Bir ülke bağımsız olmadan, bağımsızlık da erdem olmadan ayakta duramaz. -Rousseau |
|
||||||||||
|
· İnsanın bu primitif (ilkel) doğasında ortaya çıkan sanatın ana niteliği büyüsel boyutudur. Mağaralara avının resmini yapan insan,bunu yaparak avıyla hem bir uzlaşma yapar hem de ona karşı bir üstünlük duygusu duyar.Uzun bir süre bu büyüsel özelliğini koruyan sanat onu yaratan toplumun örgünleşip, örgütlü bir yaşama geçmesiyle, bu niteliğini kaybedecek ama yine de gizil bir çaba olmayı sürdürecektir.Yine de sanat zamanla koşulludur ve ancak kendi tarihi içindeki bir dilimin algılayışını, isteklerini, gereksinimlerini, umutlarını yansıttığı ölçüde temsil eder.Bu da tam da ,toplum içinde ki yerini sorgulamaya başlayan insanın özgünlüğüdür.Bu özgünlüğü onun, yaşamı anlama çabası ve en önemlisi onu dönüştürebilme gücüdür.Eski Mısırda ki bir duvar işçisinin kendini anlattığı andan Lorca’ya, Aragon’a aynı yönelimini korumuştur.Çünkü, insanın kendi doğasına karşı yarattığı ikinci bir doğa olarak sanat, her şeyden önce insanın varolana bir karşı çıkışı ,varlığa bir meydan okumasıdır. Kendi evrimselliğinde; çevresindeki dünyayı soğurmayı, kendisinin kılmayı,, çevreye aç benliğini yaşamın tüm ayrıntılarıyla doldurmayı isteyen kişi, sınırlı benliğiyle sanatta toplu yaşayışla birleşmeyi, bireyselliğini toplumsallaştırmayı arzulamaktadır. · Bu anlamda dışarıdaki insanı seçen, Brugel’den Millet’e, Stendal’dan Kafka’ya, Shakespeare’den Brecht’e, sanat kişinin yaşadığı anı betimlemesinin yanında, devrimci bir etkinliktir de.Hiç kuşkusuz modern sanat Fransız devrimiyle ilintili ortaya çıkmıştır ve burjuvatik (dolayısıyla kentli) özellikler taşır.Yine de burjuvanın her şeyi metaya indirgeyen algılayışına uyup eğlencelik yapıtlar veren kişi değil, onun yozluklarını betimleyen ve toplumsallığın yaşamsallığını gören kişidir de, modern sanatçı. Yakın zamanda dallanıp budaklanan sanat akımlarının(sürrealizm,fütürizm vb)temel olarak sanatın son vargısı olacağını söylemek, bu akımları yadsımak kadar saçmadır. Çünkü sanat tarihi, bütünlüklü bir dünya algılayışına özenen ama yine de bunun sürekli bir arayış olduğunu bilen, toplumsallığının ve en önemlisi ötekinin bilincinde olan her sanatçının tarihidir.Ki sanatçı bir elit değil bir bütün olarak insanlıktır. Van Gogh’u yaratan koşularda, Marcel Duchamp’ı yaratan koşullarda aynı toplumsal tarihin içinde var olur. Ve özünü kendi yaratan sanatın vargıları vardır ama son bir yargısı olamaz. Sanat düşselliğiyle bir ütopyadır da. Olması gerekeni göstereceği gibi, olanı dönüştürmek anlamında sorumludur da.Çünkü sanatta her insani etkinlik gibi bir toplumsallık içerir ve topluma karşı belli sorumlulukları vardır. Yine de sanat, gelişkin bir bireysel bilincin sonucudur da. Sanatın eytişimsel yanı, bu karşıt görünen iki tutumun hep bir bireşimi olmasıdır.Çünkü sanatçı, onu yaratan koşullardan bağımsız düşünülemeyeceği gibi, toplumda sanatsız yozlaşmaya yargılıdır. Sanat salt olgusal bir uğraş olamaz, hiç kimse onu dizgeselleştirdiğini savunamaz. Çünkü sanat, bir düşünme yolu olduğu denli, bir duygu ve özgünlük yoludur da. Ayrı politik anlayışları olsa da Brechte’de Ezra Paund’da sanatçıdır.Baeudlaire yükselen burjuvazinin kentlerini betimlediği kadar,o yaşayışın, kaçınılmaz ve geri dönülmez duygularını ve açmazlarını da betimlemiştir. Beethoven Eroticia’yı Napolyon’a ita fen bestelediği söylenir.Oysaki o Fransız devriminin yeni dünya algılayışına bestelemiştir bu ezgiyi. Ve hiç kimse Mayakovski’nin Rimbaud’dan iyi bir şair olduğunu saltık olarak söyleyemez. Çünkü sanatın toplumsallığı tek boyutlu değildir. Sanatçı,kendisine dayatılan dünyaya başkaldıran kişidir.Ve belki de bu nedenle büyük sanatçılar birer emekçidir de.Sanatın bu boyutu hep göz ardı edilmiştir. İçerik olarak sanat bireysel olduğu kadar çoğul da olabilir. Piramitleri yapan krallar değil işçilerdir.Piramidin tasarını üreten us kadar, onu birleştiren ve biçim veren el de sanatçıdır. Ve sanat, emeğin resmedilmesindedir ki kendi devrimini yapmış, monarşik ve burjuvatik sanattan üstün duruma gelmiştir.Çelişik her anlam gibi, sanatsal anlamda bireşimi arar. Ve toplumcu sanatta bir bireşimdir. Tüm insani değerlerin ya yitirildiği ya da yönlendirildiği yaşamda sanat kendini bir tabloda, romanda, filmde veya insansal her etkinlikte, değerin toplumsal bir dönüşümünü yapacak ve yaşama anlam katacak dır. Bu dönüşümün sanatsal bitimsizliğini Hegelin sözleriyle özetleyebiliriz; ”Sanattaki güzel, sonlu bir şeyde tasarlanan sonsuzluktur”. KASIM 2000 ANKARA Bu yazıyı yazdığım zaman, her şeyi belli bir düşüncenin içinden görüyordum. Ama zamanla benim dünyayı algılayışımın bu keskin olan yanı, bilendi. Yine de bunu bende, başka bir bakışın içerisinde biçim değiştirerek yaptı. Bütün bu değişime rağmen, sanatın özünde Hegel’in vurguladığı türden bir anlamı içerdiğini, şu anda da düşünüyorum. Fakat sanat, tam olarak böylesi tanımların içerisine sığdırılamayacak kadar engin olan şeydir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Eren Rızvanoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |