Bilge kişi her şeye şaşan kişidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Ali Abdullah aradığında Helin ajansa girmek üzereydi. Orhan Metin bürosunda hesapları kontrol ediyordu. -Orhan hemen holdinge gel. -Ne oldu ağabey? -Alber ve Haşim Ağa… Öldürülmüşler. -Hemen geliyorum. Hemen ardından Helin’i aradı. -Helin neredesin? -Ajanstayım ağabey. Hayırdır? -İşini bırak hemen holdinge gel. Acele et. -Ne oldu ağabey? -Alber ve Haşim Ağa… Öldürülmüş Helin. -Nee! Hemen geliyorum ağabey. Helin ağlayarak arabasına bindi. Orhan Metin ve Helin telaşla odaya girdiklerinde Ali Abdullah emniyetteki adamıyla konuşuyordu. Eliyle oturmalarını işaret etti. -Kim öldürmüş ağabey? -Bilmiyorum Helin. Haşim Ağa Alber’in evindeymiş. İkisi de öldürülmüş. Korumalar yaralı, hastanedeler. Kasa boşaltılmış. Polis olay yerinde. Haber bekliyorum. Anladığım cinayet profesyonellerin işi. Aklıma Yeşiltepeli’nin infazı geldi. Haberi duyunca ağlama krizine giren Helin sakinleşmişti. -Haşim neyse de, Alber’in ölümü başımıza iş açabilir. Orhan Metin her türlü ölümü, her zaman normal karşılardı. -Ne işi açacak Helin? Evine hırsız girmiş. Adamı öldürmüş. Basit bir suç. Ali Abdullah kardeşiyle aynı fikirde değildi. -Basit bir suç değil Orhan. Eve giren veya girenler korumaları öldürmemişler. Hırsızlığa gelen herkesi öldürmez mi? Hırsızlık süsü verilmiş bir cinayete benziyor. -Mantık olarak haklısın ağabey. Haşim de Alber de önemli değiller bana göre. Herkes öldürmüş olabilir. -Öyle düşünme ağabey. Alber İngilizlerin yanında itibarı yüksek biri. Bağlantıyı Alber sağlıyordu. İngilizler bizim öldürttüğümüzü düşünecekler. Kasıt olduğunu düşünürlerse hesap sorarlar. -Hesabı katile sorsunlar Helin. Ali Abdullah’ta Helin gibi düşünüyordu. -Bu cinayet başımıza dert açabilir Orhan. İngilizlerle görüşüp durumu anlatmak lazım. Ağalar zaten tedirginler. İyice düşünüp mantıklı hareket etmeliyiz. Ortaklık tehlikeye girebilir. Bakışlarını Helin’e çevirdi. -Helin sen İngilizlerle temasa geç, ne düşündüklerini öğrenmeye çalış. -Tamam ağabey. Başka bir şey yoksa ajansa gitmem lazım. -Helin, sen işine bak. Kolay gelsin. Helin odadan ayrılınca Ali Abdullah koltuğundan kalktı. -İşin var mı Orhan? Biraz konuşalım. Birlikte aşağıya indiler. Bahçede yürümeye başladılar. -Alber’i sen mi öldürttün Orhan? Orhan Metin cevap vermedi. Ama şaşırmadı da. -Sebebini söyleyecek misin Orhan? -Beklenmedik şekilde hayatımıza giren sürprizleri sevmiyorum ağabey. Alber’in ilişkilerini biliyorsun. Çoktan hak etmişti. -Sürpriz derken kastettiğin ne Orhan? Orhan Metin kısa bir an düşündü. -Dört sene önce üç günlüğüne Londra’ya gittin, geri geldiğinde para baronlarıyla ortak olduğumuzu söyledin. Bir ay sonra Alber, ondan bir ay sonra Helin kucağında bir bebekle geldi. Neymiş bebeği sokakta bulmuş evlat edinmiş. Bence bunlar tesadüf değil ağabey. Sence? Ali Abdullah ikna olmamıştı. Kardeşinin gözlerinin içine baktı. -Daha ikna edici bir açıklama bekliyorum Orhan. -Benim düşünceme göre Alber, Helin’e özellikle yaklaştı. Kandırdı. Adam istihbaratçı. Beklerim. Amacı bizi ortaklığa ikna etmekti. Daha kötüsü ne biliyor musun ağabey? -Bilmiyorum Orhan, ne? -Evlat edindim dediği çocuk Helin’in kendi çocuğu. Ali Abdullah şaşırmış gibi yaptı. -Bu kanıya nasıl vardın? -DNA testi yaptırttım. Sonuç pozitif. Çocuğun babası Alber. Bunu tahmin edebilir miydin? -Şüphelenmiştim ama. Alber’i öldürme sebebin bu mu? -Başka sebebe gerek var mı sence ağabey? Ortada nikâhsız, gayri meşru bir çocuk var. Yetmez mi? -Senin de nikâhsız çocukların var Orhan. Babam 69 yaşında 5 kadından 10 çocuk yapmış, nüfusta hala bekâr görünüyor. Teknik olarak hepimiz nikâhsız ve gayri meşruyuz. -Bunları aynı kefeye mi koyuyorsun ağabey? Sana inanamıyorum. -Hiç bir şeyi aynı kefeye koymuyorum Orhan. Alber, benim için önemli değil. Helin bir hata yapmış. Ne yapayım öldüreyim mi? Helin’i lisede yurt dışına göndermekle bu tür bir hayat tarzına biz yönlendirdik Orhan. Benim bildiğim, babası belli olmayan çocuğa gayri meşru denir. Nikâh dediğin nedir ki: karşılıklı verilen sözler. Altı üstü bir cüzdan değil mi? Hata yapan kardeşimiz Orhan. Hepimiz hatalar yapmıyor muyuz? Olaya dini açıdan bakıyorsan eğer babam ve halalar hariç, aile olarak dini yaşayış ve düşünceye sahip değiliz. Orhan Metin güldü. -Alber’i ortadan kaldırttığım için bana kızmana gerek yok o zaman. -Alber bir süre daha yaşasa iyi olurdu Orhan. Ölümü İngilizleri üstümüze çekecek. Zarar görebiliriz. -Kimsenin bize zarar vermesine izin vermem ağabey merak etme. -Süreç istediğimiz gibi gelişirse izin vermezsin Orhan. İngilizlerin tek ortağı biz değiliz. Adamın karışık ilişkileri vardı biliyorsun. Beklemekten başka çaremiz yok artık. Bekleyip göreceğiz. Her zaman söylüyorum. Önce düşün, bana danış sonra harekete geç diye. Neyse olan oldu. Tuğrul’dan haber var mı? -Yok ağabey. Yerini kime verelim. -En uygun aday Ali değil mi? -Ali hakkında hala şüphelerim var ağabey. -Şüpheleniyorsan yakınında olması daha iyi. Güvenliğe genel müdür yap. Göz önünde olur. 29 Eylül 2013 Ali kafa iznindeydi. Dün gece kısa ama çok rahatlatıcı bir uyku uyumuş, dinlenmişti. Uyandığında niyeti sahile gidip güzel bir kahvaltı yapmaktı. Telefonu çalınca niyetini ertelemek zorunda kaldı. Küçük Ağa arıyordu. -Alo. Telefonun diğer ucunda Ayhan Taştekin namı diğer Küçük Ağa vardı. -Ali Bey Z Bank Çağrı Merkezinden Ayhan. Bankamızın, siz değerli müşterimiz için hazırladığı kampanya hakkında size bilgi vermek için arıyorum. Müsait miydiniz? -Müsaitim Ayhan Bey. Dinliyorum. -Kampanya detaylarından önce bir konu hakkında bilgi vermeniz mümkün müdür Ali Bey? -Elbette Ayhan Bey. -Hesap ekstrenizi incelediğimde çok fazla otomatik ödeme talimatı bulunuyor. Size vereceğimiz kredi için şu an itibarıyla yeterli bakiyeniz bulunmuyor Ali Bey. Şubenize uğramanız gerekiyor. Mümkünse bugün. İyi günler. -İyi günler. Bir saate oradayım. Ali evden “ Dün gece çok rahat uyudum. Bu gece de rahat uyuyacağım Küçük Ağa. Sana rağmen. Söyleyeceklerini merak ediyorum.” düşüncesiyle çıktı. Morali yüksekti. Ali ve Küçük Ağa her zaman ki bağlantı evinde buluştular. Küçük Ağa’nın morali bozuktu. -Sen ne yapmaya çalışıyorsun Ali? -Ne yapmışım Küçük Ağa? -Alber’i niçin öldürdün? -Reddedemeyeceğim bir teklif geldi. Canıma minnet oldu. -Kim? Ne teklifi? Ali’nin sinirleri oynamaya başlamıştı. Dik dik cevap verdi. -Orhan Metin Alber’i öldürmemi istedi. Karşılığında kasadaki parayı ve güvenlik müdürlüğünü teklif etti. Alber’in bize yapılan eylemin organizatörü olduğunu söylememiş miydin? Düşünmeden kabul ettim. Tatmin oldum. Bilmeni isterim dün gece çok rahat bir uyku uyudum. Başka? -Saçmalıyorsun Ali. Senden böyle bir infaz istemedim. -Ben saçmalamam Küçük Ağa. Anlaşmamız neydi? Sen bana hedef göstereceksin, bende imha edeceğim. İntikam için seninle çalışmayı kabul ettiğimi unutma. -Haşim’i niçin öldürdün? -Yanlış zamanda yanlış yerdeydi. Şahit bırakmadım. Haşim ortaklardan biri değil mi? -Öyle ama bu infazlar gereksizdi. Başını belaya sokabilir. -Orhan Metin Alber’den başka bir sebeple şüpheleniyordu. Karşılamaya gelenleri bilmek istedi. Havaalanına gittim. Hava alanında Alber’i karşılamaya gelen üç araba vardı. Holding’in arabası, Tuğrul ve Helin. -Tuğrul güvenlik müdürü, bunda ne var? -Özel aracıyla gelmişti. -Helin? -Aracında gizlenmişti. Mesaj attım havaalanından ayrıldı. Tuğrul şirket aracını takip etti. Alber’in evindeyken Haşim geldi. Bir saat sonra ayrıldılar. En son Helin geldi. Orhan Metin sebebini söylemedi Alber’i öldürmemi istedi. Karşı çıkarsam güven kaybederdim. Artık sırrına ortağım. Küçük Ağa’nın kafasında, kuyruğu birbirine dolaşmayan tilkiler harekete geçmişti. -Alber önemli biri Ali. Alber’in ölümü İngilizleri kızdıracaktır. Karaşahin’lere ceza kesecekler. Büyük bir ceza. Arada kaynamanı istemem. -Bir şey olmaz Küçük Ağa, merak etme. Küçük Ağa uzun zamandır aklında olan soruyu sordu. -Ben ölürsem üzülür müsün Ali? Ali dobra dobra cevap verdi. -Üzülmem Küçük Ağa. Beni hayal kırıklığına uğrattın. Bu işe girerken büyük hayallerim vardı. Küçük Ağa böyle bir cevap beklemiyordu. Şaşaladı. -Ne hayali Ali? Ne saçmalıyorsun? -Estetik ameliyat olup mafya da yükselecek, baron olacaktım. Baron babamın ölümüyle milyar dolarlık bir servetim olacaktı. Geldiğimiz durumda ancak şoför olabildim. Küçük Ağa sinirlerine hâkim olamadı. Gülmeye başladı. -Ha.Ha.Ha. Saçma esprilerle beni sinirlendirmeye mi çalışıyorsun Ali? -İşin içinde kara mizah olmasa sinir krizi geçirmem an meselesi Küçük Ağa. Üç yıldır doğru dürüst uyuyamıyorum. Sorduğun soruya gelirsek…Evet yatağında ölürsen üzülmem. Ölüm hepimizin başına gelecek. Ama öldürülürsen üzülürüm. Ali duygusuz tecrübeli istihbaratçıya baktı. -Sen öldürüleceksin Küçük Ağa. Seni meslektaşların öldürecek. Tanıdığın, çalıştığın, belki yetiştirdiğin insanlar. Maaşlarınızı uzun süre Amerikalıların ödediği doğru mu? -Olmuş öyle bir şeyler. Bilmiyorum. -Yabancı istihbaratlar içinize çok fazla adam yerleştirmişlerdir. Bunlardan birileri seni öldürtecek. Ardından hain olduğun, devlet sırlarını sattığınla ilgili dosyalar yayınlanacak. Kamuoyu manipüle edilecek. Milyonların sana küfür etmesi sağlanacak. İşte buna üzülürüm. Geçmişini bilmiyorum. Ama benim operasyonumla sınırlı olmak üzere vatansever olduğunu düşünüyorum. Vatansever olarak öldürülmene üzülürüm. Yeterli mi? -Yeterli Ali, kırıcı ama yeterli. En ufak bir zarara uğrarsan ben çok üzülürüm Ali. Dikkatli ol. -Olurum Küçük Ağa. Haberleşme kanallarını değiştirsen iyi olacak. Peşimde biri daha var. -Kim? -Bilmiyorum. Orhan Metih benden iyiden iyiye şüpheleniyor. Sıradan bir uzman çavuş olamayacağımı düşünüyor. Bir şekilde benden kurtulmaya çalışıyor olabilir. İçinde bulunduğum duruma göre inisiyatif kullanır gereğini yaparım. Suphi’ye operasyon yaptım. Güven kazanmam gerekiyordu. Burak Çaylı’ ya operasyon yaptım güven kazanmam gerekiyordu. Alber’i öldürdüm sırra ortak oldum. Mantıklı olmasa da doğru olduğunu düşündüğüm şeyi yaparım. Bundan sonrası için varsa, planını söylersen bir orta yol bulabiliriz. -İşin başında tek hedefim planım intikamını alman için sana yardım etmekti. Geldiğimiz durumda Karaşahinler imha edilecek hedef olmaktan çıktı Ali. Dostlarını ve düşmanlarını takip ederek Paralel Yapı’yı çözebileceğimizi düşünüyorum. İlişkilerini çözmemiz için kısmi koruma altına almamız gerekiyor. Bu bakımdan yaptıkların doğru. Ama karşımızdaki düşmanların büyüklüğünü unutmaman lazım. Hayatını daha fazla tehlikeye atmak istemezsen sana hak veririm. Plan benim planım, riske girmesi gereken benim. -Paralel dediklerinin bize yapılan eylemle alakaları var mı? -Size yapılan eylemi İngilizler planladı. Paralelciler hem İngilizlerle hem Amerikalılarla ortak. Eylem örgütü rahatlattı. Örgüt batılı devletlerin ortak holdingi. Düşmanlarımız bir birleriyle ortaklar. -Karaşahinlerin ilişkilerini çözersen düşmanlarımıza zarar vereceğiz. Doğru mu anlamışım? -Doğru Ali. Karaşahinlerin pişman olduklarını düşünüyorum. Bizim için çalışırlarsa düşmanlarımıza ciddi zarar verebiliriz. -O zaman devam edeceğim Küçük Ağa. Kaybedecek bir şeyim kalmadı. Aile bildiğim tüm arkadaşlarımı kaybettim. Gelecek için bir beklentim kalmadı. Dediğim gibi içinde bulunduğum durum neyi gerektirirse onu yaparım. Yargılama sorgulama. Ganimeti kasaya koydum. 30 Eylül 2013 Küçük Ağa birlikte çalıştığı kişileri ya kendi mekanlarında ziyaret eder veya randevulaştığı dış mekanlarda görüşürdü. İnsanları ayağına çağırmaktan hayatının her anında nefret etmişti. Avukat Hakkı Aslan’la randevulaştığı mekan bir lokantaydı. Sıradan insanların yemek yediği bir esnaf lokantasının ikinci katında, öğle yemeği için randevulaşmışlardı. Lokantanın sahibi Küçük Ağa’yı Ayhan Bey olarak tanırdı. Mesleğini bilmezdi ama tipinden dış işlerinde çalıştığını tahmin ediyordu. Bu yüzden onlara kuytu bir masayı ayırmıştı. Hakkı Aslan’ın avukat olduğunu da biliyordu. Birkaç kere işi düştüğünde yardımcı olmuştu. Garsonları sıkı sıkı tembihlemişti. Masanın etrafında dolaşmak, ikide bir, bir isteğiniz var mı diye sormak yasaktı. -Nasılsın Hakkı? İşlerin nasıl? -İyiyim efendim teşekkür ederim. Siz nasılsınız görüşmeyeli? -Teşekkür ederim Hakkı. Bildiğin gibi. Hayırdır inşallah. Görüşelim diye mail atmışsın. Hayır mı? Avukat Hakkı Aslan tüm avukatlar gibi sinirlerine hakimdi ve gerçek bir poker suratı vardı. -Hayır efendim. Özledim desem belki inanmazsınız ama sizinle konuşmayı seviyorum. Hem sohbet etmek hem de bilgilendirmek istedim. Eğer… -Yok, Hakkı yok. Acil bir işim olsa zaten gelmezdim. Benimle konuşmak istemene sevindim. Doğrusunu söylemek gerekirse hem konuşmayı hem dinlemeyi severim. Pek çok insan gibi. Senin de gayet iyi bildiğin gibi benimle konuşmak insanlar için tehlikeli olabilir. Eee. Anlat bakalım neler yapıyorsun? -Bizim işleri bilirsiniz efendim. Rutin işler. İcra, boşanma. Sabah adliye öğleden sonra müvekkil işleri. Araştırmaya devam ediyorum. Dosya epey kabardı. Bu adamlar hukuk camiasında tahmin edilemeyecek bir güç elde etmişler. Korkutucu bir güç. Hiç tahmin edilemeyecek kişiler bunlarla haşır neşir. Küçük Ağa içmekten hayatı boyunca zevk aldığı mercimek çorbasını kaşıkladı. -Hukuk camiasından çok daha fazlası emniyet te Hakkı. Hukuk camiasında her fikirden insan vardır. Devlet, tehlike olarak görmezse kimsenin fikir ve inancına karışmaz. Paralelciler tehlike haline geldiler. Ergenekon ve benzeri soruşturmalarda kendilerini açıkça gösterdiler. Yaptıkları manipülasyonlarla siyasileri de etkilediler maalesef. Hukuk camiası diğer her kurumdan önemli çünkü tüm hayatımızı hukuk yönlendiriyor. Hukuk, doğumdan ölüme keder hayatın her alanında. Hakkı Aslan merdivenlerden kendilerine bakan garsona işaret etti. Yemek servis edilene kadar konuşmadılar. -Fazla bilgili değilim ama bildiğim kadarıyla ülkemizdeki dindar insanlar kural olarak devlet yanlısıdır. Bu duruma nasıl geldik efendim? Hakkı Aslan’ın merak ettiği konu Küçük Ağa’nın uzmanlık alanıydı. -Birileri tarafından Devlet’e Düşman Lazım mantığı her zaman uygulandı Hakkı. Cumhuriyetin ilk döneminde milliyetçilik fikri devlet kademesine hakimdi. 1940’lı yıllarda milliyetçiler düşman ilan edildi. Daha sonra komünistler ve dindarlar. Ülkede barış içinde yaşayan insanlar böyle böyle manipüle edilerek, birbirlerine düşman edildiler. Mesleğe ilk başladığım yıllarda iki gurup temel faaliyet alanımızdı. Komünistler ve dindarlar. O günden bu güne tüm dini gurupları inceledim. Kitaplarını okudum, sohbetlerine katıldım. Yeterince bilgi sahibi olduğumu düşünüyorum. Ülkemizdeki cemaat ve tarikatlar devlet yanlısıdır. Daha doğrusu devletle kavgalı değildir. Tüm fikir ve ideolojilerin amacı devlete hakim olmaktır. Tarikat ve cemaatlerin hepsinin ütopik olarak böyle bir amaçları vardır. Silsilesi ve geleneği olan tarikatlar hiç bir zaman devlete hakim olma amacıyla çalışmazlar. Tarikatların asıl amacı dini manada ideal insan yetiştirmektir. -Camiayı tarikat olarak değerlendiremeyiz o zaman efendim, öyle değil mi? -Haklısın Hakkı. Bu gurup tarikat değil. Dış güçler her zaman dini guruplara sızmaya çalışmışlardır. Silsilesi ve geleneği olan tarikatlara dışarıdan kolay kolay müdahale edilemez. Tarikatlardaki oto kontrol ve şeyhe itaat kültürü buna engel olur. Cemaatler böyle değildir. Cemaatlerde tasarruf, silsile ve gelenek olmaz. Ağzı laf yapan herkes kısa sürede bir cemaat kurup örgütlenebilir. Camia ilk ortaya çıktığından itibaren bir Amerikan projesi. Batılı akıl hocaları ve dostlarının destekleriyle hem devlette hem özel sektörde ve toplum içinde büyük bir nüfuz elde ettiler. Bunlar kendileri gibi düşünmeyen dini guruplara da düşmanlık ediyorlar. Ülkedeki her insanın inancını yaşama ve anlatma hakkı olmalı bana göre. Kısıtlanan her fikir daha sonra ülkenin başına bela olur. İstihbaratta bu guruptan olduğu halde içki içen, namaz kılmayan, oruç tutmayan yani dini hayatı olmayan insanlar var. Kriptolar her kurumda benzer şekilde çalışıyorlar. Bu İslam dininin temel felsefesine aykırı Hakkı. İslam dininin temel kurallarına ve felsefesine aykırı davranan kişinin dini argümanlarına nasıl inanayım? -Efendim bu adamların argümanlarına inanan o kadar çok kişi var ki inanamazsınız. -İnanırım Hakkı. İnsanımız söz konusu ise her şeye inanırım. Bu adamlar tezgahı sağlam yere kurdular çünkü. Risale-i Nur olarak bilinen kitapları okuyarak başladılar. Sağlam bir temel üzerine bina kurmaya başladılar anlayacağın. Meslek hayatım sırasında Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını inceleme imkânım oldu. Geldiğimiz durumda Said Nursi ile bu adamların alakaları yok. Ama algıyı öyle oluşturdukları için herkes bunları nur cemaatinden zannediyor. Said Nursi hayatı boyunca resmi görev almamış birisi. Midesine devletin parası girmemiş. 1925-1950 arası hayatı cezaevi ve sürgünle geçtiği halde devlete karşı muhalif bir söylemde bulunmamış. Bilinenin aksine Şeyh Said isyanına destek vermemiş. En meşhur sözlerinden birisi “Euzü billahimineşşeytanirracim ves siyasete” yani Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allaha sığınırım olan bir din aliminin yolundan gittiğini iddia eden camianın geldiği durum tam anlamıyla içler acısı. Camia küçük bir gurup iken bu günkünden farklıydı. Ama işin içine para girdi. Camianın tabanı üstünden çok farklı. Tabanda ki ibadet ve samimiyet tavanda ihanet ve servete dönüşmüş durumda. Adalet camiasındakilerden biliyorsundur. -Biliyorum efendim. Ortağım Murat mesela. Ben de dini hassasiyetimin olduğunu söyleyemem, ama Murat benim kadar bile hassas değil. Ama camianın içinde. Sık sık toplantılarına gider, bağış toplar, bunun karşılığını elbette ki para olarak alıyor. Yemesi, içmesi ve yaşayışının camianın bilinen imajıyla alakası yok. Takiyye denilen şey bu olsa gerek. -Aynen öyle Hakkı. Sen bilgi toplamaya devam et. Şu anda yapabileceğimiz tek şey bu zaten. Elimizdeki bilgilerle siyasi iradeyi ikna edebilirsek her şey farklı olacak. Biraz geç ama her şeyin istediğimiz gibi olmasını ummaktan başka çaremiz yok. Bana bir şey olursa… Hakkı Aslan masanın üstüne parmağıyla vurdu. -Ömrünüz uzun olsun efendim, böyle konuşmayın. Siz olmasanız halimiz n’olur? -Su akar yolunu bulur Hakkı. Bana bir şey olursa ne yapacağını biliyorsun. -Emredersiniz efendim. Tatlı alırız değil mi? -İyi olur Hakkı. Buranın sütlacı güzeldir. 30 Eylül 2013 Savcı Aytekin Tuncay’ın evi. 20,20 Aytekin Tuncay çoğunluğu Adliye ve Emniyet mensuplarının oturduğu bir sitede yaşıyordu. Zil çalınca girişteki kırmızı düğmeye basıp apartmanın dış kapısı açtı. Kapıyı açıp bekledi. Asansörden inenleri bekliyordu. Asayiş Şube’den Komiser Abdullah’ın beraberindeki eski tip bürokrat bıyıklı orta yaşlı adam selam verip elini uzattı. -Merhabalar sayın savcım. Ayhan. İstihbarattan. -Merhaba Ayhan Bey. -İyi akşamlar Savcı Bey. -İyi akşamlar Komiser. Buyurun. Komiser Abdullah salona geçmeden seslendi. -Komiser bize kahve yapabilir misiniz? Sıcak su hazır. Salona geçip istihbaratçı Ayhan’ın karşısındaki koltuğa oturdu. -Sizi dinliyorum Ayhan Bey. Komiser bana çok önemli şeyler söyleyeceğinizi söyledi. Merak ettim. Niçin adliyede değil de evimde görüşmek istediğinizi söyleyerek başlayabilirsiniz. -Adliye’ye gelemezdim savcı bey güvenli olmazdı. İstemediğim herkesin haberi olurdu. -Adliye’den bahsediyoruz Ayhan Bey. Kurumumda herkesin istemediği kişiler vardır. Hâkimler ve savcılar. Sizin istemedikleriniz kimler merak ettim. -Konuşmamızın ilerleyen sürecinde bahsedeceğim savcı Bey. Öncelikle baş sağlığı dileğimi kabul edin lütfen. İki ay kadar önce nişanlınız bir kazada ölmüş. -Teşekkür ederim Ayhan Bey. Evlilik hazırlığı yapıyorduk. Kaza işte. Ne yapabiliriz ki? -Başlamadan bir soru sormak istiyorum savcı bey. Vereceğiniz cevaba göre konuşmaya devam edeceğim. Camia hakkında ne düşünüyorsunuz? -Soruyu soranın zihniyeti ve sıfatına göre değişir Ayhan Bey. Merakınızın sebebini öğrenebilir miyim? -Siyasi fikrim yok savcı bey. Son nefesine kadar devletin bekası uğrunda ve yasalar çerçevesinde görevimi yapan bir istihbaratçıyım. Sorma sebebimi anladınız. Düşüncenizi öğrenebilir miyim? -Mesleki olarak bir düşüncem yok Ayhan Bey. Ben kanunun suç saydığı fiiller ile ilgili olarak yapılan şikâyetler veya re ’sen çalışırım. Sorduğunuz gurup hakkında bir şikâyet dosyası yok. Gazete haberleri ve bazı televizyon kanallarındaki konuşmaları kast ediyorsanız soruşturmanın temeli delildir. Kişisel görüşlerle kişi veya guruplara dava açılamaz. Araştırma yapılamaz. Aytekin Tuncay’ın ağzından çıkanlar Küçük Ağa’nın her zaman savunduğu ve asla karşı çıkmayacağı fikirlerdi. -Kişisel görüşünüz nedir savcı bey? -Ülkenin genel durumunu göz önüne alırsak dini guruplar hakkında kişisel görüş belirtmem uygun olmaz. Resmi olarak yasak olsa ve geçmişte dini propagandayla ilgili bir ceza maddesi olsa da dini guruplar ülkemizin bir gerçeği. Prensip olarak dini guruplar hakkında fikir beyan etmem. Konuşma Küçük Ağa’nın istediği yöne doğru gidiyordu. -Kendilerini camia, hizmet gibi adlandıran bu gurup felsefe olarak dini bir gurup olmaktan çoktan çıktı savcı bey. Çok büyük bir suç örgütüne dönüştü desem. -Sadece gülerim Ayhan Bey. Delilsiz suçlama ne sizin ne benim işim değil. -Delilsiz değil savcı bey. Kişisel görüşlerimle kimseyi suçlamam. Peki, size bir hırsızlık çetesinin bu gurup tarafından üç yıldır korunduğunu, emniyette ki gurup üyelerinin uyuşturucu ve silah kaçakçılığına göz yumduğunu söylersem. Yanında getirdiği plastik dosyayı sehpanın üstüne koydu. -Bu dosya yaklaşık üç ay önce tarafımdan hazırlandı. İstanbul’a uyuşturucu ve kaçak silah sevkiyatıyla ilgili bilgiler emniyet birimlerine ulaştırıldı. Dosya içeriğini incelerseniz plaka ve fotoğraflar iddiamı ispatlar. Ama emniyet gönderdiğimiz istihbaratı ciddiye almadı. Aytekin Tuncay istihbaratçıları pek sevmezdi. -Bu kadar mı? -Bu gurubun, üyelerinden, üye derken dernek üyeliğinden bahsetmiyorum savcı bey, işe yerleştirdikleri emniyet personelinden düzenli olarak bağış adı altında para topladığını biliyorum. Bağış toplama işi bütün kamu kurumlarında yapılıyor. Adliye bu kurumlara dahil. -Maksadınızı aşıyorsunuz Ayhan Bey. Küçük Ağa ısrarcıydı. -Maksadımı aşmıyorum savcı bey. Biliyor olmalısınız. İstihbarat görevlilerinin banka hesabı yoktur. Maaşımızı elden alırız. Çalıştığım kurumda her maaş günü bazı çalışanlardan nakit para alındığını biliyorum. -Kim alıyor? -Karabulut kod isimli istihbaratçı topluyor. Cuma günü akşam üstlerine teslim ediyor. Aytekin Tuncay bir anda algılayamadı. -Üst? Bölge Başkanı’na mı? -Hayır, savcı bey Arnavutköy taraflarında bir köyde ikamet eden birine teslim ediyor. Her hafta Cuma günü mafya örgütlenmelerinden alınan paralar aynı köye götürülüyor. Bu bağış toplama işi her iş kolunda yapılıyor. Net miktarı bilmiyorum. Arnavutköy’de toplanan paralar belirli aralıklarla camianın bankasına naklediliyor. -Komplo teorilerinden bahsediyorsunuz Ayhan Bey. Tecrübeli istihbaratçı inanılması zor şeylerden bahsettiğinin farkındaydı. -Söylediğim hiç bir cümle komplo teorisi değil savcı bey. Küçük Ağa gerilmeye başlamıştı. -Mesela nişanlınızın öldürülmesi komplo teorisi değil. -Nişanlım trafik kazasında öldü. Öldürülmedi, -Herkes böyle düşünüyor ama ben gerçekleri biliyorum savcı bey. İki aydır yaşadıklarından sonra Aytekin Tuncay tüm dikkatini Küçük Ağa’ya yöneltti. -Şimdiye kadar duyduğum en saçma komplo teorisinin hem devamını, hem sahibini bilmek istiyorum. -Nişanlınız olan Kadın Doğum Uzmanı Doktor Şule Albayrak kullandığı arabayla kaza yaptı ve kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Olay yeri incelemenin ilk bulgularına göre kaza arabanın fren sisteminde ortaya çıkan bir arıza sebebiyle olabileceğiydi. İlk incelemeye göre fren sistemindeki hortum ve kablolardaki çatlama sebebiyle fren hidroliği boşaldığı için araç sefer halindeyken fren boşaldı. Şule Albayrak aracın kontrolünü kaybederek kaza yaptı. Bilirkişi raporu anlattıklarımı destekliyor. Yanılıyor muyum? -Yanılmıyorsun Ayhan Bey. Arabanın fren sistemindeki arızanın gerçek sebebi araştırılıyor. Fren sistemindeki parçaların kalitesiz malzemeden yapılmasının kazanın asıl sebebi olma ihtimali üzerinde duruluyor. Rapor bu yönde verilirse satıcı üretici ve satıcı firmayı dava edeceğim. Küçük Ağa emin olduğu konularda net konuşurdu. -Arabanın fren sistemindeki bütün parçalar orijinaldi ve bir arıza falan yoktu savcı bey. Kız arkadaşınız bir suikasta kurban gitti. Aytekin Tuncay iyice gerilmişti. -Konuşmaların iddianın çok ötesine geçti Ayhan Bey. İspatlayamadığın iddiaların iftira olduğunu ve suç teşkil ettiğini biliyor olmalısın. -Biliyorum savcı bey. İstihbaratçı olduğumu söylemiştim. 32 yıllık meslek hayatımda ispatlayamadığım bir iddiada bulunmadım. Gönlünüz rahat olsun. -Seni dinliyorum Ayhan Bey. Adli Tıp ve Olay yeri incelemenin bulamadığı delillere nasıl ulaştığınızı söyler misiniz? -Savcı Bey eğer birisi kız arkadaşınızın arabasının fren sistemiyle oynadı ve bazı değişiklikler yaptıysa, mesela orijinal hortumu çatlak bir hortumla değiştirdiyse… Diyelim ki ben olay öncesi bazı görüntülere ulaştım. -Kim yaptı bunu? -Artık yaşamayan sabıkalı bir oto tamircisi savcı bey. Murat Dalaman adındaki tamirci, kız arkadaşınızın ölümünden kısa bir süre sonra faili meçhul bir cinayete kurban gitti. -Kendini savunacak canlı birine iftira atsan daha mantıklı olurdu Ayhan Bey. -Murat Dalaman sağ kalmayı başarsaydı itiraf kasetini önünüze koyardım ancak sahipleri erken davrandılar. -Klasik istihbaratçısın Ayhan Bey. Kafanda komplo teorileri cirit atıyor. Şule’nin tüm hayatı doktorluktu. Düşmanı olmayan bir doktoru kim, niçin öldürtsün ki? Saçmaladığının farkında mısın? -Laptopunuz var mı savcı bey? Gözünüzle görün. Aytekin Tuncay yatak odasından getirdiği laptopu sehpanın üstüne koyup açtı. Küçük Ağa’nın verdiği flash diski takıp izlemeye başladı. -Bu görüntüler için izin belgeniz var mı? -Görüntüler yasa dışı savcı bey. Gizli kamera başka bir takip için oraya konulmuştu. Tesadüfen haberdar olduk. -Bu görüntüleri bana seyrettirmekle suç işlediniz Ayhan Bey. Hakkınızda işlem başlatacağım. -Siz bilirsiniz savcı bey. Kimi takip ettiğimi sormayacak mısınız? -Sormayacağım Ayhan Bey. Mahkeme izni olmadan kayıt yaptırdığınız için suç işlediniz ve cezasını çekeceksiniz. -Benim işim bu savcı bey. Şüphelendiğim herkesi gizli takip etmek. Gizli bir soruşturmayı deşifre etmenin en kolay yolu resmiyettir. Gizli kamerayı bir savcıyı takip etmek için koymuştuk otoparka. Yıllardır dedikodusu yapılan bir eylemi birinci ağızdan duymak Aytekin Tuncay’ı şaşırttı. Bu ne cüretti böyle? -Sen bana savcıları takip ettiğini mi söylüyorsun? -Adliye başta olmak üzere üst düzey devlet görevlilerini takip etmek kurum içi bir prosedür savcı bey. Malum rüşvet hem ülkemizin hem de dünyanın bir gerçeği. Merak etmeyin sizi takip etmiyoruz. Sosyal ve mesleki hayatınızda merak edilecek bir durum yok. Geçen sene nişanlınızla Antalya’da tatile gittiniz. Otel ücretini cebinizden ödediniz. Yakınlardaki başka bir otelde başka bir savcı kaldı. Tatil parasını başkaları ödedi. Aynı savcının bir haftalığına Dubai’ye tatile gittiğini biliyoruz. Tatil parası yine camiaya yakın iş adamları tarafından ödendi. Bu savcıyı tanıyorsunuz. Ergenekon’un kudretli savcısı. -Başsavcı vekili Zekai Savcı? -Evet. Savcı Bey, Zekai Savcı nişanlınızın arabasına müdahale edildiği gün hastanedeydi. Kız arkadaşı nişanlınıza muayene olurken özel arabasının içinde otoparkta bekledi. Zekai savcı gibi Ahmet, Sadri ve Halil savcılar da temiz değiller savcı bey. Camia olarak bilinen Amerikan projesi örgüt için çalışıyorlar. Bu söylediklerim, aynı zamanda sayın Müsteşar’ın yani kurumumun görüşüdür. Söylediklerimi ciddiye alır ve araştırırsanız bana hak vereceksiniz. İsterseniz Savcı Ahmet Doğanalp’i camiaya girecekmiş gibi yoklayın. Bakalım neler olacak? Unutmadan savcı bey Komiser Abdullah Bey benim için çalışan bir değildir. Rica edince sizinle görüşmem için yardımcı oldu sadece. Tekrar benimle görüşmek isterseniz Abdullah Bey bana ulaşır. Aylık Emniyet brifinglerinde görüşüyoruz kendisiyle. Müsaadenizi istiyorum. İyi akşamlar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |