Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann |
|
||||||||||
|
Gözyaşını gözünün ucuna sımsıkı saklamıştı.. Ve ne zaman ona ihtiyacı olsa, bedeni ve ruhu onu sakladığı yerde asla ve asla bulamazdı! Ve deli gibi aradığı zamanlarda ve hayatla oynadığı saklambaçta o körebe iken ve göz yaşları saklı iken gözünün ucuna yerleşen o tarifi imkansız ağrıyı hiçbir şey dindiremeyecek zannederdi, tükenirdi, biterdi. O bu en çaresiz oyunlu zamanlarda, o saklayıp sakladığını bulamadığı zamanlarda, o okyanuslar gibi coşmak, deli yağmurlar gibi yağmak istediği zamanlarda, körebe ebe olmak istediği zamanlarda inim inim inlerdi! Gözyaşı gözünün ucunda saklıydı, ama o hiçbir zaman bu kadar yakınlığın, bu kadar uzaklığa nasıl dönüştüğünün, bu kadar berraklığın bu kadar karanlığa nasıl karıştığının asla farkına varamadı, asla ayrımını yapamadı ve hiçbir zaman gülücüğü, ağlamaya döndürmeyi beceremedi. O hep sığ sular gibi yaşadı, iki tepe arasına sığınan koylar gibi sığ, sakin, rüzgarsız. Hiçbir zaman rüzgarla dans etmedi, hiçbir zaman deli dalgalar gibi coşmayı yaşamadı, hiçbir zaman bir koydan bir başka koya taşamadı. O hiç farklı olamadı yaşamında, olamadı, çünkü hep olması gerekenin bu kadar olduğuna inandı. Ne zaman yol ayrımına gelse ve ne zaman yaşam sağdan dönüp “ hadi bana eyvallah” dese,ne zaman o sol yana sapsa, ne zaman yaşamın içinde yaşamdan uzak yapayanlız kalsa, ne zaman içinde bir yerler de sıkışan ve neye ve kime olduğunu çözemediği hasreti, özlemi, aşkı, sevgiyi hissetse derinden, hep o göz ucunda sakladığı göz yaşlarını aradı. Ve ne zaman onlara ihtiyacı olsa, bedeni ve ruhu onları sakladığı yerde bulamadı..! O biliyordu ki kendi ruhuna kıskanç olmuştu. Önce inançlarını, azmini, cesaretini kıskandı ruhundan. Sonra aşkını, sevgisini kıskandı ve en sopn göz yaşlarını kıskandı ve onları hiç bulamayacak kadar derine, uzağa.. ama inansa, ama o inanç ruhuna dolsa..aslında..gözünün ucu kadar yakınına sakladı göz yaşlarını. Bir gün.. çok uzakta bir gün, inancını, azmini, cesaretini AŞKINA sakladı, içine gülücüklerini sakladı, içine umudunu kattı, içine ruhunu verdi, içine bedenini sardı. Hayat bir poyraz gibi AŞKIN olmadığını dudaklarına vurup kuruttu, yüreğini bedeninin içinde bir yere sıkıştırdı ve boşluktan aydınlığa vurur gibi aktı göz yaşları, durmadı, bitmedi. Ve tam o gün göz yaşlarını saklamaya karar verdi. O gün gün kendini hafif bir kızıllıkla geceye teslim ederken, göz yaşlarını saklayacak yer aramaya başladı, yüreği ile, özü ile, ellerini gökyüzüne açıp sözü ile... ve ertesi gün gece yine aynı kızıllıkla kendini bu kez aydınlığa teslim ederken ayrı bir ben, ayrı bir beden, ayrı bir yürek, ayrı göz, ayrı söz...o karanlık ve aydınlığın arasına sıkışan “ an” denen zamanda göz yaşlarını gözünün ucuna sakladı. O en çaresiz saklambaç oyunlarını oynadığı bir gün, bir arkadaşına gitti, orada küçük bir kız çocuğu gördü, kız çocuğu tam karşısına dikildi ve o minik gözlerini, saklı göz yaşlarının önünde ki gözlerine dikti. O olması gereken bu olduğu için küçük kıza gülümsediğinde kız çocuğu boynuna atıldı ve sımsıkı sarıldı. Bunu gören bir başka kişi küçük kıza gülümsediğinde, küçük kız bu kez de ona koşup sarıldı, sonra diğerine, sonra diğerine.. Aslında o küçük kız kendisine, kendi kadar yakındı. Belki de bu yüzdendi gözlerin her kesişmesinde içinde bir yerde başlayıp, yaşamda bir yerde hala süregelen, bildiği ama bilmekten korktuğu gerçeği onun gözlerinde gördü. Ve o küçük kızın sevgiye, ilgiye aç kalmışlığının hikayesini dinledi. Onun çaresizliğinde kendi çaresizliğini gördü. O gece bile gözünün ucuna sakladığı göz yaşlarını bulamadı. Bulamamışlığına inim inim inledi! O gece karanlığın kasvetine bedenini terk ettiğinde hiç tanımadığı halde küçük bir kız gibi sarıldığı sevgileri, aşkları anımsadı ve o gece ilk kez kendine öyle sonsuz, öyle derinden acıdı. O gece gözünün ucuna o tarifi imkansız ağrının ineceğini zannederken...O gece göz yaşlarını sakladığı gözünün ucunda buldu. Çünkü o gece o küçük kıza inandı, ona yardım edebileceğine inandı. Çünkü o içinde ki küçük kıza, kendine inandı, kendine yardım edebileceğine inandı. İçinde ki küçük kız, dışında ki büyük kıza sımsıkı sarıldığında o ruhunu yanına alarak, yolun sağına yaşamla birlikte sapıp, kararlı inançlı, sol tarafta kalan yaşamının yaralı tarafına; “ hadi bana eyvallah” dedi...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sevgi ÖRENGÜL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |