Başka dillerle ilgili hiçbir şey bilmeyenler, kendi dilleriyle ilgili de hiçbir şey bilmiyorlar. -Goethe |
|
||||||||||
|
Alper SEÇİLİR İnsanın bilgiye ulaşma isteği, zamanın sürecinden akıp gelirken, şekil ve niteliğinde çeşitli revizyonları da beraberinde getirmiştir. Bu isteğin, en pratik yollardan elde edilme gayretine dönüşmesi de bu revizyonlardandır. Bunun kavramsal literatürde yer bulduğu isimlendirme ise metafordur. Tanımlanageldiği ifadelendirme biçimiyle metafor, bir şeyi başka bir şey ile benzetmeye, kıyaslamaya, anlatmaya yarayan sembol niteliğindeki kavramlara verilen addır. Çağrıştırıcı olma özelliğine de sahip olan bu kavramların metinleri algılama konusunda okura kolaylık sağladığı düşünülmektedir. İnsanların öğrenme edimlerinde önemli yeri olduğu düşünülen metaforları, biz de aralarında ortakbirliktelik ilişkisi olduğunu düşündüğümüz, Yahya Kemal’in “Mehlikâ Sultan” şiirini ve Emine Işınsu’nun “Kaf Dağının Ardında” romanını aynı düzlemde -ki bu düzlem metafor olgusudur.- bakış denemesine aracı kılmaya çalışacağız. Bu deneme girişiminde bulunurken adı geçen metinlerin masal formuyla örtüşen yapı ve muhtevaya sahip olmalarını da göz önünde bulunduracağız. Kaf Dağının Ardını Görebilmek Böyle bir bakış denemesinin, şüphesiz, amacı “görmeye çalışmak”tır. Diğer ve daha açık bir söyleyişle “kaf dağının ardını görmeye çalışmak”tır. Kaf dağı nedir? Nerededir? Sembolik bir anlamı var mıdır? vs... Çok merak edilen bu soruların aslında eşya/nesne bağlamında tatmin edici bir cevabı yoktur. Olan şudur: Kaf dağı mitik ardalana sahip bir metafordur. Bilge Seyidoğlu, “Mitoloji Üzerine Araştırmalar Metinler ve Tahliller” adlı kitabında, kaf dağından bahsederken, Allah yetmiş altı bin altı yüz dağ yaratıp bunlarla arzı yerinde durdurmak istemiş. Yine arz sükûnete erişememiş. Nihâyet bir melek Allah’ın emri ile cennet derelerinden bir lacivert cevher çıkarıp yerin etrafına bastırmış. Bundan Kaf Dağı peyda olmuş. (Seyidoğlu 2002: 74) der. Bir hayalet gibi dünya güzeli Girdiğinden beri rüyalarına Hepsi meshûr, o muammâ güzeli Gittiler görmeğe Kaf dağlarına Bu dizelerden anlaşıldığına göre âşıklar o hayalet gibi dünya güzeli rü’yalarında görmüşler ve bunun üzerine onu görebilmek ümidi ile kendi gibi muamma ve meshûr olan kaf dağlarına giderler. Kaf dağı metaforunun romanın, “-Evet, o it oğlu it, yoo mübarek, eşek işte, hayır can, geldi gitti, ben oldu, gidip kaçıp Kaf Dağının ardına saklandı, zümrüdü anka kuşu olup, arzı kanatlarıyla..öf be! Olmadı işte, yazdırtmadı kendi bana.. Neyse artık..ne gerek var anlatmaya.”(s. 9) “-Ooo, Kaf Dağı’nın arkasında oturmasına oturuyor, buralara da oturuyor. Uğruyor, görünüyor, ızdırabla şaşkınlık arası bocalıyor! Şaşkın fakat umutlu, “Görelim Mevlâm neyler/Neylerse güzel eyler” demekte. (s. 218). “Halbuki Mehmet Kaf Dağı’nın ardında! Benimse soluğum yetersiz, dermanım kesik.”(s. 225) kısımlarından ve daha da önemlisi adında karşılık bulduğunu görmekteyiz. Romanda ve şiirde, kaf dağı anlam aralığını aralayacak ‘arayış’a ad olmuştur, bu ‘arayış’ı şiirde olduğu gibi, kolaycıl bir bakışla görebilmek mümkün değildir. Çünkü; şiirin olduğu gibi, romanın da temel sorunu olan aşk olgusunu kendine bağımlı kılmıştır. Yani nasıl ki; âşıklar Mehlikâ’ya/Mehmet’e ulaşmak için kaf dağı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda bırakılmışsa, aynı şekilde okurda temaya ulaşmak için bu metaforun anlam aralığını iyi tahlil etmek durumundadır. Okur, bu metaforla yüzleştikten sonra metinlerin anlam akışıyla akarak çok tabakalı, çok yönlü olan aşkın anlam aralığını aralayabilir. Aralama gayretine girişildiğinde görülür ki; romanda üç tabaka halinde gelişim gösteren aşkta, Mevsim’in babasına duyduğu büyük sevginin Orçun’da aşka dönüşmesi, devamında, bu dönüşümün yanılgı olduğunun sezdirilmesi, romanda “niçin bu kadar yüzeydeyim” cümlesiyle ifade edilmiştir. Buradan hareketle üçüncü tabakaya doğru yönelim gösterecek olursak görürüz ki, Mevsim’in bütün bu deneme yanılmalardan sonra, kendinin erkek yönü olarak değerlendirdiği Mehmet’e ulaştığını görürüz. Bu aşkın kategorizasyonunu ve romanın genel kurgusunu, pek tabii, yapısını muhayyilemizde şekillendirecek olursak bu durumun, tasavvuf felsefesi içerisinde yer alan insan-ı kamil olabilmenin aşamaları gibi olması hususu su yüzüne çıkmaktadır. Rüya İçinde Rüyada Olmak ya da Kaf Dağlarına Gidebilmek Bir hayalet gibi dünya güzeli Girdiğinden beri rüyalarına … Su çekilmiş gibi rüya oldu! Erdiler yolculuğun son demine; şiirin bu dizelerinden hareketle, bakış denememize rüya metaforunun aracılığıyla devam edebiliriz. Bir hayalet gibi olan, dünya güzeli sevgilinin âşıkların rüyalarına girmesiyle yolculuk fikri zuhûr eder. Mehlikâ Sultan uğruna bu meşakkatli yolculuğun son deminde de rüya metaforu baskındır. Romanın, “Bazen karmakarış rüyalarda, bazen karanlık dipsiz boşluklarda çırpındım. Bir dağa tırmanmak istiyorum, istedikçe kayıyorum, haydi tekrar kayıyorum.”(s. 174) “rüya yahut gerçek; göz kapaklarımın ardında bir yüz belirdi, onun gözleri mavi-yeşil çizgilenip dalgalanan deniz gibiydi,” (s. 236 ). “Yolda rüyadaki ismi hatırladım”(s. 238). “Rüyamda gördüm Mehmet’i, boyunu bosunu, yüzünü hiç seçemedim, perdeler… perdeler arkasındaydı, tanıdım.” (s. 279). Bu kesitlerinden anlaşıldığı üzre, kaf dağına Mevsim’i, bir anlamda âşığı, meylettiren de yazılmamış romanın muhayyel kişisini aratan da rüyalardır. Kaf dağının temelde, bir rüya coğrafyası olması ve rüyada bu rüya yerin görülmesi, rüya içindeki rüyanın izahı olsa gerek. Yüzü(k)ğün Büyüsü Bu hazin yolcuların en küçüğü Bir zaman baktı o viran kuyuya Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü Parmağından sıyırıp attı suya. Su çekilmiş gibi, rü’yâ oldu! Erdiler yolculuğun son demine; Bir hayâl âlemi peyda oldu. Göçtüler hep o hayal âlemine. İki dörtlük arasındaki olay örgüsüne form ve anlam skalasından bakıldığında, en küçük âşığın, yüzüğü parmağından sıyırıp atmasıyla, su çekilmiş gibi, rü’ya olması ile yolculuğun son demine erilmesinde faal olan ve rüyanın başlattığı sevgiliyi arama macerasını bitiren metaforun yüzük olduğu anlaşılıyor. Romanda , “...Ne olur söyle baba, içtenlikle söyle, ayrılayım mı? –Yüzüğünü taktıktan sonra mı?” (s. 10). “Yemekte, Ömer’in evlenme teklifini kabul ettim; parmağıma ışıl ışıl yanan pırlanta halka geçti...” (s. 298) bu kısımlarda yüzük birlikteliği/bağlılığı/evliliği sembolize eder. Ama birlikteliğin/evliliğin olabilmesini engelleyici bir unsur olarak-ironik bir biçimde olsa da- büyü metaforu karşımıza çıkar: “-Bak Mevsim Hanım kızım..dedi..biz daha önce konuştuk bütün bunları, ayıp değil, merak ettik. Karar verdik, senin kısmetini bir bağlayan olmuş! Yahut büyü yapmışlar,...”(s. 230). Görüldüğü üzere şiirdeki yüzük metaforunun yüklendiği anlamla birlikte, romanla düzlemsel bir yakınlığa temayül gösterdiğini söylemek yanlış bir kanaat olmasa gerek. Nihayetinde bir bağlılık hadisesi söz konusudur. Bu bağlılığı da sağlayan, nesne bağlamında, yüzüktür. Bu bağlılığın oluşumunun engellenmesi hususunda- yazar her ne kadar Mevsim’in şahsında umursamaz bir söyleme büründürse de- etken olabileceği üzerinde duran yazar, bu metaforu da bu şekilde romana kazandırmıştır. Kuyunun Derinliğinde Periyi Aramak Mehlikâ’nın kara sevdalıları Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya ... Bu hazin yolcuların en küçüğü Bir zaman baktı o viran kuyuya Çıkrığı yok bir kuyuya varıp, o viran kuyuya bir zaman bakan, Mehlikâ’nın kara sevdalıları, artık elemlidirler. Tabiî elem hususunun kuyu ile ilintili olarak dikkatlere sunulmasının tarihi ve kültürel bir ardalanı vardır. Hz. Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılması, Rüstem’in bir kuyuya atılarak öldürülmesi, Bîjen adlı Şehnâme kahramanın bir kuyuda saklanması, Hz. Ali’nin ilahî sırrı bir kuyuya söylemesi gibi hadiseler bu tarihi ve kültürel derinliğe örnek gösterilebilecek hadiselerdir. Romanda Mevsim’in romanını yazarken kendisini dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi hissedişi ve romanın çıkrığı yok bir kuyudan bir şeyler çekme gayretini esas alması bu metafora romanın iç aleminde aktivite kazandırmıştır. Kuyularla özdeşleşen bir unsur olarak peri, cinlerin dişilerine verilen addır. Bunları gören olmadığı için çok güzel ve çekici olduklarına inanılır. Periler, büyü ile ortaya çıkarılabilir. Çeşme, pınar ve hamam gibi yerler perilerin yurdu sayılır. İnsanlardan kaçar ve göze görünmezler. (Pala 1999: 324) şeklinde söyleyişlerle tanımlanan bu metafor masallarda padişah kızının vasfı olmasıyla karşımıza çıkar. Şiirin, “Sandılar doğdu içinden bir an O, uzun gözlü, uzun saçlı peri.” bu dizelerinde ki uzun saçlı periyle romanda rastlaşmamız şöyledir: Romancı bu metaforu açıkça dikkatlere sunmadan, Mevsim’in uzun saçlarına dikkatleri yoğunlaştırarak ve Mevsim’in evden ayrıldığı bölüme de padişah kızlarına atfedilecek bir söyleyişle, “Kız Saraydan Kaçmış” ismini vererek bu metaforu sezdirmekle yetinmiştir. Etti Yedi Kaf dağı, rüya, yüzük, büyü, kuyu, peri ve yedi...etti yedi. Görüldüğü üzre, şiirin ve romanın örüntüsünde kullanılan ana metaforların sayısı yedidir. Yedinin sayısal bir metafor olarak hükmettiği alan oldukça geniştir. Kur’an-ı Kerime göre Allah yeri ve göğü yedi tabaka halinde yaratmıştır. Hacda Kâbe’nin etrafı yedi kez (yedi şavt) dönülmektedir. Aynı şekilde Safa ve Merve tepeleri arasında da yedi kez koşma şartı vardır. Fatiha Sûresi, yedi ayetinden dolayı sebu’1-mesâni (ikilenen yedi) olarak adlandırılır. Yedi Uyurlar (Ashab-ı Kehf), yedi evliya, yedi iklim, yedi felek gibi birçok unsurda da ‘yedi’ sayısının önemi dikkat çekmektedir.(Bilkan 2001: 58-59). Mehlikâ Sultan’a âşık yedi genç Gece şehrin kapısından çıktı; Mehlikâ Sultan’a âşık yedi genç Kara sevdalı birer âşıktı. ... Mehlikâ Sultan’a âşık yedi genç Seneler geçti henüz dönmediler Mehlikâ Sultan’a âşık yedi genç Oradan gelmeyecekmiş dediler!... Şiirin bu dörtlüklerinde görüldüğü üzre, yedi âşıkların sayısına tekabül eder. Mehlikâ Sultan’a âşık yedi genç, gece şehrin kapısından çıkarak başladıkları yolculuğun, diğer bir dizeden anlaşıldığına göre, dönüşü olmamıştır. Şiirin bu kısımlarında şair, düşünce olarak, masal formatından uzaklaşarak kendi ruh dünyasının tınıları dinlemiş ve zamanın dönüşsüzlüğüne değinerek yedi gencin trajedisiyle kendi trajedisini, Homeros ustalığıyla, örtüştürerek şiirin içinde eritmiştir. Bu metaforun görüntü aralığı, şiire göre, romanda daha masalsıdır. Roman yedi bölümden oluşmuştur. Romanda Mevsim’in aşkının anlatıldığı bölüm de yine “Yedi Başlı Canavar Gelmiş” olarak adlandırılmıştır. Burada dile getirilen Yedi Başlı Canavar ifadelendirmesi, masal motifi olarak nasıl olumsuzluğu çağrıştırıyorsa, romanda da bu kısımda Orçun’un aşkı ve beraberinde getirdikleri Mevsim’in hayatında çelişkiler oluşturmuş, Mevsim kendinden tavizler vermeye başlamıştır. Son Söz Yerine Masal formunda kaleme alınan “Mehlikâ Sultan” şiirindeki ve “Kaf Dağının Ardında” romanındaki metaforlara dikkat edilirse bunların konvansiyonel bir yapı arz ettikleri görülür. Şöyle ki; bir sevgili unsuru vardır, bu unsur metinlerin orta yerinde durur ve metinler bunun ekseninde örülürler. Sevgili peridir. Kaf dağı sevgilinin olduğu yerdir. Sevgilinin aşkı ise, kuyudur. O kuyunun belirsizliğine yönelten unsur ise rüyalardır. Bunu nesne bağlamında gerçekleştiren de yüzüktür. Masallardaki büyü unsuru bu metinlerde yüzük metaforu ile hayat bulmuştur. Yedi, masalların olduğu gibi, ele aldığımız metinlerin de sayısıdır. (Roman yedi kısımdan oluşmuştur. Şiir âşık yedi gencin serüvenidir.). Edebiyatımızda bilindiği üzere anlatıma renk katmak, tam olarak söylenemeyecek şeyleri çağrıştırıcı öğeler aracılığıyla dikkatlere sunmak, anlatıma derinlik kazandırmak gibi hususiyetlerden dolayı metaforlara çokça başvurulmaktadır. Ele aldığımız metinlerde de bu hususlardan dolayı, hem Yahya Kemal hem de Emine Işınsu özenli bir şekilde bu metaforları metinlerine (kurgu, anlam ve fonksiyonellik bağlamında) yerleştirmişlerdir. Ama bu yerleştirme işini yaparken geleneği olduğu gibi, modern edebiyat kurgusu yapmamışlar, kendi estetik anlayışları doğrultusunda geleneği yeniden üretme/modernize etme olarak adlandırılan söz dizimsel kurguyu kullanmışlardır. Birçok yönden incelenmiş ve incelenebilecek Yahya Kemal’in “Mehlikâ Sultan” şiirini ve Emine Işınsu’nun “Kaf Dağının Ardında” romanını bizde metaforik bir bakışla, ortakbirliktelik ilişkisi içerisinde incelemeye çalıştık. Kaynaklar AKTULUM, Kubilay, Metinler Arası İlişkiler, Öteki Yayınevi, Ankara, 2000. ALPTEKİN, Ali Berat, Taşeli Masalları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2002. BİLKAN, Ali Fuat, Masal Estetiği, Timaş Yayınları, İstanbul, 2001. IŞINSU, Emine, Kaf Dağının Ardında, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1995. PALA, İskender, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1999. SEYİDOĞLU, Bilge, Erzurum Halk Masalları Üzerine Araştırmalar, Metinler ve Açıklamalar, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1975. SEYİDOĞLU, Bilge, Mitoloji Üzerine Araştırmalar Metinler ve Tahliller, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2002. www.dilimiz.gen.tr
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © alper, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |