"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
4 MAYIS '89 ZEYTİNBURNU Salvo. Sağnak. Karınca sürüsü içindesin. Çevrene üşüşmüşler, seni parçalayacaklar. Diri diri yem olacaksın. Belki tatlıya bulanmışsındır. Bu kadar azgın saldırmazlar yoksa. Ölümün soğuk soluğunu ensende duyuyorsun. Seni parçalayacaklar. Duran ayaklar ve yağmur yağarcasına ve tipide kar taneleri gibi coplar. Duran ayakları ve inen sopaları görüyorsun. Sonra? Sonra duymuyorsun, görmüyorsun. Acı?!! Yeni darbelerde. Birazdan acı da yok. Tekme, taban, cop. Niteliklerinden tanıyorsun. Seni öldürecekler, başını koru. Bloknotunu başına kalkan yapıyorsun. Karşında dizi dizi duranların, kol kola girip etten duvar oluşturanların, insan olduklarını sanıp göz göze gelmeye çalıştın. Gördün ki onlar; bakışları boşaltılmış, yüzleri anlamsız öfke ünlemleriyle dondurulmuş kurşun askerler. Öykülerdeki sevimli kurşun askerlere acıyorsun. Bunlar kurşun asker olamaz. İnsanlık düşmanlığına, katliama programlanmış robotlar. Çevikmiş. Hıh. . . Ayaklar yürümeye başladı. Başını koru. Tekme, taban, sopa sayısında azalma yok. Başını koru. Ezilmek, ölmek istemiyorsun. Yerde tortop kümbet oluşturuyorsun. Hedef daraltıyor, başını ayakların gidiş yönüne çevirmiş korunuyorsun. Okudukların, duydukların aklına geliyor. Bağırınca vuruş şiddetini azaltıyormuş işkenceciler. Kendinde inanmıyorsun, bağırmana, sana bile komik geliyor bağırman; gülüyorsun. Canın bağırmak istemiyor. Sonra ayırdına varıyorsun ki, işkencede değil, katliamdasın. Susuyorsun. Tekmeler, sopalar; iyice yumuluyor ve yamultuluyorsun. Böyle olacağını biliyordun. Bu şiddette ve böyle uzun süreceğini kestirememiştin. Linç edileceğini bilemezdin. Seni öldürecekler. Seni linç edecekler. Öldürdüklerine yenilerini eklemek isteyenler, cenaze töreninize saldırdılar. Seni öldürecekler. Korku, heyecan yok. Seviyorsun kendini. Karşı karşıya duvarlar oluşturduğunuzda da korku yoktu. Öncesinde belki, sonrasında yoktu. Seviyorsun kendini ve sakinliğine şaşıyorsun. Ölmek istemiyorsun. Kurtuluş? Belkiler sıralanıyor beyninde. İyi ettin, karınca yuvasına düşmeden önce nitro-gliserin tablet aldığında, kalbin öfkenin doruğunda sana bir oyun oynamasın diye. Darbeleri saymayı düşünüyorsun. Tüh be, baştan niye düşünmedim diye, kendinden yakınıyorsun. Saymayı başaramıyorsun. Sayabileceğinden daha kısa süreli ve çok geliyor darbeler. Yetmiş iki. Yok olmuyor. Saymaya yetişemiyorsun. Kurtulacağını sanmıyorsun. Bir saate yakın sokak savaşı izleyeceğini henüz bilmiyorsun. Sığındığın evin, camının kırılması nedeniyle, seni it sürüsünün arasına atmak isteyeceğini de. Bir miğferlinin, önünden yana sıçrayıp, korunma düzeni alarak, korkuyla, kaba etine cop sallayacağını da. İşin en kötüsü, it sürüsünün artçılarının içinde, başın dimdik cop yağmurundan ıslanarak yürürken, kavga alanını terk etmenin üzüntüsüyle, derinden derine yüreğinin sızlayacağını da bilmiyorsun. Bildiğin tek şey, seni öldürecekler. Linç edileceksin. Kan istiyorlar, can istiyorlar. Linç edileceksin. Kurtulmalısın. Az ilerinde, hemen sol yanında küçücük bir kız. Dayak yiyor. Bir şeyler yapamamanın üzüntüsünü duyuyorsun. Bağırıyorsun, hareketleniyorsun. Sağanak şiddetleniyor. İşte, eşek arılarını üstüne çektin. Dayan. Diren. Göz açtırmıyorlar. İlk fırsatta yana bakıyorsun. Kız, yüzükoyun, eller, ayaklar yana açık ölü gibi yatıyor. Kıpırtısız. Öldü mü? Bilmiyorsun. Acımak, üzülmek gerekir mi kestiremiyorsun. Artık ona vurmadıklarını, çiğnemediklerini görüyor, seviniyorsun. Sağanak devam ediyor. Tekme, taban, cop... Seni öldürecekler. Aklına sevgilin geliyor, gülümsüyor, ’Ölünür’ diyorsun. Soluğun kesiliyor. Dayan. Ölme. Diren. Sevgiline kavuşmadan ölmek yok. Dayan. Beynini, ölmemeye programlıyorsun. Rahatladın. Ölmeyeceksin. Kurtulmalısın. Seni öldürecekler. Linç edecekler. Kurtulmalısın. Sevgiline kavuşmadan ölmek yok. Verdiğin sözü anımsıyorsun. Ölmek yok. Diren. Ölmemelisin, başını koru. Sözünden dönemezsin, başını koru. Dayan. Dayanmalısın, direnmelisin. Güç topluyorsun. Artık darbeleri umursamıyorsun. Sözün var. Beynini ölmemeye programladın. Başını koru. Kurtulmalısın. Kalkanının altından başını yan çevirip bağırıyorsun. Anımsıyorsun, arkadaşın öyle kurtulmuştu 1 mayıs tutsaklığından. Aynı taktiği denemelisin. - Ben öğretmenim! Ben öğretmenim! İki sözcüğü biteviye bağırıyorsun. Bazı sopaların, copların havada donduğunu görüyorsun, için serinliyor. Bir umut, ’kutsal’ öğretmen kurtulabilir. Bir kısa umut. Durmadan tekrarlıyorsun cümleni. Daha hışımla geliyorlar üstüne. Sağanak, bardaktan boşanırcasına. Sopaların birbirine çarpma seslerini duyuyorsun. Sağanağın şiddeti sesini kısamıyor. Acıyarak, acı içinde, öfkeli bağırıyorsun şimdi. Bir ses, sanki bir insan sesidir duyduğun: - Ne! Öğretmen misin? Çevik kuvvetin arasından öğretmen kimliğinle geçmiş, cenaze kortejinde tanımadığın insanlarla kol kola girmiştin. Özel yanıt vermiyorsun. Yüzüne bakmıyorsun. Sağanak yağmura dönüşüyor. Durmadan cümleni tekrarlıyorsun. - Durun! Öğretmenmiş! İnsancıl sesin sahibinin elleri yakandan tutup seni kaldırıyor. O an başını koruyamıyorsun. Bloknot kalkanın yana düşüyor. Salvo. Kafanda yumrular. Yanlamasına gelen bir cop görüyorsun, elini kaldırıyorsun. Sağ bileğin şişiyor, dişlerin ağzına dökülüyor. - Bırak ulan!. . . Çok sesli ulumalar. - Öğretmenmiş! - Bırak ulan! Bıraksana!. . . Sağnak. Birden dikiliyorsun. Dimdik. Donuyor robotlar. Dişlerini öfkeyle tükürüyorsun. Burnunu çekerek, dolu dolu kanlı balgamını yeniden tükürüyorsun. Kan, at sineklerini yeniden başına üşüştürüyor. Dimdik duruyor ve bütün nefretini kusarak tane tane, hece hece: - Ben öğ-ret-me-nim! Diyorsun. Susuyorsun. Kurtarıcın, arkalara doğru olanca gücüyle itiyor seni. Sahi, o da ıslandı mı yağmurdan? Ayaklar seyrelmiş. Kızan zamanı, kuyruk sallayan it sürüsü içindesin. Deneyimlisin, hedef küçültüyor, kalkanını kullanıyorsun. Salvo. Seyrek ve iri taneli sağnak. Başını koru.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © salim yılmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |