Umutsuzluğa düşmeyin. -Charlie Chaplin |
|
||||||||||
|
Salonun en güzel yerine, tam köşeye, koymuştum. O geldiğinde hayran hayran seyrediyordum vazomu. Yorgun görünüyordu. İçeri girerken yalpalamasından hafif alkollü olduğu anlaşılıyordu.Gözleri kızarmıştı ağlamaktan. "Bu gece sende kalabilir miyim" dedi yalnızca. Sanki "olmaz" desem çocuk gibi ağlayacak; "zaten kimsem yok" diyecekti. "Tabii kalabilirsin" dedim Attı koltuğa kendini. Derin nefes aldı.Dikkatle yüzüne bakıyordum. Yüzünün bütün kıvrımlarınu ezberlediğimi sanıyordum ama hepsi yanlış kalmıştı aklımda. Ya da ne olduysa allak bullak etmişti yüzünü de... Doğruldu yerinden. Yüzüme batırdığı gözleri öyle umutsuzdu ki.... Her şeyden bezmiş, yorulmuş... Hani; "bi canım kaldı" diyordu sanki. "Neyin var?" diye sorabildim nihayet. "Yok bir şey..." Nefret mi vardı ne? "İyi peki.. Karnın aç mı?" "Bilmem. Belki de açtır..." Güldüm. "İnsan bilmez mi açlığını?" Havayı biraz dağıtmak istiyordum. Bir hıçkırık... Bir daha, sonra bir daha... "Güneş.. Ne oluyor?" "Canım acıyo. Yardım et bana..." Uzun uzun ağladı. Hiçbir şey söylemeden sarıldım. Gözünün yaşını içime akıtsın istiyordum. Zaten neden sarılırız ki karşımızdakine o ağlarken? Acısı bize geçsin, bizde kalsın diye değil mi? Sabaha karşı dalmışım yanında. Uyandığımda pencerenin önünde sigara içiyordu. Kalkıp yanına gittim. "Ne zaman kalktın sen?" "Hiç yatmadım ki.." Anlatmasını bekliyordum hala. Şu zehre kendini vermesinin, böyle uykusuz, bitkin kalmasının sebebi neydi? Yüzündeki anlamları keşfetmeye çalışıyordum. O ise fark ediyordu yüzüne baktığımı. Artık konuşacak gibiydi. "İstemiyorum seni dedi bana. Sevmiyormuş artık. Olmazmış işte" Öfkeyle söndürdü sigarasını. Ağlamıyordu artık. Akşamki hüzün nefrete dönüşüyordu herhalde. "Açıklama yok, yüz yüze konuşmak yok. Sadece bu... 'İstemiyorum!' Üstelik benimle ilgisi yokmuş. Durum beni ilgilendirdiği halde..." Güneş'in aklından geçenleri okuyabiliyordum: 'Zavallı olduğunu düşünüyordu. O kadar değer verdiği adamın şimdi kendisine sıfır değerini vermesi onu aciz kılıyordu. ' Sevince her şeyi boş veren bu adam, sevmeyince karşısındakini boşveriyor.. Adam egoist yalnızca. Yoksa her zaman durum böyle değil... Bu da aralarındaki değer anlayışları farkını bir kez daha ortaya koyuyor. Derin nefes aldı yeniden. "Neden yok, sonuç var ne saçma değil mi?" "Normal bir şey.." "Nasıl normal? "O olunca normal işte.." Yüzündeki ifade bu kez sertti: "Sen de sevmiyordun onu herkes gibi değil mi?" "Sen?" "Bilmem. Çok mu önemli sanki?" Önemli değil miydi gerçekten? Terk edilen, sevilmeyen duruyordu karşımda. "O"na göre çok önemli değildi sevmek filan.Terk edildiği için mi? Böyle mi kurtarıyordu gururunu ya da kurtarıyor muydu? "Hayatını bir felsefeye adamış ve bu felsefeye hiçbir zaman uyamamış bir adamın peşinden gittin sen Güneş. Dünyanın en aptal adamını buldun." Cevap vermedi. Bu da, bana hak verdiğini gösteriyordu. "Kurtuldun bence. Şimdi üzülüyorsun ama ileride kurtulduğuna şükredeceksin inan ki... Biliyorsun, yürümezdi." "Biliyorum." İşte haklıydım. Hava da ısınıyordu biraz. "Hayattan ne istediğini bilmeden oradan oraya koşturuyor işte. İşine gelmiyor bir düzen tutturmak. Yalan mı? Aptal bir adam neticede. Hiç de değmez inan. Sen artık kişiliğini oturtmuş, ne istediğini bilen, güçlü bir kadınsın. Boşver o dönüp dursun kendi etrafında..." İlk defa gülümsedi yüzüme. "Güzel miyim peki?" dedi ama cevabını biliyor gibiydi. "Elbette güzelsin arkadaşım. Senin kalbin de yüzünde çok güzel" Yerinden kalkıp aynanın karşısına geçti. Ne kadar da donuk bakıyordu kendine. "Bana güzel olduğumu hiç söylemedi." Köşedeki yeni aldığım vazoyu aldı eline. "Bak" dedi. " Bu da çok güzel. Kaç kişi fark etti bugüne kadar? Güzel olduğu için mi aldın bunu?" "Tabii" dedim "Ben fark ettim onu. Emin ol seni de fark edecek biri çıkacak karşına..." "İstemiyorum" dedi sinirle. " Kimse çıkmasın. Sonunda böyle olacak. Bana gelişinin sebebini söyleyip gidişinin sebebini söylemeyecek. Filozoflar gibi derin derin konuşacak ama cahil insanlar gibi hiçbir şey anlatmayacak." Aynaya baktı yeniden. "Ben güzelim" dedi yüksek sesle."Bak bu da güzel..." Sanki "o" vardı karşısında. "Görmedin ama..." diye bağırdı. " ben buradayım iyi bak. Bak şimdi ne olacak o güzele..." Elindeki vazoyu aynaya fırlattı. Paramparça oldu ikisi de. Nefretini çıkarıyordu içinden. Ne yapacağımı bilemeden kaldım olduğum yerde. komik ama dünyanın parasını verdiğim vazomu düşünüyordum. Artık Güneş kadar ben de nefret ediyordum o adamdan. Yenilmişti içindeki nefrete. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu kırık camların karşısında. Ellerinden kanlar akıyordu. Şaşkınlıktan kolonya filan getirmek aklıma gelmemişti.Sadece sarıldık birbirimize. "Üzülme arkadaşım. Geçecek bu da. Biz neler atlattık seninle. Bitecek her şey.." "Bitsin o zaman" dedi hıçkırarak.. Aslında yalan söylüyordum. Yıllar geçse de bitmeyecek bu nefret bu hüzün.. İnsanın öyle bir hafızası var ki unutmuyor hiçbir şeyi. Zihnindekileri geriye atıyor o kadar. Ve sevgi böyle can yakıcı. Ellerden çok yürekleri kanatıyor. Kendine karşı böyle acımasız ve hayata karşı korkak yapıyor. Tuhaftır bunlar olurken yeni bir gün doğuyordu. Birileri bizimle dalga mı geçiyordu ne? 8 nisan'05
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © irem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |