Bir sanatçı başarısız olamaz; sanatçı olabilmek bir başarıdır. -Charles Horton Cooley |
|
||||||||||
|
Ali her zaman olduğu gibi saat 06’da telefonunun alarmı dıt derken uyandı. Banyoya girmeden önce mutfaktaki ısıtıcıyı çalıştırdı. Duş alıp banyodan çıktığında ısıtıcıdaki su kaynamıştı. Dolaptan çıkardığı hazır çorba paketini büyük kupaya doldurdu. Sıcak su ekledi. Poşetteki bayat ekmek parçalarını kupaya attı. Yatak odasına geçip kıyafetlerini giydi. Kupadaki çorbayı yudum yudum içti. Yatak odasındaki dolaptan aldığı silahını beline taktı. Şirket telefonunu, arabaların anahtarını alıp çıktığında saat 07.10 olmuştu. Karaşahin sitesinin önüne, arabasını duvar kenarına park etti. Yürüyerek site içine girdi. Şirket arabasını çalıştırdı. Saat 08.00 de çalışanlar işe gitmek için inmeye başlamışlardı. Ali Abdullah ve Hızma Karaşahin her zamanki gibi erkencilerdi. Helin 08.05 de evinden çıktı. Konuşmadan arabaya bindi. Hareket ettiler. Holding önüne geldiklerinde Ali Abdullah her zamanki rutinindeydi. Giriş basamaklarında çalışanlarıyla ayaküstü konuşuyordu. Ali arabayı park edip başında beklemeye başladı. Helin ve Orhan Metin ağabeyleriyle konuşuyorlardı. Ali Abdullah ve beraberindekiler arabaya doğru yürümeye başlayınca Ali gelenlere doğru ilerledi. -Ali. Helin diyor ki güvenliği fazla abartmışsınız. Gerek yolculuk sırasında, gerekse Diyarbakır’da hiç bir sorun olmamış. -Doğrudur Abdullah Bey. Sorunsuz bir yolculuk oldu. -Güvenliği abarttık mı diyorsun? -Abartmadık Abdullah Bey. Olması gerekeni yaptık, bu yüzden sorunsuz bir yolculuk oldu. Helin aval aval baktı. -Ne yaptın ki Ali? Ali cevap vermedi. Bakışları Ali Abdullah’ın üzerindeydi. -Anlat Ali. Seni dinliyoruz. -Holding araçlarının ATS ile takip edildiğini bildiğim için başka bir araç kiraladım Abdullah Bey. Helin Hanım gece olduğu için fark etmedi ama araba kirliydi. Basit bir önlem. Arabaya sahte plaka taktım. Evin önünden çıktığımızda bizi iki araba takip etmeye başladı. İki üç sokak sonra arabalar kayboldu. Kim niçin takip etmeye başladı, sonra neden vaz geçti bilmiyorum. Ama öğreneceğim. Takibe devam etselerdi silahla müdahale edecektim. İstanbul çıkışındaki Karaşahin Petrol’de arabayı yıkadım. Plakayı değiştirdim. Bursa-Eskişehir-Ankara Yolu-Kayseri-Sivas-Malatya güzergahından yola devam ettim. Yolda üç, yok dört kere kontrole takıldık. Orhan Bey’in verdiği kimlikle aranmadık. Diyarbakır girişinde plakayı tekrar değiştirdim. Gece otele giriş yaptık. Sabah Feyzullah Ağa’yla kahvaltı salonunda görüştüm. Toplantı çıkışı sorun olması halinde güvenlik merkezini ele geçirmeleri ve kameraları devre dışına çıkarmaları için anlaştık. Orhan Bey’in adamlarına sorun olması durumunda öncelikle Burhan ve İdris ağanın infaz edilmesi emrini verdim. Beklediğimiz gibi toplantı da sorun çıktı. Konsolos Muavini tarafından saat 11 den sonra Helin Hanım’ın öldürülmesi emri verildi. Helin iyice aptallaşmıştı. -Ne emri Ali? Ne saçmalıyorsun? Ali sakinliğini bozmadan Helin’e baktı. -Kürtçe biliyor musunuz Helin Hanım? -Bilmiyorum. -Ben biliyorum Helin Hanım. Konsolos Muavini saat 11 de otelden ayrılacağını ve temizlik yapılmasını söyledi. Ben toplantıya gazeteyle girip bulmaca çözdüğüm için bana kızdınız. Yanımda oturan korumalar kendi aralarında akşam infaz edileceğinizi konuşuyorlardı. Akşam 11’e doğru Konsolos Muavini otelden ayrıldı. 11’e on kala Feyzullah Ağa’nın adamları elektriği kestiler, kameralar devre dışına çıkınca Helin Hanım’ı kat hizmetçisi kıyafetiyle Feyzullah Ağa’nın odasına naklettim. Orhan Bey’in adamları iyi çalıştılar. Burhan ve İdris Ağa infaz edildi. Otele gelen adamlarını, Feyzullah Ağa’nın adamlarıyla ortadan kaldırdık. Cesetleri kaldığım odaya taşıdık. Plakayı değiştirip sabaha karşı yola çıktık. Bu sefer farklı güzergahtan İstanbul’a geldik. Helin biraz önce, Ali’yi bir şey yapmadığı için ağabeyine şikayet etmişti. Ağabeyiyle göz göze geldiler. -Benim bunlardan haberim yok ağabey. -Haberiniz olsaydı paniklerdiniz Helin Hanım. O yüzden haber vermedim. Ali Abdullah duyduklarından son derece memnun kalmıştı. -Anladın mı Helin? Demek ki güvenliği abartmamışız. Ali’ye bakarak devam etti konuşmasına; -Bundan sonrası için ne düşünüyorsun Ali? İngilizlerin emri ortada kaldı. -Güvenliği biraz daha artırmalıyız Abdullah Bey. İngilizlerden iki davranış bekleyebiliriz. Emir ortada kaldı diye düşünürlerse yeni bir saldırı emri verebilirler. Ağalar beceremediler diye düşünürlerse, şu anda vaz geçseler bile ilerleyen zamanda harekete geçeceklerdir. Her iki durumda da güvenliği artırmalıyız. Ali Abdullah yeniden Helin’e baktı. -Helin korumasız hiç bir yere gitmiyorsun. Bir süre daha evden işe, işten eve. Koruma sayısı artırılsın, ilave araç çıkarılsın. Güvenlik müdürü olarak bunu sen ayarlayacaksın Ali. -Tamam Abdullah Bey. -Ajansa gideceksen çocuklar seni götürsünler Helin. -Yine gizli saklı konuşacaksınız. Ben gidiyorum. Bir adım geride purosunu içen Orhan Metin iyice yaklaştı. -Her hareketinle beni şüphelendiriyorsun Ali. İstihbaratçıların otelde ne işi vardı? -İstihbaratçılardan haberim yok Orhan Bey. Kimden duydunuz? -Feyzullah’ın adamları güvenlik odasına gittiğinde odada kimse yokmuş Ali. Güvenliği istihbaratçılardan başka kim ele geçirmiş olabilir? -Bilmiyorum Orhan Bey. -Yalan söylüyorsun Ali. -Yalan söylemiyorum Orhan Bey. Bana güvenmediğiniz için mi peşime beş kişi taktınız? -Peşine adam falan takmadım Ali. Holding üst düzey görevlilerinin evinin önünde her zaman bir araba bekler. Yanında yüksek ve bert sesle konuşulması Ali Abdullah’ı irrite ederdi. -Polemik yapmayın. Benim önemsediğim kimin yardım ettiği değil. Helin’in Diyarbakır’dan sağ salim gelmiş olması. Bundan sonrası için neler yapmalıyız? -Güvenliğiniz için dikkatli olmanız gerekir. Çelik yelek ve rutinlerinizi değiştirmenizi tavsiye edebilirim. Ekibinizi değiştirebilirsiniz. Ali’nin söyledikleri bilinen şeylerdi. -Güvenlik şirketini git teslim al Ali. Helin’in korumalarını da ayarla. Sıkıntı istemiyorum. -Peki Abdullah Bey. İzninizle bir şey söylemek istiyorum. -Seni dinliyorum Ali. -Tuğrul Bey bildiğim, duyduğum kadarıyla yasa dışı dövüş işleri yapıyordu. Ben bu işi yapmam. -En doğrusunu yaparsın Ali. -Peki Abdullah Bey. İzninizle. Ali binaya doğru yürüdü. Binanı bodrum katında şoför odaları ve lavabolar vardı. Arkasından Ali’yi takip eden Orhan Metin tekrar konuştu. -Ağabey farkında değilmiş gibi davranma. Ali’nin istihbarat için çalıştığı gün gibi ortada. Başımıza bela olmadan... -Kimsenin başımıza bela olduğu falan yok Orhan. Ali Helin’i sağ salim geri getirdi mi? Getirdi. Başımıza bela olacak ağalardan bizi kurtardı mı? Kurtardı. Sıkıntı ne? İstihbarat bizi koruyorsa bırak korusun. Ali başımıza bela olursa istediğimiz zaman ortadan kaldırabilir miyiz? Kaldırabiliriz. Bundan iyisi Şam’da kayısı. -İyi diyorsun ağabey de piyasada adımız devlet yanlısına çıkacak. -Piyasada herkes bizi devlet yanlısı biliyor zaten Orhan. Devlet yanlısı olmaktan bu güne kadar zarar etmedik. Dünya devletlerinin içinde borcuna en sadık devlet kimdir biliyor musun? -Bilmiyorum ağabey kim? -Bizim devlet Orhan. Dünyanın, borcuna en sadık devleti bizim devlet. Şaşırma. Bizim devlet alacağını unutmadığı gibi borcunu da unutmaz. Biraz geç olsa da mutlaka borcunu öder. Gecikmeden dolayı oluşan zararı da mutlaka telafi eder. İstihbarattan belki ben koruma talep ettim. Nereden biliyorsun? Orhan Metin şaşırdı. -Senin istihbaratta tanıdıkların mı var ağabey? -İstihbaratta tanıdığım kimse yok Orhan. Sana geçen gün dediklerimi hatırlıyor musun? Ali isteseydi hepimizi öldürebilirdi. Madem bizi koruyor bırak korusun. Sıkıntı açarsa hallederiz. Devlet yanlısı olmak seni niye rahatsız ediyor? Babam da devlet yanlısı, söylemez ama istihbaratta tanıdıklarının olduğuna eminim. Bizim Kör Haydar, Haydar Ağa’da devlet yanlısı, istihbaratta tanıdıkları da var. Bize de çok yardımları oldu zamanında. Ali istihbaratta çalışıyorsa bile bizi korumak isteyen bir klikle çalışıyor. Hali hazırdakilerle çalışıyor olsalardı çoktan bilirdik. Bağış toplamak için kapımıza kırk kişi gelirdi. Öyle değil mi? -Doğru söylüyorsun ağabey. Sır saklamayı bırakıp ne zaman bana açılacaksın merak ediyorum. -Çok yakında Orhan. Çok yakında. Çıkalım mı? -Sen çık ağabey. Ben rafineriye gideceğim. 14 Ekim 2013 Caner Çaylı kuşluk namazını kılmış hizmetçinin getirdiği çayı içiyordu. Hizmetçi salonun kapısında belirdi. -Efendim Engin Bey ve Timurhan Bey geldiler. -Bekletme kızım içeri al. Caner Çaylı misafirlerini ayakta karşıladı. -Selamün Aleyküm Caner ağabey. -Ve Aleyküm Selam kardeşim hoş geldiniz. Buyurun. -Selamün Aleyküm Caner ağabey -Ve Aleyküm Selam kardeşim hoş geldiniz buyurun. Engin Altay ve Timurhan Yürekli koltuklara oturdular. Timurhan Yürekli her zamanki kibarlığıyla söze başladı. -Başımız sağ olsun ağabey. Allah rahmet eylesin inşallah. Ağabey’in mahsus selamları var. Taziyelerini iletti. Burak kardeşimizin başına gelenlerin hepimizi üzüntüye gark ettiğini bildirmemizi istedi. Failler bulununca inşallah gereğini yapacağız merak etmeyin. Ablamız nasıllar? -Allah razı olsun kardeşim. Çok sağ olun. Müşerref hanım da nasıl olsun? Kötü. Yatıştırıcılarla ayakta duruyor. Ağabey’de aramış sağ olsun. Size ulaşan bir bilgi var mı? Soruyu Engin Altay cevapladı. -Net bir bilgi yok ağabey. Size gelmeden az önce Karabulut’tan bir fotoğraf geldi. Buyurun. Fotoğraftaki adamın cinayetlerin faili olduğunu tahmin ediyoruz. -Karabulut kim? -İstihbaratta çalışan bir kardeşimiz ağabey. Üç dört gündür gece gündüz olayla ilgili bilgi ve belgeye ulaşmaya çalışıyorlar. -Oğlumun öldürüldüğü ev istihbarata mı aitmiş Engin? -Ev camiamızla bağlantılı bir arkadaşa ait ağabey. İstihbaratta çalışan kardeşler bazı işleri için kullanmışlar. -Fotoğraftaki adamlar kimmiş? Oğlumla ne alakaları var? -Net bir bilgiye sahip değiliz ağabey. Fotoğraftakiler, Soner Çakal, Bekir Özayhan ve Ali Yıldırım. Soner Çakal ve Ali Yıldırım Karaşahin Holding’de çalışıyorlar. Bekir Özayhan işletmeci. Karabulut ve ekibi aralarındaki bağlantıyı bulmak için çalışıyorlar. Malumat netleşir netleşmez biz gereğini... Caner Çaylı kesin ve net konuştu. -Hiç bir şey yapmanızı istemiyorum Engin. Ulaştığınız bilgileri bana ulaştırın gereğini yapmak benim işim. Siz karışmayın. Engin Altay kendine vazife bildiği her konuda olduğu gibi hemen lafa girdi -Olur mu öyle şey ağabey? Camiamızdan birine verilen zarar hepimize verilmiştir. Sen sıkıntıya... -Sıkıntılık bir şey yok Engin. İntikam almak gerekiyorsa bu benim hakkım. Ben halledeceğim. Siz saldırının sebebini öğrenin gerisi bende, karışmayın. Fidye ihtimali var mı? -Mümkündür ağabey. Ali ve Soner özel güvenlik Bekir mafya bozuntusu. Burak ve arkadaşları fidye için kaçırılıp o eve götürülmüş olabilirler. Caner Çaylı günlerdir kafasında dönüp duran soru işaretinden kurtulmak istiyordu. Muhataplarını süzdü. -Burak ve arkadaşları işret masasında mı öldürüldüler Engin? -Evde işret meclisi belirtisi yok ağabey. Burağı tanıyoruz. Kadınla içkiyle ne alakası olabilir? Arkadaşlar fidye ihtimali üzerinde ayrıntılı araştırma yapıyorlar. -Peki Engin öyle olsun. Dediğim gibi elinizdeki bilgileri bana ulaştırın. Ben halledeceğim. -Peki ağabey. Bize müsaade. Tekrar başınız sağ olsun ağabey. Yenge hanıma selam ve hürmetlerimizi iletin. -Müsaade Allah’tan kardeşim. Selametle. 14 EKİM 2013 Karaşahin Holding İdari binası Ali lavabodan çıkmış merdivenlerden inerken telefonu çaldı. Baktı. Tanımadığı biriydi. -Alo. -Ali Yıldırım ile mi görüşüyorum. -Evet benim. Siz kimsiniz? -Serhat Demir. Karaşahin Güvenlik’ten. Efendim, Orhan Bey tarafından Genel Müdür olarak görevlendirildiğinizi biliyorsunuz. Şirkete gelecek misiniz diye aramıştım. -Geleceğim Serhat Bey. Unutmadan. Helin Hanım’a ikinci bir araç ve koruma ayarlayın. Helin Hanım’ın güvenliğini artırıyoruz. Korumaları temiz giyimli, dikkat çekmeyecek, eğitimli olanların arasından seçin. -Tamam efendim. Araç ve korumaları hemen çıkarıyorum. Ajansa mı gönderelim? -Helin Hanım ajansa geçmiş olmalı. Funda hanım izinli olabilir. Nuri Bey’e ulaşıp bilgi alın. -Tamam efendim, bekliyorum. Ali araca binip Karaşahin Güvenlik binasına doğru yola çıktı. Ali’yi iki katlı binanın bahçe girişinde Serhat Demir karşıladı. -Hoş geldiniz efendim. Ben Serhat Demir. -Merhaba Serhat Bey. Memnun oldum. Nasılsınız? -Teşekkür ederim efendim. Buyurun. Ali’nin giriş kapısının yanındaki kilitli kapılara baktığını fark eden Serhat Demir hemen açıklama yaptı. -Malzeme ve mühimmat depolarımız efendim. Alarm kurdurduk. Birlikte ikinci kata çıktılar. Kapısında isim yazılı olmayan Genel Müdür odasına girdiler. -Bir şeyler içer misiniz efendim? -Çayınız varsa içelim Serhat Bey. Serhat telefonla çay siparişi verdi. -Kızım Ali Bey’in odasına çay getirin. Ali’nin işaretiyle oturdu. -Şirketin durumu nedir Serhat Bey? -Şu an itibarıyla durumumuz stabil efendim. Çalıştığımız iş yerlerinin çoğunluğu Karaşahin Holding bünyesinde olduğu için gelir gider dengemizde genellikle bir sorun olmaz. İş yerlerine üniformalı ve sivil kıyafetli güvenlik hizmeti veriyoruz. Tanıtım ve reklam broşürlerimizi her şirkete gönderiyoruz. Tuğrul Bey, sizden önceki Genel müdür Karaşahin Holding dışına çıkmamızı istemediği için başka şirketlere görüşme için gitmedik. Bize gelen şirketlerinde, Orhan ve Abdullah Bey’in onayıyla sözleşme yapıp güvenliği karşılıyoruz. -Teşekkür ederim. Personelimiz? -Personel seçiminde eğitim ve fizik durumu göz önüne alıyoruz. İş ortaklığı yaptığımız bir eğitim merkezinden güvenlik soruşturması ve mülakatla alım yapıyoruz. Pek başarılı olamadık ama personelimizin haftada en az bir kez spor salonuna ayda bir kez de poligona gitmelerini istiyoruz. İdari personel olarak dört kişi çalışıyoruz. Üç muhasebe elemanı ve ben. Personel silah ve mühimmatlarını birinci katta çelik kasa içinde saklıyoruz. Gece bekçimiz var. -Emniyette tanıdığınız var mı? -Var efendim. Ali cebinden çıkardığı küçük kâğıdı uzattı. Diyarbakır’a gidecekleri gece kendisini takip eden arabanın plakası vardı kâğıtta. -Şu plakanın kime ait olduğunu öğrenebilir misiniz? -Acil mi, bilgilendirme bitince mi? -Acil Serhat Bey. Personel dosyalarını görmek istiyorum, gönderebilir misiniz? -Peki efendim. İzninizle. Serhat Demir’den bir iki dakika sonra bir elinde klasör bir elinde çay engelli bir genç içeri girdi. -Personel albümünü getirmiştim efendim. -Oturun. İsminiz? -Adım Musa Taş efendim. Muhasebe de çalışıyorum. Ali poşet dosyalar içindeki kâğıtları incelemeye başladı. Aradığını bulmuştu. Klasörü Musa’ya uzattı. -Bu kim Musa Bey? Musa Taş soruyu cevaplamak ecen hiç düşünmedi. Şirket çalışanı herkesi tanıyordu. -Recep Çağ. Orhan Bey’in kadrosunda çalışıyor. Aramamı ister misiniz? -Gerek yok Musa Bey. Teşekkür ederim. Ali çayını yudumlarken Serhat Demir odaya girdi. Heyecanlıydı. -Efendim Çaylı Holding’den aradılar. Görüşmek istiyorlar. -Çaylı Holding? Bildiğimiz Çaylı Holding mi? -Evet efendim. Ne cevap verelim? Ali telefonunu çıkardı. -Çıkmayın Serhat Bey. Abdullah Bey’le görüşeceğim. Ayaklı askıdaki üniformayı işaret etti. -Bu üniforma nedir? -Personel üniformaları efendim. Numune olarak birini odanıza koymuştuk. Ali Abdullah nihayet telefona bakmıştı. -Alo Abdullah Bey. Çaylı Holding güvenlik işini bize vermek istiyormuş. Görüşelim demişler. Tamam Abdullah Bey. Serhat Bey siz hazırsanız çıkalım. Aracımız var mı? -Var efendim. Ali koltuğundan kalkıp askıdaki üniformayı çıkardı. Üstüne giydi. Pantolonunu değiştirmek için sağa sola bakınca Serhat Demir odadan çıktı. Pantolonu değiştiren Ali silahını kılıfa yerleştirdi. Palaskayı beline doğru indirdi. Çocukken kovboy filmlerine özenirdi. Ofis camından kendisini seyreden Serhat Demir bu sırada içeri girmişti. -Bu bana oldu. -Görüşmeye üniformayla mı gideceksiniz? -Elbette Serhat Bey. Yıllarca üniformayla çalıştım. Unutmadan Serhat Bey, Çalışanlarımızın kıyafet, donanım ve ödemelerinde hiç bir sıkıntı istemiyorum. Arkadaşların poligon performansları ve spor salonu devamlılıkları sürekli takip edilecek. Atışı kötü, hantal çalışan istemiyorum. Ordudan veya emniyetten ayrılmış geçmişi temiz kişileri bir araştırın. Bu arada çalışanlar yasa dışı dövüşlere katılmayacaklar. Tuğrul dönemi sona erdi. Siz aracı hazırlayın, bende geliyorum. -Peki efendim. Ben aşağıdayım. Ali oyalanmadan aşağıya indi. Şoför mahalline doğru yürüdü. -Siz mi kullanacaksınız Ali Bey? -Evet siz yan tarafa geçin. Ali vitese takıp arabayı hareket ettirdi. -Unutmadan Serhat Bey. Helin Hanım için ayarlamaları yaptınız mı? -Ayarladım efendim. Bir sorun yok değil mi? -Bir sorun yok Serhat Bey. Sadece tedbir. Ali arabayı bahçe kapısından çıkardı. Biraz ilerde arabasının başında bekleyen genç bir adama işaret edip çağırdı. Önce şaşıran genç adam duraksamadan arka koltuğa geçip oturdu. -Recep Çağ bundan sonra şoförlüğümü yapacak Serhat Bey. -Peki efendim. -Çaylı Holding’i aradınız mı? -Aradım Ali Bey. Bizi bekliyorlar. Yarım saat sonra Ali ve Serhat 10 katlı Çaylı Holding binasının önündeydiler. Binanın ilk iki katı idari bina olarak kullanılırken diğer katlar süit oda olarak satılmıştı. Suit oteli Çaylı Holding çalıştırıyordu. Recep arabanın yanında kaldı. Ali ve Serhat binaya girdiler. Caner Çaylı lobide kendilerini bekliyordu. -Merhabalar Caner Bey. Ali Yıldırım. Karaşahin güvenlik Genel Müdürü. -Aleyküm Selam Ali Bey. Buyurun. Güvenliği değiştirmeye karar verdim. Kameralar ve dış güvenlik işini sizin yapmanızı istiyorum. Serhat elindeki dosyayı uzattı. -Standart sözleşmemiz Caner Bey. İstediğiniz ilave maddeleri ekleriz. Caner Çaylı ilerde kendilerini takip eden garsona işaret etti. -Evladım, beylere ikramda bulunalım. Sözleşmeyi Hatice’ye götürün hemen incelesin. Size güvenlik odasını göstereyim. Hatice, kızım teknik konuları onunla halledersiniz. Tüm sistemin yenilenmesini istiyorum. Monitörler, bilgisayarlar, kameralar, tamamının. Dış güvenliği bu gün güvenlik odasını en kısa zamanda devralın. Bu sırada ikinci kattan inen genç bir kadın yaklaştı. Gelen Holding Genel Müdür yardımcısı Hatice Çaylı’ydı. Binada olan her şeyden anında Hatice’nin haberi olurdu. Baba neler oluyor? Beyler kim? Caner Çaylı sakinliğini bozmadan kızına cevap verdi. -Bir şey yok kızım. Güvenlik işimizi Karaşahin Güvenliğe vermeye karar verdim. Eski sözleşmeyi iptal edin. Bu bey Ali Yıldırım. Karaşahin Güvenlik Genel müdürü. Hatice Çaylı bir an duyduklarına inanamadı. -Ali Yıldırım mı? Babaa! -Kararım bu kızım. Dediğimi yap. Eski sözleşmeyi iptal et. Yeni sözleşme yapın. Serhat ve Ali baba kız konuşurken hafifçe uzaklaşmışlardı. Telefonla konuşan Serhat’ın yüzü asıldı. Sinirle telefonu kapattı. Mahcup şekilde Ali’ye baktı. -Ali Bey. Bilgisayarcıları aradım. Buraya adam ve malzeme gönderemiyorlar ne yapalım? -Buradan ayrılmadan gelmezlerse başka bilgisayarcı bulun. -Ama efendim, yıllardır aynı bilgisayar ve güvenlik firmasıyla çalışıyoruz. -Olabilir Serhat Bey. Bu gün işimizi yapmayacaklarsa bir daha çalışmayız. Bizim adamlar geliyorlar mı? -İnsan kaynaklarıyla görüştüm. Hemen servis çıkarıyorlar. Ali ve Serhat adam ayarlamaya çalışırlarken Caner Çaylı ve kızı arasındaki tartışma devam ediyordu. -Baba ne yapıyorsun? Ali Yıldırım’ı, Burağın katilini nasıl işe alırsın? -Birincisi kızım Ali Yıldırım’ı işe almadım. Şirketine iş verdim. İkincisi katil olduğu konusunda şüphelerim var. -Ne şüphesi baba. Fotoğrafı sen de gördün. Ne şüphesi? Caner Çaylı da her baba ve patron gibi kararlarının tartışılmasını sevmezdi. -Ben iki fotoğraf gördüm kızım. Birinci fotoğrafta Burak ve arkadaşları sarhoş yatıyorlardı. Yanlarında da yarı çıplak bir kadın vardı. İkinci fotoğrafta ise ve yüzü açık üç adam vardı. Sıradan hırsızlar bile yüzlerine maske takarken üç kişinin yüzü açık cinayet işlemesi beni şüphelendiriyor Hatice. İnsanlar yüzleri açık cinayet işlemezler öyle değil mi? Adamlar üstelik eve, bizim holdingden çaldıkları bir arabayla gitmişler. Hedef saptırmak için önlem alan adamlar niçin yüzlerini açsınlar? Merak ettiğim başka bir şey de; Burağın öldürüldüğü evde niçin kamera vardı? Bize gösterilen fotoğraf bence montaj. Ali’nin oğlumu öldürdüğüne inanırsam elimin altında olur, istediğim zaman intikam alırım. Öldürmemişse mesele yok. Araştırdığım kadarıyla Ali kalifiye biri. Sözleşmeyi istedikleri şartlarda yapın. Hatice dosya elinde ayrılmadan gözlerini babasına dikti. Tedirginliği sesinden belliydi. -Bu durumu anneme nasıl açıklamayı düşünüyorsun baba? Mutlaka haberi olur. Eski güvenlik şirketi camianın şirketi. Sözleşmeyi fesih sebebini sormayacaklar mı? Sorarlarsa ne diyeceğiz? -Benim kararım olduğunu söylersin kızım. Oğlunun günahlarını niçin benden sakladığını söylediğinde, annenle konuşacağım. Alkolik, hırsızlarla birlikte çalışan oğlumun günahlarını, dolabındaki şişeleri annenden duymak istiyorum. İsteyen istediğini sorsun. Milyonlarca lira bağış yaparken kimse bana bir şey sormadığına göre bu saatten sonra kimse, bir şey soramaz. -Burağın ölümü için annemi suçlamayacaksın değil mi baba? -Annen beni suçluyor ama kızım. Burağa serseri ol, içki iç, el alemin kızına sarkıntılık yap, arabasını soydurt mu dedim? Ben oğlumu dindar yetiştirmek için elimden geleni yaptım. Yediği haltlardan haberim bile olmadı. Annen, sen, herkes benden sakladınız. Su testisi suyolunda kırıldı. İstemeden bir vakit namazımı kaçırdığım zaman annen başımın etini yedi. Haklıydı. Şımarttığı oğlu Cuma vaktinde batak hanelerde sürtüyordu öyle değil mi? Hatice’nin gözleri sulandı, sesi titredi. Ağlamak üzereydi. -Üzgünüm baba özür dilerim. Bana çok mu kızgınsın? -Kimseye kızgın değilim kızım, başta kendim olmak üzere herkese kırgınım. Sana, annene, istemediğim halde suçlarına ortak olduğum adamlara, oğlumu dindar yetiştirsinler diye gönderdiğim okullara, oğlumla ilgili gerçekleri benden saklayan herkese kırgınım. Şimdi beni daha fazla üzme, dediklerimi yap. -Peki baba. Tekrar özür dilerim. Hatice parmaklarıyla gözlerini silip asansöre doğru uzaklaştı. Kızı uzaklaşan Caner Çaylı yeniden Ali’ye doğru yaklaştı. -Ali Bey, otelime uygun adamları yerleştirmenizi ve her gün kontrol etmenizi istiyorum. -Şartları siz belirleyeceksiniz Caner Bey. Merak etmeyin ben her gün mutlaka uğrar kontrol ederim. Bilgisayarcılarımız ve diğer personelimiz de geldiler. Bu gün güvenliği devralırız. -İmza işlerini kızımla halledersiniz. 14 Ekim 2013 Öğleden sonra camianın istihbarat temsilcisi Karabulut ve emniyetçi Timurhan Yürekli randevu almadan apar topar Arnavutköy yakınlarındaki ağabeyin evine geldiler. İlk haber aldıklarında bir anda kavramakta zorlanmışlardı. Caner Çaylı, ömrünü camiaya vakfetmiş Caner ağabey camiayı Çaylı holdingden uzaklaştırıyordu. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Lüks villanın ikinci katındaki istişare odasına girdiklerinde ağabey kendilerini bekliyordu. -Selamün Aleyküm Ağabey. Nasılsınız? -Ve Aleyküm Selam kardeşim. Elhamdülillah iyiyiz. Siz nasılsınız? -Elhamdülillah ağabey. Karabulut ağabeyin karşısındaki koltuğa oturunca Timurhan Yürekli selam verdi. -Selamün Aleyküm ağabey. -Ve aleyküm Selam kardeşim. Buyurun sizi dinliyorum. Bu telaşınızın sebebini öğrenebilir miyim? -Kusura bakma ağabey. Rahatsızlık verdik ama bazı konular var da. -Estağfirullah kardeşim rahatsızlık ne demek? Buyurun. -Toplantılarımızda her şeyi konuşamıyoruz ağabey. Umulmadık zamanlarda Engin’in milliyetçilik damarları kabarıyor bazen biliyorsunuz. -Biliyorum Karabulut. Konu nedir? -Caner Çaylı ve Ali Yıldırım ağabey. -Bu Ali Yıldırım’ın adını sık duymaya başladık Karabulut. Kim bu? -Kesin olmamakla birlikte Ali Yıldırım’ın Burak Çaylı’nın katillerinden biri olduğunu düşünüyoruz ağabey. Hakkında fazla bilgi yok elimizde. -Caner ne alaka? -Caner ağabeyin geçmişini biliyoruz. Eşi Müşerref ablayla birlikte ömürlerini camiamıza vakfetmiş bir ağabeyimiz, kardeşimiz. Oğlunun öldürülmesinden sonra değişti biraz. Maklubeleri, gazete istişarelerini bıraktı. Oğlunun öldürülmesinden bizi sorumlu tutar gibi bir hali var. Malumunuz, oğlu Burak sağlam ayakkabı değildi. Eğitim hayatı camia içinde geçti ama uyum sağlayamadı. Çocukta her şey vardı. Alkol, kadın. Ot. Her şey. Caner ağabey de bağış nakletme işinden uzaklaşmak için aşırı ısrarcı oldu. Oğlunu öldürenleri halledeceğiz dememize rağmen ısrarla karışmayın dedi. Camiaya sırt dönerse başımıza sıkıntı açar. Hakkımızda çok fazla bilgiye sahip. Bizi tedirgin eden konu ise Caner ağabeyin holding güvenliğini bu gün bizden alarak Ali Yıldırım’ın başında olduğu Karaşahin Güvenliğe vermesi. -Caner’e biraz vakit vermek lazım Karabulut. Kolay değil yaşadıkları. İlk gençliğinden itibaren camiamızın içinde, samimiyetini fedakârlığıyla ispatlamış bir kardeşimiz. Suphi Tekin’le bir nevi ortak durumuna düşmek psikolojisine biraz zarar verdi. Suphi Tekin’le aralarındaki bağış ilişkisinin oğluna zarar verdiğini düşünmüş olabilir. Duruma göre bakar, değerlendiririz. Ali kim, bahsettiğin? -Kim olduğunu çözemedik ağabey. 1 Eylül’den itibaren koruma olarak Karaşahin Holding’te çalışıyor. Ağustos ayında Kör Haydar lakaplı Haydar Özayhan’ın yeğeni Bekir Özayhan’a ait çay bahçesinde kaldığını tespit ettik. Holding’deki ilk icraatı, Burak Çaylı’ya silah göstererek kovmak olmuş. Burak Çaylı’nın Helin Karaşahin’i takip ettiği iddiası bana mantıklı geldi. Burak, Suphi Tekin’in adamlarına Helin Karaşahin’in arabasını soydurtmuş. Soygun akşamı Suphi’nin tamirhanesi basılıp kasa boşaltılmış ve adamları polise ihbar edilmiş. 60 yaşlarında gösteren ağabey bir an hafızasını yokladı. -Hatırlıyorum o hadiseyi. Suphi’ye tazminat olarak o haftaki bağışı iade ettik ki Karaşahinlere bulaşmasın. -Doğrudur ağabey. Geçenlerde Diyarbakır’da bir toplantı yapıldı. Ortaklıktaki ağalar, Konsolos Muavini ve Helin Karaşahin toplantıya katıldı. Helin’i Ali Yıldırım toplantıya götürmüş. Toplantı sonunda Burhan ve İdris ağalar infaz edildi. Basına açıklama yapılmadı ama otelde çok sayıda adam öldürüldü. Diyarbakır dönüşü Ali Yıldırım Karaşahin Güvenlik Genel Müdürü oldu. Küçük Ağa için çalıştığını düşünüyorum. Hakkında gerçek bilgilere ulaşamıyoruz. Aynı isim ve benzer bilgilerle üç farklı dosyası var. Geçmişini karartmak için ayrıntılı çalışılmış. Müsaadenizle bir şey sorabilir miyim ağabey? -Elbette kardeşim buyurun. -Estağfurullah ağabey. Karaşahinler hakkındaki planlardan bize bahsedebilirseniz eğer ona göre tedbir alabiliriz. Bildiğimiz kadarıyla Karaşahinlerin camiamızla müspet manada yakınlıkları yok. Bu güne kadar ortaklık tekliflerimizi sürekle olarak reddettiler. Çok yönlü bir operasyonla holdingi ele geçirme taleplerimiz büyüklerimiz tarafından reddedildi. Karaşahinlerin özelliğini bizde tam olarak kavrayabilmiş değiliz. -Karaşahinlerin hiç bir özelliği yok Karabulut. Beklentimiz holdingin camiamıza tam olarak entegre olması. İtibarlı bir isimleri var. Bu itibarı kullanmak istiyoruz. Biraz zaman alacak ama, umuyoruz ki Karaşahinler ortaklık için kendileri bize gelecekler. -İnşallah ağabey. Duyduğum kadarıyla Ali Abdullah Karaşahin Londra’daki ortaklık toplantısında bile camiayla ortaklık için ısrar etmeyin demiş. -İlk başta bize karşı olup sonrasında muhterem büyüğümüzün himmet ve tasarrufuyla camiamıza katılan o kadar farklı insan var ki Karabulut. İlahi yardım inşallah yakın zamanda tecelli edecektir. -İnşallah ağabey. -Bunu da istişare konularına yazalım Karabulut. Ağabey bakışlarını kendilerini sessizce dinleyen Timurhan Yürekli’ye çevirdi. -Sen ne düşünüyorsun ağabey? -Ben bu konularda her zaman netim ağabey. Diğer guruplar gibi camiamızdaki gençlere iş bulma derdinde değiliz, 50 yıldır yönetime talibiz. Gayemize ulaşmaya bir adım kaldı. Yıllardır devletin kilit noktalarına camiamıza tam bağlı kadroları yetiştirmeye ve yerleştirmeye uğraşıyoruz. Başardık. Hükümetler üzerindeki üniformalı vesayetini kaldırdık. Kendi vesayetimizi oluşturduk. Geldiğimiz noktada sinir merkezlerinde biz varız. Her alana hâkimiz. Yönetime talipseniz muktedir olmak için, istemeseniz de farklı insanlarla çalışmak zorundasınız. Bundan taviz veremeyiz. İçimizdeki iyi niyetli arkadaşlarımızın duygularına gereğinden fazla anlayış gösterirsek zaafa uğrarız. Büyüklerimizin yaptığı planlara uymazsak hedefimize ulaşamayız. Karabulut’un bahsettiği kişilerin yolumuza taş koymalarına izin veremeyiz. Vermemeliyiz. Yönetimi ele alana kadar bazı tavizleri vermek, engel olanları pasifize etmek zorundayız. Meşhur sözü biliyoruz; Bi taraf olan bertaraf olur. Tarafımız belli olduğuna göre birilerini bertaraf etmek gerekiyorsa edeceğiz. Acırsak acınacak hale düşeriz. Akşam namazından sonra Çaylı ailesi akşam yemeği için masaya oturmuştu. Hatice’nin tahmin ettiği çıkmış, Müşerref Çaylı sabah olanlardan haberdar olmuştu. Yarım saattir habire evin içinde geziniyor kendi kendine konuşuyordu. İçinde kabaran öfkeyi sessizce çorbasını içen kocasına kustu. -Sen ne yaptın Caner Bey? Caner Çaylı gözlüğünün üstünden karısına baktı. -Ne yapmışım Müşerref Hanım? -Oğlumun katilini işe mi aldın sen? -Peşin hükümlü olmayalım Müşerref Hanım. Ben o konuda şüpheliyim. -Şüphe ne demek Caner Bey? Fotoğrafı kardeşlerimiz getirdi. Şüphe ne demek! -Kardeş dediklerimiz getirdiği için şüpheliyim zaten Müşerref Hanım. Kafamdaki sorulara cevap bulamıyorum. Misal oğlunun öldüğü ev, madem kardeşlerimizin bilgisi dâhilinde niçin kurtarmadılar? O fotoğrafa nasıl ulaştılar? O evde niye kamera vardı? Bende başka bir fotoğraf daha var Müşerref Hanım. Oğlun ve arkadaşlarının içki şişeleriyle sızdıkları bir fotoğraf. Müşerref Çaylı duyduklarını algılamaktan çok uzaktı. -Oğlumun intikamını alacağına kardeşlerimizden mi şüpheleniyorsun Caner Bey? Caner Çaylı’nın sinirleri gerilmişti. -Evet Müşerref Hanım diye çıkıştı. Kardeşlerimiz dediklerinden şüpheleniyorum. Oğlunun o evde ne işi vardı? -Burak arkadaşlarıyla sohbet etmek için devamlı bir yerlere giderdi. -Sohbette alkol ve kadın varmış hanım. Bana Burağı savunma Allah aşkına. Bir haftadır sinirden uyuyamıyorum zaten. Biz umre planlarken oğlumuz alkol partisinde öldürülüyor. Bundan ve başka şeylerden kardeşlerimizin haberleri var ama benim haberim yok Müşerref Hanım. Benim oğlumla ilgili niye hiç bir şeyden haberim yok hanım? Oğlanın yediği haltları hepiniz benden sakladınız. İki yıldır oğlanın odasına girmiyorum. Niye biliyor musun? -Oğlunu sevmediğin için olabilir mi? -İnnallahe me as sabirin. Oğlunun odasındaki buzdolabında neler var hanım? -Ne bileyim ne var Caner Bey? -Dolap ağzına kadar içki şişesi dolu Müşerref Hanım. Müşerref Hanım oğluyla ilgili olumsuz hiçbir şeyi kaldıramazdı. -Olmaz öyle şey? Ne konuştuğundan haberin yok senin. -Gözlerimle gördüm hanım. Gece alkollü geldiği için sessizce kapıyı açıp içeri aldığını bilmiyor muyum? Hacca gitmiş, her sene umreye giden anne babanın alkolik, hırsız oğlundan bahsediyoruz. Su testisi suyolunda kırıldı hanım. Çok üzgünüm ama su testisi suyolunda kırıldı. Sana dünürcü gönderdiğimizde babanın ilk sorusu namaz kılıp kılmadığım olmuş. Birde oğlumuza bak. Bizden daha iyi dinini öğrensin yaşasın diye camianın okullarına gönderdik. Müşerref Hanım kocasının konuşmasına izin vermedi. -Saçmalıyorsun Caner Bey. Oğlunun intikamını almamak için başkalarını suçluyorsun. Caner Çaylı kendisini, hissettiklerini anlatamamanın ızdırabını yaşıyordu. Telefonundaki fotoğrafı karısına uzattı. -Doğrudur hanım. Oğlumu emanet ettiklerimden hayal kırıklığına uğradığım için kırgın ve kızgınım. Bak şu fotoğrafa. -Ne bu bir şey anlamadım. -Dikkatli bak, oğlunun yanındaki şişeler, içki şişesi. Diğer fotoğrafa da bak. Mesajı oku. Bizim oğlan hırsızlara araba soymaları için ricada bulunuyor. Hanım biz çocuklarımıza ne yapmışız farkında mısın? Okusun diye kızımıza başını açtırdık. Başörtüsü için ne kadar mücadele etmiştik oysa. Kızımız artık başını örtmüyor. Biz okuyamadık oğlan okusun diye camianın okullarına milyonlar verdik. Geldiğimiz duruma bak. Camia bizi sömürdü, çocuklarımızı mahvetti. Herkese kırgınım, kızgınım hanım. Oğluma Allah rahmet eylesin bile diyemiyorum. Üstüme gelme. Yemeğini yarım bırakan Caner Çaylı öfkeyle masadan kalktı. -Görüyor musun kızım? Bir baba çocuğuna bu kadar düşman olamaz. -Babam kimseye düşman falan değil anne. Yanlış yorumluyorsun. Babamı tanımazmış gibi suçlama lütfen. Hatırlıyor musun? Üniversiteye gittiğimde camiadan büyüklerimiz başınızı açıp okuyun dedikleri için başımı açtırdın. Şimdi başımı örtemiyorum. Camia bizi iki kişilikli yaptı. Biz Allah’ın emrini camianın emrinin gerisine attık. Burak’ta aynı oldu anne. Babam imam hatibe gönderelim dedikçe sen camianın okullarına göndermek için ısrar ettin. Burak lisede alkole alıştı anne. Sen gizledin, babama haber vermedin. Babam hayal kırıklığı yaşıyor anne. Kandırıldığını düşünüyor. Bence haksız da sayılmaz. Müşerref Hanım umduğunu bulamamanın üzüntüsüyle masadan kalktı. -Baba kız aynısınız. Sizinle konuşulmaz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |