..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık > ege ışık




9 Mayıs 2005
Tekrar Hoşgeldin...  
ege ışık


:BDBI:

Tekrar Hoş geldin....
Onu, daha önce hiç bu kadar mutsuz,umutsuz,çaresiz ve acılı görmemiştim. Gözlerindeki o puslu yalnızlık, o boğazında düğümlenen, söylemek isteyip de bir türlü anlatamadığı, anlatmak isteyip de kelimeleri doğru zamanda doğru yerde kullanamadığı, gözlerini ufukta bir yerde sabitleyip , uzun uzun düşündüğü, iç çektiği, artık kalbinin atıp atmadığından bile emin olmadığı günlerden biriydi. Hiç kendinin bir rüyada yaşadığını, o rüyada kaybolduğunu, kaybolan kendinden korktuğunu, korkundan kaçtığını, kaçtığında takip edildiğini, takip edenden kurtulmak istediğini, ne yaparsan yap hep arkanda olacağını düşündün mü? İşte ben hep öyleyim. Hep korkuyorum , yalnızlığımdan korkuyorum, rüyalarımdan korkuyorum, emin olmadığım gerçekten korkuyorum. Ansızın sessizliğimi bozan bir düş çıksa karşıma hep ne yapacağımı , onu nasıl karşılayacağımı düşünüyorum. Sadece o ve ben varız. O olmazsa ben de olamam. O giderse ben de peşinden giderim. Uzun uzun iç geçirdi, önünde uzanan sakin, berrak denize bakmaya başladı. Aklından ne geçirdiğini, ne düşündüğünü, kalbinin ne hissettiğini, ne yapmak istediğini, ne yapacağını merak ediyordum, Düşünüyordum, düşündükçe kendimle karşılaşıyordum, karşılaştıkça kaçıyordum, kaçtıkça içimdeki sıkıntı onunkiyle birleşiyordu, çoğalıyordu, çoğalıyordu, çoğaldıkça içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Bugünlerde çok düşünüyorum, sonunda, en sonunda ne olacağını, hep böyle devam edemeyeceğini, ederse her geçen gün daha yorgun olacağımı, yorulunca kalbimin daha fazla dayanamayacağını, dayanamayınca öleceğimi, ölünce biteceğini, bitince sensizliği düşünüyorum. Ben sensizliğe dayanamam, yapayalnız dünyamda yitip giderim. Artık gidelim, biraz sonra yağmur yağmaya başlayacak
İlk şimşek çaktığında, onun on beş yaşındaki,gözlüklerinin altından mutlu mutlu bakan, yağmurdan sırılsıklam olmuş paltosuyla, beni gökkuşağını aramaya çağıran hali geldi aklıma. Sürekli şarkı söylerdi, güzel bir sesi vardı. Her sabah sanki ilk defa uyanıyormuş gibi, ilk defa okula gidiyormuş , ilk defa annesiyle,tombul kedileriyle karşılaşıyormuş gibi heyecanlı, heyecanının getirdiği mutlulukla güne başlıyordu. Ayakkabılarının bağlarını asla doğru düzgün bağlayamazdı, bu yüzden sürekli yürürken onlara takılıp, düşecek gibi olurdu. Ama bugüne kadar hiç düştüğünü görmedim.
Kedileri çok severdi. Annesinden gizlediği, arka bahçede saklayıp, baktığı üç yavru kedisi vardı. Günün birinde veteriner olup, bütün hayvanları korumak, iyileştirmek istiyordu.
‘Hatırlıyor musun?’dedi ağaçları göstererek.
Arka bahçelerinde yan yana duran iki çok yaşlı çınar ağacı vardı. Sıcak yaz günlerinde ağaçların arasına çadır kurar sabaha kadar birbirimize korku hikayeleri anlatırdık. O en çok içinde küçük çocukların, uçsuz bucaksız ormanda hiç bulunmayacak üzere kaybolduğu hikayeden korkardı, korkmasına rağmen hep onu anlatmamı isterdi. Korkusunun üstüne giderse, alışacağını düşünürdü.
‘Ne güzel günlerimiz geçti burada. Ne eğlenirdik. Hiç bitmeyeceğini düşünürdüm o günlerin. Oysa bu yıl liseye başlayacağız. Büyüdük biz artık, büyüdük...’
O gün onun sözlerini çok ciddiye almıştım. Gerçekten liseye başlamak üzereydik, boylarımız uzuyordu, ondan önceki yazla geçirdiğimiz yazın arasında uçurum vardı. Artık çadır kurmayacaktık, beraber çok vakit geçirmeyecektik, birbirimizi çok sevsek de pek sık görüşmeyecektik, o erkek arkadaşlarıyla gezmeyi, bilgisayar oyunlarını bana tercih etmişti. Onu anlıyordum ben onun çocukluğuydum, büyümek istiyordu , çocukluğunu albümlere, video kasetlerine kaldırmak istiyordu. Bir yıl,çocukların hayatında büyük bir geçiş dönemi olabiliyor.
‘Büyüdünüz demek! Bir yılda ne kadar büyüyebilecekseniz o kadar, hadi artık hava karardı, yataklarınıza, annene çok selam söyle kızım! Yaz bitmeden balkona bekliyorum. Püfür püfür otururuz’,dedi annesi Berna Teyze oğlunun söylediklerine gülerek. Berna teyze’ yi kendimi bildim bileli tanıyordum. İnce, uzun,35yaşlarında bir kadındı. Saçları sarıya boyalıydı. Dudağından eksik etmediği ruju, onun için, onu çok bakımlı yapıyordu. Onu çok severdim çünkü harika pastalar yapabiliyordu. Tarih öğretmeniydi, ama hiç mesleğini yapmamış. Çok düzenli, bazen aşırı titiz bir kadın olabiliyordu. Evin içinde sürekli bir tartışma varmış gibi bir hava eserdi. Ama ben hiçbir tartışmaya tanık olmadım. Sürekli kocasından bahsederdi. Harika bir insan, çok iyi bir baba, çok ilgili bir eş olduğunu bilirdik ama hiç görmemiştik, görmeyecektik.
Yağmur şiddetini arttırmış, havadaki bunaltıcı sıcak yerini tatlı bir bahar esintisine bırakmıştı. Tekrar yan yana, aynı kare içinde, aynı filmde yürüyorduk. Günün, diğer günlere karışmasını, unutulmasını, unutuldukça bizden uzaklaşmasını, uzaklaştıkça bizim olmayan bir gün haline gelmesini istemiyordum. Geçmişim, anılarım, ben yanımda yürüyordu. Tekrar kaybetmek istemiyordum, bulmuşken onu. İçimi bir çaresizlik kapladı. Ayakta duracak halim kalmamıştı. Kalbim sızlıyor, başım ağrıyor, midem bulanıyor, kalbim atmıyordu. Bırakacağı gün beni tekrar;sonsuz, karanlık kuyulara düşeceğim, düşeceğim günlerce, gecelerce.
Bir ay hiç dışarı çıkmamıştı .Soğuk bir kış geçiriyorduk. Sokak bembeyazdı,İpek gibi,her tarafa kar yağıyordu Yılbaşı yaklaşıyordu, caddeler,evler ışıl ışıldı. Bahçelerinde dolanıp duruyordum tek başıma. Ona kardan adam yaptım Donmak üzere olan kedilerini eve götürüp, bana gösterdiği gibi bakmaya çalıştım. Odasına bakabilmek için,onu görebilmek için çınar ağacının tepesine çıktım. Panjurları sonuna kadar indirmiş, deliklerinden abajurun ışığı süzülüyordu, İçimi karmaşık bir ferahlık kapladı. Onun odasında olduğunu bilmek bana o gün yetmişti. Berna teyze sürekli ağlıyordu. Markete giderken görüyorum onu saçı başı dağılmış, elinde yanan sigarası, ağlamaktan ya da uykusuzluktan kızarmış gözlerle. Kimseyi yanına yaklaştırmak istemiyordu. Kimse onun üzülmesini istemiyordu. Kimse yanına giderlerse ne tepki vereceğini bilemiyordu. Onu hiç olmadığı kadar çok özlemiştim. Oturup konuşmayı, bana heyecanlı heyecanlı gününün nasıl geçtiğini anlatmasını, yanımda olmasını çok özlüyordum.
Yağmur harını almıştı. Çok ıslanmıştık ama halimizden memnunduk. Eski günlerdeki gibi, çocukluğumuzdaki gibi koşuyorduk, koştukça kaçıyorduk, kaçtıkça uzaklaşıyorduk kendimizden, olmayan gerçekten, yaşanmayacak olan gelecekten. Onu bıraktığım gibi bulacağımı, hep hayalimde canlandırdığım gibi göreceğimi düşünmüştüm. Artık ayakkabı bağlarını bağlayabiliyordu. Gözlerindeki mutlu bakışın yerini, sisli bir umutsuzluk almıştı. Dimdik duran omuzları düşmüş, annesine benzeyen ince,uzun parmakları titrer olmuştu.
Günlerden sonra, karlar eriyip, göçmen kuşlar masmavi gökyüzünde uçmaya başladıklarında görebildim onu. Öylece, olduğum yerde kalakalmıştım onu görünce. O birkaç dakika hayatımın en yavaş ve en zor geçen dakikalarıydı. Boğazım kurumuştu, ayakta duracak halim kalmamıştı. Odanın içinde sadece kendi kalp atışlarımı duyabiliyordum. ‘Kedilerine her gün iki kase süt veriyorum,sarı olanın yavruları oldu.’ ‘Püskülün mü? Onları görebilmek isterdim ,kim bilir ne kadar güzellerdir!’ ‘Sen,sen....’ ‘Ben iyiyim, sadece doktorun verdiği ilaçlar. Günlerce uyusam bile, sanki günlerdir uykusuzmuşum gibi. Rüyada mıyım, gerçekte mi? Sürekli bunu düşünüyorum,farkına varamıyorum. Annem o hep dönecekmiş gibi, hep aramızda, bizimle kahvaltı yapıyor, işe gidiyor, televizyon izleyip,uyuyor,beraber tatile çıkıyor gibi davranıyordu. Oysa o, hiç yoktu, hiç tanışmadık, tanışmayacağız.’ Oturduğum yerde onu dinliyordum, anlamaya çalışıyordum, üzülme, geçer demek istiyordum ama ne konuda konuştuğunu anlayabilmiş değildim. ‘Evet, ama...’ ‘O, annemi de beni de bırakıp gitmiş, dönmemek üzere. Kiminle, nerede, nasıl yaşadığını kimse öğrenememiş yıllardır. Annem hala bir gün geri döneceğine inanıyor. Oysa evlenmiş, başka çocukları olmuş, ölmüş, bir yerlerde çok önemli bir insan ya da sıradan bir insan olarak yaşıyor olabilir. Ben onu sadece hep aynı yerlerde, aynı insanlarla , yüzünde aynı ifadeyle gördüm yıllardır. Onu sadece fotoğraflarda, donmuş bir anla tanıyorum ve daha fazlasını hiç merak etmiyorum. Sadece anneme ve zayıflığıma üzülüyorum.’ Konuştukça kendine, eski haline dönmüştü, kararlı ve olayların içinden sıyrılıp kurtulmuş.‘Tekrar hoş geldin’








Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kimse İnanmaz
Hiçbir Yerdeydim

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bölüm_666_yalnızız [Şiir]


ege ışık kimdir?

1986 yılı İzmir doğumluyum. Şimdi arkama dönüp baktığımda dibi görünmeyen boşluk. . Geçici amnezia,hafıza kaybı. . . . Hatırladıklarım:Koşuşturan(bir yerlere yetişme çabası değil,yalnızca koşma eylemi)dünyaya şaşıran kız çocuğu. Lisede okul dergisinde bir kaç öyküm yayınlandı,1997 yılında babamla yazdığımız 'Harikalar Mutfağı' adlı çocuk oyunu TOBAV oyun yazma yarışmasında övgüye değer seçildi. Halen 9 Eylül Üni. Güzel Sanatlar Fakültesi Dramatik Yazarlık Bölümü 1. sınıf öğrencisi olarak,hayatta kalıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Virginia Woolf,Paul Auster,Charcles Bukowski,annem,babam,Çağdaş Çetinkaya


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ege ışık, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.