İnsan gülümsemeyle gözyaşı arasında gidip gelen bir sarkaçtır. -Byron |
|
||||||||||
|
Daha yönetilebilir ve kalkındırılabilir bir toplum olma yolunda, şehirlinin de köylünün de cahilinin de siyasetçinin de katıldığı yeni bir polemik başlamış gözüküyor; Anadolu İslami Kalvinizmi!.. Suni iç dinamikler üretilerek bağlantıları müphem bir gurubun pozitif provokatif sembolik eylemi olan karma ve başörtüsüz namaz medya gündeminin tepesine fırlayınca herkes eteklerinde biriken taşları dökmeye başladı.. Ve nihayetinde olay yukarıdaki şekilde adlandırılan konu başlığıyla çok kişinin beynini kurcalamaya başladı…Tartıştırılmak ve denenmek istenmemizin sebeplerine daha sonra gireceğiz ancak evvela çok iyi planlanmış sosyolojik bir projenin konusu olan Protestan yaşam stilini ve ülkemizdeki dinamiklerle mukayesesini şüpheye ve polemiğe mahal bırakmayacak şekilde yapmak zorundayız; Önce kavramlarımızı tanımaya başlayalım; Protestanlık Hristiyan dininin en yeni mezhebi olmasına rağmen en mutaassıp mezhebidir. Katolik ve Ortodoks mezheplerinde olan genişlik ve derinlik aynı dini referanslardan beslenmesine rağmen Protestanlık ta yerini dini faşizm ve idefiks dini paradigmarla beslenen şovenizme bırakmıştır. Katolik ve ortadoks gelenekçi ritüeller başlangıçta daha skolastik görünmesine rağmen Protestanlıkta olmadığı derecede bu mezheplerde din ve inanç sistemlerinin yaşayan bir organizma olduğu kabul edilir ve Protestanlıkta olduğu şekliyle hiçbir dini riüel ve görüş körü körüne takip edilip sabitlendirilen ve şovenistik bir şekilde sahiplenilen biçemlere dönüşmez.. Protestanlık modern çağlarda kendini yeşertebilen son insani softalıktır.. Bugün Protestan mezheplerinin dominant olduğu Amerika ve ediğer Anglosakson etkisindeki ülkelerde yüz milyonlarca insan mesihin gelip kendilerini kuratarcağı günün ciddi bir şekilde hazırlığını yapmakta, kendilerini kilise ahlakı içerisinde devamlı bu güne hazırlamakta, cennet vaadiyle papanın ve diğer ruhban sınıf bireylerinin vaizlerine koşmakta, yaşamını ve öteki kişi ve topluma bakış perspektifini bu katı yorumlar çerçevesinde ihtiras ve gönüllü bir cehalet içerisinde keskinleştirip ırkçı ve ayırımcı bir çizgiye çekmektedir.. Protestan kültürler ve sosyal iklimler insani şaşırtacak derecede din eksenlidir.. Ve bu dini referanslığın kalınlığı kendi toplumunu sahiplenmede ırkçı yaklaşımlara da yönelmekte bu ırkçı yaklaşımlar; örneğin fransizlarda olduğu gibi kültür milliyetçiliği şeklinde değil İngilizlerde olduğu gibi ırksal kategori – anglo sakson egosu- milliyetçiliği gibi de değil; sadece ve sadece renk ayırımcılığına odaklı bir ırkçılık basitliğiyle tezahür edebilmektedir.. Bugün Amerikada yasal olarak men edilmesine rağmen psikolojik kırmızı kodlarla siyahlara yapılan bariz ayırımcılık ve aşağılama inanılması zor olsa da bu basitliğin ürünüdür….. Cosby show da neden hiç beyaza ratlamadığınızı dikkatinizi dürtse de toplumun %30unu oluşturan Afrikalılara yer vermeyen ünlü ulusal dizileri, Afrikalı mahallelerini ve sırf Korelilere mahsus kiliseleri gördüğünüzde daha da bir şaşırırsınız....ayrıca Latinlerle Protestan beyazların evliğiliği veya aynı mezhepte dahi olsa siyah bir kadınla beyaz bir erkeğin evliliği ancak parmakla gösterilebilecek derecede azdır.. Din eksenli ırkçılığın sebebi koyu bir şekilde cemaatleşip grup dinamikleriyle kalınlaşarak daha egoist bir ruhani keskinliğe ulaşma arzusudur.. Bu denli bilinçli mutaassıplaşmanın sebebi devamlı yüzyıllardır yalnız başına ayakta durmaya çalışan göçmen toplumun ekonomik koşullarla baş edebilmesi için şart olan bireyin dini putlaştırma çabasıdır.. Yani vahşi piyasa koşullarında birey yalnızlığını inancını sertleştirerek ve putlaştırarak dışa vurmakta bu da yöneten kesime geniş bir şekilde sorgulamayan isyan etmeyen lümpen kitleyi yönetme lüksü sağlamaktadır… Ve bu karşılıklı etkileşimde gelinen nokta da seçmen kitle meşruluğu müphem olan bir seçimden sonra iktidarı son dini faşist bir elit kitle olan neoconlara bırakmıştır. Bu bağlamda ortadoğuya saldırıdan önce Bushun ağzından kaçırdığı ‘haçlı savaşları’ tabiri bu bilinç altının ürünü olup tesadüfi değildir. Salt mezhebin kendisi ve uzantısı olan milliyetçilik ve yurtseverlik algısı bu denli softa iken ticari anlamda gelişip refah toplumunu yakalamasında ise esas konumuz karşımıza çıkıyor.. .. Yüzyılın başında Weber sosyolojisiyle şekillendirilen bu toplum modelinde bugün bize yansıyan teorik kısımlara ve tarihi gelişimlere girmeksizin, refahını üreten amerikan orta sınıflarının geldiği nokta itibariyle yani sonuçlar üzerinde paradigmalarını incelemeye geçelim dilerseniz..Bu arada sosyolojik planlama tabirimiz size antipatik gelmiş olabilir ancak bugün nerdeyse hiçbir amerikan düşmanı Japon ve ya Almanın olmaması ikinci dünya savaşındaki Amerikan toplum mühendislerinin ve anayasacılarının mutlak başarısıdır. Samimi olduklarını sanmayın Japonlara yaptıkları zulümden pişmanlık duysalardı kendi atom bombasını atan pilotu oyçokluğu ile ulusal kahraman seçmezlerdi; onların kendi toplumlarını biçimlendirdikleri, çok daha kalkınmacı olan beyaz Protestan toplum modelinde şekillenen bireyde bu gün itibariyle yukarıda kısaca açıklanan softalık yanında aşağıdaki diğer paradigmalar mevcuttur: Maddecilik;Sıradan bir Amerikalı size günahını bile ücretsiz vermez bir menfaati yoksa temas etmez, ticari hayatta her şeyin bir bedeli vardır hesaplar ve vadeler kuruşuna göre yapılır ve kesinlikle boşluk bırakılmaz, kişi çalışkandır, üretkendir ve ürettiği sadece kendisinindir. paylaşmayı ve yardımseverliği getirisi yoksa pek önemsemez sadece sosyal ‘network’unu güçlendirdiği oranda tasvip eder, planlamacıdır. Kişinin materyalistleştiği ve zenginleştiği oranda ulusal kalkınmaya katkısı olacağı düşünülür, kişi ürettiği oranda tüketmeye odaklandırılarak çark döndürülmeye çalışılır.Yıllar sürecek nakit biriktirmeye ekonomik sistem müsaade etmeyecek kadar kapitalleşmiştir. Kimse kimseye bedeli olmadan en ufak bir şeyi tahsis etmez, ısmarlamaz, kullandırmaz. Rastlayabilirseniz çok romantik ilişkiler haricinde herkes kendi hesabını öder. Bireycilik; herkes kendi gemisini yürütmek için yaşar, daha iyi üretmek ve kazanmak için birkaç işte dahi çalışılabilir, mesleksel statü genç yaşlarda pek önemsenmez, sokakta kimse kimseye yardım etmek için çok da gönüllü değildir, kan kaybından ölmek üzereyken kimse seyretmek için dahi durmaz, ilişkiler iki bireyin ortak olarak birbirine vereceği materyal ve duygu bulunmadığı oranda bitmeye mahkumdur. İnsanlar vermeye değil almaya odaklıdır. Maddi veya manevi hedefler uğruna her bir diğer birey kolaylıkla gözden çıkarılabilir, satılabilir. Aynı klandan değillerse Karşılıklı güven duygusu ve iletişim kabiliyeti çok zayıftır. Şirketçilik; yani cemaatleşme, klanlaşma. Sofistike kültürel değerler uğruna değil ırk ve mezhep renk bağlamında guruplaşarak sinerjiden enerji ve moral toplama yoluna gidilir. Onlarca Protestan mezhebinden en yaygın olanları evangalist baptist eksenli olanlardır. Bu şirketleşme ve sürü psikolojisi ülkede kaldığınız oranda daha rahat hissedilir ve nihayetinde ülkenin de ulus değil aslında şirket olduğunu anlarsınız. Çalışanlarına kişi başı otuz bin dolar ortalama gelir verebilen bu şirketin yıllık geliri yarı oranında dahi azalsa ülkeyi en çabuk dominant olan beyaz protestan sürü terk eder. En geride kalanların ise tiki ve lümpen göçmenler olacağı ise kesindir. Mekanik Basitlik: İlişkiler olaylara bakış açısı ortak yaşam kuralları ve algılayış biçimleri kariyer pozisyonları basit ve basmakalıptır. Ülke kolaydır. Bu mekanik basitlik insanların