İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret |
|
||||||||||
|
İkinci gün matematik sınavındaydık.”Başlayabilirsiniz!..”diyen yumuşak , tatlı, ama yüreğimize saygı pompalayan bir sesle beraber kapandık kağıtlar üzerine. Daha ilk sorumu okumuş, çözümüne henüz geçmiştim ki, yanımdaki sandalyeye gelip oturdu, bize soru kağıtlarını dağıtan öğretmen. Dönüp baktım, O da bana baktı; gülümsedi. Ben de gülümseyerek karşılık verdim. Bayandı, oldukça iri yapılıydı. Sarıya çalan saçları omuzlarına düşüyordu dalgalanarak. Açık tenliydi, yeşil gözleri vardı. Gri bir etek üstüne siyah bir gömlek giymişti. Tam bir Atatürk Türkiyesi’ nin öğretmeniydi..Öğretmenlik yaptığım yıllar boyunca onun gibi giyinmeye, onun gibi oturup kalkmaya hep dikkat ettim. Köy ilkokullarında çalıştığım yirmi dört yıl içinde bile bir kerecik olsun başımı örtmedim, şalvar giymedim. Öğretmeni inceleme ve gülme işim bitince tekrar döndüm işlemlerime. Öylesine çabuk okuyup, çabuk yargıya vararak çözüyordum ki problemleri; beş problem beş dakika sürmedi sanırım. İşte bitmişti!Yanımda oturan öğretmen dikkatle beni izledi durdu. Onun bakışlarıyla yarışmıştım adeta.Tam kağıdımı ona doğru uzattım ki; kolunu omzuma atıp kulağıma eğildi.”Adın ne senin?” dedi.”Tayyibe “dedim usulca. Daha sonra öğretmenimin adını, hangi ilkokuldan mezun olduğumu sordu bana.”Aferin sana!” deyip kağıdımı aldı. Tabii dışarı çıkabileceğimi de.. Sevinçle fırladım dışarıya. En büyük ablamın eşi bekliyordu beni okulun kapısında, diğer velilerle beraber. Bu kadar erken çıktığımı gören eniştem kızgınlıkla: ”Neden hemen çıktın, yapmadın mı yoksa?” dedi. ”Hayır hepsini yaptım enişte, hem de oradaki öğretmen bana aferin dedi” dedim. Eniştem pek inanmışa benzemiyordu bana ama hepsi doğruydu işte. Hayatımın en çabuk biten, en başarılı sınavıydı bu. Sorulan sorulardan birini hala hatırlıyorum desem inanmayacaksınız. Aynen şöyleydi: Eni 7, boyu 9, yüksekliği 3 metre olan ahıra 9 tane hayvan konuluyor. Hayvan başına ne kadar hava düşer? 7x9x3=189, 189:9=21 metre küp hava düşer demiştim o zaman. Şimdi olsa dokuz, dokuzu alıp götürür istediği yere; sevişirlerdiJ)) yedi çarpı üç, bu da eder yirmi bir metre küp derdim. E yani onca yılda izin verin de bu kadarcık akıllandım sayayım kendimi, emi? 21 metreküp havayı düşündüğümde, o zamanın hayvanları çok şanslıymış diye geçiririm aklımdan. Çok oksijen aldıkları için de pırıl pırıl tüyleri, parlak gözleri, semiz etleri, süt dolu memeleri oluyormuş meğer. Bir de kocaman boynuzları!..Şimdi ise hacmi daralta daralta ne hale getirdik hayvancıkları!..Balıklar sudan fırladı, kuşlar toprağa düştü, tavuklar ise tüysüz türbesiz kaldı birbirine sürtüne sürtüne; ağdalandılar. Sahi ağda dedim de; benim ilk ağda ile tanışmam bu çağlara rastlar. İlk denemeyi aynı sınıfta okuduğum iki arkadaşımla birlikte yapmış,başarısız olmuştuk. Hazır ağdalar yoktu o zamanlar; olsalar bile halimizden kim anlar, kim satın alırdı onu bize acaba?!Yaşasın doğal ağda!..Çam sakızı yani!..Oramıza buramıza bulaştırmış, tenimizden kaldırmak için ne acılar çekmiştik. O arkadaşlarımdan birini görsem hatırlatacağım bu olayı ama ne mümkün!..Birisi Ankara, öteki İstanbul’un bilinmez adreslerine gelin gitti. Sanırım bu olayı hatırlamak kahkahalara boğardı bizi. Neyse gelelim tavuklara!..Onlara bir teşekkür borçluyum gerçekten. Bana bu olayı yeniden yaşattıkları için. Lakin kendilerinin halini bir görseler benden beter olmuşlar inanın!..O kadar sıkış tepiş içindeler ki toprağa uzanacak boşluk bulamadıkları için hep yıldızlara bakıyorlar. Bir yıldızlarımız kalmıştı bakıp hayal kurduğumuz...Neredeyse onları yiyecekler. Bereket erişemediklerinden birbirlerini yiyorlar. Ne tatları var, ne de tuzları bu yüzden. Horozlar dersen tadı tuzu olmayan tavuklardan bıkmış durumdalar. Yazık ya!..Aynen insanlara benziyorlar. Kırkında, ellisinde adamlar çocukları yaşta sevgili buluyorlar kendilerine..Çocuk yaştakiler ise tam tersi!..Anneleri yaştaki hanımları seçiyorlar. Nasıl garip bir döngüyse bu!..Tabii bu olaya bir de tersten bakmak gerekir bence! Biraz ayıp olacak ama; yapılan tercihlerde bayanların da eğilimi yadsınamaz bir gerçek..Şimdi diyeceksiniz ki; ”gönül bu canım!..Çiçeğe de konar,ağaca da!” Haklısınız! Unutun gitsin ne dediğimi. Bir şey dememiştim zaten..Siz bilirsiniz! J)))) (Devam edecek)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tayyibe Atay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |