşını başını almış bii çocuk. . . . . . beyaz peynirsiz yaşayamayan , bir duble rakı eşliğinde acıları yolculayan , cooookk biiii Deniz ! dalgası yaralayan, güneşi zamansız yakan , sevdayı dökmüş kayalara kurutan. . . . ne denir? ne söylenir? bu yalnızlıkla baş koltukaltında seyrüsefere nasıl gidilir ?????

Etkilendiği Yazarlar:
Ümit Yaşar, Ahmet Arif, Murathan Mungan, Refiş Durbaş


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Deniz Güney, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.