Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu |
|
||||||||||
|
Gece kendisine ayrılan sürenin dolmak üzre olduğunun farkında.. Saatler sabahı muştuluyor ve ben yine ayaktayım. Dev penceremden semâya bakıyorum. Aman Allahım ! Arkadaşların da dikkatini çekmiş.. Ne var ki ben yerimden kalkamadım, değiştiremedim konumumu. Gözlerini dünyaya yeni açan bebek şaşkınlığında bakakalıyorum. Bu kadar ince, bu kadar nârin, bir o kadar da esrarengiz ve hayret verici bir tablo ! Her zaman yakalanılması mümkün olan ama çoğumuzun ZORUNLU VE ÇOK DEĞERLİ işlerimizin arasında , ya da ÇOK ŞİRİN UYKUMUZUN son deminde iken kaçırdığımız bir güzellikten bahsediyorum. Gecenin batışı ve günün doğuşundan bahsediyorum. Gece, nöbeti gündüze devrediyor. Bulutlar bu devir teslime şahit. Serçeler, kırlangıçlar, ‘yusufututun’lar, çınarlar, kavaklar,dağlar,ovalar,patikalar,hırçın akan sular, pusuda yatan kurtlar.. hepsi bu nöbet değişimini hayret ve hayranlıkla izliyorlar. Ben de onlara eşlik ediyorum. ‘Hadi !’ diyor yıldızlar.. ‘Güneş geliyor, zaman doldu !’ Ama bugün bulutlar bir başka şirin geldi bana. Bulutlar bir renk cümbüşüne davet ediyorlar; “bu saatte” gönül ayarını yapmış herkesi. siyah ve mavi.. yoğun ve hırçın.. Arada birkaç tane de beyaz var. Hepsi aynı yöne son hız ilerliyorlar. Rüzgar sürükleyicilik görevini bihakkın eda ediyor. Bulutlar (ki ben onlara sevgi kütleleri diyorum) öyle hızlı ve emir almışçasına hareket ediyorlar ki , şaşıp kalıyorum! O kadar etkileyici ki kaleme kağıda sarılmadan edemedim.Dimağıma gelen cümlecikler bende kalsın istemedim. Evet efendim nerde kalmıştık?! Sevgi kütleleri diyordum..İşte tam ben bu seyri yaparken saatimin ‘güneş doğmak üzre! Çabuk olmazsan yetişemeyeceksin’ diye fısıldadığını duydum. Hemen bu koroya kendimce dem tutmak için, “beni de bu koroya alır mısınız ?!” dercesine gönül pasımı ve beden pasımı olabildiğince temizledikten sonra SEVGİ KÜTLELERİNİN EFENDİSİNE ithâfen teşekkür mektubumu kaleme almaya başladım. Ey okuyucu seninle mektubumu paylaşmak istiyorum, dinler misin? Şöyle başlıyor bu mektup: Ey ! Bu Semâ’nın ve Yer’in ve ikisi arasındakilerin Sahibi olan BÜYÜK ZÂT !! Sizin değerinizi ölçemeyeceğim için Sonsuz Affınıza sığınarak Size teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Bütün güzel isimler Size aittir. Şanınız da pek yücedir. Ve Sizden başka GERÇEK SAHİB de yoktur. Size bu duygular içinde bir kere daha teşekkürlerimi sunuyorum. Ne var ki , kendi adıma değildir teşekkürüm sadece.. Benimle konuşan ‘bizim adımıza da söyle’ diyen , ŞEFKAT ve MERHAMETİNİZDEN çok etkilenen trilyonlarca molekül ve onların birleşerek farklılaştıkları binlerce canlı adınadır teşekkürüm ! Yani, kabul buyurursanız, bir KAİNAT DOLUSU askeri olan çok büyük bir ordunun ‘elçisi’ olarak hediyemizi takdim etmektir dileğim. Şüphemiz yoktur ki Size sunabileceğimiz ‘şeyler’ Sizin mülkünüzün dışında değillerdir. Hatta bizlere sunduğunuz HAYAT, AKIL, DENGE adlı bahşişlerin küçük bir özetidir hediyemiz. Özeti ve belki de ana fikri ! Ve yine biliyoruz ki bu hediyemiz –eğer kabul buyurursanız- bizim için ilerdeki nimetlerin de bir çekirdeği hükmünde olacaktır. Ki Siz , tüm elçilerinizle bunu cümle aleme ilan ve ifşa ettiniz. Hiçbir kuş, börtü böcek, balık, çiçek yoktur ki bu ilanı duymasın. Ama ilginçtir ki, bizim türümüz ,Ademoğlu, biraz vurdumduymazdır -maalesef- bu konuda. Kendisini ilgilendiren pek çok konuda lüzumlu bilgiyi almamıştır da , malâyani –gereksiz- ne varsa toplamıştır yeryüzünden… Tüm bu gafillikler için de -türüm adına- ayrıca özür dilerim. Ama biz, acizliğinin farkında olan insancıklar Size karşı en ufak bir saygısızlıktan yine Size sığınırız. Ve hep beraber deriz ki ‘Yalnız Sizedir MEKTUBUMUZ ve yalnız Sizdendir yardım dileklerimiz. Bize doğru yolu göstermenizi temenni ederiz. Öyle ki bu yol Size SADIK olanların ve Sizin ikramınıza mazhar olmuşların yolu olsun. Hiç istemediğimiz de şudur ki; bu yol Gazabınızı hak etmişlerin, bu konuda gün sayanların, azgınların, gaddarların, sınır tanımazların, Sizi bilmezlerin, küstahların, kibrine yenik düşenlerin, nefsinde boğulup gitmişlerin yolu olmasın!!! Yakarışımız “YAKAN” dan korunmak içindir. Kalemimiz ve dilimiz “CAN YAKICI” dan “GÖNÜL HUZURU” na kaçmaktadır. Yardım ve bağışlama ise SİZİN ŞANINIZDANDIR ! Affederseniz biz SİZİNİZ, affetmezseniz –ki bu çok korkunç bir son olur- Biz yine SİZE aitiz !!! Artık hüküm verecek olan tek HAKİM SİZSİNİZ !
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |