Ölümden önce yaşam var mı? -Duvaryazısı |
|
||||||||||
|
İlhan Murat son model spor arabasıyla galerinin bahçesine girip kazık frenle durdu. Arabadan inip sinirle içeri girdi. Müdür Burhan Altun yanında genç bir kadınla girişteki bankonun önünde bekliyordu. İlhanı gören genç kadın ayağa kalktı. -Araba nerede? -Arkada İlhan Bey. Askıda. -Fotoğraflar? Müdür Burhan Altun bankonun üstündeki kağıtları uzattı. -Experi çağırdınız mı? -Çağırdık İlhan Bey. İlhan Murat elinde kağıtlarla galerinin arkasına geçti. Galerinin arkasında küçük bir oda vardı. İlhan elinde fener arabanın altını dikkatle kontrol etti. Arabayı askıdan indirdi, kaputu açtı. İnceledi. Bagajı açıp inceledi. En son güneşlikten ruhsatı alıp inceledi. Müdür Burhan Altun’la birlikte galeriden yanına gelen genç kadına gülerek baktı. -Arabanın sahibi nerede, niye gelmedi? -Arabanın sahibi benim ve buradayım İlhan. İlhan sinirlendi. Ruhsat fotokopisini kadının burnuna doğru uzatıp bağırdı. -Senin adın Ufuk mu kadın? Genç kadın cevap veremedi. İlhan yanlarındaki müdüre baktı. -Müdürüm avukatı arayın. Bu kadını ve araba sahibini dava edeceğiz. -Ne demek istiyorsunuz siz? -Diyorum ki bayan, bu araba benden aldığınız araba değil. Arabanın parçalarını değiştirdiğiniz için dolandırıcılıktan sizi mahkemeye vereceğim. -Saçmalıyorsun! -Ben saçmalamam kadın! Araba konusunda asla saçmalamam. İşaret parmağını kadının gözüne doğru uzattı. Sesi sertti. -Siz, sen ve Ufuk beni salak mı zannediyorsunuz kadın! Sattığım bütün arabaları en ince ayrıntısına kadar fotoğraflar, test sürüşünü yapar öyle satarım. Bu arabanın kaskosunu yaptırırken expere fotoğraflattırdım. Biraz sonra exper aracın parçaları değiştirilmiş diye rapor verecek, bende sizi mahkemeye vereceğim. Anladın mı? Genç kadının şaşırdı, gözleri yaşardı. Sesi titredi. -Ama ama İlhan! Böylesi durumlarda İlhan Murat kimseye acımazdı. -Ağlama kadın ağlama. Şimdi işin doğrusun anlatırsan tatlılıkla halledebiliriz. Bir de İlhan Bey diyeceksin. Ailemin dışında kimse İlhan diyemez. Konuş seni dinliyorum. -Ufuk, erkek arkadaşım İlhan Bey. Arabayı alınca kutlayalım dedi. Otele gittik. Gece arabayı soymuşlar. Sabah Ufuk panikledi. Birilerini aradı. Gelenler çalınan parçaları değiştirdiler. Ufuk korktu, babasına olanları anlatamadı. Arabayı bana verip size gönderdi. Özür dilerim. Çok özür dilerim. -Madem araba soyuldu. Beni niye aramadınız haa. -Bilmiyorum İlhan Bey. Ufuk… -Şu Ufuk dediğini ara gelsin. Bir de ondan dinleyelim. Müdürüm bayanı ağırlayın. Ufuk gelince bana haber verin. Experi arayın gelmesin. Servisten adam çağırın. Arabayı toparlamak mümkün mü bakalım? Müdür yanında kadınla selam verip içeri geçti. İlhan elinde kağıtlarla ikinci kattaki bürosuna çıktı. 1 Eylül 2013 Karaşahin Holding Yönetim Kurulu üyesi ve Karaşahin İnşaat A.Ş Yönetim Kurulu başkanı İbrahim Hakkı Karaşahin İstanbul’da bulunduğu zamanlarda karısını mutlaka yemeğe çıkarırdı. Bu gün de öyle olmuştu. Bu sabah için kahvaltı için program yapmışlardı. Arabayı Oylum kullanıyordu. -Canım hayırdır? -Dün Mahmut aradı canım. Akaryakıt’a idare binası yapılacakmış. Dayı, yengemle birlikte kahvaltı yapsak dedi. -Mahmut kim İbrahim? Tanıyor muyum? -Tanımazsın canım, Ali ağabeyimin yeğeni. Bana dayı der. Akaryakıt’ın müdürü. Oylum Karaşahin’in merak ettiği başka bir konu vardı. -Yanında getirdiğin çocuklar kim İbrahim? İbrahim Hakkı kararsız Oylum’a baktı. -Yakın akrabalar Oylum. Yeğenlerim. -Yeğen derken İbrahim? Ali ağabeyin deme sakın. İbrahim Hakkı güldü. -Orhan’ın çocukları Oylum. -Orhan’ın haberi var mı çocukları olduğundan İbrahim. -Yok. Ali ağabeyimle ben biliyordum. Bir de sen. Ali ağabeyim yakında açıklayacak sanırım. -Orhan sana zarar vermesin İbrahim. Gizli iş çeviriyorsun diye. -Ali ağabeyime bir şey diyemez Oylum. Önceden haberi olsaydı zarar verebilirdi. Artık veremez. -Umarım dediğin gibi olur İbrahim. İbrahim Hakkı ve Oylum Karaşahin Harun Saraylı’nın sahibi olduğu Elit Otel’in lüks kahvaltı salonuna girdiklerinde Karaşahin Petrol-Akaryakıt Genel Müdürü Mahmut Karakurt onları bekliyordu. Mahmut Karakurt gelenleri görünce ceketini ilikleyip saygıyla ayağa kalktı. İbrahim Hakkı’nın elini öptü. Oylum elini öptürmedi. Böyle ritüellere alışkın değildi. Oturdular. Garsonlar kahvaltı servisi açarken konuşmadılar. -İşler nasıl gidiyor Mahmut? Nasılsın? -İyiyim dayı şükür. İşler bildiğin gibi. Nerelerdesin dayı görüşemiyoruz. -Arabanın üstünde şantiyeleri geziyorum Mahmut bildiğin gibi. Sen ne hayır? -Üç parça araziyi birleştirdik dayı. İdare binası yapma planımız var. Ali dayımla görüştüm. İbrahim dayın inşaatı, Oylum yengen projeyi ayarlasın halledelim dedi. Çantasından çıkardığı dosyayı Oylum’a uzattı. -950-1000 metre kare bir yer. Biraz küçük biraz da yamuk yenge. Oylum dosyayı üstünkörü inceledi. -Problem değil Mahmut. Kare, dikdörtgen, altı gen yamuk fark etmez. Önce tapu ve belediye işlerini halledelim. Binayı çizmek problem değil. Kafanda ne var? -İstanbul’daki ve Anadolu’daki tüm istasyonları tek elden kontrol etmek istiyorum yenge. Holding’te kullandığımız odalar yetmemeye başladı. En az iki katlı, muhasebe ve operasyon odaları olmalı. Ben prefabrik olabilir dedim ama Ali dayım sağlam bir inşaat olsun dedi. İbrahim Hakkı ve Oylum Karaşahin gülüştüler. -Ali dayın haklı Mahmut. Prefabrik bina yaptırırsan biz ne yiyeceğiz? Tamam Mahmut. Bir iki gün içinde arsaya bakarım. Arsanın durumuna göre bir taslak hazırlar sana bildiririm. Ali dayınla da görüşmem lazım. Depo istiyorlar mı istemiyorlar mı sorarım. -Ne deposu yenge? -Ali dayın yaptırdığı her binanın altına depo ister Mahmut. Holding şirketleri için. Peşin söyleyeyim ben binalarımı çok odalı çizerim. Daha sonra projeyi bozup tadilat yapılmasından nefret ederim. Kartın var mı? Mahmut’un uzattığı kartı ve dosyayı çantasına koydu. Bu sırada Mahmut kalktı. -Size afiyet olsun dayı. Memnun oldum yenge. -Kahvaltını bitirseydin Mahmut. -İşlerim var dayı. İlk müsait zamanda birlikte yemek yiyelim. -Tamam Mahmut. Sana kolay gelsin. 1 Eylül 2013 Karaşahin Holding. Ali Abdullah Karaşahin’in Ofisi. Orhan Metin ve Helin odaya girdiler. Odada oturan yaşlı pos pıyıklı adamla tokalaşıp oturdular. -Hoş geldin ağa. Hayırdır? -Hayır, Helin Hanım, hayır. Ortaklık yaptığınız ağalar hallerini konuşmak için beni gönderdiler. Helin Karaşahin bir anda her zaman ki şirretliğine büründü. -Konuşacak ne var Haşim Ağa? Ağaların hepsi paylarına düşen 3’ er milyon doları aldılar. Bizim kimseye borcumuz yok. -Kimsenin para lafı ettiği yok Helin Hanım. Mesele para meselesi değil can meselesi. -Haşim Ağa! Biz kimseye can güvenliğini sağlama sözü vermedik. -Söz vermediniz ama ortaklığı siz kurdunuz. -Olabilir. Ortaklığı kurmak bizi böyle bir yükümlülük altına mı sokuyor? Ortamın gerildiğini fark eden Ali Abdullah müdahale etmek zorunda kaldı. -Helin! Haşim Ağa! İkinizde sakin olun. Kırıcı olarak bir yere varamayız. Bu işi sakin sakin halledelim. -İyi ama ağabey! -Helin sakin dedim. Bu konuyu sakin sakin konuşup halledeceğiz. Helin sakinleşme niyetinde değildi. -Neyi sakin konuşacağız ağabey? Bunu paraları alırken düşünmeleri gerekmiyor muydu? Bu işin riskli olduğunu bilmiyorlar mıydı? Bal gibi biliyorlardı. Bizler T.C’ye kafa tuttuk ağabey. T.C.’nin çok önemsediği adamları ortadan kaldırdık. -Helin! Orhan Metin’in de söyleyecekleri vardı. -Ağabey. Helin de Haşim Ağa da haklı. Helin haklı çünkü biz bu işin başında değiliz. Biz bize yapılan bir teklifi ağalara ilettik. Herkes kabul ettiği için oluşan konsorsiyumun başına geçtik. Üzerimize düşen her şeyi eksiksiz yaptık. Gönderilen parayı da herkese eşit olarak dağıttık. Haşim Ağa’nın lafa girmesine izin vermedi. -Bekle Haşim Ağa! Lafım bitmedi. Haşim Ağa da kendi açısından haklı çünkü ağalar biz olduğumuz için bu işe girdiler. Bu bakımdan sorumluluk bize düşer. İnfazları kimin organize ettiğini biliyor muyuz? -Hayır bilmiyoruz. Haşim ağa cevapladı soruyu. -Biz de de bir bilgi yok Ali Abdullah açıklama yaptı. -Büyük ihtimalle istihbarattan biri ama kim olduğunu öğrenemedim. Adamlarımızın hiç birinden haber alamıyoruz. İkinci dalga operasyonundan sonra MİT’ teki dosyalar kayboldu. Batılı ortaklarımızın teknik destekleri sayesinde devletin her kademesinde dinleme yapılıyor ama dinlemelerden bir şey çıkmadı. -Anladığın gibi ağa, büyük ortak olarak biz elimizden geleni yaptık. Yeni kimlikler ve istediğiniz adamların yurt dışına transfer işlerini yaptık. Bizden başka ne yapmamızı istiyorsunuz? -Orhan Bey ağalar çok fazla tedirginler. Evlerinde bile rahat uyuyamaz hale geldiler. Bir yıldır on ailenin önemli fertleri infaz edildi. Katilleri ne devlet ne biz bulamıyoruz. Beni buraya bizi korumanız için değil ne yapacağımızı konuşmam için gönderdiler. İnfazları durdurmamız lazım. Buna mecburuz. Çok fazla adam kaybettik. İşin ucu nereye kadar gidecek bilmiyoruz. Ali Abdullah meramını anlatma derdindeydi. -Biz de bilmiyoruz ağa. Yabancı ortaklarımız da bizi sıkıştırıyor. Aldığımız ihale yarım kaldı biliyorsun. Orhan Metin aklına geleni söyledi. -Ağabey infazları kimin yaptığını buldum galiba. İki asker hala sağ değiller mi? -Onu bende düşündüm Orhan. Askerler tetikçiliği yapıyor orası kesin zaten, iyi de planlamayı kim yapıyor? Ağalar hakkında çok fazla bilgili biri var. Bildiklerini askerlere aktarıp gerekli desteği veriyor. Bizim onu bulmamız lazım. -İstihbarat’ tan mı şüpheleniyorsun? -Tüm araştırmalarımız boşa çıktı Orhan. İstihbarattaki, ordudaki adamlarımız başarısız oldular. Ali Abdullah bakışlarını Haşim Ağa’ya çevirdi. -Haşim Ağa şu anda en zor durumda olan biziz. Bu işi organize eden her kimse son hedefe yani bize yaklaştı. Bu adam her kimse ortaklığın başında bizim olduğumuzu biliyor. Yaptığı her infazda bize bir mesaj verdi. Ortaklıktaki her aileden bir kişi aldı. En son Yeşiltepeli’yi ortadan kaldırdı. Ağa’ları anlıyorum. Yeğenlerini, kardeşlerini kaybettiler. Ortaklık deşifre olursa en çok biz zarar göreceğiz. Batılı ortaklarımıza 40 milyon dolar borçluyuz. İki asker hala sağ. Bana sorarsan operasyon başarılı geçti. Devlet mesajı aldı. Örgüt rahatladı. Haşim Ağa dinlerken onaylar gibi başını salladı. Ali Abdullah devam etti. -Ağalara söyle sağlam dursunlar. Çenelerini sıkı tutsunlar. Ortaklıktan devletin asla haberi olmamalı. Bu işi halledeceğim. Batılı ortaklarımızdan ağalara koruma istemeyi düşünüyordum ama öyle sanıyorum ki buna gerek kalmayacak. -Bu kadar emin konuşma Abdullah Bey. -Eminim Haşim Ağa. Karşımızdaki adam şimdiye kadar isteseydi çok daha fazlasını yapardı biliyorsun. Aklıma ne geliyor biliyor musun? Mele’lerin anlattıklarından hatırlaman lazım; Peygamber Muhammed’in Medine’ye gideceğini duyan Mekke’liler her aşiretten bir kişinin bulunduğu bir grupla peygamberi öldürmeyi planladılar. Mekke’deki her aşiretten bir kişiyi bu infaz timine almakla amaçları şuydu: Peygamberin kabilesi tüm aşiretleri karşısına alamayacağı için intikam almaktan vaz geçecekti. Ortaklığı kurarken biz de aynı mantıkla hareket ettik. Her aşiretten onar kişiyle infaz timleri oluşturuldu. Devlet askerleri bizim ortadan kaldırdığımızı biliyorsa bile intikam almaktan vaz geçmek zorunda kaldı. Veya erteledi. Karşımızdaki adam tam olarak devlet adına çalışmıyor. Devlet için çalışsaydı şimdiye kadar ortaya çıkar fiyatını söylerdi. İnfazların yapılışına bakınca infazcıların asker olduğu gün gibi aşikâr. Gürültüsüz, profesyonel ve acımasız. Planlayıcı Mekkeli mantığıyla çalışıyor. Her aşiretten birer kişiyi infaz ettirdi. Devlet toplamda 100-150 000 kişiye ulaşan 10 aşireti karşısına alamaz. 10 aşirete örgütü ve Batılı müttefiklerimizi ilave et. Devletin başındakiler böyle bir karar veremezler. Böyle bir kararı verebilecek Milliyetçiler ve Ulusalcılar devletin başında değil. Karşımızdaki adam tek başına çalışıyor. Arkasında resmi olarak devlet desteği yok. Adama bu yüzden ulaşamıyoruz. Ama ulaşacağım merak etme. Ortaklarımın intikamını alacağım ondan. Ama… Acele etmeden beklesinler, paraları yiyip keyiflerine baksınlar. Ağalara selam söyle. İlk fırsatta kahvelerini içmeye geleceğim. … Haşim Ağa olumlu veya olumsuz bir şey söylemedi. -Ortaklarımdan birinin devlete konuştuğunu haber alırsam konuşanın sülalesini ortadan kaldırırım. Güvenlik işini halledeceğim. Paniklemeyin sakın. Sen de keyfine bak. Gitmeden tekrar konuşalım. Konuşma bitmişti. Haşim Ağa sessizce kalktı. Odadan çıktı. Helin rahatlayamamanın sıkıntısı içindeydi. Haşim Ağa çıkar çıkmaz patladı. -Bu adamlara niye bu kadar yüz veriyorsun ağabey? -Yüz vermek değil Helin. -Adam kendisine bakmadan nasıl konuşuyor görmedin mi? Ali Abdullah lafı değiştirdi. -Yeşiltepeli’nin infazının basında yer almaması çok iyi oldu Helin. Sıkıntı çıkmadı değil mi? -Çıkmadı ağabey. Medya şirketlerinin mali işler müdürleriyle yaptığım görüşmeler işe yaradı. Marjinallerle görüşmedim, onların ulaşacakları insan sayısı az zaten. Lafı değiştirdiğinin farkındayım ağabey. Bu adamlara niçin bu kadar yüz verdiğimizi sormuştum. -Ağalar kişi olarak o kadar önemli değil Helin. Sen bunları bilmezsin. Korkup paniklerlerse gidip devlet babalarına ötüp bizi satmak için tereddüt etmezler. Tüm ağalar böyle değilseler bile ortaklarımız böyle. Para için ortak olacakları seçtik biliyorsun. Ortaklarımız yıllardır her suç işlediklerinde salya sümük Ankara’ya gidip af dileyip affedilmeye alıştılar. Yalakalıklarıyla kimi yaktıklarını düşünmezler bile. Operasyonlardaki rolümüz ortaya çıkarsa zararımızı telafi etmemiz mümkün olmayabilir. Her şey bir tarafa babamın tepkisini düşünmek bile istemiyorum. Mösyö Alber ile görüştün mü? -Dün konuştum ağabey. İngilizler sorun çıkarıyorlarmış. Kamara’dan birkaç kişiyle görüşmüş. Pek umut yok dedi. Loca’da tanıdıklarıyla görüşecek. İngilizleri bilirim. Hepsi birbirinden soğuk nevale. Operasyonun başarısız olduğunu düşünüyorlar. Mösyö Alber’e bizden 40 milyon alacaklı olduklarını söylemişler. İki gün önce BND ile görüşmesi olumlu geçmiş. Amerikalılar 40 milyonun lafını bile etmiyorlar. İstasyon şefi operasyonun sonuçlarından son derece memnun kaldıklarını özellikle söyledi. CİA medya üzerindeki nüfuzumuzdan özellikle de devlete verdiğimiz mesajdan çok memnun kalmış. Mösyö Alber son durumu bildirince Büyükelçiyle görüşeceğim. Faydası olacaktır. Bana sorarsan “korkulu rüya görmektense uyanık kalmak iyidir” derim. İyi mantık öyle değil mi Orhan ağabey? Orhan Metin’in gözleri ağabeyindeydi. -Kuzenleri aramamı ister misin ağabey? Amerikalılar İngiliz ve Almanları ikna edebilirler. -Biraz daha bekle Orhan. Son çare o. Bu işi okyanus ötesine duyurmadan halledebilirsek daha iyi olur. Uzun Adam’ın haberi olmamalı. Ne zaman ne yapacağı belli olmuyor. Haberi olursa devletin tüm imkânlarını kullanır bizi bitirir. Adam Haim Nahum’un torunlarını bile yıldırdı. Bu saatten sonra Maliyecilerle uğraşamam. -Ağabey çok merak ettiğim bir şey var. -Nedir Helin? -10 kardeş olduğumuzdan emin misin? -… -… Soru karşısında hem Ali Abdullah hem de Orhan Metin şaşırdılar. Yüz ifadelerini gören Helin kahkaha atmaya başladı, -Dedim ki ağabey, başka kardeşlerimiz olmadığından emin misin? Ali Abdullah soruya gülerek karşılık verdi. -Bahsettiğimiz kişi babam ise her şey mümkün Helin. Bunu niye babama sormuyorsun? Helin parmaklarını koltuğun kenarına vurdu. -Allah korusun ağabey, bu mümkün değil. Ali Abdullah’ın düşünmek için zamana ihtiyacı vardı. Yeniden lafı değiştirdi. -Helin bize içki ikram etmeyecek misin? Helin set altı buzdolabından çıkardığı içkileri ikram etti. -Bak Helin bu konuda mümkün olandan daha fazla sabırlı olmak zorundayız. İş karışık. Dengeleri korumak lazım. Sen bilmezsin. Babam on beş yaşında muavin olarak çalışmaya başlamış. Tam 50 yıl çalıştı. Çalışma hayatının en önemli prensibi nedir biliyor musun? Paylaşmayı bilmeyen kazanamaz. Sana bir sır vereyim mi? Babam bir holding tutarında hediye dağıtmıştır. 18 yaşında ehliyeti alınca ilk işi bir kamyon almak olmuş. Yıl 1963. Öncesinde iki yıl kaçak çalışmış. O günden bu güne kadar babam tanıştığı, bir şekilde ahbaplık ettiği insanların hepsinin isimlerini eşlerinin bazılarının çocuklarının isimlerini telefonlarını unutmamak için büyük bir deftere kayıt eder. Kurduğu arkadaşlıklar sayesinde bugün bu duruma geldik. Çok para kazandık. Bire bin belki daha fazlasını kazandık. Babam dostları sayesinde 1980 öncesi karışık dönemi ve 12 Eylül ihtilalini doğru dürüst etkilenmeden atlattı. 1980 de 50 kamyonu hiç durmadan çalışıyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse sürümden kazandı. İş yaparken sağcı solcu ayırmadı. Hala babamın oluşturduğu imajın semeresini topluyoruz. İbrahim Hakkı babamın arsalarına yaptığı inşaatlardan milyonlar kazandı. Babam arsaların tamamını arkadaşlarının tavsiyesiyle zamanında kelepir fiyata almış. Babam Diyarbakır’da çalışmaya başladığında yakıt parasına çok ev eşyası taşımış. Diyarbakır’a gelen, giden bütün memurların eşyalarını düşük ücretle hep babam taşımış. Babamın yaşayarak geliştirdiği farklı bir ticari zekâsı var Helin. Bu ticari zekâ bize hiç zarar ettirmedi. Babamın bu prensibinin ne kadar gerçekçi olduğunu dört sene önce anladım. Yurt dışından makine parçalarını getirmeye başladığımızda babamın eski dostlarının yardımı olmasaydı tırlar ülkeye giremezdi. Babam yıllarca birilerine hediyeler verdi. Bu hediyelerin ne kadar faydasını gördüğümüzü anlatmak mümkün değil. Yıllardır karşılıklı menfaate dayalı ortaklıklar kurduk. Hem bizim hem ortaklarımızın menfaatlerine zarar vermemek için sabırlı olmalı ve dengeleri korumalıyız. Biraz önce bana sordun ya niye bu adamlara yüz veriyorsun diye işte bu yüzden. Ağaların batılı ortaklarımızla çok karışık ilişkileri var. Bu ilişkilerde ağırlıklı taraf olana kadar ağaları gözden çıkaramayız. O güne kadar kaprislerine anlayış göstereceğiz ki zarara uğramayalım. Anladın mı? -Anlamadım ağabey ama sen bilirsin. -Orhan, ağalara ikişer koruma ayarla, gönder. Ağaların yanında gerekli tertibatı alsınlar. Ağaların her hareketlerinden haberdar olmak istiyorum. Yan çizen olursa sessizce ortadan kaldıracağız. Örgütle temasa geç bizden haber alır almaz istediğimiz adamların infazlarını kabul etsinler. Elimizdeki fazla silahları ağalara gönder. Helin bu akşam Mösyö Alber ile konuş. En kısa sürede geri gelmesini söyle. İngilizleri ikna etsin aldığı parayı hak etsin. Bizde her ihtimale karşı 40 milyonu hazırda bekletelim. Anlaşma olmazsa borcumuzu kapatırız. Hafta sonunda babamın evindeyiz unutmayın. -Herkes gelecek mi? -Elbette gelecekler Helin. Babam Geleneklerine ve kurallarına çok bağlıdır. 10 yıldır aile toplantılarına çok önem veriyor. Karaşahin ailesinden kimsenin bu toplantıları reddetme veya katılmama lüksü yok. -Babam bu gün şirkete gelir mi? -Cuma’ya kadar misafirleri var. Partilileri ağırlayacak. -Hangilerini? -Merkez’in sağındaki ve solundakiler. Orhan bugün ben de yarın katılacağız. -Partileri mi paylaştınız? -Seçimleri kim kazanırsa kazansın her zaman kazanan biz olmalıyız Helin. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. Konuşmanın bittiğini anlayan Helin ayağa kalktı. -Benim işlerim var. Sizi yalnız bırakayım da rahat rahat konuşun. Helin çıkınca Ali Abdullah telefonla sekreteri aradı. -Randevum var mı? Randevudan önce haber ver. Telefon bağlama. Bakışlarını Orhan Metin’e çevirdi. -Durum anlattığımdan daha ciddi Orhan. -Canını sıkma ağabey. Ağalarla ben ilgileneceğim. Çenesini tutamayanın çenesini ben bağlarım. -O da var elbette Orhan. Benim canımı sıkan o değil. Alber’in gazıyla bir işe girdik. İş büyük gelmeye başladı sanki. Alber’den şüpheleniyorum. Batılı ortaklarımızın Alber’e olan güvenini sarsmak lazım. -Onu hallederim ağabey merak etme. Alber’den niye şüphelendin? -Benden habersiz görüştüğü adamlar Orhan. Ne konuştuklarını bilmiyoruz. Tedirgin oldum. -Kimlerle görüşmüş ağabey, açık konuş. Ali Abdullah çekmeceden çıkardığı fotoğrafları Orhan Metin’e uzattı. -Bu adamlar neyin peşindeler, öğrenmemiz lazım. Bizi farklı bir oyunun içine sokarlarsa hazırlıksız yakalanmayalım. -İkinci fotoğraftakiler kimler? -Parti yöneticisi, örgütün temsilcisi, KDP temsilcisi. Emniyetten biri de var. -Fotoğrafta iki kişi daha var. -Biri BİAD diğeri BÜSİAD başkan yardımcısı. -Ben hallederim ağabey merak etme. Ali Abdullah sabahtan beri gergin sinirlerini daha fazla tutamadı. Kardeşine çıkıştı. -Hep hallederiz, hep hallederiz! Her şeyi hafife alıyorsun Orhan! Orhan Metin aynı ses tonuyla ağabeyine karşılık verdi. -Ben hiçbir şeyi hafife almam ağabey. Sen beni diğerlerinden aşağı görsen de ben hiçbir şeyi ve hiç kimseyi hafife almam. -Ne saçmalıyorsun Orhan? Orhan Metin sinirli ayağa kalktı, pantolon cebinden çıkardığı flash diski ağabeyine uzattı. -Bak şuna da saçmalayıp saçmalamadığımı anla ağabey! Öğleye kadar odamda olacağım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |