İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
Midesi onunla mücadele edeli 2 yılı geçmişti. Organı insana cephe alır mıydı? Organlarına da mı güvenemeyecekti? Haksızlık ettiğini düşündü, iyi dayanmıştı bedeni ona. Organlarını gözden geçirdi, bildiklerini tabi ki, bilmediği organları vardı, dehşete kapıldı, kendine yabancılaşma dedikleri bu olmalıydı. En belalısı olan midesi 2 yıldır vazgeçmişti ona tahammül etmeye. Yaşadığı her şeyi kızdan önce yaşıyordu sanki. Duyguları midesinde birikmiş gibiydi. Kusuyor kusuyor bitiremiyordu. Aynaya yanaştı, ağzını açtı usulca ve hatta sinsice. Nefes almayı kesti, midesine bakmaya çalıştı, karanlıktı içerisi. Işığı açtı ve tekrar baktı. Sağ eliyle üst çenesini, sol eliyle alt çenesi tutarak iyice açtı ağzını, boğazını geçti, midesine ulaştı, elektrik akımına tutulmak gibiydi kızın refleksi, ellerini yanlara savurup çığlığa benzer bir ses çıkarmıştı. Çok korkmuştu, aynada dehşeti gördü, gözlerindeki dehşet onu daha da korkuttu. Kız midesinde gördüğüne inanamadı! Onun orda ne işi olabilirdi ki?! Sakinleşmeye çalıştı ama imkansızdı, O’nun orda ne işi vardı?! İstemsiz kusmaya başlamıştı işte yine, aynaya kusmaya başladı ,yorgun düşmüştü, bayılıverdi. Ayıldığında uyandığını zannetti. Ağzındaki tat ona uyanmadığını, ayıldığını hatırlattı. Kalktı, kendine baktı, sağlamdı her zamanki gibi. Duşa girdi. Yapamadığını yaptı, sıcak suyu hiç açmadan soğuk suyun altında durdu. Titredi, çok sürmedi, yine çok üşüdü, çıktı. Düşünmek istemiyordu, erteleme zamanıydı yine. Midesini uzun bir süre daha düşünmeyecekti. Odasına döndü, pencerenin açık kanadını kapattı, kalın perdeyi çekti, sakindi, huzuru barındırmayan sükunetler çok acı vericiydi ve ne yazık ki kız başka bir sükuneti tanımlayamamaya başlayalı çok zaman geçmişti. Uyumak istedi, yatağa girdi, yüz üstü uzandı, kafasını sola çevirdi, zorlasa da sağa döndüremiyordu uyurken. Babası geldi aklına, onun sevgisini düşündü, acısını düşündü, geçmişi düşündü, acıları üretirken her gün babası, hep birlikte, en çok acıyı çekenin babası olduğunu düşündü, babasına benziyordu, onu artık anlıyordu. Babasının hayat hakkındaki benzetmeleri geldi aklına, o küçük ama huzursuz ve hak etmediği acılarla boğuşurken, babası ona sadece hayatın engebeli olduğunu, düzlükleri olduğu kadar dağ ve tepeleri olduğundan bahsetmişti. Babası aslında hep dağ ve tepelerden bahsetmişti ona, düzlükleri geçivermişti cümle aralarında. Düzlükleri babası tanımıyor olmalıydı, ona da öyle söylenmişti. Hiç görmediği ama varlığından söz edilen coğrafyaları ancak böyle tarifleyebilmişti babası kıza. Ama ne babası ne de bugün kız düzlükleri hiç görmemişti. Kendisi için üzülmekten vazgeçip babasının göremediği düzlükler için acıdı. Başkası için üzülmek hep daha can yakıcı oluyordu, her şey de başkaları yerine kendi acılarının farkına varıp yaşamaya ve düşünmeye başlamasıyla bu hale gelmişti zaten. Hata etmiş olmalıydı ama artık çok geçti. Babası üstüne düşünülmesi gereken biriydi. Babasını tanımıyordu, babasını hiç kimse tanımıyordu. Ne kız ne annesi ne de bir başkası. Babasının kendisini tanıyıp tanımadığı ya da bunun üstüne hiç düşünüp düşünmediği üstüne düşündü. Babasının bunu hiç yapmamış olmasını umdu. Sonra çocukluğunu düşündü, o çocukken ve babası henüz çok gençken yaşadıklarını, hatırlayabildiklerini düşündü. Babasının yüzü geldi gözünün önüne, aklının bir yerineydi aslında tabi ki, işte her neyseydi. Kalkıp aynaya bakmak ihtiyacı duydu babasının genç yüzü aklından gitmeden, nedenin bilmeden kalktı yataktan, aynaya baktı, kendini gördü, hemen yanında da babasının gençliğini. Bunu bildiği için mi kalkıp bakmıştı bilmiyordu ama aynı yüzdü bunların ikisi, çocuğu olmadığına ilk kez şükretti neye ettiğini bile bilmeden. Yatağa döndü, kaçtı hızla aynadan, çocukluğundan, genç babasından. Meşrulaştırmalar çok kolaylaşmıştı zamanla, meşrulaştırmak anlamaktan mı geçiyordu bilmiyordu ama hiç istemezdi. Hazır değildi bütün bunlara ve daha ileri gitmeden durdu. Sola döndü, ellerini göğsünde birleştirdi, uyudu. Saat öğleden sonranın başları olmuştu, mesailer son dilimindeydi dışarıda, kızın ise artık bir mesaisi yoktu.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Eda Gökmen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |