..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yalnızca sevgiyi öğret, çünkü sen osun. -Anonim
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe > mahmut




16 Haziran 2006
Felsefi Açılımlarım, Yalnız Başlıklar...  
mahmut
İnsan olarak bana ait olan düşünme gücümün kırıntıları. Felsefi açılımlarım ve yalnız başlıklar. Düşünerek okununca anlaşılacak konular.


:BGBI:
Açısal bir yaklaşım ve köşesiz olmasa da köşelerin içerisine köşesizlik inşa ederek ele alma olayları veya irdeleme içinde sınırları belirleme.
Sıfırın gücünü, birin eşleniksizliğini ve sonsuzluğun yapısını sorunsallık edinimleri içerisinde benzetme.
En gelişmiş akıldan yoksun kalıp, ilkelliğin erdemiyle bütünü parçalama.
En feverane tavırları sezinleyip gidişin ve deneyimlerin çizgisine sığdırabilme.
Nesnenin aslında nesnel olmadığına, algılamalarımızın ya da duyularımızın en büyük yalanı olduğuna olan sorgu.
Tümleşik veya birleşik elementsel geçerliliğin kuramsal yanını kabul edemeyişimizin sebeplerine vurguda bulunma.
Beşinci duygunun saçmalığına olan yargılama amaçsız infazı onaylama.
Ve beklentilerin asli unsurunun sonuncu aklın en ideal gerçekleşmesi olabileceğini özümseme.
İçtenliğin körlüğünde ve kendimizi var saymadan işe başlamak.
Çözüm önce kendimizi kabullenmemekte yatıyor.
Sonuca varabilmenin veya bu büyük olguyu kabul edebilmenin veya olguları yok saymanın başlıca adımı.
Varsak yokuz, yoksak her şey var.

Ayağımızı bastığımız yer bir noktadır. Destek noktası bedenimizi taşıyan ruhumuzun. Bedenin ruhu taşıyamayacağı vakıadır. Bunu farklı bir an diliminde yargılayacağız. Bedenimizin durduğu nokta ruhumuzun destek noktasıdır. İnsan vücudunun simetrik olması nedeniyle ruhumuzun bedenin tam merkezinden geçtiği ve ağırlık noktası olarak da aslında bedenin toplamında eşit dağılım sergilemediği ve beynin ağırlık merkezinin yere paralel izdüşümüne tekabül ettiği elimizdeki gereçtir. Ruhun insan vücudunun yer ile teması noktasında her farkında olduğu veya olmadığı oluşuma, canlıya yada cansıza veya algılayabildiğimiz yada algılayamadığımızla, başlangıç noktası destek noktası olan bir geometrik doğru ile bağlıyızdır. Yukarıda anlattığımız bağlı olduklarımıza “Akis” adını verelim.
Her Akis bir diğeriyle tek bir doğru üzerinden bağıntılı ve Akis’in durumuna göre belli bir açı oluşturur.
Hiçbir iki Akis arsındaki bağıntı yani doğru 180 derece olamaz bir diğer ifadeyle iki Akis arasındaki doğrunun düz olacağı düşünülemez.
Hiçbir Akis doğrusuz olamaz.
Hiçbir Akis anlık dahi olsa bütün Akis’lerle arasındaki açıyı sabit kılamaz.
Akis’ler arasında değişime bağlı bir zaman değeri vardır ve bu durum şuan kullanmakta olduğumuz zamanı gereksiz kılmaktadır. Akis’ler arasındaki açısal değişim ortak zaman dilimini oluşturur ve bu dilim hesaplanamayacak kadar uzundur.
Duygular, korkular, heyecanlar, vs.. ruh ağırlık merkezini değiştireceğinden Akis destek noktası ya da başlangıç noktası değişmese bile, ruh ağırlık merkezleri ve yer değişimlerine etki yapar. Bu durum örneğin bir insanın karşısındaki bir insana yardım etmesi veya kast etmesi durumunda ruh ağırlık merkezini etkiler. Her insanın mesela doğumundaki ruh ağırlık merkezi onun olabilecek ideal ağırlık merkezidir. Sapmalar kendi ruh ağırlık merkezini olduğu kadar Akis’ler arası ortak ruh ağırlık merkezini de etkiler.
…….

Hiçbir nesne, hiçbir özne, hiçbir duygu yoktur ki vardan yok olmamıştır, yoktan da var ola gelmesin. Bir akis doğrusu halihazırda mesafelendirilmeye çalışılsa, birim pozitif mi negatif mi olacak deneyseldir. Sıfır olageldiği üzere tam anlamıyla burada o işe yabancı değildir. Sıfırın varlığı belirli şüphelerle karşılanırken, sıfır bir milat değildir. Sıfır yaratılışın ta kendidir. Her bir nesnenin, öznenin ya da duygunun sıfırsal bakış açısından yaratıldığı an olan sıfır aslında negatifle pozitifin geçişi değildir. Sanıldığının aslına sıfırdan öncesi de negatif değil pozitiftir. Şöyle düşünün. Bir doğru var bu doğruyu bir düzlem doksan derecelik açılarla kesiyor. Şimdi doğrunun düzlemle kesiştiği nokta olan sıfır aslında onun yaratılışı mı oluyor. Böyle desek dahi bu yaratılış varolanın yeni bir düzlem olan mesela düzlemin sağ tarafı için geçerlidir. Halbuki düzlemin sol yanı farklı bir alandır ve bu o düzlemde bu doğrunun var olmadığının sonucunu çıkaramaz. Bu varoluşun da negatifsel bir oluşum ihtiva etmesi mümkün değildir. O sol yan düzlemi için bu doğru aslında vardır ve pozitif ihtiyaçlar da bu doğruda hayat bulur. Sıfırın yaratılıştaki döngüsel açılımı bundan başka ne olabilir ki. Akis olarak ele aldığımız doğrusal birleşiklerin oluşumunun ilk anını çoğu kimse tasarlayamamıştır. Halbuki tesadüfi dedikleri ilk başlangıcı bulma çabalarını tekbir koordinat sistemi içerisinde tahayyül etme yanlışlığına düşmüşlerdir. Akissel oluşumda da ele aldığımız bu bakışı oturtmadan en baştan başlama gayretleri sonuçsuzluğa götürecektir nitekim de sonuçsuz kalmışlardır. Akissel bağıntılardan yoksun ele alınış çözümü getireceğine rastlantısal sonuçlardır diye bunu değerlendirerek bir çıkmaza sürüklenmişlerdir. Sıfırın yukarıda anlattığımız çift taraflı pozitif etkisi açıklamanın ta kendisidir. İlk oluşumun rastlantısal birleşmeler sonucu olduğu kurgusu ne kadar da dardır. Bir odaya kendini kapatıp kapıyı da ardından kapattırıp, odanın dışını anlatmaya, hatta tecrübe etmeye çalışıyorlar. Rastlantı aslında bu odadaki kişinin dışarısı hakkında binlerce tasvirinden birinin orayı tutmasıdır ki bu ancak yaşadıkları aklı çerçevesinde sallamalarından ibarettir.
Sıfırın varlığı bu açıdan önemlidir. Yoksa sıfır var oluş anıdır ve bir geçiştir de.

En gelişmiş akıldan yoksun kalıp, ilkelliğin erdemiyle bütünü parçalama.

Bütüne hükmetmek için aklı kullanmak şarttır. Akıl ise anlık değişimler içinde olamaz. Anlık değişimler içindeki aklın yüzeysel yönü fezayı ayağınıza getirse de bu mutlak bir akıl olarak ele alınamaz. Kaldı ki tarih boyu insanlar bütüne hükmetmek için aklın akıl ettiklerini akıldan üstün tutmuştur. Bu boyutuyla tarihin her bir diliminde süregelen gelişmişliklerin üst üste konamaması bu yüzdendir. Oysa mutlak bir akıl vardır. Değişemeyecek, kalıpları belli, tartışmasız bir akıl. Bu bakışın olmazsa olmazı da aklın süregelen olaylara ve zamana bağlı olarak asla ve asla doğuş devri, gelişim devri ve olgunlaşma devri yoktur. Mutlak akıl tektir ve bu sebebiyle de ilkeldir. Olgunlaşma süreci olmadığından, varlığın başlangıcından buyana vardır. İsabet ettiği her kavram, yorumladığı her olay farklı olsa dahi değişmeyen aklın tepkisidir. Her olayın mutlak akıl çerçevesinde değerlendirilemeyeceği de bir gerçektir. Bu durumda yüzeysel akıl devreye girmektedir ki suyun var olduğuna dahi şüpheyle bakmak zorundadır. Hiçbir teorem, hiçbir gerçek yoktur ki yüzeysel aklın konusu dahilinde olsun ve değişmesin.
Bu akla bir başka ifadeyle de güvenilmez akıl diyebiliriz. Bu akıl bahsindeki tarifi yapmak zorunluluğum tarihi bir kargaşaya dur demektir. Aklı tek alıp yorumlarsak içinden çıkılmaz yanlışlara düşeriz ki hala bu konuda yanlış bir taban üstüne inşa edilen binalar insanların çıkmazları olmaya devam ediyor. Mutlak akıl ile yüzeysel aklın bir tutulması neticesinde içinden çıkılmaz ve açıklanamaz görüşler orta yerde duruyor ve bu insanlığın bunalıma girmesine sebep oluyor. İnsanlık bu söylediğim teoremle bir müddet nefes alacak olsa da mutlak akıl ile yüzeysel aklın konuları hakkında tartışmalar çıkacaktır. Bu tartışmalar dahi çoğu kimse için aslında bir ışıktır. Mutlak akıl ve yüzeysel akıl olduğu bilgisini artı ve eksileriyle çok düşünmeme rağmen fayda olarak gördüğüm hususiyetler beni çok daha mutlu edecektir. Mutlak akıl ve yüzeysel aklın ayrımı ve konularını bir başka zamanda ipucu vererek açıklayacağım. Fakat bunlar herkesin kendisine göre yorumlayacağı konular olacak. Bunun sebebi herkesin bilgiye ulaşabilmesidir.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Gidiyorum [Deneme]
Aşka Uyanmak [Deneme]
Ayrılık Sonrası [Deneme]
Sol Yanın Acıyor Mu Senin de Anne [Deneme]
Yıldızlar da Üşürdü, Farkettik Biz... [Deneme]
Evlilik Teklifi [Deneme]
Yaşama Dair [Deneme]


mahmut kimdir?

İstanbul sende kaldım, oysa çok yer dolaştım, hayata atılmaya, yine kollarında karar kıldım.

Etkilendiği Yazarlar:
Kant gibi körüm ben.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © mahmut, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.