Aşık olmayan âdem / Benzer yemişsiz ağaca. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Ekimde ise karayiplere falan gideyim diyordum,bir de oralarda denizle tanışıyım diye,yol şimdi çok yorar,bir de memleket hasreti çekmeyeyim dedim,şu yıllardır hasretini çektiğim Paris’te bir kahve içmeye de gidebilirdim,öyle fransızca bilmeden de köyden indim şehire olmasın dedim,bir ara dur bir arkadaşımı ziyarete gideyim,bir Sibirya yapayım dedim,orda da şu an gündüz yaşanan vakitlermiş,pek haz etmem bol ışıktan,gece kuşağına geçince gideyim oraya dedim..)) En son ne mi yapacağım, eee tabi bu kadar düşününce,insanda bir şey bekliyor,İzmit’e anneannemin yanına gideceğim,şöyle güzel kokulu körfez manzarası yapıp geleceğim yani:)) Az biraz İstanbul’a damı gitsem acaba............ İstanbul demişken aklıma, hala hatırladıkça andığım bir günüm geldi, bundan siz deyin iki , ben diyeyim üç yıl önce yine İstanbul dayız,okuldan arkadaşlarla buluştuk,geziyoruz,yarın ne yapalım ne yapalım,Beyoğlunda bir kilise var ya,bilirsiniz,pazar ayini varmış,hadi oraya gidelim,kültürleriyle haşır neşir olalım dedik.. Günlerden cumartesi,gece kızlarla sohbetin dibine vurmuşuz,ooo dedikodu,denmedikodu.....Sabah ezanı okunurken uyuduk ki,erkenden kiliseye gidelim diye,saati kurduk,ikibuçuk bilemediniz üç saat sonra uyandık,aramızda daha uykuyla tanışamayanlar var,neymiş efendim kiliseye gideceğiz,sabahın köründe ''haydi millet kendi kültürümüzü tanıyalım,camiye ya da buram buram tarihimiz kokan müzeye ya da dokusunu hala koruyan herhangi başka bir yere vs.. gidelim desek'' kesin ya taşlanırız,ya da ''nasıl yani iyi misin ''gibilerinden kınama nidalarıyla başbaşa kalırız ya,o ayrı mesele... Kültür elçisi olmaya karar vermişiz bir kere o gün,herkes şiş şiş gözlerle hazırlanıyor,''şu kıyafet nasıl olmuş,yakışmadıysa değişeyim,makyajım iyimi'' hiç kimseden de '' ya Allah tan belanızı mı istiyorsunuz,yatın uyuyun bee '' gibi bir cümle tezahür edilmemekle birlikte,''ya geç kaldık,ayin bitmeden yetişebilsek bari'' gibi özendirici tabirlerle acele ettirilmekteyiz.. Neyse çıktık evden,bir önceki gün otobüslerde sürüm sürüm sürünen bizler,( ki bir çok kere de yürüdük ),o gün ayine geç kalmayalım diye,taksiye bindik,şıkır şıkır hazırlanmışız,daha kahvaltı bile yapmamışız,kargalar bile .... yemeden,kültür ateşeleri olarak,görev bilincinde güzergahı takip ediyoruz.. Gittik nitekim kiliseye,bir baktık,gelenler daha kokoş,biz onca hazırlığa ,rükuş bile kaldık yanlarında diyebiliriz yani, (tabi acemilik girişte mum almayı unutmuşuz,bedava olduğu da hiç aklımıza gelmedi hani:)) Alışmışız canım ülkemde soluduğumuz havaya bile bedel ödemeye ( ilk kültür çatışmasını yaşadık bile,dakika bir gol bir), neyse bu seferde yer beğenemiyoruz kendimize, nerde nerde otursak,ya binanın mimarisi de çok hoş,öyle profil bir yer bulmalıyız ki,aynı anda hem iç mimariyi detaylıca inceleyip,ardından koroyu da net görebildiğimiz ve en önemlisi şahsı münhasır rahibi ve gelenleri izleyebileceğimiz bir yer arıyoruz,hani aramızda yer güney cephe olsun diyen de çıkmadı çok şükür... Bulduk bir yer en nihayetinde,sıra sıra dizildik,heyecanlıyız... Bütün sıralar doldu bile,binanın mimarilerini incelemekten,kolon kiriş bağlantılarının nasıl tasarlandığına bakmaktan,acaba hangi sanatsal akımdan etkilenilerek oluşturulmuştur demekten ,o ara gelenleri, önümüzde ki yada arkamızdakileri izlemeye pek fırsatımız olmadı ilk etapta,rahip geldi,koro başladı bir şeyler söylemeye,biz milleti izliyoruz pür dikkat kesilmişiz... Bu arada oturulan sıralarda bir acayip,bilirsiniz ( yoksa hala bilmiyor musunuz,çok ayıp çok ..),oturulan sıranın hemen önünde 1 metreye yakın, dikey bir şekilde yerleştirilmiş tahta bir platform bulunmakta,tahtanın alt kısmına da basamak gibi bir kısım iliştirilmiş... Cahillik işte,tam diyorum ''ya helal olsun adamlara,bak ne kadar ince düşünceliler,sırf ayaklarımız yorulmasın diye,basamak bile yapmışlar,'' uzatıyorum ayaklarımı,o sırada bir şey farketmedim değil,paralelimizdeki asyalı oldukları kanaatine vardığım bir çiftin ,ters ters bakışları,ama aldırış etmedim,''kesin Türk olduğumuzu anladılar,o yüzden böyle bakıyorlar,hayret bir şey ya,hepimizin kilisesi burası''...Görüldüğü üzere modada girmişiz fazlasıyla... Ayin başladı,o zamanlar ingilizce konuşma ve konuşulanları anlama seviyem hiç iyi değil,teknik tabirlerden ibaret, (o kelimelerde maalesef kullanılmıyormuş ayinlerde,hayır en azından birkaç cümle kullansalardı hiç fena olmazdı,ben bu duruma düşen vatandaşlarımız açısından yaklaşıyorum olaya..yoksa yanlış anlaşılmasın amacım uzlaşma gayesinden başka bir şey değildir... ) şimdi olsa kesin daha iyi anlardım.......Uzun lafın özgül ağırlığı, rahip bir şeyler diyor ingilizce,tek anlayabildiğim,''lütfen ayağa kalkın'' , bir de ''lütfen oturun''...Bu please'li cümlelerde hoşumuza gitmedi değil hani,ya adamlar ne kadar kibar,nezaket had safhada diye düşünüyoruz,,,,Eee nezakette bir yere kadar otur-kalk, otur-kalk,yoruldum valla, ne bu ya,hani biz gözlem yapacaktık, paso aynı işlem.... Neyse tam artık kalkmayacağım dedim,bu seferde dua seansına geçildi,hani benim o ayağımı koyduğum yer vardı ya,hıh işte tam orası,kaldırın ayağınızı,orası diz içinmiş meğer,o tahta dediğim yerde,kişilerin dua ederken dirsekleriyle destek aldıkları,elleriylei yüzlerini kapatarak dua ettikleri yermiş....Utanmada yerin dibine gir emi.... Ben dünya milletlerinin o dua ederkenki hallerini görme sevdasındayken ,aramızdan bir arkadaş,bir an ortamın büyüsünden midir nedir,( doğru dürüstte duadan falan anlamazdı ama,aslında sorsanız inanmazdı da ama...),aynı pozisyonu almış,dua ediyor,şaşırdım kaldım,yani kız iki kere daha gelse işlem tamam,daha ilkinde böyle performans,evlere şenlik...Bu arada ensemde de garip bir soluma işitiyorum,hani çok hızlı koşarsında,nefesin ciğerlerindeki tüm havayı bitirirde,yeniden soluklanmaya çalışır ya,öyle bir ses...,bir döndüm ne göreyim,zeballah gibi,hepsi birbirinden şişman ve çirkin üç zenci arkadaşımız,kendilerinden geçmiş dua ediyor..Midem bulandı midem...Yanlış anlamayın tamamen sesten..... Tam bizim arkadaş için,onu da kaybettik diye düşünürken,duam tuuttu mu ne, dua ayini bitti,bizimki eski konumunu aldı,çok şükürler geçiriyorum ben tabi içimden,Allah korusun,inşallah,maşallah ,maazallah derken,bu seferde,ön kısmımızdaki sırada oturan çinli çift,bize dönerek ellerimizi ellerinin arasına alıp,( yani tokalaşmanın daha samimi bir hali ),aynı anda da gülümseyerek,bir şeyler söylemeye başladılar,tabi ne olduğunu anlayamadığımızdan,verdik ellerimizi,bizde gülümsedik,tam arkama dönüp,aynı işlemi,herkes gibi yapmayı düşünürken,o iğrenç soluyan üç zenci arkadaşımız ,ellerini uzatmış bekliyor,hemen eski konumuma geri döndüm.... -'' Ne tokalaşması be, ya bizdeki şansa bak, daha ön sıralarda hiç yoktan daha eline, yüzüne bakılır yakışıklı ingilizler dururken, bize düşe düşe bunlar düştü,tamam madem geldik buraya,fikirlerine,gelenek örf ve adetlerine uyacağız,her şey iyi hoşta,ben işin bu kısmında yokum arkadaş'' döndüm yüzümü,yok öyle gülümsemek falan da, bellimi olur çıkışta rahatsız falan ederler... (eee canım benim memleketim de hep öyle olmuyor mu,tedbiri elden bırakmamak lazım,neme lazım) O sırada rahip şaraba batırıldığını sonradan öğrendiğim ekmeği hazırladı,insanlar sırada o ekmekten tatmak için,beklemekte...O an bir baktım,sıralar bom boş,her kesin çantası ortalarda,ya da duvara monte edilmiş askılarda,öyle rahat rahat salınıyor,ya bizim camilerimizde ,milletin eski ayakkabıları bile yeni sahiplerini bulurken,bu insanlardaki bu özgüvenini de kıskanmadım değil içten içe, içerisi tertemiz kokuyor,herkes gülümsüyor birbirine,bir saadet bir saadet,ben sarılmışım sımsıkı ganimet yüklü çantama... Çıktık bir Pazar ayininin den,aynı İstanbul sabahına......Çıkışta da mum almayı akıl edemedik,maddesel değil ama manevi anılarımızı toparladık,koyulduk yola,açız tabi ki,kahvaltı yapalım dedik,herkes başta çok etkilenmiş gibi davranmakta,’’süper valla,adamlar bu işi ciddiye alıyor,sevgi,saygı,hoşgörü had safhada...’’ Dayanamadım ‘’ ya arkadaşlar bıraksak bu entel-dantel ayaklarını da,her filmlerinde sergiledikleri bu yayılmacı politikayı,biraz daha amacına ulaştırmasak ta,eve gidip uyusak nasıl olur diye’’ ........ve erken başlayan günümüz,akşam saatlerine kadar uyuyarak geçti,bize de bir güne mal oldu,ne diyeyim , Allah’ın sopası yok ... NOT: Öğrendiğim ölçüde aydınlatacağım,projektör etkisi yapmasını beklemeyiniz please... *Olay Mahali : Saınt Antoıne Kilisesi...(inşası 1906 yılında başlamış,1912 yılında hizmete giren ,İtalyan rahipler tarafından yönetilen,katolik bir kilisedir.Kilise sistem olara betonarme yapıdır ve italyan Neogotik olan bir sanatsal yaklaşımla inşa edilmiştir.) *Ekmek-Şarap ayini : Kutsama yoluyla ,İsa’nın bedeni ve kanına dönüştürüldüğü düşünülen ve Hz.İsanın son yediği yemek olarak kabul edilmektedir.Yani bu olay hem bir ayin hem de tarihsel bir dramadır. *Esas kişi : Bu ayini yöneten rahip değil papazdır.J MERİÇ ARSENİK 08/09/2005 Sevgiyle kalın........
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MERİÇ ARSENİK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |