Olgular görmezden gelindikleri için var olmaya son vermiyorlar. -Huxley |
|
||||||||||
|
cstmustafaeser@hotmail.com Bu roman What iff ( olsaydı?) formatında kurgulanmıştır. Anlatılanlar kurgu olup gerçek kişi ve kurumlarla olabilecek benzerlikler tamamen tesadüfidir. 1. Beresi olan, ezik, sıyrık, çürük gibi hafif ârızâsı bulunan: Buzlar ovasında kara, kana karışmış yaralı ve bereli dere tepe aşarken… (Refik H. Karay). Bir kavunun bereli acı yerini oyup nasıl atarsak öyle yaptı (Refik H. Karay). 2. İncinmiş, yaralı: Aşk elinden yüreciğim bereli (Karacaoğlan). Dokunmayın memleketin şu bereli gülüne (Mehmet E. Yurdakul). Kubbealtı Lugatı. 28 Temmuz 2013 Üsküdar Özayhanlar Çay Bahçesi Gece saat 01 Kır saçlı pala bıyıklı adam çay bahçesinin bahçesinden içeri girmeden önce çay bahçesinin etrafında üç tur atmıştı. Takip edilmediğinden iyiden iyiye emin olunca paltosunun yakasını kaldırıp kapalı mekâna doğru yürüdü. Çay bahçesinin sahibi Bekir Özayhan misafirinin gelişini bekliyordu. Aceleyle giriş kapısının üstündeki lambayı söndürdü. Kapıyı açıp misafirini içeri aldı. Saygılı elini uzattı. Kapalı mekânın karanlık köşesini işaret etti. İkili birlikte kanepe oturdular. Sehpanın üzerindeki açık paketten birer sigara yaktılar. -Hoş geldiniz Ayhan Bey. -Hoş bulduk Bekir. Nasılsın? -Teşekkür ederim Ayhan Bey. Siz? -İyiyim sağ ol. Amcanla konuştun mu Bekir? -Konuştum. Bir ricanız olduğunu söyledi. Nasıl yardımcı olabilirim? -Yarın bir hemşerim gelecek Bekir. Bir süre burada kalmasını istiyorum. İş bulana kadar. -Elbette Ayhan Bey. Sıkıntı olmaz da. Çocuklara bir şey söylemek lazım. -Ali akrabamdır Bekir. Kimsesiz. Ordudan ayrıldı. Biraz seninle takılsın. Sağlam Delikanlıdır. İş bakacak. Bu arada sana yardımcı olur. -Nasıl isterseniz Ayhan Bey. -Senden ricam Ali’yi merak etme meraklıları da konuşturma Bekir. Bekir merakına yenildi. -Ali sizin için mi çalışıyor Ayhan Bey? Bekir oldum olası devlet görevlileriyle özellikle de istihbaratçılarla tedirgin konuşur ve konuşmayı kısa kesmeye çalışırdı. Daha önce birkaç kez gördüğü Ayhan Bey önce tepki vermedi. -Belki ileride çalışır Bekir. Ali’yi kendi haline bırak. Her konuda güvenebilirsin ama merak etme, sorma. Hem kendi hem de Ali’nin iyiliği için. Ayhan Bey sigarasını söndürdü, ayağa kalktı. Elini uzattı. -Teşekkür ederim Bekir. Umarım farklı bir zaman ve yerde görüşebiliriz. Bu iyiliğini unutmayacağım. -Estağfurullah Ayhan Bey. Ne demek. Görüşürüz iyi geceler. 1 Ağustos 2013 Öz Ayhanlar Çay Bahçesi Sabah saat 09. Genç bir adam elinde iki valizle Özayhanlar Çay bahçesine geldiğinde Bekir kapalı mekanda bir taraftan çay içiyor bir taraftan da bahçeyi gözlüyordu. Gelen genç sağa sola bakmadan kapalı mekâna geçti. Elindeki valizleri kapının kenarına koydu. Çay ocağındaki genç irisi çocuk kendisine bakıyordu. -Selamün Aleyküm kardeş. Bekir Bey’e bakmıştım. Bekir Özayhan. -Aleyküm Selam ağabey. İşaret parmağıyla büyük plazma televizyonun altını işaret etti. Genç adam ilerledi. Elini uzattı. -Selamün Aleyküm. Bekir Özayhan? -Aleyküm Selam benim buyurun Tokalaştılar. Genç adam Bekir’in karşısındaki kanepeye oturdu. -Ali Yıldırım ben. Ayhan Bey adresinizi verdi. Görüşmüşsünüz. -Evet evet görüştük. Buyurun. Aç mısınız? Tost yapsınlar mı? -Teşekkür ederim. Aç değilim. Bekir çay ocağındaki genci gence çay getirmesini işaret etti. -Hoş gelmişsin Ali kardeş. Ayhan Bey’le iki gün önce görüştük. Ben Ayhan Bey’i tanımam. Amcam rica edince... Bekir konuşurken temiz yüzlü yaşını göstermeyen çocuksu simalı genci baştan ayağa süzdü. Ali Ayhan Bey’in dediği gibi sağlam birine benziyordu. Sportmen olduğu belliydi. -Ayhan Bey’i şahsen bende tanımam Bekir. Ortak tanıdıklarımız aramışlar. -Ayhan Bey bir şey anlatmadı sen anlatacak mısın? -Uzman çavuştum, bazı sıkıntılar olunca istifa ettim. Ayhan Bey gelsin ben yardımcı olurum demiş. Çıktım geldim Bekir. Şimdilik bu kadar yanlış anlamazsan. -Yanlış anlayacak bir şey yok Ali. Ayhan Bey amcamın eski dostudur. Amcam herkes için ricacı olmaz. Amcam emrettiyse başımız üstüne. Çayını içen Bekir ayağa kalkınca Ali takip etti. Yan taraftaki küçük odaya girdiler. En lüks döşemesi çekyat olan oda malzeme deposuydu. İçerisi üst üste istiflenmiş çay, şeker bardak, içecek kolileriyle doluydu. -Yalnız kusura bakmayacaksın Ali kardeş. Elimizdeki tek oda bu. Çocuklar yardım ederler. Bir süre idare edeceksin artık. -Hiç problem değil Bekir. İlk fırsatta eve bakacağım zaten. Bekir odanın yanındaki kapıyı açtı. -Burası da banyo-tuvalet. Dediğim gibi biraz idare edeceksin. Çay demlemeyi biliyor musun? -Biliyorum. -Tamam çayımızı demler gece de burada kalırsın. Bekir sonraki iki gün Ali Yıldırım’ı hissettirmeden takip etti. İkinci gün sabah saat sekiz gibi çay bahçesine geldiğinde cay demlenmişti. Kapalı mekâna girdiğinde poğaça dolabı dikkatini çekti. Yarısı boştu. Ses etmedi. Bahçedeki masalar hazırlanmış kapalı mekân ve bahçe temizlenmişti. Ali kimseyle konuşmadan gün boyu makine gibi çalıştı. Çay demledi, tost yaptı. Bekir üçüncü gün saat sekiz de çay bahçesine geldiğinde Ali çay bardaklarını yıkıyordu ve poğaça dolabı tamamen boştu. -Poğaçacı gelmedi mi Ali? -Geldi Bekir. 50 poğaça bıraktı. Satıldı. Para kasada. Çay vereyim mi? -Olur diye cevapladı Bekir. Sen dükkânı kaçta açtın Ali? Ali hazırladığı demli çayı uzattı. -Beş buçukta açtım, çayı demledim. Poğaçacı geldi. Açık olunca gelenler oldu. Biraz satış oldu. -Gece gittiğimde saat 1 e geliyordu Ali. Sen uyumuyor musun? -Üç en fazla dört saat yetiyor Bekir. Bekir aklına gelen düşünceyle gülümsedi. -Kaldığın odayı bu iş için ayarlamıştım Ali. Sabah erken dükkan açılsın diye. Güzel olmuş sağ olasın. -Sen sağ ol Bekir. Üç Ağustos akşamı Bekir hemen çıkmadı. Herkes dağılınca lambaları kapatıp birlikte karanlık köşeye geçtiler. -Ne yaptın Ali? Alışabildin mi? -Alıştım Bekir. Dağda daha zor şartlarım da oldu. Kolay alışırım. Yalnız... Çocuklara söylesen de odaya girmeseler. -Para mı? -Para önemli değil, valizde ruhsatlı silahlarım ve mühimmat var. İhtiyaç halinde malzemeleri ben çıkarırım. -Hallederiz Ali. Çocuklarla konuşurum. Bir şey anlatmayacak mısın? Mesela Ayhan Bey’i nereden tanıyorsun? İstihbarata mı çalışıyorsun? Ali hazırlıklıydı. Sakin cevap verdi. -Bizim orada, ben Kırşehirliyim. Şahsen değil ama gıyaben herkes Ayhan Bey’i bilir Bekir. Bizim oralarda doktor, asker gibi görevlerde çalışanları gıyaben herkes bilir. Ayhan Bey’i şahsen tanımıyorum. Ortak tanıdıklar araya girdi diyelim. İki ay öncesine kadar Özel Harekât’ta Uzman çavuştum. Dağda birini yakaladık. Sorgu odasında dayanamadım adama saldırdım. Adam ilçe başkanı çıktı. İş uzadı savcılığa intikal etti. Biz atmayalım sen istifa et dediler. İstifa ettim. Kimlik değiştirme falan. Memlekette duymuşlar. Akrabaları Ayhan Bey’i aramışlar. Buradayım. Kusura bakma olabildiğince az konuşmak zorundayım. Özel Harekât’ta pek çok operasyona katıldım. Ama doğrudan istihbaratta çalışmadım. Orduya girdiğimde emekli olurum diye düşünüyordum, kısmet değilmiş. Bakacağız artık. Mekânında kalıyorum bende senin hakkında bir şey bilmiyorum. Kendinden bahsetsene. -Babamın dedesi Hacı Hüsrev müderrismiş. Medreseler kapatılınca açıkta kalmış. Arzuhalcilik yapmaya başlamış. Dedem Ahmet Hamdi Efendi yeni harflerle biraz okumuş, babasından öğrendikleriyle hem arzuhalcilik hem imamlık yapmış. Rahmetlik dedem çocuklarını, babamı ve amcamı okutmak istemiş ama maalesef. Babam esnaflığa amcam Haydar Ağa kabadayılığa merak sarmış. Haydar Amcam bir ara üniversiteye başlamış, yarım bırakmış. 70’li yıllar. Kabadayılığa devam. Okumam için bana çok ısrar etti. Ben amcamdan daha inatçı çıktım, okumadım. Aslını sorarsan amcam benim yüzümden hapiste şu anda. Benim işlediğim bir suçu üstüne aldı. Bende gördüğün gibi mahalle kabadayısı mı dersin mafyacılık oynuyor mu dersin? Ne dersen. Dedemden kalan arsaları, dükkânları takip ediyorum işte. Bu saatten sonra başka bir iş yapma imkânımız da yok artık, ufak tefek oyalanıyoruz işte. -Ben senin ortamlarında hiç bulunmadım Bekir. Kabadayılık, racon falan bu işlerden anlamam. Bildiğim tek iş silah kullanmak. Ondan da mahrum kaldık. 10 Ağustos 2013 Saat 24’e doğru ellerinde sopalar bulunan bir gurubun çay bahçesinin etrafını sardığını ve saldırmaya hazırlandığından şüphelenen müşteriler telaşla kaçtı. Sopalı gurubu saldırmadan hemen önce fark eden Ali hızla kaldığı odadaki valizinden aldığı kurusıkı silahla müdahale etti. Guruba karşılık verdi. Nereden geldiğini bilmediği bir kurşunla yaralandı. Arbede sırasında polis arabalarının gelmesiyle sopalı gurup kaçtı. Polis ekipleri Ali’yi önce hastaneye sonra ifade için Emniyet’e götürdüler. İfadenin ardından kullandığı silahın kurusıkı olması ve can kaybı olmaması sebebiyle savcı talimatıyla serbest bıraktılar. 15 Ağustos 2013 Etiler de lüks bir lokanta. Ali Abdullah Karaşahin her türlü toplantıya bilhassa aile toplantılarına çok önem verirdi. Takım elbisesiyle lüks lokantaya girdiğini ilk mimar kardeşi İbrahim Hakkı fark etti. Oturduğu sandalyeden ayağa kalktı. -Ali ağabeyim geliyor. Diğer kardeşlerde ayaklandılar. Nuri Fırat kıkırdadı. -Vallahi Ali ağabeyime hayranım. Hem giyiyor hem yakıştırıyor. Ali Abdullah gülerek yaklaştı. Masaya oturdu. İlhan Murat’ın işaretiyle garsonlar hemen masayı hazırlamaya başladılar. -Hayırdır çocuklar. Konu nedir? Aile yemeği dediniz ama Orhan ve Hızma yok. Ailenin şımarık prensesi Helin cevapladı Ali Abdullah’ı: -Hızma gelmek istemedi. Profesyonel ev hanımı ve anne olarak önemli işleri varmış. Konu Orhan ağabeyim olunca ben çağırmadım. Ali Abdullah tabağı ileriye doğru hafifçe itekledi. Çatal ve kaşığı yana çekti. Ciddileşmişti. Ağabeyini dikkatle takip eden İbrahim Hakkı anladı. Ağabeyinin belli durumlarda belli davranışlarına alışkındı. Tedirgin oldu birden bire. -Orhan’la ilgili sıkıntı mı var Helin? -Her zamanki mevzular ağabey. Orhan ağabeyim her ortamda mafyatik kişiliğini gösteriyor. Gittiği her yerde kavga, gürültü. Otomotivci İlhan Murat ve reklamcı Nuri Fırat kendi aralarında konuşmayı kestiler. Dikkatlerini ağabeylerine yönelttiler. -Mafyatik kişilik, ilginç bir benzetme Helin. Orhan mafya işlerini bıraktı, en azından iyice azalttı diye biliyorum. Sıkıntı nedir? -Orhan ağabeyimin mafyatik tavırlarından hepimiz şikâyetçiyiz ağabey. Ali Abdullah’ın gözü Mimar kardeşi İbrahim Hakkı’ya kaydı. Laf attı. -Hepimiz derken Helin? Sende mi İbrahim Hakkı? -Benim bir şeyden haberim yok ağabey. Yarın il dışına çıkacağım. Helin akşam yemek yiyelim deyince geldim. Ben Orhan ağabeyimin tavırlarından şikâyetçi falan değilim. Ali Abdullah anlaması gerekeni anlamıştı. Helin’e baktı. -Hızma bir şey söylemediğine göre sıkıntı sizde Helin. Anlatacak mısın? -Orhan ağabeyimin saldırgan, her an kavga etmeye hazır tavırlarından sen memnun musun ağabey? -Orhan’ın kişiliği böyle Helin. Bu yaştan sonra kişiliğini değiştirmek... Mümkün değil. Sizin sıkıntınız başka Helin öyle değil mi? -Haklısın ağabey. Orhan ağabeyim çok katı, sert, acımasız dediğim gibi mafyatik bir kişilik. Yeni nesil sizler gibi değiliz. Özgürlük bizim için çok önemli. -Anladım Helin anladım. Ali Abdullah kısa bir an düşündü. -Hayatının büyük bölümü yurt dışında geçtiği için sana hak veriyorum. Anlamadığın şu Helin; Aile olarak bazı kurallarımız var. Nasıl ki iş hakkında benim kararlarıma saygı gösteriyorsanız aynı şekilde Orhan’a da saygı göstereceksiniz. Birincisi kimse Orhan’ı bana şikâyet edemez. Babam bile. Herkesten her konuda bilgi alırım ama şikâyet kabul etmem. Orhan 20 yıldır ailemizi koruyor. Bu gün burada yemek yiyebiliyor, çalışıp para kazanıyorsak bunu Orhan’a, Orhan’ın mafyatik kişiliğine borçluyuz. Bunu asla unutma. -Ama ağabey… -Konuyu uzatmayalım Helin. Yarın bana gel konuşalım. Bu konuşmayı da yapılmamış varsayalım. Tamam mı? Helin’in morali bozuldu. Yüzü asıldı. -Tamam ağabey. Özür dilerim. Ali Abdullah tabağını önüne çekti. -Eee. Ben açım, Bir şeyler söylemeyecek misiniz? İlhan Murat işaret parmağıyla garsona işaret etti. 16 Ağustos 2013 Ali Abdullah Karaşahin’in evi. Akşam 21,30 Kapı çalındı. Helin kapıyı açan, yengesi Kibar Karaşahin’le kucaklaşıp öpüştü. Salona geçmeden mutfaktan kahvesini aldı. Gülerek salona geçti. Ağabeyi Ali Abdullah salonda çay içiyordu. Önünde kurabiye tabağı vardı. Ali Abdullah dün gece Helin’in sinirden uyuyamadığını tahmin etmişti. Kardeşini tanıyordu. Helin el öpmeyi modası geçmiş bir gelenek olarak görse de ağabeyinin elini öptü. Oturdu. -Hoş geldin Helin. Orhan’a iyiden iyiye taktın sen. Bu saatte evde olmazdın. -Takma demeyelim ağabey de, haklısın. Orhan ağabeyimi biliyorsun. Gece hayatına düşkün. Ama gittiği her mekânda olay çıkıyor. Belki inanmayacaksın garsonlar bile diken üstündeler. Orhan ağabeyimden bir tek gazeteciler memnun. Hediye aldıkları için. Ağabeyimle konuşsan diyorum. -Orhan’la ne konuşayım Helin? İki üç yıldır bu işlerden tamamen uzaklaştı zaten. Senin tabirinle Orhan’ın mafyatik imajı ortadan kalkarsa aile olarak bundan zarar görürüz. Helin beklemediği bu cevap karşısında bir an şaşaladı. Sehpanın üstündeki tabaktan aldığı kurabiyeyi ağzına attı. Kahvesinden bir yudum içti. -Ne zararı ağabey? Orhan ağabeyimin mafyatik imajının ortadan kalkması bize niye zarar versin ki? -Benim saygın, güvenilir iş adamı imajım Orhan sayesine oldu Helin. -Anlamadım ağabey. Ali Abdullah elindeki fincanı sehpanın üstüne koydu. -Orhan sayesinde araçlarımız güvende. 20 sene önce kamyonlarımıza yapılan saldırıları, İbrahim Hakkı’nın şantiyelerine yapılan saldırıları Orhan engelledi. İlhan, Nuri ve sen Orhan’ın imajı sayesinde rahatsınız. Yirmi sene önce Orhan’la, mafya işlerini ailemizle sınırlı tutması üzerine anlaştık. Orhan doğrudan mafya işlerine girmedi. Aile işlerimizi takip etti. Dün akşam dediğimi unutma. 20 yıldır Orhan sayesinde güven içinde yaşıyor ve çalışıyoruz. -İyi diyorsun ağabey de, Süleyman Yasin Orhan ağabeyim yüzünden aileden atılmadı mı? Ali Abdullah’ın kaşları çatıldı. -Süleyman Yasin aileden falan atılmadı Helin. Yalnızca biraz uzaklaştı. İstemezdim ama Süleyman Yasin bile bu günkü durumunu Orhan’a borçlu dersem bana inan. -İnanırım ama anlamıyorum ağabey. -Süleyman aramızda olsaydı holding avukatlarından biri olarak kalacaktı. Uzaklaştı, akademik kariyer yaptı, piyasada tanınan, itibarlı bir hukuk firması var. Süleyman, Orhan hariç hepimizin hukuk danışmanı ve avukatı. Orhan ailemizin güvenliğinden sorumlu, bunu da en iyi şekilde yapıyor Helin. Kararlarını sorgulamamaya çalış. Rica ediyorum. Helin fincandaki son yudum kahveyi içti. Konuşma bitmiş umduğunu bulamamıştı. -Peki ağabey, nasıl istersen. Ben çıkıyorum. İyi geceler yarın görüşürüz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |