"İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Sensizlik benim için çok derin bir uçurumdan düşmekti aslında. Sensiz hayatımda yaşadıklarım, yanımdaki insanlarsa o uçurumdan düşerken tutunduğum eğreti dallardı. Acılarla katılaşan, kırıldıkça sağlamlaşan ruhumla meğer ben ne kadar sahte bir hayat yaşamışım. Yaşıyorum hala… Hep bir yanı eksik kalıyor insanın. Yaptıklarıyla, yapmak istedikleri örtüşmeyince hep yarım kalıyor insan. Tutamıyor kimsenin elini, kendi elinden bile tutamazken. Seviyorum diyemiyor, sevdiğinin başkasına söylediğini bildiği halde. Normalleşemiyor, anlam yükleyemiyor yaşadıklarına ve hatta kendini bile unutmak istiyor bazen. Ümitsizlik içindeyken sadece ümidini kaybetmiyor insan severken. Bu garip tezadı yaşıyor hayatı boyunca. Ulaşılmazı istiyor, gelmeyecek olanı bekliyor, sevmeyeni seviyor, özlemeyeni özlüyor, olmayacağı oldurmaya çalışıyor insan ümitle severken. “ Bitmişe bitmezi yüklemeyelim. “ denilince durup düşünüyor. Bitmiş ne ki acaba? Biten ne zaman bitti? Bitmek ne demek? Bitmemişliği yaşarken ve yaşatmaya çalışırken bitmiş nedir ki? Sevgi mi biten? Sevilmek isteği mi? Cesaret mi? Bitmez yüklenmeye çalışılan bitmiş ne ki? Ben bunu hiç öğrenemeyeceğim sanırım. Bu kadar bitmezken içimdeki her duygu, ben bitmişi anlayamayacağım bu kesin. Anlayabilseydim eğer şimdi senin olduğun bu şehirde, yine sensiz, yine seni görebilme ümidiyle, yine aynı heyecan ve istekle, sesini bile duyamazken böyle acı çekerek dolaşabilir miydim sence? Ben bitmişe bitmezi yüklemekten değil, bitmeyecek sevgiyle birbirimize sımsıkı sarılmaktan bahsetmiştim oysa… Şu bir gerçek ki, hiç bir şey yapmasak da biz, birbirinin üzerinden atlaya zıplaya hızla geçen yıllar var. Değerini sadece kaçırdığımızda anladığımız, bize hep bıyık altı gülen çılgın bir zaman var. Bunlar yetmezmiş gibi dişlerinin arasına isteyerek, bilerek, özenle uzandığımız, adı normalleşmek olan rutin bir hayatımız var. Her işimizi başkalarının yapmasına alışarak geçirdiğimiz, bu yüzden yularımızı da fark etmeden başkalarına verdiğimiz, cesaretimizi kaybettiğimiz bir dünyamız var... Yaptıklarımız başka, istediklerimiz çok başka, hissettiklerimiz daha çok başka... Yaşadığımız hayatın kaçta kaçı bizim hiç düşünmüyoruz bunu? Bir şarkıyı dinlerken, yanımızdakilerin bilmemesi gereken birini hatırlayarak, belki de ağlamak isterken sırf onlar anlamasın diye kaç defa rol yaptık? Çalıştık, kazandık, yığdık sorumluluk adına iyide kendimiz için ne yaptık? Var mı böyle bir hakkımız? Yoksa eğer kim aldı bunu elimizden? Biz başkalarının hayatını yaşarken ya da başkaları bizim hayatımızı yaşarken, aslında kim neyi, ne kadar yaşıyor farkında mıyız? Rutinimizdeki görünen sıradan başarımız mı, yoksa gönlümüzün istediği mi dense cevabımız ne olur? Aynaya baktığımızda gördüğümüz gerçek biz miyiz yoksa her ortama uydurduğumuz, takıp çıkartmaktan yıpranmış maskelerimizden birimi? Benim için hayat sevmekle başlar, severek devam eder, sevilmesem de sevmeye devam ederek biter. Hayattaki tek gerçek sevgidir. O yüzden bu soruların hepsine verecek cevabım var dürüstçe. Ah sevgi... Bitmez, yenilmez, bıkmaz, tükenmez, kesilse de yeniden çıkan bir kertenkele kuyruğu gibi hep kendini tazeleyen yok edilemez sevgi... Sahilde gezinirken aklına düşen ismi kumlara yazdıran sevgi. İçinde kelebekler uçuran, her yanı mis nergis kokutan sevgi. Dağlanmış gibi canını yakan, bir dövme gibi ruhuna kazınmış sevgi. Avuçlarının içinden kayıp gitse de gençliğin ve tüm dünya, yine avuçlarında kalan tek şeydir sevgi. Sökemediğin bir mıh gibi kazınmıştır göğsüne, kımıldasan acıtır, gülsen yakar, ağlasan kanar sevgi. Bekler, beslenir, çoğalır senden bağımsız sevgi. Ulaşırsa hedefine ölümsüz olur, kavuşamazsa sahibine öksüz kalır sevgi. Yalancı hayatlarımız, bozmaktan korktuğumuz düzenlerimiz, kaybettiğimiz cesaretimiz yüzünden harcadığımız sevgi... Belki de zaten hiç yoktur düşündünüz mü? Var olan bir şeyin üzerini örtemezsiniz çünkü. Çünkü kalbiniz koca bir sevgiyle doluyken, dayanamazsınız onu sevdiğinize vermeden. Uzaktan sevemezsiniz şarkıda olduğu gibi. Bilirsiniz ne olursa olsun gerçek sevgi uzağı yakın, yok olanı var, imkansızı imkan, yarımı tam yapandır. Layığını vermekten korktuğumuz sevgi, boşa yaşanmış hayatlarda, param parça yüreklerde çoktan yok olmuştur. İleriye baktığımızda gördüğümüz belirsizlik. Oysa geriye baktığımızda aslında tek gördüğümüz, ilerimizin belirtisi, harcadığımız özgür, mutlu sevgimiz. Ne yazık ki; hayatımız yaptıklarımızdan ibaret, hissettiklerimizden değil. İşte o yüzden sorumluluk diyerek arkasına saklandığımız duygusuzluğumuz bir, gizli limanımıza demirleyip çürümeye terk ettiğimiz sevgimiz sıfır... Ah sevgi... Zavallı sevgi... Seni sakat, yalnız ve çaresiz bırakan, uydurduğu bahanelerle aslında kendini kandıran, biz yalancı sevenleriz…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © BANU MERMİ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |