"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
Şimdi bir düşününün, evet evet şuan, tam bu satırları okurken bir düşünün. Bize bu kadar yazdıran ne?Şiirler, yazılar yazdıran, şarkıları söyleten, dinleten, bambaşka iklimlerde, bambaşka şehirlerde, bambaşka kişiliklerde olan insanoğlunu tek ortak noktada birleştiren, zengin fakir demeden (Ev sahibi de terk edildiğinde acı çekiyor, kiracı da) aynı hisleri yaşatan ne? Cevabını adımız gibi bildiğimiz ama bir türlü cevaplayamadığımız bu sorunun cevabı AŞK! Kim yapabilmişki tanımını bu zamana kadar. Herkes almış kağıdı kalemi eline bir şeyler karalamış, ağzı olan konuşmuş, doğruda konuşmuşlar ama yanlış yaşamışlar hep. Şairler, yazarlar, ressamlar, müzisyenler, çoğu eserinin ilhamını aşktan almış. Kendisine zaman zaman zalimce acı çektiren aşktan. İnsan kendisine acı çektiren için bir şeyler yapar mı Allah aşkına. Allah; evet evet bizim içimize aşk tohumlarını eken o. Bizi yaratan Allah sizce acı çekmemizi ister mi? Herkes ona yalvarmıyor mu ‘Kurtar beni Allahım, unutmama yardımcı ol’ diye. Peki neden unutamıyoruz, neden yardımcı olmuyor Allah bize? Acımasız olan Allah mı yoksa aşk mı? Yoksa biz mi aptalız? Bu işin dramatik tarafı tabi. Birde komik tarafı var. Düşmanınızı sever misiniz, ya da sizi sevmeyen birini hala inatla severmisiniz? Hayır değil mi? İşte aşkı insanlıktan ayıranda bu. Uğruna ölüme bile yürüyebileceğiniz, kendinizden çok sevdiğiniz insan sizi aynı değeri sevgiyi vermese bile onu sevmeye devam eder, acı çekmeye razı olursunuz. Aptallık bu.... Aptallık mı? Aşık oldu mu dünyalar bizim olur, aşkı kaybetti mi dünyalar onun. Geceler daha bir karanlıklaşır, gözyaşları izinsiz akar, şiirler yazılır, şarkılar dinlenir, her şarkı sizi anlatıyordur. Ne kadar klasik değil mi. (gecelerin karanlık olması, gözyaşlarının izinsiz akması hep ayrılık sonrası yazılan, söylenen cümlelerdir) Bu herkes için böyledir. Herkes böyle yaşar bu acıyı. Jack’ te, Alice’ te, Can’ da, Gökçe’ de... Herşeyin ilacı diye söylenen zaman geçince ( ki keşke bu ilacı eczaneden satın alabilsek) yaralar kapanır, acı hafifler, gözler artık ağlamaz iç hafif hafif ağlarken. Sonra yine bir acı yaşanır, birileri gelir ve yine giderler, her seferinde bir mezar açılır içine girilir üstüne çiçek bırakılır. Sonra mezardan çıkılır, yine girilir. Ölmek istenir ama bir türlü gerçekten ölünmez. Dünya durur gibi gelir ama aslında o kadar hızlı dönüyordur ki... Dünyayı hızla döndürür sonrada parmağımızı tek bir noktaya koyarak durdururuz. İşte o nokta O’ dur, sevdiğimiz... Koca bir kıtadır bazen, bazen bir ülke, bazense küçük bir şehir. Sonra başka şehirler kıtalara ülkelere keşiflere başlanır, O, dünyadan, dünyamızdan silindikten sonra. Aşkta ayrılık bir yanık acısıdır. Bir yerin yandı mı dayanılmazdır. Merhem, soğuk fayda etmez. Nasihatın ve nefretin fayda etmediği gibi yani. Yaranın geçeceğini, sadece bir iz olarak kalacağını bilirsin ama bu o acıyı hissetmene engel değildir. Tıpkı ayrılıktan sonra ki acıyı çekmene engel olmadığı gibi. Ama o acının ne olduğunu bile bile gider dokunursun yine o ateşe, nasıl olsa geçecektir, kalan yanık izleri önemli değildir sonunda. Aşkta ayrılık bir diş ağrısıdır. Dişçiye gidersin acın geçsin diye. canını acıtan çürüğü yok etmek için oyar dişini. Yine canın acır ama bilirsin bu acının senin iyiliğin için olduğunu. Aşkı unutmak içinde çektiğin acı, o cız cız oyulmalar sana mutluluk olacaktır aslında. Her çürük bir tecrübe. Vücudumuzdaki kaslar çalıştıkça güçlenir, kalpte bir kastır ve çalıştıkça güçlenir. Ne kadar çok yaşarsak, acılarımız, sevinçlerimiz ne kadar çok olursa o kadar güçlenir kalbimizde. Her seferinde bir daha aynısını yaşarsam dayanamam dediğimiz acıları o güçlü kalbimiz sayesinde aşıyoruz aslında ve o bize çok acı çektiren mezarlara sokan aşklarımız, yanık izlerimz, ağrısına dayanamadığımız çürük dişlerimiz sayesinde. Ne kadarda güzel yazdım. Ne kadar da çok şey biliyorum şu küçücük yaşımda. Hepinize akıl verebilirim, çok ta mantıklı gelir konuşmalarım size. Benim anltatıklarıma hak verir, bundan sonra üzülmeyeceğim bile dersiniz. Ama unutmayın ben de beceremiyorum aşkı yaşamayı. Fizikten geçip, fizik uygulamadan kalmakla sınıf geçilmiyor... Şu sıralar yine dişim ağrıyor, yine yandı bir yerlerim kalbim yine idman yapıyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gökçe Dölek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |