Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
Hani tom ve jery nin çizgi filmlerinde,sakar kedi fareyi kovalarken duvara yapışır ve tırnaklarını yapıştırır düşmemek için,ama tırnakları duvarı sıyırarak yavaş yavaş iner aşağı, bu satırlarda yüreğimin tepe noktasından(nereyse orası) dibe doğru (orayı da merak ediyorum) inerken geçirdi tırnaklarını.sıyırdı,sıyırdı,sıyırdı.. Kendimi buldum inan o satırlarda,o yamuk camdan bakılan ağaç da bir daldım,silik bir taştım dağ eteğinde,ya da yamuğun üstüne ters yönden yapışan meçhul siluetin meçhul damlası.Parlamak;ne gözümde ne bebeğinde nede yüreğimde..mazinin uzvu..”Tutunmayı bir türlü başaramayanlardan olan ben,her nedense hayata tutunma mücadelesi veriyorum.” İşte açık ve net kurulan cümle.Demek ki gerçek tutunamayan değiliz,tutunamayanlar içinde tutunamayan olmak gerek.Ne mücadelenin ne tutunamamanın hakkını verebiliyorum(z). Dünyayla aynı karenin içine girebilsem bir.Uğraşıyorum bunun için ,sonra uğraştığımdan utanıyorum,sahne arkasında ağlayan palyaçolar gibi..Aynaya bakmak gittikçe zorlaşmaya başladı.Şehrin ‘hal’ leri boğazıma yapışıyor,doyasıya yutkunamıyorum,terim bir başka kokar oldu.Sevda limanına sığınan basit bir kayıktım,devasa dalgalarla baş edemeyecek ahşaplıkta.Ne parlak gelmişti ‘mavi’ si bir zamanlar limanın.Baktığımda siluetimi görüyordum hep.Oysa elimden tut(a)mayan bir liman,dalgalara iten.. Şimdi kaybolmak istiyorum sahipsiz kayık misali, dalgalarda.Ne Hamza olup yürüyebildim hayatta,ne Sümeyye tuttu elimden... “Acı mı hiç mi deseler ,acı yı seçerdim” diyor Faulkner.Bende “hiç” i.Acı hiçin içinde gizli değil mi zaten,belki bir hiç oda.Nerden aklıma geldi bilmiyorum,son samuray filminde bir sahnede,samurayla eğitim dövüşü yapıp yere çalınan kahramanımız Tom’a ,genç samurayın söylediği söz ‘hiç düşünce’ şeklinde yansıdı beyaz perdeye.’HİÇ DÜŞÜNCE...’ sokaktayım,kimsesiz bir sokak ortasında; yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum.. yolumun karanlığa saplanan noktasında; sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum... işte gördüğümüz hayal: ”meçhul..” Öğrencilik yıllarımı özlüyorum,belki de Bursa’yı özlüyorum daha ziyade.Buram buram yeşil ve tarih kokan ruhumun şehri.Çayın içindeki şeker gibi,ruhumu eritip şekil veren esrarlı yoldaş.Ayaklarıma bakıyorum,Ulu camide kıyama duran ayaklar değil bu ayaklar,ellerime bakıyorum; Koza handa şadırvanda,billur gibi şakıyan sularda abdest alan eller değil bu eller,yüreğim; dağ gibi bir sevdayı sırtlayan yürek değil;gözlerim,göz yaşlarım,içime akan ben...gözlerime bakamıyorum.. Sobayı yakmak zulümdü göçmen konutlarındaki evimizde,ama sonrası sefa.Karanlık bastırdığında sobanın üstündeki hava deliğini açar,ışığı kapatır ve sevgilinin kollarına uzanır gibi uzanırdım yanına.Çıtır çıtır yanan odunun görüntüsü(ruhu),çay demlemek için koyduğumuz suyun buharıyla kol kola girip tavana uzanıyordu.Girift şekiller,gizemli,esrarlı bir yaşamı perdeliyordu.Seyretmeye doyamıyordum.Anlık oluşan ve kaybolan şekiller,kendimden geçiriyordu.’Ben’ yansıyordum tavanda,asıl ben... Tutunabildiğim tek berzahtı belki,ruh mabedim Bursa.. Sıyrık yürek için..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman kurt, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |