Hata! Klavye bağlı değil. Devam etmek için F11'e basın... |
|
||||||||||
|
Dışarısı soğuk. Şu anda dışarıda olmak düşüncesi bile ürpertiyor insanı. Bu soğukta,üstelik gece vakti sıcak bir evde olabildiğim için şanslıyım ama mutlu değilim. İçimde bir hüzün var nedense. Belki de biliyorum nedenini ama bilmek istemiyorum. "Evet biliyorum... işte sebebi bu" dediğim zaman bana acı vereceğini bildiğim için bilmiyormuş gibi kendimi kandırıyorum. Dışarıda hava kapalı, yağdı yağacak derler ya öyle işte. İçeride de ben "kapalıyım" gözlerim dolmuş:"yağdı yağacak"... İçecek birşeyler aldım bugün marketten... "Alkollü içecek"... normalde pek içmem. Muhabbet ortamı derler ya işte o ortam olursa belki ama bu gece içmek istiyorum. Dedim ya hüzünlüyüm bu gece. Biraz da çerezdi, cipsti, çikolataydı... onlardan aldım; "atıştırmak için" Fırtına pencereleri zorluyor. Dışarıda olan hayvanları ve insanları düşünüyorum... yani tüm canlıları. Biraz daha hüzün çöküyor içime. Ben içeride sıcak bir ortamdayken dışarıda olanları düşünmek beni daha da üzüyor. Biraz da kendime kızıyorum o zaman "Böyle bir ortamda kendim için üzülmeye vakit ayırabildiğim için"... Belki de bencilce davranıyorum... bilgisayar karşısındayım. Az sonra içilmek ve yenmek üzere "erzağım" da hazır. Oysa dışarıda olanlar... kimbilir belki de bir lokma ekmek için bu soğukta sokaklarda olanlar... Fırtına var ve hava soğuk. Üşüyorlar şu anda sokaktakiler. Kuşlar fırtınadan dolayı uçamıyor. Evlerin duvarlarına çarpıp ölenler bile oluyor penceremden görebildiğim kadarıyla. Balkonumun kapısını açsam... "gelin hepiniz buraya... fırtına bitene kadar burada sığının" desem... Ne kadarını kurtarabilirim ki? Elimden birşey gelmemesi daha da çok üzüyor beni. Yağmur yağmasa bari. Zaten hava soğuk bir de ıslanmasa dışarıda olanlar. Bilgisayarın karşısındayım. chat yapıyorum, hüzünlüyüm... İçkiler ve çerezler masamın üzerinde bekliyorlar... Gök gürlemeye başladı. Önce şimşek çakıyor "flaş" gibi. 3-5 saniye sonra gürültüsü geliyor. Müzik dinliyorum o anda. "Hani benim gençliğim nerde?" diyor şarkıdaki ses. Daha da bir hüzünleniyorum. Şarkı bitiyor kapatıyorum müzik setini. "Fırtınayı ve gökgürültülerini dinlemek için"... Kalkıyorum ve pencereden dışarıya bakıyorum. Dışarısı karanlık. Bizim evin önündeki sokak lambası da bozulmuş yine. Sürekli bozuluyor zaten bu lamba. Doğru dürüst yapamadılar bir türlü şu lambayı. Senelerdir bir bozuk, bir sağlam... Odamın lambasını kapatıyorum "dışarısını daha iyi görebilmek için" Dışarıda fırtına devam ediyor. Görebildiğim kadarıyla ağaçlar bir o yana bir bu yana savruluyorlar gecenin karanlığında. Terastaki çicekler dayanamaz bu fırtınaya. Hemen çıkıp içeri alayım bari onları diye düşünüyorum. Terasa çıkıyorum ve içeriye taşıyorum çiçekleri... Teşekkür ediyorlar bana... Seviniyorum. Ama teşekkür almak için yapmadım bunu... Evlerin ışıkları kapalı... "uyuyorlar bütün komşular"... Uzaklarda bir evin bacasından duman çıkıyor. Orada da uyumamış biri var herhalde. Belki de "uyuyamamış".. Belki de o da hüzünlüdür benim gibi. Belki de o da biraz önce benim odamın yanan ışığını görmüş ve o da benim için aynı şeyleri düşünmüştür... kimbilir?... Bilgisayardaki arkadaşım bekliyor. Tekrar dönüyorum bilgisayarın başına. Neden hüzünlü olduğumu anlatmak istiyorum birilerine... Belki de "chat yaptığım arkadaşıma"... ama olmuyor işte anlatamıyorum. Denizde de çok dalga var bu gece. Sesi buraya kadar geliyor. Yarın da herhalde sahil yosun kaplı olur. Bu kadar dalga bir sürü yosun getirir yine. Yosunların yanında birsürü odun da gelir herhalde. İlginçtir son zamanlarda yosun ve odunun yanında birsürü de sağlam saksı getiriyor dalgalar. Yarın sabah erkenden gidip bakmalı. Hem odunları toplarım hem de saksılardan sağlam olanlarını... Chat teki arkadaşım da dertli. O da anlatmak istiyor bana ama anlatamıyor. Söylemese de "ben anlıyorum"... Gidecekmiş buralardan. Onu buraya bağlayan birşey kalmamış. İnsanın alıştığı yerden ayrılması zor şeydir. Bir kere alıştı mı ayrılamaz oralardan. Ayrılsa bile kalbi hep oradadır. Ama elbet birşeyler olmuş ki buralardan gitmek istiyor. Fazla zorlamıyorum onu. Belli ki anlatmak istemiyor. Daha doğrusu istiyor ama anlatamıyor. Gök gürlemeye ve fırtına ağaçları zorlamaya devam ediyor dışarıdaki, sokaktaki canlılar da üşümeye... Yapabileceğim pek birşey yok. Zaten hüzünlüyüm daha fazla hüzünlenmekten başka... Köpekler havlamaya başladı dışarıda. Acaba hırsız falan mı var?Etrafta bir sürü boş ev var. Hava da müsait hırsızlık yapmaya. Bu havada bekçi falan da fazla dolaşmaz herhalde. "Dan dan dan dan"... bu sesler de ne? Silah sesi gibi ama uzaktan geliyor. Aman bir olay olmasa bari... Yağmur da hala başlayamadı. Ama her an yağacak gibi. Bu kadar şimşek ve gökgürültüsünün ardından bayağa şiddetli yağar herhalde. Benim içim de daha bir ezilir gibi oldu. Gözlerim de dolu ama bir türlü "yağamadı" gözlerim de... "Dan dan dan dan"... Sesler tekrar başladı ama daha da yakından geliyor şimdi. Köpekler de o sese havlıyorlar zaten. Ses iyice yaklaştı... Silah değilmiş yaaa... Ömer Abiymiş... Davulcu Ömer Abi... Patlak davulunu çalıyor. Tabi silah sesi gibi geliyor patlak davul. Yeni bir davul alamadı kendine ne zamandır. Hava soğuk Ömer Abi de üşüyor dışarıda. Ne yapsın? ekmek parası... Ömer abinin işi yok. Yazın şezlong kiralıyor sahilde. Kışın da ne iş olursa... Ramazanda da davul çalıyor işte böyle. Bu soğukta. Bizler sıcak evlerimizde otururken o üşüyor sokaklarda. Issız ve soğuk sokaklarda... Karşı komşunun ışıkları yandı. Sahura kalktılar herhalde. Onlar şimdi kalktılar ve birazdan yatacaklar. Oysa ben hiç yatmadım daha... Uyumuyorum. Zaten yatsam da uyuyamam herhalde. Kafamda bir sürü şey var. Asla uyuyamam onlar kafamdayken. Gerçi çoğu kafamdan çıkmıyor genelde ama bazen vücut da dayanamıyor... uyuyorum bazen... Sabahlamak güzel şey. Yazın arkadaşlarla sabahlardık. Sabaha karşı etrafta kimsecikler yokken, her taraf ıssızken dolaşmak çok hoşuma gider... Şimdi arkadaşlar yok. Ben yalnızım. Hepsi uzaklarda. Acaba arada bir beni düşünen de oluyor mudur arkadaşlar arasında? "Onur da burada olsaydı ve paylaşsaydık birlikte bu anı" diyen birileri oluyor mudur acaba uzaklarda?... Arkadaşlar "uzakta" ben odamda yalnızım. Dışarıda fırtına var. Fırtına ağaçları sallıyor. Sokaktaki canlılar üşüyor ve ben hüzünlüyüm. Chat yaptığım arkadaşım da hüzünlü... Şimşek çaktı yine. Bekliyorum... bu sefer gürültüsü gelmedi. Allah allah "sessiz gürledi" bu sefer gök. Belki o da sesini duyurmak istedi ama duyuramadı bu sefer. Neden böyle oldu? neden? soruyorum kendime... Ama tüm soruların cevaplarını bilemem ki... İçkilere ve çerezlere de dokunmadım daha. Çerezler hep birlikte duruyor paketin içinde. Arkadaşlarıyla birlikte... Ayırmak istemedim belki de onları birbirlerinden. Hadi bu gecelik ayırmıyorum sizi birbirinizden. İçki de içmiyorum. O da kalsın. Ayrılmasınlar arkadaşlarından. Belki çok saçma ama öyle geldi içimden... Uykum da geldi aslında. Gözkapaklarımı açık tutmakta zorlanıyorum şu anda. Neden böyle oldu? hala cevabını bilmiyorum... Bildiğim cevapları da kendime söylemekten korkuyorum belki de... "Kusura bakma ben artık yatıcam" diyorum arkadaşa. "Tamam o zaman sana iyi geceler... Yarın gece gelirsen yine görüşüüz chatte" diyor... Kapatıyorum bilgisayarı, su içmeye iniyorum alt kata. Su içiyorum dönüyorum tekrar odama. Annem ve babam da uyuyorlar. Bu havada uyumak güzeldir ama ben uyuyamıyorum. Ağlamak istiyorum ama sanki ben de yağmuru bekliyorum ağlamak için. Birlikte ağlayalım dercesine bakıyorum penceremden gökyüzüne. Gökyüzü ne kadar uzak ve "esrarengiz"... Acaba kuş olsam ve uçsam o gökyüzünde dilediğimce... yine de esrarengiz ve büyüleyici olur muydu böylesine? Uzaktan bakmasıydı keyifli olan belki de. Yağmur hafif hafif yağmaya başlıyor. Ömer Abi evine dönmüş olsa bari. Hayvanlar da sığınacak bir yer bulsa biranönce. Çok geçmeden hızını arttırıyor yağmur ve şimdi artık sağanak şeklinde yağıyor... Sanırım gökyüzü beni duydu, "beraber ağlayalım" teklifimi kabul etti ve ağlıyor işte. Benim de gözümden küçük bir damla süzüldü şimdi... Sağanak az sonra gelecek sanırım... Gökyüzüne katılıyorum ben de... ikimiz de "sağanak yağıyoruz" şu anda. Şu anda kafamdaki şeylerin hiçbiri umrumda değil sanki... Sadece ağlıyorum hiçbirşey düşünmeden... Yağmur damlaları cama vuruyorlar. Cama çok yakın olduğumdan nefesimden buğulanıyor cam.Buğulu cama birşeyler yazılır. Ben de yazıyorum kendimce birşeyler. "bana özel şeyler" yazıyorum. Ama siliniyor bir süre sonra "yazdıklarım" Yaptığım hiçbirşey iz bırakmadı zaten hayatta. "Hep bu kadar kolay mı olacak bıraktığım şeylerin silinip gitmesi?" diye düşünüyorum biran. Sonra yağmur damlalarının hareketlerini izlemeye başlıyorum dikkatle... Cama vuran damlalar camdan aşağıya doğru kayıyorlar yavaş yavaş... aynı benim gözyaşlarımın yanaklarımdan aşağıya süzüldüğü gibi. Camda kayan damlalar yine bütüne yani "arkadaşlarına" kavuşuyorlar en sonunda. Ama ben yalnızım hala... Dışarıda fırtına var, gök gürlüyor ve yağmur yağıyor...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © onur göndem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |