Tarih, hiçbir zaman orada bulunmamış kişiler tarafından anlatılan hiçbir zaman olmamış olaylarla dolu bir yalan. -Santayana |
|
||||||||||
|
Gece 23 gibi Hulki Ali’nin evine geldi. Lamba yakmadan mutfakta yere oturup konuşmaya başladılar. -Dün gece olanları duydun mu Hulki? -Duydum Ali Bey. Sapanca’da bir depoya baskın yapılmış. Kayıt dışı dövizlere el konulmuş. Paraların camiaya ait olduğu söyleniyor. Karabulut sabah aceleyle bir yere gitmiş, öfkeli geri dönmüş. Hem camia yanlısı hem muhalifi iş adamlarına operasyon beklemek lazım. -Mali operasyon mu diyorsun? -Her türlü operasyona hazırlıklı olmak lazım Ali Bey. Tahminim Karaşahinler ve Caner Çaylı öncelikli hedef. -Bu kanıya nasıl vardın? -Para götürenler dışında Sapanca’daki depoyu bilen yoktur diye düşünüyorum Ali Bey. Caner Çaylı bildiğim kadarıyla camiadan uzaklaştı. Karaşahinler zaten her zaman soğuklardı. Camia yıllardır yurt dışına döviz transfer ediyor. İlk defa parasına el konuldu. Camia birilerine mesaj vermek zorunda. -Suphi ve Bedrettin’i araştırıyor musun? Hulki sinir bozucu güldü. -Suphi sabah sinir krizi geçirmiş diye duydum Ali Bey. Sapanca’da parasının olmadığını düşünmek mantıksız olur. Bedrettin haraç işlerine, hız kesmeden devam ediyor. Sanıyorum bir süreliğine adamlarını peşinizden çekti ama çok sürmez. Suphi’nin parası Bedrettin’i harekete geçirir. -Suphi’nin başka hangi işleri var Hulki? -Suphi’nin asıl işi oto hırsızlığı ama sonunda para olan her türlü işe gözü kapalı girer Ali Bey. Aklınıza gelecek her türlü iş. -Tinerciler? Hulki biraz düşündü. -Tam zamanını hatırlamıyorum ama öyle bir laf geçti. Tinercilere bir eylem yaptırdığı ve güzel para kazandığını duydum. İki askere saldırmışlar. Ali’nin benzi sapsarı oldu. Sesi titredi. -Bu eylem hakkında ayrıntılı bilgi istiyorum Hulki. Kime, neden saldırmışlar? -Araştırırım Ali Bey. Bu saldırı hakkındaki ayrıntılı bilgi olsa olsa Piç Rıza’da vardır. -Her şeyi bilmek istiyorum. Piç Rıza hakkında neler biliyorsun? -Piç Rıza Suphi’nin en eski adamı. Suphi’nin parasını tırtıklar. Suphi’nin tüm bağlantılarını Rıza sağlar. -Rıza’yı sorgulamam lazım Hulki. Gizlice. -Ben çağırırsam Rıza gelmez. -Takıldığı mekânları bul. Bana haber ver. -Ayarlamaya çalışırım Ali Bey. Başka bir emriniz? -Yok Hulki. Kendini öldürtme. Harçlığın var mı? -Hallederim Ali Bey. İyi geceler. 18 Kasım 2013 Pazartesi Ali’nin hayatı yaklaşık 2,5 aydır aynı rutinlik içinde geçiyordu. Cumartesi Pazar dâhil her sabah altı buçuk yedi arası uyanıyor, duşun ardından saat sekize doğru Karaşahin sitesinin önünde, saat sekiz buçuktan sonra Karaşahin Holding önünde, bir süredir de saat dokuz gibi Çaylı Otelin kahvaltı salonunda oluyordu. Her gün güvenlik hizmeti verdikleri iş yerlerini geziyor, Soner’le kuyumculara altın dağıtıyor, gün aşırı akşam Hatice’yle ayaküstü yemek yiyorlardı. Yemekten sonra poligona veya spor salonuna gitmezse Bekir’in yanına takılıyor, gece yarısı geldiği evinde bir şeyler okuyup yatıyordu. Son beş aydır kitapları ve sakinleştiricileri olmasa kontrolünü kaybederdi mutlaka. Temmuz ayında İstanbul’a geldiğinden bu yana planladığı her şey ters yüz olmuştu. Meslek hayatı boyunca plansız, programsız yaşamıştı ama iki yıldır tek amacı düşmanlarını ortadan kaldırmaktı. Beş aydır asla istemeyeceği bir ortamda yaşıyor, iki sene önce karşılaştığı anda düşünmeden tetiği çekeceği insanları koruyordu. Kader onu tetikçilikten mafyacılığa doğru götürmeye başlamıştı. Her gün kullandığı sakinleştiriciler olmasa sinir krizi geçirmesi işten bile değildi. 15 Kasımdan sonrası artık savaş haliydi. Küçük Ağa hedefine bir adım daha yaklaşmış, yaptığı operasyonla ciddi bir zafer kazanmış ve geçici bir süre ortadan kaybolmuştu. Sırada camianın hamlesi vardı. Ali camiadan birden fazla, eş zamanlı veya kısa aralıklarla büyük hamleler bekliyordu. Camianın hükümete operasyon çekmesi de beklentilerinin arasındaydı. Kendi adına bütün önlemleri almıştı, bundan sonra herkes gibi kader ne gösterirse ona göre hareket edecekti. Ali evden çıkmadan kullandığı sakinleştiriciyi kırdı, yarısını içti. Bu günlerde stresinin kontrol altında olması gerekmeyecek gibiydi. Saat sekiz buçukta Çaylı otelin önündeydi. Gözlemlediği kadarıyla Caner Çaylı’nın da bazı tehlikeli rutinleri vardı. Mesela her sabah sekiz buçuk ile dokuz arasında otelin giriş kapısının önünde ayaküstü kahve içmek gibi. Vardiya değişimi yapan personeliyle sohbet ediyordu. Caner Çaylı otel girişinde kahvesini içip personeliyle sohbet ederken Ali geriden takip etti. Caner Çaylı’nın daha önce Müşerref Hanımın akrabası olduğunu söylediği müdür yardımcısının tedirgin hali dikkatini çekti. Badem bıyıklı müdür yardımcısından bir türlü elektrik alamamıştı. Adam iki adım gerisinde patronunu dinlerken sık sık saatine bakıyordu. Ali işkillendi. Sırtını otel girişine dönüp yolu gözlemeye başladı. Birden bire karşıdan gelen arabayı fark etti. Camdan sarkan adamların yüzleri maskeliydi. Caner Çaylı’ya doğru koşarken silahını çıkardı. Araba otelin önüne gelmeden yetişip konuştuğu adamları itekleyerek Caner Çaylı’nın önüne geçti. Otomatik silahlarla ateş eden adamlara karşılık verdi. Ali Caner Çaylı’nın üstüne çullanıp yere yıktı, üstüne abandı. Hem göğsünde hem de sırtında dayanılmaz bir ağrıyla kendinden geçti. Sonrasını hatırlamıyordu. Kendine gelmesi kısa sürdü. On dakika ya geçmiş ya geçmemişti. Otelin önünde büyük bir kaos yaşanıyordu. Siren seslerine bakılırsa ambulans gelmiş olmalıydı. Sırt üstü yuvarlandığı yerden zorlukla doğrulup oturdu. Caner Çaylı biraz ilerisinde yatıyordu. Gömleği kan içindeydi. Ali her ne kadar önüne geçse de kurşun yemişti. Ali sürünerek yaklaşmaya çalıştı. -Caner Bey! Caner Bey! İyi misiniz? Caner Çaylı cevap veremeden Hatice koşarak ilk yardım ekibiyle yanlarına yaklaştı. 112 ekibiyle önce babasını sedyeye yerleştiren Hatice Ali’nin yanına koştu. -Ali! Sen yaralısın. Ali o zaman yaralı olduğunu fark etti. Kendini yokladı. Pantolonun sol bacağı kan içindeydi. Sol kolundan kanlar akıyordu. Karnında ve göğsünde dayanılmaz ağrılar vardı. Gözlerini kapatıp geriye doğru uzandı. Sedyeye konulup hastaneye götürülürken kısa bir baygınlık daha geçirdi. Ambulansların ardından hastaneye giden Hatice ne yapacağını bir an bilemedi. Babası ameliyata alınmıştı. Hayati tehlikesi yoktu. Doktorlar iki kurşun yediğini söylemişlerdi. Ali’nin durumu daha ciddiydi. Sağ bacağına her iki koluna ve karnına kurşun isabet etmesine rağmen üstündeki çelik yelek korumuştu. Doktorlar kolları ve bacaklarındaki yaraların tehlikeli olmadığını söylemişlerdi. Hatice babası ameliyattan çıkmadan Ali’nin yattığı odaya uğradı. Kol ve bacaklarındaki kurşunlar çıkartılmış olan Ali yatakta yatıyordu. -Ali iyi misin? -İyiyim Hatice merak etme. Babanın durumu nasıl? -Ameliyatta Ali. Doktor hayati tehlikesi olmadığını söyledi. -Bu iyi Hatice. Güvenlikten gelen oldu mu? -Devamlı bizi takip eden adamın dışarıda. Recep. -Sana zahmet çağırabilir misin Hatice? Hatice odadan çıktı. Bir dakika geçmeden Recep girdi. -Geçmiş olsun Ali Bey. -Sağol Recep. -Böyle bir saldırı bekliyor muydunuz? -Bekliyordum Recep. O yüzden hazırlıklıydım. Çelik yelek vardı içimde. Serhat’ı ara hem hastane hem de otel güvenliğini artıralım. Soner’e de haber ver. Orhan Bey’in güvenliğini artırsın. -Serhat hastanede Ali Bey. Soner Bey aradı. Gelmek üzeredir. Abdullah Bey ve Orhan Bey arayıp geçmiş olsun dileklerini ilettiler. -Teşekkür ederim Recep. Caner Bey ameliyattan çıkınca bana haber ver. Ali ancak üç saat yatabildi. Daha fazla dayanamadı, hemşirenin itirazına aldırmadan salona çıktı. Soner kat asansöründen yeni iniyordu. Gülerek yaklaştı. -Selamün Aleyküm Ali. Kusura bakma halletmem gereken bazı işler vardı. Recep iyi olduğunu söyleyince biraz ağırdan aldım. Kusura bakma. Abdullah ve Orhan Bey’in selamları var. Geçmiş olsun dileklerini ilettiler. -Aleyküm Selam Soner. Yıllarca dağda gezdim. Ovada kurşun yedim, kısmet. -Hazırlıklıymışsın Ali. Üstünde çelik yelek olmasaydı büyük ihtimal işi biterdi. Çelik yelek taktığını bilmiyordum. -Bu gün taktım Soner. Caner Çaylı’ya bir saldırı bekliyordum. Sen Orhan Bey’in güvenliğini artırdın mı? -Hallettim ben Ali. Merak etme. Sence Karaşahin’lere saldırı olur mu? -Pek tahmin etmiyorum Soner. Düşünceme göre camia Karaşahin’leri ortadan kaldırmayı değil ortaklığa zorlamayı düşünüyor. Orhan Bey’e fiili bir saldırı olmaz belki ama cezaevine aldırırlarsa Karaşahin’lerin alternatiflerin sıfırlanır. Her ihtimale hazırlıklı olmak lazım. Soner sandalyeden kalktı. -Bana müsaade o zaman Ali. Caner Çaylı müsaitse patronların selam ve geçmiş olsun dileklerini ileteyim. Haberleşiriz. Doktor laf anlatamayacağını anlayınca Ali’nin taburcu evrakları ve onam formunu imzalayıp taburcu etti. Hastaneden ayrılmayan Ali bir süre Hatice’nin yanında bekledi. Bu sırada dikkatini Caner Çaylı’nın yalnızlığı çekti. Yılların turizmcisi Caner Çaylı üyesi olduğu iş adamları dernekleri tarafından bile ziyaret edilmemişti. Camia finansörünü boykot ediyordu. Camia ve oğlu konusunda aşırı kindar olan Müşerref Çaylı da hastaneye gelmemişti. Hastanede Hatice ve Çaylı ailesinin