Düşgücü güzelliği, adaleti, mutluluğu yaratır. -Pascal |
|
||||||||||
|
Saate bakıyorum, hiçbir amacım yok aslında. Ne bir beklediğim, ne bir bekleyenim var. Boş bir insanım. Hayat bile benden daha dolu ve bu beni çıldırtıyor. Hedeflere koşmak istiyorum ama koşacak bir hedefim bile yok. En sonuncusuna ilk adımımı atmamla çarpmam bir oldu. Yine de ben çok çabuk yoruldum. Bu halsizliğimin bir anlamı olmalı. Belki de dışarıdaki kavurucu sıcaktır sebebi. Ama yok! Bu bugün de böyleydi, dün de. Sanki başka, daha farklı bir şey. Utanç bile olabilirken bir insanın ölmesine sebep, bu benimki sebep statüsüne bile giremez. Gurur mu? Yo hiç sanmıyorum. Gurur sadece ilişkilerimin içinde oldu, en olmaması gereken yerde. Sadakatin konuyla bir ilgisi olabilir mi? Bu da çok saçma. Zaten ben onu da kaybettim. Bence bunun sebebini aramak olabilir sebebi. Sanırım en mantıklısı da bu. Cebimde titreyen telefonum irkilmeme sebep oldu; “Alo. Öğleden sonra görüşelim mi?”. Cevap: “Olur. Neden olmasın?”. “Öyleyse görüşürüz.”. Sonunda bir planım var. Ben yapmamış olsam da… Saçlarım kurumuş, saçlarımı yapmalıyım ama önce giyineyim ki giyinirken saçlarım bozulmasın. Giyinmem çok kısa sürüyor. Fazla seçeneği olmayan insanlar hayatı çok hızlı yaşarlar, aynı zamanda sıkıcı ve uzun da yaşarlar. Saçlarım zaten kısa, iki parmak jöleyle fena durmuyorlar. Peki şimdi anneme ne diyeceğim. “Görüşürüz anne.” “Selam çok beklettim mi?”. Aslında çok beklettiğimi biliyorum uzun uzun ve güneşin altında bir on beş dakika. “Yo ben de yeni gelmiştim zaten.” Bu da en alışıldık, en sağlam yalan. “Nasılsın, hayat nasıl gidiyor?” Aslında gitmiyor, arkasından ittiriyorum hafif hareket ediyor. Yada ben öyle sanıyorum. “Çok iyi. Peki sen nasılsın?” Aslında pek de umursamıyorum. Sabah bilmiyordum, şimdi de bilmesem fazla bir şey kaybetmem. “Ben de çok iyiyim.” Artık insanlardan da sıkılmış olabileceğim gelmemişti aklıma. Hele çok konuşan insanlardan nefret eder hale geldim. Herkes ayrı bir yapmacık geliyor artık. Gözlerindeki gülmeler bile ayrı bir komik. Arkadaşımın yüzüne sevimli sevimli bakıyorum. Her cümlesinden sonra gülümsediğinde, ben de ağzımı açıyorum, gözlerimi kısıyorum. Bu sistem beni de içine çekmeden ben kaçıyorum. Ama şimdi arkadaşıma ne diyeceğim? “Görüşürüz.” Tek başıma sokaklarda yürüyorum. Tek başına olan sokaklar değil benim. Bir sürü insanın içinden geçiyorum. Hepsi bir ayrı. Hepsi gösteriş meraklısı. Hepsi görünüş manyağı olmuş. Süslü teyzeler, metro seksüel! amcalar, kafasına kurdele bağlanmış zavallı sübyanlar. Herkes sanki bir yerlere yetişecekmiş gibi, gelip geçiyorlar. Karikatür gibi bir hayat karesi. “Biran önce eve gitmeliyim!”. Bende hızlanıyorum. Her zamanki gibi kapıyı kendi anahtarımla açtım. Ben küçükken eve geç geldiğimde söylediği, tekerleme haline getirdiği sözcükleri bekliyorum babamdan. Ama kimse bir şey demiyor, bir tek babamın kaşlarında bir nostalji havası yakalayabiliyorum o kadar. Sinirli gözükmeye çalışıyor, ne de olsa baba o. Sinirli gözükeceğim diye komik gözükmese bir de iyi olacak ama, sanırım en büyük ceza bu; gülemiyorum. Yine hiçbir yere sapmadan doğru odama gidiyorum. Bilgisayarımı açıp hafif bir müzikle yazı yazmaya çalışıyorum. Annemin yemeğe çağırmasıyla bulanıyorum. Bugün uzun zamandır ilk defa bu kadar açım. Ama aklıma gelmemiş yemek ondan. Masaya yaklaşırken babamdan beklenen soru geliyor alkışlarla. “Nereye gittin bugün?” Ben ise her zamanki cevabımı veriyorum: “Dışarı çıktım, dolaştım.”. Biran önce yemeği bitirmeliyim, sanki acele bir işim varmış gibi. Yemeğimi bitiriyorum ve odama geri dönüyorum. Şimdi ben bu saatte nasıl uyurum? Yatıyorum. Ölü sinekler konuyor üzerime. Öfkelerimle yüz yüzeyim. Dağılmaya yüz tutuyorum. İncelmiş deri kılıfım, hafif kanlanmış yüzeyim. İzi kalır mı diyorum kendi kendime. Ne fark eder ki? İçindeki izleri silemezken insan, hiçlenmiş benin öyküsü dillerde. Hiçbir şey için teşekkürler… Son damlası nereye düşer yağmurun, hiç sordun mu kendine? Bırakıp gidenler geri gelir mi? Başını dayayacak bir omuz bulamazsan, rüzgarlar savurur gönlünü. Bir bakarsın boşa tüketmişsin ömrünü. Kim için ölmeye değer ki? Ne için yaşamaya değer ki? İnsanların umurunda olan tek şey değer ki! Farz et ki saat yok, günler yok, haftalar yok, aylar, yıllar, zaman yok. Bulunmamış. Haydi yaşa şimdi doyasıya, kan içine hayatın. Farz et ki lira yok, dolar yok, euro yok, sterlin, yen, para yok. Gerek duyulmamış. Haydi üz kendini de ben bir göreyim. Derdi kederi bir göster. Farz et ki değer yok. Başını kaldır ve bak. Ne kadar yoruldum senli diye çıktığım sensiz yollarda. Bir uçağa el sallamak, bir tavşanı elime almak, cebimin bugün de dolu olması ve karnımın tok olması mutlu ederdi beni. Ve tüm bunların yerini tutabilecek tek şey gözlerindi. Kim karşı koyabilir ki yokluğa, yoksulluğa? Yada en önemlisi yokluğuna. Gök kuşağı gibiydin uzaktan çok güzeldin, yanına geldiğimde yoktun. Akşam oldu, artık seni göremiyorum bile. Güneş gibi gir, pencerem açık. Üşüyen tenimde söndür ateşini. Terim odamın içine yayılsın. Batana kadar seviş benimle. Bileklerinden bileklerine kadar öpmek istiyorum seni. Yüzükoyun uzan önümde. Sen de yak ayaklarınla, sen de yan. En içinde hisset beni, her şeyimle. Sus gelmez dudaklarını bastır. Gel beni bir kez daha kandır. Hiç gitmeyeceğini sandır. Sonra burada bırak git. Çırılçıplak bakayım arkandan. Yüzümdeki acının simgesel hali. İçimdekileri gör sen bir de. Bugün yine seni düşündüm hepsi bu. Depresifim biliyorum. Ama elimden daha fazlası gelmiyor, yazıyorum. Karanlığa kayıyorum, bir yıldız gibi, yalnız. Ve diğerleriyle beraber. Yine gece oldu. Yine sabah olacak. Yine gün doğuşuyla aydınlanacak odam. Ama bir gün, gün doğuşunu göremeyeceğim, biliyorum. O bir güne kadar çık gel! Güneş gibi gel. Yine sen batana, ben çamura saplanana kadar. Yine sen beni uyandırana kadar sevişelim. Artık hiçbir şey umurumda değil!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Anıl Bıtırak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |