Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed |
|
||||||||||
|
Hüzün boyalı duvarlar.. "ak saçlı bebeğime.." Ellerin avucumun içinde,o avuçtan ki akıyor sevgin yüreğime.29 yıldır eskimeyen,yitmeyen.. ”Kemik erimen” vardı,üstüne “bel fıtığından ameliyat olması gerekiyor” dedi halam.Evlatlarından onay alındı,risk için.Yaşam ağırlığını hissettirmeye başlamıştı iyiden iyiye,senin ak saçlarında benimse ak mı kara mı belli olmayan yüreğimde.1 gün dahi olsa gelmeliydim yanına;okşamalıydın saçlarımı, öpmeliydin gözlerimden.İlk torunundum ,bir başkaydım hem sen için hem rahmetli dedem için.Babamlar Ankara’da çalışacağı zaman,”yavrumu bakıcılara vermem,bakamazlar perişan ederler” diye vermemişsin beni.Doğru muydu, yanlış mıydı bu isteğin bilemiyorum ama,yüreğin “ana” yüreğiydi. İlkokula kadar bırakmadınız beni.Sana “anne”,dedeme “baba” dememin sebebiydi bu.İki anam,iki de babam vardı benim. Torosların tepesindeki yayla evimizde,bahçede çalışırken sırtına bağlardın beni;akşam serinlik çöktüğünde avlumuzdaki incir ağacına salıncak kurardın.Geceleri tuvalete gideceğim zaten uyandırırdım seni,”çiş mi? kaka mı?” diye sorduğunda “kaka” cevabını alınca o eski ahşap dolabımızdan feneri alır,elimden tutup evden 25 metre uzaktaki tuvalete götürürdün.”bitti” dedikten sonra gerekli “temizliği” yapar,tekrar odaya getirip döşeğime yatırırdın.Bir oda bir mutfaktı zaten evimiz. Serinlikte, avluda “bilyalıya” binmek en büyük keyifti benim için.Bir kısmı beton olan geniş avlumuzda,”asfalttan” giden kamyonlara baka baka sürerdim.Onlar gibi motor sesi çıkarır,kornaya basardım.Köşeye serdiğin yazgının üzerine kurardın sofrayı,bu bizim yazgımızdı belki.”Patlıcan dolmasını” çok sevdiğimi bilirdin,birde “sarı”sı dağılmamış yumurtayı.-Bilir misin ki anam,şimdi o yediğim dolmaların içindeki pirinçte arar oldum hayatın manasını,yoksa sarıları mı dağıtmam gerekiyordu-..Dedem “hadi oğlum kamyonun mazotu bitmiş gir mazotçuya” dediğinde sofranın yanına gelir,el frenini çekiyor şekilde ses çıkararak “kamyonumu” park ederdim.Oturur,sofrayı dizlerimin üzerine çeker,annemin yanıma iliştirdiği yufka ekmekten lokma yapar,dolmayla birlikte ağzıma atardım.”Çok sıcak” diye ağzımı açıp ellerimi iki yana sallamaya başladığımda ,ağzımdaki dolmaya üfleyip soğutmaya çalışırken,dedem de ayran doldururdu biricik oğluna.Sonra tekrar “kamyona” atlayıp sefere çıkardım,dedemin “mazot bitti yavrum” diye seslenişine kadar.Bir gün makarna diye tutturduğumda 3 km ötedeki büyük halamıza gitmiştin yarım paket makarna için. Ekmekliğimizdeki yufka ekmekler azalmaya başladığında 3-4 ay yetecek kadar yenileri yapmak için hazırlık yapardın.Durdane halamıza söylerdin,gelini Nurten ablaya ve yakın komşumuz Naciye teyzeye.”Olur” aldıktan sonra hazırlık yapmaya başlardın,saçları,oklavayı,yufkanın açıldığı oklavaların dizildiği tahtayı,ateş için odunları,ekmek için hamurları açmaya başlardın,patates kaynatırdın,yumurta haşlardın,çökelekten iç hazırlardın bazlamalar için.Gece gelirdi ellerinde fenerleriyle “imece ekmek ekibi”.Ocağı yakardın,odunları yakınına istiflerdin,çay suyunu da koyduktan sonra muhabbet eşliğinde başlardınız.Üçünüz açar biriniz pişirirdiniz.Şehirde birbirine 1 bardak su vermekten kaçınan,düşeni görmemezlikten gelen insanlara inat dayanışmayı, paylaşmayı öğretiyordunuz bilmeden bana.Gecenin bir yarısı uyanıp gözlerimi ovuşturarak mutfağa girdiğimde halam kucaklardı hemen “kara cülüğüm” uyanmış mı diyerekten.Yanaklarımdan,kollarımdan ısırırdı.Koşarak yanına gelir boynuna atlar,şalvarına kıvrılıverirdim.Bir elin sacda yufkayı pişirirken diğer elin saçlarımın arasında dolaşırdı. Nurten ablam hemen ufak hamurdan bazlama yapar,çökelekleyip elime sıkıştırıverirdi. Gözlerimi açtığımda çoktan döşeğime yatırılmış olurdum.Çayı demler dedemle bana bazlamadan mükellef bir kahvaltı(sofra) hazırlardın. Cuma günleri ocağı yakar,suyu ısıtır leğende güzelce yıkardın beni.”anne ılıştır,anne ılıştır” dediğimde bir tas soğuk su daha ilave edersin kovaya.Ak pak tertemiz ederdin yüreğin gibi,dedemle cumaya gönderirdin.Namazdan sonra cami avlusunda çocuklarla koştururken,tertemiz elbiselerim toz toprak içinde kalırdı.Mesut amcanın kahvesine giderdik. Dedem,eşrafla sohbet ederken bana da “elvan” gazozu söylerdi.Hiçbir gazoz onunda kadar tatlı gelmemiştir hala.Çünkü o dedemin gazozuydu.Yaşlı amcalar sorardı dedeme hep:”salihin oğlan mı alinin kimi”diye.Çay parasını verip ayrılırken, Mesut amca şalvarımın cebine bir avuç leblebi koyardı hemen. Ah anam ah.daha neler var anlatılacak neler..dedem hakkın rahmetine yürüdü 19 yıl önce.Sende SSK’nın üç yataklı bir odasında ameliyattan çıkmış yatıyorsun.15 saat yolculuktan sonra,odaya girdiğimde o güzel gözlerine yoldaş yaşları görmedim mi sanırsın?sarıldın sarıldın sarıldın..ağladın(m),ağladın(m),ağladın(m).Ellerini avucumun içine aldığımda sıkı sıkı tutuyordun;sevdan avuçlarımdaydı. Hüznün boyası olur muydu?ama odanın duvarlarından hüzün akıyordu.Hüzünlü gözler boyamıştı,vefasız sineleri anarak.Duvarın her hücresine saplanmış gözler gördüm,bazılarıysa öyle tanıdık ki.Mahpusta ziyaretçi bekleyen gözler vardı sanki.Gözler sadece duvarda değildi,yataklarda,çarşaflarda,tabanda,tavanda,serum şişelerinde.Kasvetle örülü gözlerde,şifa bekleyen canlar.Ahde vefanın hakkını veremeyen yürekler geçip gidiyordu hastanenin yanından.Pencereden dışarı her baktığımda gözlerime saplanıyordu,bu kifayetsiz bedenler.Aynı kanı taşıdıklarımda vardı.Odanın duvarlarında kendi gözlerimi arıyordum,var mıydım anam ben de o duvarda.Ne olur “EVET” deme canım anam. Evet deme.... Ayrılık vakti geldiğinde bağrına bastırdın,tıpkı ekmek yapılırken şalvarına kıvrılan küçük çocuktum o an.Nasır bağlayan ellerini kokladım,”vatanımın coğrafyası” olmuş alnını öptüm,başörtünü “ıslattım” ...”Dua” dedim; “dua et bana”,”hakkını helal et ,ak saçlı bebeğim”.Sineme sardım seni ve çıktım.. Ne olur anam,gözlerim olmasın o duvarda...Ne olur..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman kurt, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |