..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Tüm mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan gelir. -Tolstoy
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > salim yılmaz




12 Şubat 2003
geleceğiz  
ömür beklemekle geçti

salim yılmaz


BÖYLE Mİ OLMALIYDI? 12 den 12 ye milyon kere milyon yaşanmaması gereken yaşanılanlardan yüreklere akanların anısına


:BJCB:

GELECEĞiZ

Aylardır bekliyorduk. Biz de biliyorduk geleceğini başkaları da. Öyle bir geliş geldi ki sorma gitsin. Ne dille anlatılabilir, ne kalemle yazılabilir. Beyinleri öyle bir örseledi ki anlatabilmek her babayiğidin harcı değ il. Yaşayan bilir. Yaşamayana, yaşanılanları anlatabilene aşkolsun. Yaşayanlar neyin ne olduğunu kavrayabildi mi dersiniz?
Buradan gitmeliyim. Çember iyice daraldı. Yolcuyla gideceğim. Aylar öncesinden öyle kararlaştırılmıştı. Bakmayın gidip kahveye hafif meşrep kumarımsı oyunlar oynadığıma. Etliye, sütlüye karışmaz bir memur görüntüsü sergilediğime. Hadi istihbaratları o kadar güçlü değil diyelim ya içeri aldıklarına konuşturdukları. Gitmeliyim. Paçayı kaptırmamak gerek. ”Üzüm zamanı köpek ölmez. ” tam da bağ bozumuna yakın meydanı boş bırakmamak gerek. Fırtına ekenlere kasırga biçtirecek olanlara omuz vermek gerek. Bağlantıyı kurdum; zaman mekan belirlendi. Heyecanla bekliyorum. Yine yer değişerek akraba yanına taşındım, oradan görevime gidiyorum.
Öyle ya, ben etliye sütlüye karışmayan bir memurum. Susmak, hinoğlu hin davranmak olmuyor. Merak, merak! Hayret, hayret! Daha da saf biri olup çıktım iş yerimde.
Ailemle, akrabalarla, canlarla kimseye bir şey belli etmeden tek taraflı vedalaştım. Yol hazırlığımı tamamladım. Önceden kesiştirdiğimiz yere zamanında ve hazırlıklı gittim.
Arkadaş, tam belirtilen zamanda geldi. Dakikası dakikasına. Tek geleceğini sanıyordum. Demek benim gibi iki kişi daha varmış. Beraber gideriz. Hem daha güçlü oluruz. Moralim düzeldi iyice.
-Hiç beklemeden gidelim, koku alabilirler.
-Sen gitmiyorsun.(!)
-Ama önceden kararlaştırılmıştı, gideceğim.
-Hayır gitmiyorsun. Karar değiştirildi. Ben tek gidiyorum. Bu iki arkadaşı sana bırakıyorum; bir süre kalacaklar.
“Aman Hoca , kurtar bizi fillerden. ”!
Arkadaşları ayrı yerlere yerleştirdim, belirtilen zamanlarda görüşüyoruz.
Yanında kaldığım akrabalar tedirgin. Bir polis beni soruyormuş. Yok diyorlarmış ama aralıklı gelip gelip soruyormuş. Aylığımı alınca ‘hastalanıp’ eve geldim. Eve gelirken aylığımdan bir paket sigara aldım. Evdekileri akrabalara, komşulara gönderdim. Benden haber gelmeden eve gelmemelerini tembihledim. Tedirgin beklemeye başladım. Kapıya vurulmasıyla fırlayıp kapıyı açtım. Resmi bir polis, beni benden sordu.
Bir elim, cebimdeki para tomarını kavramış durumda, omzum kapının pervazına dayalı, yere basan ayağımın üstüne öbür ayağımı kavuşturmuş vaziyette durup, gülümseyerek:
-Bak hemşerim, kaçtır soruyormuşsun, burada öyle biri yok, tamam mı?
Para tomarını cebine yerleştirdim. Bir daha o adresten beni sormadılar. Orada kalmadığıma polisi ‘ikna’ etmiştim.
Beş parasız kaldım. Babamlara yardım etmem gerekiyor. Nüfus kalabalık. Tarhana aşı, bulgur pilavı da olsa yine para gerek. Midemin ağrısı aylardır geçmiyor. Amaan sende. . .
Emanet arkadaşlara gittim. Halleri bir değişik
-Biz yarın gidiyoruz.
-Ee! Ben?
-Sen kalıyorsun. Bize yol parası vereceksin. Sonra gelip seni alırız.
Doğruca babamlara gittim. Halıyı dürdüm, evden çıkacağım, anam geldi.
-Oğlum ne yapıyorsun?
-Halıyı satacağım ana!
-Bir o kaldıydı satacağın, daha maaşı yeni aldın!
-Kumarda üttürdüm ana.
Ertesi günü arkadaşları şehirden çıkardım.
-Geleceğiz!

Halen gelecekler, on yıl geçti neredeyse.
Hani, ölmeye yakın insanlar vardır. Beyin ölmemiştir, bilinç yerindedir; kişi kendini ölüme hazırlamıştır da çevresindekileri teselli eder; her an alınmayı bekliyorsun ve giderek umursamıyorsun, işte öyle, alışıyorsun. Çevremdekileri teselli ediyorum. ’Korkmayın, bir şey olmaz. ’!
Zaman kısalmasının içersindeyiz. Aylar, bizi yılların yıpratamadığından fazla yıpratıyor. iki ay sonra gördüğün bir arkadaşta sesin yankı yoluyla sana geri dönüyor. Tehlike içinde ve duyarlı insanlar birden yaşlandılar. Sesin yankılanıyor ve aynısını duyuyorsun:
-Ne oldu sana yahu, amma da yaşlanmışsın ha?
Müthiş bir fırtınaya tutulduk; göz açmak mümkün değil. Gün geçmiyor ki dostların ölüm haberi gelmesin. İçeri alınanların haddi hesabı belirsiz. Çetele tutma olanağı yok. Elin kolun bağlı, bekliyorsun. Yüreğinden parçalar kopa kopa, uyuz kediler gibi kendi küllüğünde dörüne dörüne yaşlanıyorsun.
Devletin yayın organlarına ve onun uzantısı durumuna getirilen “özgür ve sansürsüz” basına ne denli güvenilirse, o kadarı bile sinirlerimizi bozmaya, germeye yetiyor. Asıl haber kaynağımız hür basın ve fısıltı gazetesi oluyor. Pimi çekilmiş bomba gibi, patlamaya hazır, yay gibi gerilmiş bekliyorsun. Haberler geliyor:
-Ayakta kal, hayatta kal. Sus. Tanımadığın kişilerle bağlantı kurma, selam göndereni tanıma. Ayakta kal, yerinde say. . .
Salınan arkadaşlar teselli kaynağın. Dinledikçe insanlığından utanıyorsun. Cephede savaşırken amenna. Ama savunmasız ve “yasaların” v. s. lerin güvencesinde olan insanlara bu kadar azgınca nasıl saldırırlar? Dinledikçe insanlığından utanıyorsun ve dinledikçe ayırtına varıyorsun ki insan başka, insanlaşma başka.
Şeklen sana benzeyen herkesin insan olmadığını öğreniyorsun. Yoksa insan bu kadar vahşileşemez. İğrençliğin, hayvanlaşmanın -son sözcüğü geri alıyorum, hiç bir hayvan bu derece adileşemez- bu kadarı olmaz, olamaz.
İçerden yeni çıkan bir arkadaşa gittik. Ona geçmiş olsun, bize gözün aydın. İçerden yeni çıkan felsefe öğretmeni arkadaş konuşuyor; sesi öfke ve kırılganlık dolu:
-Arkadaşlar; sakın korktuğumu, yıldığımı sanmayın! Bunca ay işkence gördüm, gerekirse yine gider aylarca, yıllarca işkence görürüm. Ama arkadaşlar ben içeri niye girdim?
Saatlerce konuşmadan sonra aynı arkadaş özetliyor ve sözü noktalıyor:
-Bir şeyler olması gerekiyordu, olacaktı ve oldu. Sorarım size arkadaşlar; böyle mi olmalıydı?




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anı kümesinde bulunan diğer yazıları...
unuttum
4 mayıs zeytinburnu


salim yılmaz kimdir?

çiçeğe sevginin, çocuğa saygının doruklarında yaşayan dinsel inanışlara aynı uzaklıkta yaşayan safkan melezim

Etkilendiği Yazarlar:
çoooook


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © salim yılmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.