..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir ülke bağımsız olmadan, bağımsızlık da erdem olmadan ayakta duramaz. -Rousseau
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Unutulamayan Dönemler > Nur Ersen




31 Mart 2003
Kara Tren  
Nur Ersen
-Bindiğiniz trenin ismi "Kara Tren" miydi? -Hayır Ahmet’ciğim. Eskiden trenler kömürle çalışıyordu. Çıkardığı dumanlar nedeniyle dış yüzeyi kapkara olduğundan, halk arasında "Kara Tren" ismini almıştı.


:BHFJ:



KARA TREN

Ahmet o akşam çok sevinçliydi. Çünkü, tatilini geçirmek için dedesiyle birlikte Ankara’ya gidecekti.
Akşam yemeğinden sonra dedesi:
-Tren biletlerimizi aldım. Yarın sabah 10.30 da hareket edeceğiz. Hazırlığını yaptın mı Ahmet’ciğim ? Diye sorunca Ahmet:
-Evet dedeciğim. Bugün annemle birlikte valizimi hazırladık. Siz trenle yolculuk yapmayı daha çok seviyorsunuz galiba. Bize gelirken de treni tercih etmiştiniz.
- Haklısın Ahmet. Trende daha rahat ediyorum. Senin de rahat edeceğini düşündüm. Oturmaktan yorulunca ve sıkılınca ayağa kalkıp dolaşabilirsin. Tuvaleti de var. Annen çantamıza yiyecek koyar ama, karnımız acıktığında istersen seninle yemekli vagona gidip bir şeyler yiyebiliriz.
- Bir vagonu yalnızca yemek için mi ayırmışlar? Tıpkı lokanta gibi mi?
-Evet yavrum. Lokanta gibi. Masaları, çay ocağı ve mutfağı var. Sabahları kahvaltı, öğlen zamanı da yemek servisi yapıyorlar. Yemek için oturduğumuz zaman garsonlar gelip: “ Ne arzu edersiniz efendim? ”Diye soruyorlar.
     -Bana da sorarlar değil mi dede?
     -Tabi sorarlar yavrum, diyerek Ahmet’in başını okşadı. Ahmet:
     - Dedeciğim,biliyor musunuz? Bu benim trenle yapacağım ilk yolculuğum olacak. Siz ilk tren yolculuğunuzu kaç yaşınızdayken yapmıştınız?
     - Yedi yaşımda iken. Doğu Anadolu’nun bir kasabasında yaşıyorduk. Babamın tayini Bursa’ya çıkmıştı. Yeşil Bursa’yı görmeyi çok istediklerinden halamlar da bizimle birlikte gelmişlerdi. Biz dört kardeştik. Halamın da üç çocuğu vardı. Annem, babam, halam, eniştem ve babaannem. Hepimiz bir kompartmana yerleşmiştik.
-Kompartman ne demek dede?
-Trenlerdeki odalara Kompartman deniyor. Bu odalarda yataklar da bulunuyor. Uzun yolculuk yapanlar uykuları geldiğinde uyuyabiliyorlar. Günümüzde çeşitli trenler var. Yataklı trenler, banliyö trenleri, yük trenleri, hızı neredeyse otobüs hızına yaklaşan ekspres trenler…
-Biz hangi trenle gideceğiz dedeciğim?
-Ekspres trenle. Modern ve çok hızlı.
- Buna çok sevindim işte. Sizin yolculuğunuz çok mu uzun sürmüştü?
- Tam üç gün sürmüştü.
-Üç gün mü? Diye gözlerini kocaman açtı Ahmet.
-Hani şu türkülere konu olan kara tren var ya, onunla çıkmıştık yola. O zamanlar ne ulaşım şimdiki gibi kolay ve rahat, ne de trenler günümüz trenleri gibi modern ve hızlıydı. Yedi yaşımda iken yaşadığım bazı olayları hayal meyal hatırlasam da, bu yolculuk süresince yaşadıklarımı, kara trenin ne kadar kara olduğunu, lokomotifinin bacasından çıkan dumanların gökyüzüne nasıl dalga dalga yayıldığını, bir de ne kadar kötü koktuğunu hiç unutamam.
     -Bindiğiniz trenin ismi Kara Tren miydi?
-Hayır Ahmet’ciğim. Eskiden trenler kömürle çalışıyordu. Çıkardığı dumanlar nedeniyle dış yüzeyi kapkara olduğundan, halk arasında kara tren ismini almıştı.
- Evet. Önceleri eğlence gibi gelmişti bu yolculuk bize. Özellikle de çocuklara. Ağabeylerimiz ablalarımız pencere kenarında oturmak için adeta yarışırlarken, biz küçükler yer bulamayınca annelerimizin kucağına oturmuştuk. Ayakta kalanlar: “ Kalkın biraz da biz oturalım!” Diyerek pencere kenarında oturanlarla tartışıyorlardı. Annem: “Çocuklar, tartışmayı bırakın artık. Yolumuz çok uzun, bir müddet sonra bu cam kenarı sevdasından bıkacak, ne zaman ineceğiz diye söylenmeye başlayacaksınız!” Diye susturmaya çalışıyordu onları. Beni hiçbir şey ilgilendirmiyordu, çünkü camlardan giren dumanlardan çıkan kokular yüzünden başım dönüyor midem bulanıyordu. Üstelik de vagonlardan ve tekerleklerden, bir orkestradan yükseliyormuşçasına çıkan o şangır şungur sesler beynimin içine işliyordu. Diğer çocuklar bu sesler eşliğinde neşelenip oynarlarken ben bir o yana bir bu yana sarsıldıkça daha da kötü oluyordum. Yemek vakti gelip herkes bir şeyler atıştırdığı zaman onlara baktıkça içim dışıma çıkacak gibi oluyor, konuşmak için bile ağzımı açamıyordum. Açmak zorunda kaldığımda da midemdekilerin dışarı çıkmaması için konuşmamı çok kısa kesiyordum.
Aradan kaç saat geçti bilemiyorum, birden her taraf karardı. Göz gözü görmez oldu. Hepimiz şaşırmıştık. Korkmuştuk da aynı zamanda. Babam: “Korkmayın çocuklar, tünele girdik. Biraz sonra çıkarız ve etraf yeniden aydınlanır,” dediğinde rahatlamıştık. Babamın dediği gibi birkaç dakika sonra kompartmanımız aydınlandı. Daha şaşkınlığımızı üzerimizden atamamıştık ki birden kapı açıldı ve “bilet kontrol!” diye kalın bir ses duyduk. Koyu renk takım elbiseli ve şapkalı bir görevliydi bu sesin sahibi. Biletlerimizi kontrol etmeye gelmişti.Tünele girdiğimizde pencere kenarında oturanlar korkudan yerlerinden kalkıp kompartmanın ortasına doğru gelmişlerdi ve bilet kontrolünü merakla izliyorlardı. Birden ablamla göz göze geldik. Yüzünde “tam sırası” dercesine bir ifade vardı. Hemen koşup pencere kenarına oturdu. Zafer kazanmışçasına, dışarıda gördüklerini yüksek sesle anlatmaya başladı. Ardından yine yer tartışması sürdü gitti…
-Dedeciğim, sözünüzü kestim ama tüneller nasıl yapılıyor?
-Biliyorsun Ahmetçiğim, tren yolları demir rayların birbirine eklenmesiyle yapılıyor. Bu yollar şehirleri kasabaları, köyleri birbirine bağlarken, bazen dağlar bu yolların önünü kesiyor. İşte bu dağlar oyularak tüneller oluşturuluyor. Tren bu tünellerden kısa sürede geçerek yoluna devam ediyor. 10. Yıl Marşı’nda şöyle iki mısra var:

“Demir ağlarla ördük
Anayurdu dört baştan”

İşte, burada anlatıldığı gibi Kurtuluş Savaşımızdan sonra Devletimiz demiryolu yapımını hızlandırmış, demiryolu ağı yurdumuzun her tarafına yayılmıştı.
-Dedeciğim bilet kontrolünden sonra tekrar tünele girdiniz mi?
-Yolculuğumuz süresince defalarca tünele girdik ama artık korkmuyorduk hatta daha da ilginç oluyordu bizim için. İkinci günün sonunda pencere kenarı tartışması sona ermişti. Herkes bu uzun yolculuktan bıkmış, bir an önce inmek için dua ediyordu. Benim rahatsızlığım hafiflese de yine de hiç neşem yoktu ama bir an öyle bir şey oldu ki rahatsızlığımı unutup kahkahalarla gülmeye başladım . .
-Ne olmuştu dedeciğim, sizi böylesine güldüren şey neydi?
- Kompartmanımızın üst bölmesine koyduğumuz bir büyükçe bir kapta bulunan yoğurt, trenin sarsıntıları sonucu babamın başına devrilmiş, “kara trende” de karşımızda “bembeyaz” bir adam belirivermişti. Babam tıpkı bir hayalete benziyordu. Herkes onun haline gülerken, benden pek de farkı olmayan annem, bir o yana bir bu yana yalpalayarak babamı temizlemek için bir hayli uğraşmıştı.
-Demek hayalete benziyordu ha? Gerçekten de çok komikmiş dede. Deyince ikisi birden gülmeye başladılar.
     -Rahmetli babaannem yaşadığı sürece bu olayı her önüne gelene anlatır gülerdi.
     Ahmet dedesinin bu güzel anısını dinlerken zamanın ilerlediğinin farkına bile varamamıştı. Annesinin:
-Haydi oğlum, yatağın hazır, dedenin de uykusu gelmiştir. Yarın yola çıkacaksınız., diye seslendiğini duyunca dedesine iyi geceler diledi ve gülerek odasına gitti. Ertesi günün hayalini kurarak uykuya daldı….

NUR ERSEN



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın unutulamayan dönemler kümesinde bulunan diğer yazıları...
papatyalar ağlar mı

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Altın Şehir Üsküdar
Kesekağıdı mı Poşet mi
Sanal Mı Gerçek Mi
Türküler Susmaz
Üçüzler
Ümit Hiç Susmayan Bir Kuştur
Sosyal Çabaların Neresindeyiz
Türküler Susmaz
Sevgi
Cep Telefonları

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İstanbul Yolcuları [Şiir]
Ben Kadınım [Şiir]
Gidiyorsun [Şiir]
Bırakma Beni [Şiir]
Sen [Şiir]
Çağa Ayak Uydururken [Öykü]
Yazık Değil mi [Öykü]
Dest-i İzdivacınıza Talibim [Eleştiri]


Nur Ersen kimdir?

Yazmaya birkaç yıl önce başladım. Yolun çok başındayım. Devam etmeye kararlıyım.

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Nur Ersen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.