Şiir, seçmek ve gizlemek sanatıdır. -Chateaubriand |
|
||||||||||
|
Milliyetçilik, yaşamaya ve yaşatmaya gücü yetmeyen insanların kendilerini ancak ölümün aynasında görebildikleri bir çaresizliktir. Milliyetçilikten hayata dair bir söz duyamazsınız... Duyduğunuz her şey ölüme dairdir. Ölmekten ve öldürmekten söz ederler sürekli. Kendilerine milliyetçi diyenleri dinleyin bir, bakın bakalım hayatla ilgili bir şey söyleyecekler mi size. İnsanı değil toprağı severler. Küçümserler insan hayatını, önemsiz bulurlar. İnsan sadece bir ölüm objesidir onlar için. Trabzon'da binlerce insanın dört çocuğu öldürmek için şehvetle koşmasını seyrettik, aynı insanlar birilerini yaşatabilmek için aynı şehvetle koşarlar mıydı sizce? Koşuyorlar mı? Ölmemesi mümkünken ölen bebekler, çürük yapıldığı için yıkılan binaların altında can veren öğrenciler için koştular mı, onların hayatının hesabını sordular mı, yeni ölümleri önlemek için ayağa kalktılar mı? Hayır. Hayat ilgilendirmiyor onları. Belki de yaşamla ilgili ümitlerini kaybettikleri için sadece ölüme doğru bakıyorlar. Ölümde bir eşitlik arıyorlar. Hayattan öylesine korkuyorlar ki bu korku bir öfkeye dönüyor. Ana dillerini bile doğru dürüst konuşamıyorlar, ana dillerinde bir sayfa yazı yazmak ölmekten de öldürmekten de zor onlar için. Bir kitap okumak, bir matematik problemi çözmek, biraz karmaşık bir filmi izlemek, felsefi bir konuşmayı dinlemek neredeyse imkansız geliyor onlara... İnsan zekasının yarattığı her şeye yabancı gibiler. Bir mimari şahesere, bir heykele, bir resme hayran olamıyorlar. Tarih, ancak onların atalarını öven bir yalanlar zinciri olarak sunulursa ilgilerini çekiyor. Ve, gerçekle yüzleşecek cesaretleri bile yok. Ait oldukları toplumun gerçek yüzünü, eksiklerini, hatalarını duyduklarında çılgına dönüyorlar, ne gerçeği taşıyacak ne de o gerçeğin yüzlerine vurduğu çarpıklıkları düzeltecek bir güçleri var. Toplumlarının fakir olması, gelişmemiş olması, özgürleşememesi umurlarında bile değil yeter ki bu gerçekler söylenmesin. Ortak bir yalanın içine kendilerini hapsedip, kanlı bir hayal aleminin içinde yaşamayı tercih ediyorlar, gerçeği söyleyen herkes düşmanları, çünkü gerçeği öğrendiklerinde, gerçeği kabullendiklerinde bunları düzeltmek için bir çaba göstermeleri gerekiyor. O çabayı gösteremiyorlar. Aslında içten içe kendilerini ve toplumlarını öylesine aşağılıyorlar ki herhangi bir sorunu çözebileceklerine olan inançlarını daha baştan kaybediyorlar, o yüzden de sadece yalanlarla avunmayı istiyorlar. Gerçeği söyleyen herkesi ölümle tehdit etmeleri bundan. Aynı ırktan, aynı dilden, aynı dinden, aynı milletten olduğum bu insanları görmek utandırıyor beni. Korkaklıkları içimi acıtıyor. Milliyetçilikten iğrenirim ama anadilimi de, tarihini ve kaderini paylaştığım insanlarımı da, yeryüzünün en güzel yerlerinden biri olan topraklarımı da, bir mizah hazinesi olan folklorumu da severim. Arkamda derin ve zengin bir tarihim, dünyanın en zengin şiir damarlarından birini besleyen güzel bir dilim, hiçbir zaman esaret görmemiş bir toplumum, yeryüzünde eşine as rastlanır bir insanlık birikimine sahip topraklarım var. Hiç kimseyi ırkından, geçmişinden, dilinden, dininden dolayı kendimden aşağı görmem ama hiç kimse karşısında da kendimi eksikli hissetmem. Milliyetçi değilim çünkü ne dünya ne de hayat korkutuyor beni. İnsanlarını sevdiğim için seviyorum toprağımı. Ve, bir tek insanımın hayatını kurtarabilmek için gerekirse bütün dünyanın toprağından vazgeçerim. İyisi ve kötüsüyle bütün gerçekleri kucaklayacak bir gücü ve kendimi insanlığın ortak kaderine rahatça bırakacak bir güveni bu toplum veriyor bana. Bu gücü ve güveni bulamayanlar korkaklıklarının nedenini bu toplumda değil kendilerinde arasınlar. Onların korkaklıklarında bizim paylaşacağımız bir şey yok. Ahmet Atlan ************************************************ Milliyetçilik ve ‘Altan’lar!... Çoğu kez cahilliktir korkuyu belirleyen ve kışkırtan.. Cahil insandan korkulur ve dikkatini çekmemeye çalışır akil kişi.. ama bazen de korkudur cahilleşmeye yol açan sadece… militan ve radikal milliyetçilik korkusunda ve uzak durma gayretinde A.Altan yukarıdaki yazıda kendini ele veriyor artık.. Nedir Altanı korkutan ve kendi tabiriyle ‘iğrendiren’ aslında.. Alta-an o kadar çok tüm kabilesi ile o kadar çok konuştu ki artık kendini eleverdiği satır araları kulak kesilenlerin beynine işledi… Milliyetçilik ulusalcılıktan öte çoğu Anadolu yerel ağzında yakınlarını ve atalarını tutmak ve sevmek ve sahiplenmek basit algısında hissedilir..yani Ahmeti de Mehmeti de Çetinin himayesine sokup yazar olarak yücelten Çetinin milliyetçiliğidir aslında!..basit anlamıyla.. Bu ekonomik, dini, kavmi her toplumsal şebekede hissedilen bir sevme ve örgütlenme biçimidir.. İnsan sevdiğinin menfaatini korur… bu bu kadar basittir.. Ve milliyetçiliği-ulusalcılığı modern çağa ve anlamına taşıyanlar ve Hitler-Mussolini histerisinde bireysel ve toplumsal kalkınma ve atılım ve manipulasyon yolu görenler temelde insanların temel dürtüsüne belki dini milliyetçilikten öte ırksal milliyetçilikten hareket almışlardır ... milliyetçilik modern versiyonlarıyla 20.yy lın hakim görüşüdür.. ve artık daha sistemli ve akılcıdır..A.Altanın yerine koymayı tasavvur ettiği idea ve ya savunduğu kavramlardaki soyutluk kendisini pratikte ülküsüz bırakıyor bu çerçevede..talihsizlikte burada zaten.. yarattığı bohem hümanist kültürde kelimelerin sihrinde deşarj oluyor yazarımız ama şöyle ya da böyle sesini kendi çıkarı için sahiplenen çevre ve guruplarda var ekseninde her daim.. Altan ürettiği basmakalıp ve tepkiselliği ile önemli bir argüman ve maden aslında.. peki bu ülke için işe yarar bir şeyler yapıyor mu sahiden amaçladığı öngördüğü idealize ettiği şeyler de samimi mi? Bu soruyu ve genel olarak Altanları uzun yıllardır takip edenler şimdiye dek kavram ve imgelem budalalığından öte somut tekliflerine rastlamışlar mıdır? İş bu tatlı sularında yüzen paşa çocukları fikir ve toplumsal öngörüleri ve analizlerinden öte proje ve icraat bazında ne yapabilmişlerdir şimdiye dek.. Süleyman Demirel’den ne farkları vardır..Artık bireyselliğini tamamlayan modern bireyin benzer kültürel dini mezhepsel fikirsel guruplarda harmanlaşıp deşarj olması bir tavır olarak aşikar ve gereklilik iken; nedir en yalın, iyiniyetlice ülke ve insan sevgisinden mahrum bırakan tiksindiren Altanları!... Altanlar tüm oto kontrollu terapilerine ve iç manipülasyonlarına rağmen intikam ateşinde buhranlar geçirmektedir.. Klasik altanlar stereotipinden şaşmaz ısrar dahi, en basit anlamıyla milliyetçilik enstrümanıdır ironik olarak..ve nefret ettiği aslında kendisidir ve kendisinin toplum içindeki sıradanlığı algısıdır.. İnsan psikolojisinin yüzde yetmiş oranda kendine ve çevresine negatif bakma eğiliminde olduğu aşikar iken ülke ve insanına toplumsal bazda bu orandaki pesimizm ile bakmak ve baktırmak hastalığına sahip altanların bireysel düzlemde mutlu ve mesut ve barışık olduğuna safça inanmak mı düşer sadece bizlere.. geçiniz.. Neymiş Trabzon da insanları öldürmeye ve korkuya sevk eden.. o bölge insanının terörde en fazla şehit vermişken inatla etnik ayrışmaya girişmemesi nasıl atlanabilir bir gerçekliktir.. Altan o bölgede arabasıyla kaza yapsa o bölgenin insanlarının yapacağı en riskli şey ilgi ve alakadan.., yaşamaya çalıştırmaktan öldürme riskidir altanı.. bu milletin adabı insancıllığı terbiyesi hangi frenk germen ve anglosakson zevatının öğrenilmiş davranışına tekabül eder.. Altan bunları bilmez mi yoksa pozitif ayırımcılığı ırkçılık ve faşizanlık boyutunda manipule etmeye mi çalışır yine de… ve cahil insanımızın provoke edilen milli duygularıyla elini kana bulamasındaki nefret güdüsüyle aynı korkutuculuktadır altanın aile isyanı, tepkisi ve ailevi kini … cehaletin korkuyla rekabetidir ve psikolojik bir rahatsızlık değilse çok ciddidir… Altanların toplumsal bir terapiye ihtiyacı vardır…Tabiri caizse artık yüzde yetmiş oranında negatif duygularla kendilerine dönmeleri gerekmektedir..genç aydın mastürbasyonunu bırakıp yetişkin bir tavır almalarıdır atılması gereken bir sonraki adım.. Çünkü milliyetçilik en yalın ve saf haliyle ülke ve insan sevgisidir.. Kendiliğindendir ve tüm biçemleriyle insan genlerindedir..ne toprağı ne çakılı ne matematik probleminden ne korkusundan bahseder altanlar.. ne saçma ve basit bir basmakalıp algı düzeyi ve algılatma çabasıdır bu.. Altanları ulusal bakış açısını kazanma şansından mahrum bırakan yalnızlaştıran tabansızlaştıran damarlarını tıkayan bu öfkeyi dindirmeleri gerekmektedir.. İçi boşaltılmış bir bilimperestlikte Fransızların yüzyıl başındaki fikirlerinden teorik olarak sapma ve yükselme emaresi gösteremeyen ‘güya’ aydınlara sahip olmak, ülke ve insan sevgisi olan her bireyin zoruna gider yine de bu ülkede.. Ve Altan bireysellik enstrümanlarını edebi ve akli hünerlerini, soyut ve ispatlanmamış ve tüm kürenin ancak kağıt üstünde kabul ettiği global ve bir ahlakla birleştirme eğiliminde saçmalıyor.. Çünkü bilinçli değilse böyle bir saftiriklik sadece eski komünist aydınların nostaljik hezeyanlarıdır..zavallıcadır… Bu toplumun kendisinin de çok sevdiğini söylediği derin kültür ve damarlarından ilham almaya yanaşmadan edirnenin ötesine bağrımızdan münafık sinyaller gönderilmesi artık tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır.. Anlaşılması gereken bir şey vardır ki artık Türkiyede ülke ve kültür karşıtlığı satmamaktadır.. Ve Altanların gayreti miadını doldurmuştur.. yurdum insanını aşağılık kompleksine sokup zaten yeterli veriler haddinden fazla mevcutken ‘tikileştirip’ bireyselliğini törpüleyen, tabansızlaştıran, aşağılık kompleksini sistemli bir şekilde insanlarımızın bilinçaltına zerk eden frankenştayn tipi batı güdümlü aydınlar tarihin çöp sepetine atılma rampasında beklemektedirler… Tavsiyem Türkçe harici yazmalarıdır artık…Kral çıplaktır… Bireyselliğini kazanmış ve misyoner okulların mahsulü –güya- münevver kişilerin propagandalarından sıyrılabilmiş her Türkiye insanı ülkesini ve künyesini sevmekten utanmamalıdır.. Bu hiçbir ideolojinin tezadı olmadığı gibi başlı başına bir ideolojinin konusu da olamaz ..her ideolojinin sahip olması beklenen bir duygusal nüvedir ve asla çiş yarıştırılmaması veya iğrenilmemesi gereken bir ülke dinamiğidir.. Ne mutlu ki tüm kaosa ve toz dumana ve dahili harici etkene rağmen artık çoğunluk tarafından ve daha da akıllıca olarak hala öyle görülmektedir.. Tanrı canım ülkemi ve insanlarımı yüceltsin ve korusun!.. Altanlar dahil.. ŞAFAK KARADENİZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şafak Karadeniz*, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |