..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Düşünce dilden, dil düşünceden doğar. -Platon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İtiraflar > Mahmut Demir




22 Şubat 2007
Yaşama Dair  
Mahmut Demir
Saydıklarım, sevdiklerim hepsi yanımda. Oysa içimde derin bir hengame. O kadar derin ki kimse farkında bile değil. Üzülmediğim tek konu ise bu. Dostlarımın çokluğu. Gerçek dostlarımın. Ve farkındasızlıkları. Üzülmek insanidir. Birisine üzülüyorsanız belkide melekliğe en yakın anınızdasınız. Aksine üzülünülmek acıdır, kahırdır, ölüme en yakın olduğunuz andır. Ölüm ise melekliğe en yakın olduğunuz bir diğer zaman dilimi. Kahreden işte bu çelişki. Narin ile nazik arasındaki fark gibi.


:BAIE:
Zamanı öldürecek kadar donuk kaldı gidişi. Benden bir parça mı onda yoksa ondan bir parça mı hatıra kaldı bende. Keşiflerimin duraklaması bu yüzden mi yoksa. Artık her hayalim suya dokunuyor ama temizlenip çıkmak bir yana, boğuluyor ardı sıra. Ben oysa nasıl yaşarım yada nasıl yaşlanırım onlarsız. Aslına uygun bir itaat şekli gerekmez mi bana. Ellerim ayaklarıma diz üstü çökmüşken bağlanırsa eğer nasıl olurda kapıya kadar gidebilirim. Olması gerekenin aksine oluruna bırakmak mı gerek onursuzluğu. Üşüten bir güneş gördüm belkide. Isınmak için odun sobası seçmeyişimin üçüncü yıl dönümünde. Karlar yağmıyordu oysa o gün. Bir güneşin ışığına alışıksanız eğer sizi hiç üşütmeyeceğinden de eminsinizdir. Aldanışım o yüzdendir belkide. Şimdi güneşin battığına inanamaz halde her bir ışık damarının dokunuşunda kendimi donuyor hissetmemin nedeni. Yaşım kaç unuttum, yaşamım kahraman edasıyla yürünemeyecek kadar güzel. Saydıklarım, sevdiklerim hepsi yanımda. Oysa içimde derin bir hengame. O kadar derin ki kimse farkında bile değil. Üzülmediğim tek konu ise bu. Dostlarımın çokluğu. Gerçek dostlarımın. Ve farkındasızlıkları. Üzülmek insanidir. Birisine üzülüyorsanız belkide melekliğe en yakın anınızdasınız. Aksine üzülünülmek acıdır, kahırdır, ölüme en yakın olduğunuz andır. Ölüm ise melekliğe en yakın olduğunuz bir diğer zaman dilimi. Kahreden işte bu çelişki. Narin ile nazik arasındaki fark gibi. Bense hiç olmadığım kadar vakur karşılarım bu durumu hep. İç dünyamda hezimetlerin var kıldığı ben yada hezimetler var kılınsın diye dünyayı içselleştirişim, öbür yanda ise, dış dünyamı başarıların bıkkınlığıyla darülaceze mimarlığına baş istekli memur edasında var edişim. Hangisi ben yada hangisi boş bilmiyorum. Bir sağıma bakıyor, sonra soluma yazıyorum. Birde solak olsam sanki dünyayı ben kurtaracağım.
Vakit sabaha erken, öğleye geç kalmış bir zaman dilimi. Kuşlar dahi ötme eğiliminde değil her nedense. Elbette onların ötüşünü duymak için beklemedim bu saatte. Hepsi bir yana o genç karga. Tam bir baş belası sözüm meclisten öte. Ben diyeyim on yaşında, siz deyin yirmi yaşında. Çekiniyor olmasam fırlatacağım kül tablasını alnının ortasına. Nedeni her sabah penceremin önünde o sesle anlamsız bağırışları. Oysa her zaman iki saat kuruyorum ben. Ne yaptığını bilen mağrur amerikan avukatın sanık kürsüsüne yaklaşması gibi penceremin önündeki ağacın dalına konuşu sırf sinir harbine yenik başlamama yetiyor. Bir gün kendimi gayet güçlü ve çelik iradeli hissettiğim bir anda yattığım yerden onun her ağzını açmasında bende aynı eda ve sertlikte onu taklit etme kararım. Açık pencereden giren soğuğunda sesimi kalınlaştırması ve dolgunlaştırması yarım saatlik gaklama merasiminde yorganımın altına büzüşmüş ve iki elimle açık kalan yanlarımı kapatmak için yorganı çekiştirir vaziyette pes diye avazım çıktığı kadar bağırışımla son bulmuştu. Tavsiyemdir ki sakın bir kargayla iddiaya girmeyin. Sizden daha fazla yaşayacağını yada yaşamış olduğunu ve saygı beklediğini aklınızdan çıkarmayın. En güzeli yok saymak galiba. Kim bilir yokluğunda hissedeceğim bir yara dahi açabilir ve korkum bu yüzden. Alışmaktan daha kötüsü kinlenmektir. Alışkanlıklarınızın efendisisinizdir ve onların varlığını dahi unutursunuz çoğu zaman. Gerçek şu ki kin insanı esir alır ve köle yapar sadece. Kim köle olmak ister ki.
Ne hazindir ki yine aynı saatler. Aradan geçen süre kimine göre bir gün, kimine göre yirmi dört saat yada her neyse. Dünya tam bir tur attı kendi çevresinde desem en doğrusu olur galiba. Doğru yakıştırması yaptım ama hükümsüzlüğünden de şüphem var birçok doğru algımda olduğu gibi. Düşünsenize ya tam bir tur atmıyorsa ne olurdu halimiz bilim insanı olarak. Ete kemiğe bürünmüş ve kimi eti yemeyen kimi ise yiyen ve ortak kararlılıkla kemikten uzak duran bizler. Yanılgımız da bu galiba. Doğru aslında iman etmek değildir. Askerdeki nişanlısının dönüş yolunu gözleyen ve tam bir teslimiyetle aşkını gönlünde coşturan kadının vakurluluğunda bekler doğru aslında yanlış olabilirliliğini. Her doğru yanlış değildir zaten ki her asker de nişanlısına kavuşamaz. Bize düşen de ne her doğruya mutlak gözüyle bakmaktır nede her yanlışı kutsalımız yapmak. Fikr-i sabitlik her zaman cesaret demek değildir. Hasılı doğurgan bir kadın edasıyla da sürekli başarı var edeceği de düşünülemez. Acziyetim tamda bu noktada kendini gösteriyor. Kendi doğrularıma saplanıp kalmadım. Yürekliyim bu konuda ki dinlerim. Halim ise buna pek müsait değil şu aralar. Sade bir hayat ve seçim kütüğüne dahi gidemiyorum yazılmak için, kendi kararlarıma oy vermek şurada dursun. Kendi doğrularımın yanlışlığı mı yoksa doğruluğundan emin oluşumu mu vurgulamak istiyorum. Hayır. Bunları düşünmeyişim beni korkutan ve aciz kılan. Kim trafik keşmekeşinde yolda kalmış haldeyken önünde aşikar ve dahi masumiyetinin doruklarında bir kelebeğin kanat seslerini işitebilir. Oysa havada kalabilmek için saniyede kaç kez o narin ve ipek yumuşaklığındaki kanatlarını çırpmak zorunda. Bende kendimi o halin yadsınamaz kadar fazlasında hissediyorum. Keşke yüküm hafif dünyaya gelseydim ki o dağın doruklarına tırmanmak kolay hal alabilirdi. Kim bilir.
Başkalarının başarısız olmuş deneyimlerini deneyerek öğrenen kadar aptal kim olabilir denir. Ne kadar da doğru ve özgün görünüyor öyle değil mi. Şimdi size bir sonraki cümleleri okumadan durun ve biraz bu cümle üzerinde düşünün diyorum. Kendi hayatınız üzerine hani testlerin ardından doğru ve yanlış sayısını bulmak için konulan o doğru şıkların delik olduğu kağıt gibi. Duyduğunuz yada şahit olduğunuz kaç olaydan ders almadınız ve deneyerek sizde yanlışa düştünüz. Elbette ilk akla geleni sizi en fazla etkileyenidir. Sonra ardı sıra değişir düşünme sürenize göre yaptığınız yanlışlar ve yazsanız kitapçıklar çıkabilir ortaya. Almanların araba kullanırken bir çukura düştüklerinde geri dönüp aynı yoldan çukura düşmeden geçip bilinçlenmeleri gibi bir şansınızda elinizde yoktur. Size düşen hangisinin etkisinin hayatınızda fazla olduğu sıralaması da değildir. Ne kazandırır size bu cümle bilemiyorum ama düşünmek eminim çok şey kazandıracaktır. Benim vurgulamak istediğim her şeyin doğru olamayacağı hakkında idi. Görünüş itibariyle makul karşılayabileceğimiz ve kim bilir bizi de derinden etkileyebilecek yukarıdaki cümle aslında o kadar da doğru mu. Dedim ya sadece düşünün bakalım. Aklınızda bir buluş var denemelere başlayacaksınız. Biri size geldi ve dedi ki ben denedim ama olmadı. Lakin o denemelerinde yanlış uyguladığı veya gözden kaçırdığı bir şeylerin olduğunu es geçti. Ne olacak şimdi, siz buluşunuzdan mı olacaksınız insanlıkla birlikte. Yada birisi dedi ki, sigara sağlığa zararlıdır. Bilmediği yada eksik olduğu bir şeyler olamaz mı onunda. Mutlak doğru mudur bu sizce. Bence hayır. Günümüzde stresin birçok hastalığın baş nedeni olduğu biliniyor. Şimdi insanları küçük yaştan itibaren stresli bir yarışma ortamına sokan o bilmişler sigara içen insanların birçoğunun aslında streslerinden bir nebze de olsa kurtulduğunun ve belki de daha riskli birçok hastalıktan kurtulabildiklerini neden göz önünde tutmuyorlar. Her gün yeni araba markaları, süper lüks konutlar, öve öve bitiremedikleri çarpık hayatlar ve niceleri için insanı bunaltıp dururlarken daha mı az maddi manevi kanserlere yol açıyorlar acaba. Şüphesiz hayır. Tespih çekmek, beyaz çorap giymek, ayakkabının ökçesine basmak kimileri için sağlıklı bir ruh hali de olabilir. Küpe takmaktan daha özgün olduğu kesin. Ve benzeri birçok örnek verebilirim. Her insanın yanlışını söylemesi o şeyin yanlış olduğunu da yanlış olmadığını da gösterebilir. Net bir doğruluktan çok uzak görünüyor bu katı söz.
Hayallerimizle ve umutlarımızla büyüğüz. Neden böyle söyledim bende bilmiyorum. Maddi olmayan fakat bir yerde enerji kaynaklarımızdan birisi. Ne hakkında hayal kuruyoruz aceba. Yada kurduğumuz hayalleri gruplara ayırsak hangilerinin oranı yüksek çıkacaktır. Mesela bir sevgili. Evli olmak veya olmamakla alakalı olmayabilir. Yüzü nasıl olmalı, boyu, kilosu, ten rengi, bakışları veya gülüşü. İstediğimiz şekli verebiliriz. Yada bir hayal ki bir yüz olmasada olur. Orda vardır o aslında ve bizim hayalimizdir. İstediğimiz yüzü ona verebileceğimiz için belki ayrıntılara önem vermesek de olur. Hani ayrıntılar ne kadar yüksek olursa bilgisayar işlemcisi o ayrıntıları size gösterebilmek için ne kadar zorlanırsa, hayali kurarken de ayrıntılara dikkat ettiğimiz ölçüde o hayal de bizi yoracaktır. Sonra ne yaparsınız o sevgiliyle. Bir tanışma seremonisi mesela. Peki nerde tanışmak isterdiniz. İş yerinde, yada kalabalık bir yerde veya bir tatilde. Beğenmezseniz değiştirirsiniz çünkü bu bir hayal. Sonra onu yemeğe mi götürürsünüz, sahilde bir yürüyüşe ne dersiniz ya da koşmaya yağmurlar altında. Belkide aşık olmadığımız anlarımda aşkı buluruz onda, kendi hayalimizde. Aşkımızı ifade edemediğimiz anda sevgilimize sevgimizi ifade edebiliriz. Nasıl mı. İşte o kendimize ayırdığımız ve o bizim dünyamızda. Kendimizi gerçekten ifade edebildiğimiz o anda.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gidiyorum
Aşka Uyanmak
Ayrılık Sonrası
Sol Yanın Acıyor Mu Senin de Anne
Yıldızlar da Üşürdü, Farkettik Biz...
Evlilik Teklifi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Felsefi Açılımlarım, Yalnız Başlıklar... [Bilimsel]


Mahmut Demir kimdir?

İstanbul sende kaldım, oysa çok yer dolaştım, hayata atılmaya, yine kollarında karar kıldım.

Etkilendiği Yazarlar:
Kant gibi körüm ben.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mahmut Demir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.