uzak akrabaları ve hemşerileri dışında kimse yoktu. Caner Çaylı içinde bulunduğu durumdan şikayetçi gözükmüyordu. Sabah ki saldırının ardından Recep hastane güvenliğini teslim almıştı, kuş uçurtmuyordu. Caner Çaylı’nın odasına uğrayan Ali Hatice’nin ısrarlarına aldırmadan ayrıldı. Bir an aklına gelenleri Orhan Metin’le paylaşmayı düşündüyse de vazgeçti. Küçük Ağa’nın ihtiyaç halinde kullanırsın diye anahtarını verdiği eve gitti. Önce sıcak ardından soğuk bir duş aldı. Marketten aldığı malzemelerle karnını doyurdu. İki tane kas gevşetici içip yattı. Deliksiz bir uyku uyudu. 19 Kasım günü Ali için rutin geçti. 20 Kasım 2013 Saat 06 da kendiliğinden uyandığında içinde bir huzur vardı. İki gündür huzur içinde uyuyor, dinlenmiş kalkıyordu. Bu huzur bir buçuk yıldır yaptığı infazların ardından duyduğu huzurdu. İlginçti, çünkü kimseyi infaz etmemişti. Camianın itibarına vurulan darbe rahatlatmıştı. Dikiş atılan yaralarındaki ince sızıyı umursamadı bile. Banyoya girip acele etmeden banyo yaptı. Hastaneden çıkmadan getirttiği kıyafetlerini giyinip çıktı. Kuytu bir sokaktaki küçük pastanede karnını doyurdu. Ücreti ödeyip pastaneden çıktığında saat 8 olmuştu. Arabaya binip Karaşahin Sarrafiyeye doğru yola çıktı. Orhan Metin bu saatte dükkanında olurdu. Soner’den duyduğuna göre meslek hayatı boyunca en önemli prensibi müşteriye saygı göstermekti. Bu yüzden çok acil başka bir işi yoksa en geç saat 8 de dükkanını açıyordu ve yılın her zamanı iş yerlerinde takım elbiseyle bulunuyor, kişisel bakımına itina gösteriyordu. Karaşahin Sarrafiye’nin önüne geldiğinde yanılmadığını anladı. Müdür Fevzi kasalardan çıkardığı altınları yerleştirirken Orhan Metin ve Soner dükkanın önünde sigara içiyorlardı. Orhan Metin selamını başını sallayarak alırken Soner sesli aldı. -Aleyküm Selam Ali. Acelen ne? Bir iki gün dinlenseydin. -Dinlenecek zaman değil Soner. Orhan Metin sesindeki ironiyi anlamıştı. Alaycı bir tavırla sordu. -Yeni bir saldırı haberi mi aldın Ali? Sabahın köründe damladığına göre. Ali Orhan Metin’i gerektiğinden çok irrite eden sakinliğindeydi yine. -Saldırı değil Orhan Bey. Ama size bir operasyon yapılacağını tahmin ediyorum. -Bunu nereden çıkartıyorsun Ali? -Caner Çaylı’ya yapılan saldırı gözdağıydı Orhan Bey. Yuvana dön çağrısı yaptılar, ikinci saldırı ortadan kaldırmak için olacak. Karaşahin Holdingin dokunulmazlık zırhını çıkarmanın tek yolu sizin pasifize olmanız. Size yapılacak her türlü operasyon Abdullah Bey’i zor duruma sokacak. Camianın ortaklık tekliflerini kabul etmek zorunda kalacak. Yanılıyor muyum? -Göreceğiz Ali. Yaşayıp göreceğiz. Orhan Metin elindeki izmariti çöp kovasına atıp ofisine çıkmaya fırsat bulamadı. Tepe lambaları yanan dört polis arabası dükkanın önünde durdu. Elinde telsizle bir komiser yaklaştı. -Orhan Metin Karaşahin, Soner Çakal, Ali Yıldırım bizimle Emniyet’e kadar geleceksiniz. -Sebebini söyleyecek misiniz komiser? Komiser elindeki kağıtları uzattı. -Gidince öğrenirsiniz Orhan Bey. Bunlar savcılık emri. Buyurun gidelim. Saat 14.15 Orhan Metin Karaşahin sıkılmıştı. Oturduğu kanepeden kalkarak küçük odanın içinde turlamaya başladı. Emniyet Müdürlüğüne geleli neredeyse 5 saat olmuştu. Hala sorgulamaya kimse gelmemişti. Bu işte bir iş vardı. Orhan Metin sayamayacağı kadar çok Emniyet’e misafir olmuştu. Her seferinde beklemeden sorgu odasına alınır, sorgusu yapıldıktan sonra ya gözaltı raporu için hastaneye götürülür veya serbest bırakılırdı. Eskiden olsa mutlaka bir vukuatım olmuştur gibisinden düşünür, tedirgin olurdu. Son dört yıldır vergi sıralamasına giren saygın bir iş adamı olarak yaşıyordu. Küçük mafya işlerinden elini çekmişti. Bu sırada odanın kapısı açıldı. Orhan Metin konuşmadan polisi takip etti. Sorgu odasına girdi. Odadakileri görür görmez şaşaladı. Odada tanımadığı sivil giyimli iki kişi ve Süleyman Yasin vardı. 8 sene önce kavga ettiği ve bir daha görüşmediği hukukçu kardeşi Süleyman Yasin. İyi de Süleyman Yasin avukatı değildi ki? En önemlisi de nasıl haberi olmuştu? -Oturun Orhan Bey. Gecikme için kusura bakmayın. Avukatınız savcılığa başvurarak önemli bir davaya gireceğini bu yüzden sorgulamanın ötelenmesini istediği için sizi sorguya alamadık. Orhan Metin homurdandı. -Süleyman Yasin benim avukatım değil. İlla gerekiyorsa başka avukat çağırın. Komiser masanın üstündeki dosyayı karıştırdı. -Bize ibraz ettiği vekaletnameye göre Süleyman Yasin Karaşahin, Karaşahin şirketler grubunun genel vekaletnamesine sahip. Bu durumda sizin vekiliniz. Diğer holding avukatları dışarıda. Süleyman Bey sorgulama sırasında yanınızda bulunacak. Komiser masaya oturdu. -Buraya neden getirildiğinizi biliyor musunuz Orhan Bey? -Sizin söylemenizi bekliyorum komiser. -Savcılık tarafından hakkınızda bir soruşturma başlatıldı Orhan Bey. Altın kaçakçılığı, kara para aklama, Tuğrul Ercan’ın ölüm emrini vermek, organize suç örgütü liderliği. Baştan başlayalım. 20 yıldır kuyumculuk işiyle uğraşıyorsunuz. İki sene önce kaçak yollardan İran’dan yüklü miktar altın getirterek piyasaya sokmuşsunuz. Amerikan ambargosunu delerek ülkenin itibarını zedelediniz. Süleyman Yasin müdahale etti. -Komiserim eğer bu tarzda konuşacaksanız müvekkilimin daha fazla sorgulanmadan hazırladığınız dosyayla adliyeye sevk edilmesini istiyorum. Lütfen. Komiser pek çok polis gibi avukatların müdahalesinden hazzetmiyordu. Sesi sert çıktı. -Tarzımın nesi hoşunuza gitmedi avukat bey? -Birincisi müvekkilim, aynı zamanda ağabeyim Orhan Metin Karaşahin uluslararası ticaret yapan bir iş adamıdır. Türk altın piyasasında söz sahibidir. Mali ve hukuki olarak devletle hiçbir sorun yaşamamıştır. Siz sorgulamanın başında ön yargılı şekilde müvekkilimi suçluyorsunuz ama elinizde somut hiçbir delil yok. Suçlamalarınızı ispat etmekle mükellef olduğunuzu unutmayın. Avukat olarak gerek müvekkilim gerekse çalışanlarına yapılan sorgulamaların kayıtlarını istiyorum. İkincisi, Orhan Metin elini kardeşinin dizine koyarak konuşmasını engelledi. -Teşekkür ederim Süleyman müsaade et. Kendimi savunabilirim. Gözlerini Komiser ’in gözlerine diken Orhan Metin konuşmasına devam etti. -Kardeşimin söylemek istediklerini ben söyleyeyim, hayatım emniyet ve adliye de geçti diyebilirim. Elinizde beni suçlamak için hiçbir delil yok. Çünkü yasa dışı hiçbir işim yok. Yıllardır gerek sigorta gerekse maliye müfettişleri tarafından denetleniyorum. Artı, dünya da akredite bir altın rafinerisi ve borsasının ortağıyım. Söylemek istediğim yaptığım işler birbirinden farklı pek çok kurum tarafından sürekli denetlenir. Ben altın ticareti yapan bir iş adamıyım. Kara para aklamaya, kaçakçılık yapmaya ihtiyacım yok. Çünkü yeterince param var. İki sene önce İran’dan kaçak yollarla altın getirmedim. Tamamen yasal yollardan altın ticareti yaptım. Beni Amerikan ambargosunu delmekle suçluyorsunuz. Anlamadığınız, ben kazanacağım paraya bakarım. Benim anlamadığım sa Amerikan ambargosunu delmemden niçin rahatsız olduğunuz. -Her hangi bir konudan rahatsız olduğum yok Orhan Bey. Bunu nereden çıkarıyorsunuz? -Biraz önce beni bununla suçladınız komiser. Tuğrul Ercan şirketlerimin güvenlik müdürü. Öldürtmek için hiçbir sebebim yok. Bende arıyorum ama bulamıyorum. -Dairesinde cesetleri bulunan adamlarınız? -Ben adamlarımı yanımda taşırım komiser. Dairede öldürülenler Tuğrul Ercan’ın adamları. Farkındaysanız yaptığınız suçlamalarla itibarımla oynuyorsunuz. Bu kayıtlar medyaya sızarsa hakkınızda dava açacağım. Komiser kendinden emin geriye yaslandı. -Öldürtmediğim dediğiniz Tuğrul Ercan’ın cesedi bulundu Orhan Bey. Tuğrul Ercan sadece sizin şirketinizde çalışan biriydi. Dolayısıyla tek zanlı sizsiniz. Orhan Metin duyduklarıyla bir an şaşaladı. -Tuğrul Ercan’a ait dediğiniz cesedin fotoğraf ve otopsi raporlarını görmek istiyorum. Komiser önündeki dosyadan çıkardığı raporu uzattı. -Cesedin baş kısmı bozulduğu için fotoğraf yok ama otopsi raporu elimizde. Orhan Metin raporu inceleyip geri uzattı. -Bu rapor sahte. Şaşırma sırası komisere gelmişti. -Rapor sahte değil Orhan Bey. -Rapor sahte komiser. Tuğrul Ercan’ın kaybolduğu gece zil zurna sarhoş olduğuna dair istemediğiniz kadar şahit bulurum size. Bu rapor sahte. Madem ceset bulundu, teşhis için bana niçin haber verilmediğini söyler misiniz? Komiser cevap vermedi. -Cesetten ailesinin haberi var mı? Çünkü ayrıldığı eşi ve çocukları beni aramadılar. Üniversite de ders veren yardımcı Doçent Süleyman Yasin Karaşahin şaşkınlık içinde ağabeyini seyrediyordu. Orhan Metin’den bu şekilde profesyonel bir konuşma beklemediği için şaşırmıştı. Yılların kurt iş adamı Orhan Metin Karaşahin kendinden son derece emin konuşuyordu. -Bakın komiser ben yıllarımı sorgu odalarında harcadım desem yalan olmaz. Tekrar ediyorum bu rapor sahte. İddia ettiğiniz gibi Tuğrul Ercan’ın ölüm emrini ben vermiş olsaydım ki vermedim Tuğrul’un cesedini bulamazdınız. İkincisi Tuğrul fırsat bulduğunda ve beleş olduğunda sosyal içici biriydi. Zil zurna sarhoş olurdu. Kaybolduğu gece ortak olduğum bir gece kulübünde yine zil zurna içmiş. Adamlarına bağırmış çağırmış. Arabasına binip kulüpten ayrılmış. Adamları da peşinden gitmişler. Sonrası muamma. Eşiyle ayrı oldukları için şirket olarak biz kayıp başvurusunda bulunduk. Tuğrul’u holding olarak biz de arıyoruz. Bana ciddi borcu var. Diğer suçlamalarınıza gelirsek; Daha fazla para kazanmak için ne altın ne de başka bir kaçakçılığa ihtiyacım yok. Kazanacağım parayı yasal yollardan zaten kazanıyorum. Oturduğu sandalye de dikeldi. -Komiser karşınızda iş dünyasına Kazanacaksan Orhan Metin gibi Kazan özdeyişini kazandıran biri var. -Anladım Orhan Bey diye kibarca karşılık verdi komiser. Savcılıkta hakkınızda gizli bir tanık ve ayrıntılı bir ihbar mektubu ve ifade var. Orhan Metin ikinci kez şaşaladı. Ancak hemen kendisini toparladı. -Böyle bir şey mümkün değil komiser. Uzun yıllardır hem maliye hem de sigorta müfettişlerinin takibi altındayım zaten. Neyse uzatmaya gerek yok. Gerekli işlemleri yapın ve beni adliyeye sevk edin. Yanlış hesap Bağdat’tan dönecektir. Dönmezse cezaevinde yatmamış adam değiliz. İlerleyen zamanda süreç iki kardeşin beklediği gibi gelişti. Davaya bakan savcı Ahmet Aydınalp Orhan Metin’i tutuklanması talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk etti. Nöbetçi mahkemeden çıkan Tutuklu Yargılama kararı sonrası Orhan Metin cezaevine sevk edildi. Karaşahin ailesinden uzaklaştıktan sonra akademik kariyer yapan Yardımcı Doçent Süleyman Yasin Karaşahin, Karaşahin Sarrafiyenin önüne geldiğinde saat 16 yı geçmişti. Ali Abdullah, Müdür Fevzi, Soner ve Ali dükkanın önünde kendisini bekliyorlardı. Dükkanın kepenkleri yarı inikti. Müdür Fevzi sabah olanlardan sonra çalışanlara izin vermiş, kepenkleri indirip içeride beklemişti. Süleyman Yasin başıyla selam verip yaklaştı. -Merhaba Süleyman. Neler oldu? -Tahmin ettiğim gibi ağabey. Orhan ağabeyim hakkında tutuklu yargılama kararı çıktı. Holding avukatları cezaevine gittiler. Ağabeyim Haydar ağanın kaldığı cezaevine gönderildi. Yarın gidip görüşürüm. Suçlamalardan bir şey çıkmaz ağabey ama Tuğrul Ercan’ın olduğu iddia edilen bir ceset, gizli tanık ve ihbar mektubu varmış. Kaçakçılık, suç örgütü kurup yönetmek suçlamalarından bir şey çıkmaz. Orhan ağabeyin biraz yatarı var. Kısa tutmak için uğraşacağım. 30 yıllık kurt iş adamı Ali Abdullah her zaman ki gibi sakindi. -Bu operasyon beklediğimiz bir şeydi Süleyman. Öyle değil mi Ali? -Haklısınız Abdullah Bey. Camia kartlarını masaya sürmeye başladı. Süleyman Yasin Ali’yi tanımıyordu. -Bu arkadaş kim ağabey diye sordu. -Ali Yıldırım Süleyman. Güvenlik müdürümüz aynı zamanda Caner Çaylı’nın damadı. Süleyman Yasin ağzının içinden mırıldandı. -Silahlı saldırıya uğrayan Caner Çaylı mı? -Evet dedi Ali. -Şimdi nerede? -Ortadan kayboldu Süleyman Bey. Bilmiyorum. -Ülkede camianın ulaşamayacağı gizlilikte bir yer var mı Ali Bey? Soruyu Ali Abdullah cevaplandırdı. -Caner Müsteşara sığındıysa camia ulaşamaz Süleyman. -Bu konuda haklısın ağabey. Tanıdığım herkes 15 Kasım’dan sonra Caner Çaylı’ya bir operasyon bekliyordu zaten. Kayıp on milyarın acısı. Gülüştüler. Ali Abdullah arabasına yürümeden talimatlarını verdi. -Ali, Fevzi, Soner Orhan’ın dükkanları size emanet. Yarın hiçbir şey olmamış gibi işe devam. Orhan’ın evinden Sevcan’ı alıp bize geçeceğiz. Biz babamın yanına taşıdık Süleyman sen de gel. Konuşuruz. Akşam herkes gelir zaten. -Tamam ağabey seni takip ediyorum. Müdür Fevzi’nin dükkanı kapatıp alarmı açmasından sonra herkes arabalarına binip farklı yönlere doğru uzaklaştılar. Ali evine gitmeye niyetlenmişti. Aklına telefonunu açmak geldi. Emniyet’e götürüldükten sonra telefonunu açmaya fırsat olmamıştı. Açılan telefondaki arama sayısını görünce gözleri irileşti. Hatice 45, Serhat 10 Recep 10 kere aramıştı. Arayanlar arasında tanımadığı numaralar da vardı. Hatice’yi aradı. -Alo Ali? Nerelerdesin? Sabahtan bu yana arıyorum telefonun kapalı. Anlaşılan Hatice’nin olanlardan haberi yoktu. -Fırsatım olmadı Hatice. Sabah Emniyete götürdüler. Telefonun diğer tarafındaki Hatice birden panikledi. -Ne oldu Ali? Şu anda neredesin? İyi misin? -Telaşlanma Hatice iyiyim. Acil bir şey mi var? 45 kere aramışsın. -Vardı Ali. Çok acil bir şey vardı. Ama geç kaldık. Yarın öğleden sonra ortaklar kurulu toplantısı var. Babamın nerede olduğundan haberin var mı? -…. -Ali beni duyuyor musun? -Duyuyorum Hatice. Caner Bey’in nerede olduğundan haberim yok. Dün gece beni aradı. Telefon ve sim kart istedi. Ulaşamıyor musun? -Telefonu kapalı Ali. Hastanedeki kamera kayıtlarına göre gece saat 2,3 civarında siyah bir minibüsle hastaneden ayrılmış. Haber alamıyoruz. Öncesinde hastaneye hukuk müşaviri ve noter çağırmış. Bazı vekaletnameler hazırlatmış. Hukuk müşaviri toplantı istedi. -Eve gidiyorum Hatice. Bugün haddinden fazla yoğunluk yaşadım. Dinlenmem lazım. Yarın görüşsek olur mu? -Peki Ali. Sabah erken holdinge gelirim. Görüşürüz. -Görüşürüz. İyi geceler. Ali doktorun tüm ısrarlarına rağmen hastaneden çıktıktan sonra olanları bilmiyordu. Müşerref Çaylı ve camia yanlıları hastaneye gelirlerse sıkıntı olmasını istemediği için uzak durmuş, günlük rutinlerini halletmişti. Küçük Ağa’nın telefonu halen kapalıydı. Yazılı, görsel ve internet medyası 15 Kasım’dan sonra tam olarak uykuya yatmıştı. Sinekten çıkan yağı haber yapan medya Sapanca’daki depoya yapılan baskını görmemişti. Medyanın görmediği sadece Sapanca baskını değildi. Ülkenin en büyük turizmcilerinden Caner Çaylı’ya işyerinin önünde yapılan saldırıyı da medya görmemişti. Bir iki muhalif sitede son dakika diye isim vermeden camia içinde hesaplaşma diye küçük haber çıkmıştı o kadar. Demek ki basının olan biten her şeyden haberi vardı. Daha önce defalarca olduğu gibi istenilmeyen haberler sümen altına atılmıştı. Başka bir zamanda ve başka bir ülkede ilginç olsa da demek ki yeterince ilginç bulunmamış, yaşananlara haber değeri verilmemişti. İzlenmediğine emin olmak için bayağı bir gezen Ali, emin olunca evinde sıcak bir duş aldı, banyodan çıkmadan soğuk suyun altında 10 dakika kadar bekledi. Hazırladığı hazır çorbayı içine ekmek doğrayıp yedi. İki ağrı kesici, iki tanede kas gevşetici içip yattı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |