Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Fatma Hanım yaklaşık altı ay önce buraya yatırdığı oğlu Erdem’i her gün bitkin ve sağlıksız görmekten çok yorulmuştu. Oğlunu iyileştirmek için elinden hiçbir şey gelmeden öylece oturup beklemek onun için katlanılması imkânsız bir cehennem azabı gibiydi. İnsan uzun zaman hastanede kalınca her ne kadar mecburiyetten de olsa orası onun için evden farksız oluyor. Doktorlar, hemşireler hatta diğer görevliler size akraba gibi samimi ve içten davranıyor. Hele hele orada tedavi gören hasta, sekiz yaşında günahsız bir çocuksa zaten onların içinde var olan acıma ve merhamet hissi en üst seviyeye ulaşıp bütün benliğini sarıyor. O gün, Fatma hanım da bu duygulara güvenerek evine gidip biraz meyve ve temiz çamaşır almak için oğlu Erdem’i hemşireye emanet edip hastaneden ayrıldı. Erdem ise bunu fırsat bilerek yatağının yanındaki dolaba gizlediği küçük balonunu aldı ve büyük bir hevesle şişirmeye başladı. Şişmiş tombul balon Erdem’in gözünde o kadar güzel ve değerliydi ki onlar arasındaki bağ futbolcu ile topun, ağaç ile yaprağın, araba ile tekerleğin ilişkisi kadar kuvvetliydi. Erdem hiç vakit kaybetmeden balonuyla oynamaya başladı. İlk olarak yatakta başlayan oyun daha sonra yatağın sınırları dışında devam etti. Ta ki o tombul ve kaçamak oyuncak hastane kokulu odanın açık penceresinden süzülünceye kadar. Erdem hastane odasındaki tek eğlencesinin yok olmasına dayanamazdı. Onu bir baba gibi sahiplenmişti ve küçücük yavrusunun göz göre göre intihar etmesine sessiz kalmadı. Bir an bile tereddüt etmeden saniyeler içinde balonun peşinden koştu, pencerenin pervazına doğru hafifçe zıpladı ve onu yakalamayı başardı. Balonu yakalamasına yakalamıştı ama bu onun betona çakılmasına engel olmadı. Küçücük hastalıklı vücudu ne kadar yorgun olursa olsun bir oyuna hayır diyemedi ve bu hatası onun sonu oldu. Kadere bak ki Erdem doğmadan üç ay önce onunla aynı hastalığı paylaşan babası bunu kaldıramadığı için yine aynı hastane odasının penceresinden kendini bırakmıştı. Dakikalar sonra neredeyse bütün hastane Erdem’in soğuk ve kederli cesedinin başına toplanmıştı. O sırada çevrede bulunan herkes “ bu çocuğun annesi nerede? , yazık sahip çıkanı bile yok, herhalde kimsesizmiş” gibi cümlelerle olayı iyice dramatize hale getirmeye başlamıştı bile. Olayın basına intikal etmesinden korkan hastane yönetimi ise adeta, olimpik sporcu edasıyla çocuğu morga taşıyıp bütün ihmal kanısına yol açabilecek delilleri ortadan kaldırmıştı. Zaten bir saat sonra hastaneye gelen ambulans konvoyu Erdem olayını birazcık soğutmaya yetti. Şarampolden yuvarlanan belediye otobüsü onlarca insanın yaralanmasına sebep olmuş ve hastaneyi can pazarı haline getirmişti. Bu sırada bencillik hissinin, kibrin, ihtiras ve makam hırsının gözünü kör ettiği doktorlardan biri olan Cenk Bey durumu en ağır hastayı bulup iyileştirmek ve kahraman olmak istiyordu. Her ne kadar duyguları yüzünden zebanileşmiş biri olsa da Cenk Bey alanının en başarılı cerrahlarındandı ve bunu kimse inkar edemezdi. Dört harfli zebani büyük bir heyecanla kendi kriterlerine uygun bir hasta ararken tan önünden, yüzü tanınmayacak halde olan, karın çevresindeki organ zedelenmeleri dolayısıyla gövdesi mosmor kesilmiş bir kadın geçiriliyordu. O ise hiç vakit kaybetmeden hastayı sahiplendi. Sedyeyi hemen hastasıyla ilgilenebileceği sakin bir yere aldırdı ve onu hayatta tutmak için ne gerekiyorsa yapmaya başladı. Ne var ki yüzü tanınmayacak halde olduğu için kimliği belirlenemeyen kadının iç organlarının neredeyse hepsi zarar görmüştü. Onu iyileştirmenin tek yolu ise acilen yapılması icap eden organ nakli. Bu durum Cenk Beyin moralini tamamen sıfır noktasına çekmişti. Şimdiden sonra bu vakadan kendine mucizevi bir hasta bulamayacağı için elindeki yarı ölü kadınla idare etmekten başka çaresi de yoktu. Tamamen bir kaos ortamında, alelade yöntemlerle hayat kurtarmaya çalışan hastane ahalisi bu sefer medyada yer almaktan kurtulamamış ve büyük bir tepki çekmişti. “ FLAŞ FLAŞ FLAŞ Yaptığı çoklu organ nakli ameliyatıyla büyük ses getiren Prof. Dr. Cenk AYVAZ gayri resmi yollarla organ nakli yaptığı gerekçesiyle İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Ekiplerince tutuklandı. Aynı zamanda hastane morgundan kaybolan cesede ait bazı izler Dr. Cenk Ayvaz’ın eşyaları arasından çıktı. Her iki usulsüz olayla da ilişkisi bulunan Ayvaz tutuklanarak ceza evine yerleştirildi.” Cenk Beyin tutuklanmasının ardından onun nakil yaptığı hasta kadına verilen organlar mahkeme kararıyla geri alındığı için kadın daha fazla dayanamadı ve hayatını kaybetti. Tabii morgdan kaybolan cesette Cenk Beyin itirafıyla beraber bulunmuştu. Her iki cansız bedende gerekli işlemlerden sonra kimsesizler mezarlığında yan yana gömüldü. Dava sonuçlandığında ise o yan yana duran mezarların içinde bir anne ile oğlunun yani Fatma Hanım ile Erdem’in bedenleri olduğu anlaşılacaktı. SENANUR BUDAK
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Senanur Budak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |