İnsanların arasında yaşadığımız sürece, onları sevelim. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
21.yy’da Dünyanın vardığı teknolojik ilerleme, özelliklede global iletişim ağı sayesinde yer küremizdeki insanlar rahatlıkla birbirlerinden haberdar oluyor ve birbirleriyle Dünyayı ilgilendiren çeşitli konular hakkında fikir alışverişinde bulunuyorlar. Bu nimetlerin yanı sıra da ( her olayda olduğu gibi) negatif yönleri de vardır. Bu yönlerden birisi ise kadınlar hakları adı altında yapılması istenen müdahaleler. Konuyu minörize edecek olursak, bu yazımda Irak’taki ulusal mecliste her üç sandalyeden birinin kadınlara tanınması istenen hakkı (zorunlu hakkı) ele alacağım. Olayı incelemeye aldığımızda, bu kararı alan merci(ler) muhtemelen şöyle düşünmüştür: Eğer Irak meclisindeki kadınların sandalye sayısı zorunlu olarak belirli değişmez oranda yapılırsa, partilerin dikkatini toplumdaki kadınlara yöneltir ve uluslar arası “Kadın hakları“ bakımından saygınlık elde edilmiş olur (ülkeye demokratik rejim görünümü verilmiş olur). Ancak ilk bakışta bu olgunu her ne kadar kulaklara hoş gelse de bu aşamada uygulanmasını hiçte doğru bulmuyorum. Peki neden? Bunu birkaç noktayla özetleyebilirim : Pozitif ayrımcılığa olan bakış açımdan kaynaklanan varsayım: Her ne sebeple olursa olsun belirli bir haksızlıktan tanınan bir takım haklara kuşku ile bakarım. İnsanlık sürekli olarak gelişmek ve değişmekte olduğundan dolayı doğanın kurullarını henüz tamamıyla kavramış değiliz. Çağlar ilerledikçe yeni keşiflerin yanı sıra bazı konulardaki yanılgılara da tanık oluyoruz. Şöyle ki, 19.yy’da doğru bildiklerimiz – müdahaleci ekonomik politika gibi- bir çok tutumun yanlış olduğu bugün kabul etmekteyiz. Yoksa ilerlemenin ne anlamı olurdu ki? İnsanların mevcut düzen hakkında ne gibi fikirleri olabilir? Doğayı ne kadar kavramışız? Pozitif ayrımcılıkla birlikte Kadın-Erkek ilişkisine, yani aile düzenine ne gibi bir katkımız olabilir? Kadın ve Erkek öteden beri bir iş bölümü içinde bir ortak kavram içinde değerlendirilmektedir. Bunun adı “ İnsanlık”. Bu genel birleştirici kavram sanayi devrimle birlikte sorgulanarak tekrar yapılandırılmıştır. Birey – Devlet ilişkisi bağlamında İnsan Hakları kavramı yeni kazanımlar elde ettikten sonra tekrar bölünerek yapay bir takım eski tanımla, sınıf veya kesime atıf edilmiştir. Sözgelimi İnsanlık, kadın erkek ve her birini genç ve emekçi sonra günümüzde de eşcinsel – lezbiyen ..vb. Oysa ki, bahis konusu olan bu kavramlar, bazı istisnalar hariç sanayi devrim öncesi de var olmuştur ve var olacaktır. Bir türü biyolojik tanımlarla sınırlandırılıp, haklar dağıtmak ancak 19.yy zihniyeti içinde kabul görürdü.Bu yaklaşım, bir müdahaleci-planlamacı zihniyet ürününden başka bir şey değildir. 21.yy’da ise şundan veya bundan değil de, Birey haklarından bahis edilmeli diye düşünüyorum. Irak’ a mahsus nedenlerden dolayı Iraklı kadınlar her ne kadar (Saddam döneminde olduğu gibi) kanunlar gereği politika ve iş hayatına girme görünümü verseler de, diğer Irak vatandaşları (erkekler) gibi politik faaliyetten uzak tutulmuşlardır. Libya, İran ve nihayet Irak gibi dikta rejimlerinin özelliklerinden bir tanesi de medya aracılığıyla Kadınlara pozitif haklar verdiğini göstermektir. Böylece, İnsan Hakları tartışmalarını rejim sorunu veya Birey - Devlet ilişkisinden uzaklaştırarak Kadın – Erkek ilişkisine indirgemişlerdir. Bu tablo, ister istemez bizleri şöyle bir soruya yöneltiyor : Kadınların yönetimde yer almaları söz konusu yönetimi daha adil! ve demokratik! Bir yönetim haline mi getiriyor? Burada demek istediğimi iyi bir şekilde anlatabilmem için İran –Suudi Arabistan örneğine değinmek isterim. Bu iki ülkenin ortak tarafı, her ikisinin de Teolojik rejimle yönetiliyor olmasıdır. Ancak Kadınlar konusunda çarpıcı özellikler gösteriyorlar. İran parlamentosunun yarısı kadar Kadın üyelerle dolu iken aynı Müslüman kadınların Suudi Arabistan’da oy hakkı bile yoktur! Hangisi daha demokratik? Kadınların İran yönetiminde söz hakkı sahibi olmaları demokrasiye ne gibi getirisi oldu? İran, Suudi Arabistan’dan daha demokratiktir diyebilir miyiz? Tabi ki hayır. Bugün İran rejimi dünyanın en tehlikeli hükümeti olarak bilinmektedir. İran parlamentosundaki kadınlar, rejimin anti-demokratik uygulamasını meşrulaştırmaktan başka ne yaptılar ki? Irak’a dönecek olursak, Iraklı kadınların pozitif ayrımcılıktan faydalanarak meclise gelişi, Irak siyasetine ne gibi katkıları olacaktır? Irak daha mı demokratik olacaktır? Zaten Irak gibi siyasi kültürü nitelik bakımından zayıf olduğu bir ülkede Kadınların rolü ne olabilir ki? Siyasal kaliteyi yükseltme açısından ne gibi bir katkıları olacaktır? sorusuyla yazımı noktalıyorum. * Positive discrimination - “Tarihsel bakımdan bir takım olumsuzluklar ( genellikle istihdam ve eğitim alanında) yaşamış gruplar ( esas olarak etnik gruplar ve kadınlar) yararına olan politika ve pratikleri anlatan bir terim....” (daha fazla bilgi için : Marshall Gordon , Sosyoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat yayınlar, 597, Ankara 1999)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © cetinbayatli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |