Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Hakan Yozcu Hayat, keskin bir kılıcın ucunda yalın ayak koşmak gibidir. Yaşamak, acıyı, kederi, hüznü ekmeğe katık etmek gibidir… İnsan olan mutlaka yaşamında tatmıştır acıyı, üzüntüyü, kederi… Sıkıntıyı yaşamıştır, yoksulluğu görmüştür, açlığı tatmıştır; ama her şeye rağmen insan olmayı, insan kalmayı başarmıştır… Onuruyla, azmiyle, çabasıyla ayakta kalmayı başarmıştır… Hayatla mücadeleyi ömrünün son anına kadar bırakmadan sürdürmüştür… Geçmişte insanları etkileyen, onlara yol gösteren büyükler vardır… Bu büyükler, adamı adam yapar… Alır onu, çocukluğundan beri eğitir, büyütür… Dün bir şiir okudum… Bu şiir, belki de şu an kadar okuduğum bütün şiirlerin en anlamlısı, en güzeliydi… Özlem, hasret, sevgi, birlik ve beraberlik kokuyordu… Bu şiir, yılların ötesinden geliyordu… Selam ve sevgi yolluyordu… Yıllar önce Güvercinlik Köyü’nde yaşamış Rahmetli büyüğümüz, ağabeyimiz Talip Güvel’in şiiriydi… Talip Güvel, Güvercinlik Köyü’ne ve insanına duyduğu özlemi dile getiriyor… Köydeki her vatandaşa selamlarını, saygılarını ve selamlarını iletiyor, şiirin o büyülü sözleriyle… Şiiri okuyunca dayanamadım… Ağladım… Ağladım… Ağladım… Talip Güvel, belki de bu gün beni yapan, beni eğiten, beni bu günlere getiren bir büyüğümdü… Ben, daha ortaokula giderken, istisnasız her Pazar bize gelir, beni karşısına alır ve saatlerce anlatırdı. Yaşadıklarını, gördüklerini anlatırdı… Okuduğu kitapları anlatırdı… Yazarları anlatırdı… Halk hikayelerini anlatırdı… Belki de Leyla ile Mecnun’u, Köroğlu’nu, Karacaoğlan’ı, Ferhat İle Şirin’i, Arzu İle kamberi ilk defa ondan duydum… Her hikayenin sonunda da bana kıssadan hisse çıkarırdı… Çok gezmiş, çok yer görmüş bir insandı Talip Güvel… Ben yine, Fransa’yı, Paris’i, İtalya’yı, Roma’yı, İspanyayı ondan öğrenmiştim. Avrupalıların yaşamlarını, giyimlerini hep ondan öğrendim. Meğer benim için bir hayat okulu öğretmeniymiş o… Bunu yıllar sonra anladım… Üniversite yıllarımda da beni hiç yalnız bırakmadı. Yaz tatillerinde yanıma gelir, okuduğu kitaplardan anlamını çıkaramadığı sözcükleri bana sorar öğrenirdi… “Öğrenmenin yaşı yok derdi.” Ve bana bu zevki o verdi… Bir gün rahatsız olduğunu öğrendik… Türkiye’ye gitti… Hastalığı, geri dönmesine izin vermedi… Son yıllarını hep özlemle geçirdi. Kıbrıs’a karşı, Güvercinlik Köyü’ne karşı hep ayrı bir sevgi besledi… Ölmeden önce son bir kez daha gelmek ve bu güzel toprakları bir defa daha görmek, herkesle helalleşmek istediyse de hastalığı buna izin vermedi… O da duygularını, hasretini, özlemini dizelere döktü… Halk Şiirinin o büyülü edasıyla dile getirdi bu özlemini… Adeta bir Karacaoğlan edasındaydı şiiri… Buram buram hasret, özlem ve sevgi kokuyordu dizeleri… Güvercinlik kokuyordu… Mağusa kokuyordu, Kıbrıs kokuyordu… Yıllar önce gelip yaşadığı ve sıkıntılar çektiği Güvercinlik Köyü’ne yine de özlem duyuyordu… aç kaldığı, susuz kaldığı, ışıksız kaldığı, araçların olmadığı bir dönemde yaya kaldığı Güvercinlik Köyü yine de büyük bir özlemle gözlerinde tütüyordu… Sorduğu, selam söylediği şiirdeki kişilerin hemen hepsi yok şimdi Dünyada… Hepsi de geldi geçti bu Güvercinlik Köyü’nden… Ne Torun kaldı, Ne Yozcu kaldı, ne Yusuf Çil, Hamza Topuz, ne Derviş Bertiz, ne Mehmet Keleş, ne Musa Tilim… ve ne de kendisi Sevgili Abimiz Talip Güvel… Yeni bir umut diye geldikleri, yeni bir hayat diye geldikleri, yeni bir dünya diye geldikleri Güvercinlik Köyü artık ebediyette kaldı onlar için… Hepsini saygıyla anıyor, kendilerine Tanrı’dan rahmet diliyorum. Talip Güvel’in ölmeden önce Güvercinlik Köyü’ne yazdığı özlemini dile getiren şiiriyle yazımı noktalıyorum. Bir sevgi, bir özlem ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi: NE HABER? “Rüyamda ben bazı, köyü görüyom, Söyle Oğuz, köyümüzden ne haber? Tüm elimize uzun ömür diliyom, Anlat Torun, elimizden ne haber? Orda yokuz; ama sizle yaşıyok, Günde, sizin hayaliniz taşıyok, Dostlar nasıl oldu, burada şaşıyok, Yoscu Dayı pirimizden ne haber? Köyde iken sıkıntılar yaşadım, Acı, ekşi, sözleriniz boşadım, Küçük büyük, her köylümü okşadım, Musa Tilim serimizden ne haber? Hastayım, derdimi silemiyorum, Derdim engel, köye gelemiyorum, Sizler nasılsınız bilemiyorum, Hacı Koday dirimizden ne haber? Ölene Tanrı’dan rahmet dilerim, Kalana konuşur benim dillerim, Yediden yetmişe selam söylerim, Yusuf Ağa Çil’imizden ne haber? Talip GÜVEL siz dostları arıyor, Sizsiz geçen günlerini kınıyor, Şimdi Kıbrıs nasıl, size soruyor, Kuzey Kıbrıs yerimizden ne haber?”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |