"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
"Hayrola kardeş, ne derdin var senin ya? Ardından usulca yanına çöktüm ve bir tek sigara yakıp ağzına sapladım. Sözüm zavallının suikastçı hıçkırıklarını tetiklemişti, içli bir ağlama nöbetine tutuldu ve saniyeler sonra ağzındaki sigaradan derin bir fırt çekti. Böylelikle söbü kafası griye yakın bir renge büründü. Sonra ağaç dalından bozma koluyla az ileride duran bakkalı işaret etti ve konuşmaya başladı: "Sorma be kardeş," dedi. "Şu bakkala bir hatun girdi ki Afet-i Derya'dır ona tutuldum. Gel gör ki benim şu ecüş bücüş şeklime bakarsan anlarsın derdimi" diyerek kafasını eğdi. O sıra da zavallının havuçtan burnunun üzerine mıhlanmış kömür tanesinden gözlerine baktım, gerçekten pek tipsizdi. İçim burkuldu doğrusu. Ortamdaki kasveti dağıtmak adına kaldırımın köşesinden bir avuç kar aldım ve zavallının bacak arasına sapladım: “Ulan,” dedim, “ Dert ettiğin şeye bak. İstediğin şekil olsun be, çaresi var kardeşim” Kardan adam saplamanın şiddetiyle önce irkildi sonra gördüğü çıkıntılı manzaradan hoşnutsuz söylenmeye başladı: “ Yahu ayıp be ağbi yaptığın. Biz ne diyoruz sen ne anlıyorsun.” Çomaktan bozma eliyle önündeki çıkıntıyı zor zahmet dağıttı. Usulca kafasını okşadım ve elimi omzuna attım: “ Bozulma oğlum hemen, şaka yaptık lan. Ben seni öyle bir şekle sokacağım ki şimdi, o kız varya o kız gelip yalvaracak sana, kardan oğlanım beni bırakma diye. Bekle sen.” Kardan adamın tedirgin bakışları arasında etrafı eşeleyip kendime tahtadan birkaç heykel aparatı buldum. Sonra civardaki karları güzelce soğuk mahluğun yanına yığdım. Heyecanlanmıştım, hevesle ellerimi bir birine sürtüştürdüm ve yerde oturan ucubeye: “Kalk bakayım ayağa.” Diye seslendim. Ağır ağır doğruldu yavrucağız ve karşıma dikildi. Elimdeki tahta parçasıyla yamuk kafasını düzelttim ve geriye taranmış muhteşem kardan saçlar yaptım ona. Sonra biraz yüzüne şekil verdim ve üzerimdeki deri montu çıkarıp üzerine giydirdim. Ağaç dalından kolunu söküp yerine kardan güzel kollar iliştirdim. Dakikalar sonra işim bitti ve birkaç adım geri çekilip şaheserime baktım: “Of of of, ulan var ya şu halinle Miss Alaska’ya katıl birinci olmazsan bırakıyorum bu mesleği.” Dedim. Kardan adam şöyle bir üstüne başına bakmak istedi ancak civarda ayna yoktu. Kar yumağı, ortalıkta turlayıp ayna aramaya başlayınca elimle yolun karşısındaki mağazayı işaret ettim ve: “ Git şu vitrinin camından bak gel kendine,” dedim “ Dikkat et ama arabalara ezilip de mundar olma başıma.” Zavallıcak gitti dakikalarca kendine baktı ve gülümseyen kömürden ağzıyla yanıma döndü. Karla yaptığım yeni eliyle omzuma dokundu: “Sağ olasın ağbi.” Dedi. “Seni karşıma Allah çıkardı.” Sonra gülen yüzü birden ifadesizleşti ve kömür karası gözleri arkamda bir yere çivilendi. Kafamı biçare bakkala doğru çevirdiğim an ne göreyim; siyahlar içindeki karamel teniyle ve sarının her tonunda parlayan saçlarıyla yegâne sevdiğim kadın, aşkım süzüle-süzüle bakkaldan çıkıyor. O esnada namussuz kardan adam, “İşte ağbi,” dedi “ Ben bu Serengeti kısrağına vuruldum” Duyduklarım vücudumdaki tüm kan hücrelerini beynime sıçratmıştı. Gözlerimi, kafası griye çalan kardan adama diktim ve: "Ulan benim kıza mı asılıyorsun sen?" Diyerek az önce giydirdiğim deri monttan kavrayarak yukarı kaldırdım. Çapkın kar küresi, parmak uçlarına kadar yükselmiş ve endişeye kapılmıştı öyle ki göz diye suratında duran kömürlerden biri yere düştü. Korkuyla kem küm edecekti ki bir yumrukta kafasını gövdesinden uçurdum. Tuz buz olan kafasının kardan polenleri uçuşurken hızımı alamadım ve sıkı bir yumrukla da karnını deldim. Kavga kaçınılmaz olunca o da bana bir yumruk savurdu. Kafamda patlayan kardan eli param parça oldu; ancak nankör şaheserimin eli ağırdı. Attığı yumruk beni yıkmaya yetmişti. Böylelikle kafası ve tek kolu eksik zamparayla kıyasıya mücadelemiz yerde devam etmeye başladı. O esnada Sibel’in kadifeden yumuşak elleri beni kolumdan kavradı: " Tarık ne yapıyorsun, aklını mı kaçırdın sen? Yerde yığılı kar kütlesine birkaç tekme daha savurdum ve olduğum yerden kalktım. Üstümü başımı düzeltip ceketimi sırtıma giydim. Sızlayan yanağımı elimle ovuştururken: " Boş ver Sibel," dedim "Beni s*ktiret. Siyahlar sana çok yakışmış.” Sonra hızlıca oradan çekip gittim ve soğuğun karla örülü koynuna karıştım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fatih Onaydın, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |