..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Yeraltı > özgür durmaz




17 Şubat 2005
Gangster ve Böcek ve Gudubet ve Dev  
özgür durmaz
Nosce te Ipsum


:BFGB:



"Onlar için felsefe ne kadar soyutsa benim için de bütün bu konuşulanlar aynı derecede soyut" diye düşündü Deniz, etrafına oturmuş konuşan adamlara bakarken. Bir süredir konuşmaları takip etmekten vazgeçmişti. Ona bir söz geldiğini farkettiğinde başıyla onaylıyordu sadece. Söylenen şeyin bir önemi yoktu; kötü birşey olmamasını umuyordu yalnızca. Adamlardan biri durmadan anlatıyordu. Esmerdi; saçlarının, önündeki komik görünüşlü tutamın dışında tamamı kısacıktı. Kalın boynu, şişik suratı ve ellerinin derisi, Deniz'in tersine, sert ve kıllıydı. Kızarmış patlak gözleri odadakilerin üzerinde durmadan geziyor; başlarını sallayarak kendisini onaylayanları izliyor; hatta bir bakıma, bunu yapmaları için onları zorluyordu. Ne kadar ezilmiş, itilmiş olduğunu anlatıyordu değişik örneklerle. Ailesinin, arkadaşlarının ve hatta hiç tanımadığı insanların onu değişik zamanlarda nasıl yüz üstü bıraktıklarından, arkasından vurduklarından ve sonuçta kendisinin de hepsini nasıl yıkıp yok ettiğinden bahsediyordu. O kadar iyi sığınmıştı ki bu dışlanmışlık tesellinin ardına, yaptığı bütün kanun dışı işler, bütün acımasızlıklar, ki gerçekten de gaddardı, ve topluma duyduğu bütün kin sanki birer mecburiyet haline gelmişlerdi. Peki o zaman neden gurur duyarak anlatıyordu bütün bunları? İşte bu asla doğru cevap veremeyeceği bir soruydu. Çünkü vereceği her cevap bir noktada başa dönüp aynı soruyu yeniden sormasını gerektirirdi. Onun bakış açısından durum böyleydi ve dünya tersine dönse bu yine de değiştirilemezdi. Bütün bunlar onu kendince erdemli yapıyordu, ve öyle olduğu doğruydu da. Deniz'le aralarındaki tek fark bu gangster bozuntusunun gerçekliğin izafi olduğu bir evrende yaşadığının farkında olmamasıydı. O ne kadar haklıysa, geri kalan 5 milyar insan da teker teker aynı derecede haklıydılar. Herkes eşsizdi, ve belki de bu yüzden hepimizin aslında birbirimizden nefret etmesi gayet doğal ve mantıklıydı.
Aralarına katılmış kişiler arasında gangster bozuntusunun genç yeğeni de vardı. Ve onun da kendince herkesten nefret etme sebepleri çoktu. En kötüsü, 15 yaşlarındaki bu zavallı çocuğun suratı korkunçtu! Normal bir insanın yüzündeki uzuvlar arasında belli bir oranda bulunması şart olan simetri onda doğanın (ya da anne ve babasının) bir hatası sebebiyle o kadar orantısız bir halde şekillenmişti ki, ona doğru baktığınızda insanoğluna ait bir anlam bulmak oldukça güçleşmiş, neredeyse imkansız hale gelmişti.Olması gereken şekilde durmayan etli dudaklarının arasından yine olması gereken şekilde olmayan biçimsiz dişleri görünüyor; bu ağız ve dişler doğal olarak düzgün konuşmasını da engelliyordu. Bir gözü diğerinden oldukça büyük, kepçe gibi ve yamuk yumuk olan kulaklarından biri diğerinden daha aşağıda, kafatası biçimsiz ve hatta burun delikleri bile orantısızdı. Amcası onu, yolundan gitmesi için eğitiyordu ve orada bulunma sebebi de buydu. Anlamadığı, ama çevresi yüzünden mecbur olduğu bir yolda yürüyor, beyninin kıvrımlarını, yalnızca, amcasının ağzından dökülen sözlerle, yaptığı hareketlerle dolduruyordu. Bütün bunlar, ve yüzünün gotik bir fantazyadan fırlamış çarpıklığı birleşince; çocuğun, herşeye rağmen hala çocuk olması gereken gözlerinin ardında, acıma duygusunun yerini alıp, bakanın zihninde tehlike çanlarının çalmasına sebep olan tedirgin edici, karanlık ve tehditkar bir ifade belirmeye başlamıştı. Çevresinde oturmuş adamların belirli bir mantık akışından kesinlikle uzak durarak sürdürdükleri muhabbeti izlemeye çalışırken, bir yandan da, anlamsızca gülüşlerine bakarak hem kendince eğleniyor hem de yeni birşeyler öğrendiğini sanıyordu kuşkusuz. Gangster şöyle dedi :
"Onu da yanıma alıp gittiğim yerleri bir bir gezdirecem. Bak burda şöyle itildim, burda da böyle ezdiler beni diye gösterecem. Görsün, bilsin hepsini; anlasın, tanısın hayatı."
Çocuğun bu tecrübeyi kabul etmekten başka yapabilecek birşeyi yoktu. Ayrıca bu dumanlı dünyanın gezilmesi fikri büyük ihtimalle çekici de geliyordu zaten ona. Gözlerini kapatıp, Gangsterin izniyle, okkalı bir duman çekti önünde duran cigaradan. Deniz, kayan gözlerin ardındaki karanlık zihne karışan dumanla ne tür düşüncelerin, hangi hayallerin kıpırdandığını merak etti.
Odadaki üçüncü adam çok fazla konuşmuyordu. Onun işi bitenlerin yerine yenilerini sarmak ve arada bir gidip kusmaktı. Seyrek sakallı ve zayıf yüzünde bir böcekte insanı rahatsız eden şeylerin toplamı mevcuttu. Deniz ona baktığında: "Zarar!" diye düşünüyordu yalnızca, tekrar ve tekrar: "Zarar!". Gangster bozuntusunun pisliğinde yuvasını yapan bir böcekti gerçekten de; sırtında barınan bir parazit. Bakışlarında her an pislik düşünen bir ifade ve dudaklarında hiçkimsenin asla güvenmeyeceği bir tebessümle bakıyordu insanlara. Yine de gülümsemediği zamanlarda daha iğrenç hale geliyordu bu ifadesi. Sinsice de olsa bir gülümseme gülümsemedir diye düşünen Deniz, onun hiçbir konuşmanın farkında olmadığını görebiliyordu.A dam otomatiğe bağlamış sürekli Gangsterin söylediklerini onaylıyordu yalnızca. Yine de Deniz: "Belki de yalnızca ben neler konuşulduğunun farkında değilimdir?" paranoyasından da kurtulamıyordu. Düzenli aralıklarla şu tümceyi tekrarlıyordu Böcek ;
"Bi tane daha sarak mı gardaş ?"
Deniz'in niyeti ortadaki bütün cigarayı bu adamlarla içmek olmadığından, (zaten bu adamlar hiç hesapta yokken ortaya çıkmış aracılardı) evet demek pek işine gelmiyordu. Ama pek fazla şansı olduğu da söylenemezdi, çünkü soru maskesinde bir beyanatla yüzyüzeydi aslında. Bu adamlar hakları olanı istiyorlardı; işin raconu buydu. Kendini bu heriflerin yanında gittikçe daha rahatsız hissediyor ve kafasında bir cigara daha içtikten sonra yapabileceklerini tartmaya çalışıyordu. Şu kristal vazo Gangsterin beynini dağıtmak için uygun bir araçtı. Bu adamlarla onu tanıştıran ve odada kendisinin dışında beşinci kişi olan 2 metrelik arkadaşının (bu arkadaş da diğer bir aracıdan başka birşey değildi) bir kavga çıkması durumunda kimin tarafında olacağını kestirmeye çalıştı. Ne yaptığının farkında olmayan adamların arasında çıkabilecek bir kavga tahmin edilemez sonuçlar doğurabilirdi. Böcek büyük ihtimalle kolunu dahi kaldıramazdı ama Deniz kendisinin de bunu yapabileceğinden şüpheliydi. Hepsinin sonunda oldukça fazla kan olan değişik senaryoların geçtiği aklında en büyük bilinmez Gudubetin tepkisiydi.
"Sarak mı gardaş ?"
Bu kesinlikle son olacaktı; bırakma zamanı gelmişti artık. Bu işin tadı böyle çıkmıyordu.Böyle adamlar yüzünden eskiden hiç bilmediği polis tribi de yakasını bırakmaz olmuştu artık (Gangster eve gelirken takip edildiklerini ama polisleri ektiklerini söylemişti). Her an kapının çalınmasını bekliyordu huzursuzlukla.
"Sar birader, içek.." dedi baskıdan kurtulamayarak. Bütün gözler üzerindeydi. Konuşmasına pek uymayan Çukurova ağzı Gangster'in sorusunu tetiklemiş olmalıydı:
"Memleket nere senin gardaş?"
"İstanbul"
"İstanbul'da nere?"
"Kadıköy"
Şu ana kadar süregelen ezilmişlik muhabbetinin sırada gelmesi neredeyse kesin olan sorunun cevabıyla ne yöne döneceğini tahmin etmeliydi Deniz. Ama o anda kontrolü eline almış olan güç, küçücük beyninin içerisindeki koskocaman egosundan başka birşey değildi.
"Kadıköy'de nere?"
"Moda."
Gangster bozuntusunun yüzünde küçümseme ve küçümsenme aynı anda belirdi. Deniz yaptığı hatayı anladığında geri dönüş şansı kalmamıştı. Gudubet ve Böcek için Moda veya Ümraniye arasında bir fark olmayabilirdi ama Gangster için durum böyle değildi. Hergün birbirinden nefret eden yeni insanlar yaratan magazin kültürü işte şimdi iş başındaydı. Gangsterin gözünde düşman, yanlış da olsa belirlenmişti.

"Görüyo musun adamı kirve.. Moda'lıymış.. Bilir misin sen Moda'yı?.. Züppelerin mekanı. Vay be, biz böyle şanslı olamadık işte."

Bütün gözler ona döndüğünde artık bu adamı öldürmekten başka şansı kalmamıştı Deniz'in. Bu kafayla iğnelenmeye dayanmasının imkanı yoktu. Zaten bin yıl gibi geçmiş olan şu yarım saat boyunca sürekli diken üstünde oturmuştu. Birşeyleri konuşmak; anlatmak; herhangi bir şekilde herhangi bir ortak zemin yaratmak gibi bir durum söz konusu değildi. Tek çözüm kristal vazoydu. Ve ne zaman olduğunu anlamamıştı ama işte vazo elindeydi bile. Bir an sonrasında olacaklardan önce son bir kez Poe'nun sözlerini düşündü, ama ağzından dökülüp dökülmediklerinden emin olamadı:

"Soluk alıp verdiğimden nasıl eminsem, şundan da öyle eminim: Herhangi bir eylemin yanlış ya da hatalı olduğundan eminsek, bunu bilmek çoğunlukla bizi o eylemi yapmaya zorlar. "

Gangsterin soğuk bakışlarına karşı elinde vazoyla üç adım yürüdü ve hiç duraksamaksızın buna bir anlam vermeye çalışan suratı bir daha eski şeklini asla bulamayacağı bir hale soktu. İkinci kez kalkan vazo önündekileri devirerek ayağa fırlayan Böceğin kafatasında bir delik açarak onu da yere devirdi. Deniz'in, düşenlerin yerden kalkmayacaklarına kendisini inandırabilmesi için etrafa sıçrayan, elbiselerine bulaşan, biraz şaşkınlık ve biraz da derinden gelen vahşi bir heyecanla ellerinden damladığını gördüğü kan miktarını sayısız yeni darbeyle oldukça arttırması gerekmişti. Öldürmesi gerekeni öldürmüştü, ama damlayan kan onu daha fazlasına çağırıyordu. Bunu farkettiğinde artık bu seriyi durdurmanın yolunun kalmamış olduğunu da gördü. Kendisini tutmaya çalışan Devin hayalarına bir diz darbesi indirip onun da kafasını artık ustalaşmış bir darbeyle içine göçerttikten sonra korkudan yerine mıhlanmış Gudubete çevirdi gözlerini. Onun beklenmedik birşey yapmasından hala çekiniyordu. Uyuşturucunun da etkisiyle, karşılaştığı sahne, Gudubeti paniğin ve korkunun sınırına götürmüş, düşüncelerini ve hareketlerini felce uğratmıştı; kontrolsüzce titriyordu. Deniz kalın kristal vazoyu taş zemine atarak kırdı ve hızla gözüne kestirdiği uzunca ve keskin bir parçayı yerden kaparak rastgele ona savurmaya başladı. Gudubet bu anda tepki vererek bir insandan çıktığına inanılması güç bir çığlık attı; işte şimdi gerçek bir canavara dönüşmüştü. Önce kendisini savunmaya çalışan elleri parçalandı ve sonra da suratı. Kanlar içinde kanepeye düştüğünde hala canlıydı ve acıyla belli belirsiz inliyordu. Bu sırada arkasında sokak kapının açıldığını duydu; Dev ölmemiş, yerden kalkarak arkasından sıvışmıştı. Deniz gidip kapıyı kapattı ve kanlar içindeki oturma odasına geri döndü.
İşte şimdi bir tane daha içebilirdi. Yerden Böceğin sarmayı yeni bitirdiği koca cigarayı aldı ve oturduğu yere geri dönüp yaktı. Oturup polisleri bekleyecek ve eve girdiklerinde, kan gölünün içerisinden onlara şöyle diyecekti :

"Düşlerin tek gerçeklik olduğuna inanıyorum!"
"Ne diyosun oğlum sen yaa ? Uçmuş lan bu adam! Ha Haaaa!

Odadaki herkes kahkalarla gülmeye başladı: Gangster, Böcek, Gudubet ve Dev...
Toparlanan Deniz: kendisi de gülerek "Diyorum ki, biraderler, bırakın şimdi Ada'yı Moda'yı falan. Benim kaçmam lazım zaten artık, başka bi arkadaşa daha sözüm var bu gece. O sardığını aliym ben, siz takılırsınız artık kalanla. Hade iyi keyifler size." dedi halinden utanarak.
"İzin senin gardaş. Sokakta dikkat et o yanındakiyle, sakata gelme. Uçuyosun sen. Bizi de yakarsın."

Yeniden kahkalar çınlattı odayı vedalaşmadan sonra. Gülenlerin en başında da Gudubet vardı. En çok iki dakika sonra neye güldüklerini unutmuş olacaklardı kuşkusuz hepsi de. Denizse merdivenlerden inip sokağa adımını attığında gecenin içinde yeni bir düş yolculuğuna başlamıştı bile çoktan. Yeni şartlar altında yeni bir düşe yürüdü, yepyeni bir bakışa, hep yeni bir hayata...




.Eleştiriler & Yorumlar

:: Gangster ve Böcek ve Gudubet ve Dev'e
Gönderen: candanselman / İstanbul/Türkiye
19 Şubat 2005
Düş yüklerine selam olsun...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yeraltı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kova

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sus [Şiir]
Biten Gün [Şiir]
Yıkılsın Dünya [Deneme]
Seni Beklemeler [Deneme]
Dervişin Yolu [Deneme]
Anlamsız [Deneme]
Yalnızsınız [Deneme]


özgür durmaz kimdir?

Kelimeler beynimin kıvrımlarından geçiyor. İki satır yazıdan daha iyi ne anlatabilir insanı. .

Etkilendiği Yazarlar:
Poe, Dostoyevski, F.Herbert, Yaşar Kemal,Orhan Pamuk.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © özgür durmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.