zeka olarak fazla geliştirmez. Orta sınıf Amerikalı bu basitlikteki sıkıntısının az olduğu oranda obez ve istatistiki olarak düşük zeka ortalamasındadır. Yabancıysanız yüzünüzde neden eblek bir gülümseme belirmediğini herkes merak eder.Yabancı kültür ve okyanusun karşı kıyıları pek umursanmaz. Kolektif basit Makro Polodan kalma önyargılar daha rahat olarak idrak edilebildiği ve iyi hissettirdiği için daha çok kabul görür.Bireyler duygusal irdelemelere de pek girişmezler. Bu alanda da boşluk ve yalnızlık duygusu her daim göze çarpar. Kuralcılık; Karmaşa ve kaos insanları ürkütür. İnsanları sebebini kesinlikle sorgulamadan her bir kurala uyma eğilimindedir.yerleşik kuralcılık ta ezber bir bilinç oluşmuştur. Kuralların koyulma sebebi dahi hatırlanmayacak oranda kurallar sabitlenmiştir.Organizasyon ve altyapı yetenekleri gelişmiştir.Ekonomik olarak da düzmantık ve kuralcılık hakimdir. Amerika katı Protestan biçemlerinin getirdiği disiplin ile refahı yakalamasına rağmen yukarıdaki dini, ırkçı ve sosyal basitlik ve çiğlikleri yaşayabilmektedir. Neden? Sebebi basit; çünkü bu denli kapitalleştirilen mekanikleştirilen materyalistleştirilen, kuralcılaştırılan, yalnızlaştırılan bireylerin dini konservatizme saldıracağı, moral ve oksijen ararken dini, eksen kabul edeceği dinin kendi dinamiklerini de softalaştıracağı ve dinini putlaştıracak kadar sahipleneceği aşikardır..Kapitalizmin vahameti oranında dini şovenizm ve bireysel yansımaları kötüleşmektedir. Zaten kalvinist olan weber projesinde bu orta sınıfların kapitalizmin ışığı ve güdüsü olacağı hesap edilmiş kitaba dökülmüş ve bu geniş katman amerikan refahının müsebbibi olarak kutsanmıştır. Kavramlar peşin hüküm içerse de tersten gittiğimiz bu makalede bu Hıristiyan toplum mühendislerinin kavramlarını kullanarak devam edip bu kategorizasyonu ülkemiz siyasi ve toplumsal yapısına uyarlarsak gelinen tartışmada en trajik görüntüyü ‘Katolik Kemalistler’ vermekte… Bir piyon olarak kullanılan ve kendilerine Dindar Atatürkçü diyen bu cemaat Protestan mezhebinin şekilsel faydacılığına meftun olarak karma ve başörtüsüz namaz kılarak ilk eylemliliği başlattı. Şehirli islama geçiş yapma arayışlarında biraz da türban ve kadın sorununa protest yaklaşabilme uğruna pragmatik Protestan şekli uygulamaya sokarak bir kovana çomak soktu…Bu traji komik eklektik yaklaşım haklı olarak ‘Ortodoks Kemalist’leri bile çileden çıkarttı..Bazı müellifler ritüel olarak kilise şekli karşısında saçını başını yolmakta iken daha büyük tehlikeyi henüz fark edemedi. Çünkü bu tartışmadan asıl medet uman sağ iktidarlarda düşe kalka birikim yaparak pişerek gelen islamist entelektüellerin, bu tartışmada tuttukları pozisyon çok daha belirleyici ve manalı. Kalvinist Protestanlığı kendilerine Atatürkçü deme cüreti gösteren abuk kesim sırf şekil uğruna sahiplenmiş iken bu sağ ve iktidardaki kesim ve medyadaki sivil uzantıları çok daha samimi ve öze dair bir entelektüel yoğunlukla kalvinizme sarılma imajı veriyor.Birkısım toplum mühendislerinin projelerini asıl bu işçiler sırtlanıyor. Asıl pazarlık bu kesimle dönüyor. Sıkıldınız ve gerildiniz değil mi? Hiç merak etmeyin madalyonun asıl yüzü olan Türkiye dinamiklerini, kalvinist toplumsal ve siyasal uyarlamanın alkışlandığı Kayseri gibi Anadolu şehirlerindeki iç dinamik ve mukayeseleri, Nasıl bir toplumsal dönüşüm ve yapıya kavuşturulmak istendiğimizi ve bu dönüşümde hangi enstrümanların kullanıldığını ve kullanılacağını, bölgesel ve mikro ölçekteki projeleri, ve hangi büyük resimde bu projeye ihtiyaç duyulduğunu ve ne için her şeye rağmen telaşlanmamamız gerektiğini yazının öteki bölümünde irdeleyeceğim. Tabii ki kendi kavramlarımızla.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şafak Karadeniz*, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |