Ağlamak da bir zevktir. -Ovidius |
|
||||||||||
|
Bir bardak su, kırmızı bir ruj Kulaklarının altına uzanan saçlarını arkaya taradı. Bir avuç jöle alıp saçlarına sürdü sonra tekrar yavaş ve yavaşça taradı saçlarını. Aynaya baktı utanarak biraz da kalbini kanatır gibi… - Bana ne yaptın böyle…- diye bağırmak istedi. “Çocuksun sen daha, ne oldu, nasıl oldu?” dedi sessizce, aynadan kendisine bakan kocaman siyah gözlere bakarak. Artık konuşmak istemiyormuşçasına kafasını salladı. Makyaj masasının üzerinde duran aynaya daha da yaklaştı. Tarak birkaç kez daha aktı saçlarının arasından. Tarağı aynanın yanına bıraktı. Taş pudrayı çekti aynanın yanından. Dikkatini toparlayabilse öyle kolay olacaktı ki makyaj yapmak... Sırtına kambur olan bir geçmişten kurtulmuş gibi derin bir nefes aldı. Tekrar aynaya doğru eğildi. Pamuğu taş pudraya batırdı, dairesel hareketlerle yüzüne sürmeye başladı. “Nereden başlamalı suçlamaya, nereden başlamalı düşünmeye” diye sordu kendi kendine. - Tekrar en başından başlamanın anlamı yok. İşte buraya kadar geldik. Şimdi artık birbirimizi manada ağır sözlerle yerle bir etme vakti. Bunu da yapalım, sonra inan bana her şey çok, çok kolay olacak. Melike böyle demişti, Ümit’in yüzüne dönüp. Ümit taş pudrayı daha sert sürdü yanaklarına, bu cümleler kulağında çınlarken. Bir an durup muhteşem kibriyle kavga edecek oldu ama bir erkeğin kibrini daima yanında taşıdığını, kaçsa da bütün kapıların aynı yere açıldığını, saklansa da hep sobelendiğini biliyordu. Bu yüzden Ümit bir an durdu, aynadan yansıyan aksinin gözlerine, gözlerinin tam içine bakamadı. Ayaklarını topladı, sağ omzunun ağrısını hafifletmek için ovdu biraz. Pudraya, jöleye bulaşmış ellerini temizledi. Biraz uyusa kendini iyi hissedecekti ya da plastik beyaz bir tabure yerine sandalyede makyaj yapıyor olsa belki her şey daha tahammül edilir olacaktı. Duvar saatine baktı, makyajını bitirmek ve giyinmek için 12 dakikası kalmıştı. Ümit cebinden müzik çaları çıkardı, masanın üzerine koydu, kulaklıkları taktı, “biraz müzik her şeyi kolaylaştırır.” diye geçirdi içinden. Play düğmesine bastı, siyah göz kalemini aldı. Aynaya eğildi, bir eliyle göz kapağını aşağıya doğru çekti, diğer elindeki kalemle gözüne sürme çekecekti ki kulağında gitar eşliğinde çalan “my woman” çınladı. Bu da ne şimdi demeye kalmadan Melike’nin, elindeki göz kalemini tuvalet masasının üzerine fırlatıp yerinden kalkışı belirdi gözlerinin önünde. - Haydi başla! Önce sen söyle, sonuna kadar dinleyeceğim, bitirene kadar ağzımı açmayacağım. Haydi, başla, durma öyle… Her şeyin açıklamasını kendine göre tek cümlede yap… Melike konuşurken Ümit, o anda yalnızca “my woman”ı yüksek sesle dinleyerek dans etmek istiyordu. Geri kalan her şey teferruattı, konuşmaya değmeyecek detaylardan ibaretti. Bir an kendisinin söylemediği cümleleri duydu, “evet ben hep geç kaldım, ben hep Melike’yi durdurdum. Ben sanki emekli olmuş bir memur gibi yaşadım hep. Melike yeni yürümeye başlayan bir çocuk gibi her yere gitmeyi, her şeyi yapmayı istiyordu. Ben hep durdurdum onu, oyaladım. ” Ümit göz kalemini yüzünden çekti. Eğilmekten ağrımaya başlayan sırtını rahatlatmak için yerinde doğruldu. Etrafına baktı, odada yalnızdı, peki bu rahatsız eden sözleri kim söyledi? Vicdanı mı? Kibir ile vicdan arasında süren ezeli savaşa ne oldu? Nasıl oldu da bu kez vicdanının sesi kibirinin sesinden daha yüksek çıktı? Ümit gözlerine siyah sürme çekmek için tekrar aynaya eğildi. İki gözüne de belirgin çektikten sonra siyah sürmeyi, yerinde doğruldu. Sırada kırmızı ruj vardı. Ümit kırmızı ruju annesini hatırlattığı için sevmezdi. Annesi her akşam kırmızı rujunu sürer, siyah kıvırcık saçlarını ensesinde topuz yapar, sarı abajur ışığında akşam yemeğine otururdu. Öldürücü bir sessizlikle yemek yenirdi, Ümit’in annesi yemeğin sonunda elindeki çatal ve bıçağı yine aynı öldürücü sessizlikle masanın üzerine bırakır ve pencerenin önündeki koltuğa geçerdi. Bir sigara yakar gecenin karanlığına bakardı. Ümit her gece bu sessiz seremoninin bitmesini beklerdi, ardından hemen yatağına uzanır ve orada öylece zamanın durmasını beklerdi. Şimdi aynı vebalı sessizliğe kendisi gömülüyor, annesinin kendisi için hazırladığı ve başarıyla yaşattığı çıkmazları, açmazları Melike’ye yaşatıyordu. İntikam değildi bu, Ümit’in bir kadın için yapmayı bildiği en iyi şeydi sadece. Ümit elindeki ruja baktı, rujun kapağını her açtığında söylediği sözleri söyledi “mutlu yıllar anne… “. Ümit aynaya yaklaştı, Melike bir bardak soğuk su içti, Ümit ruju sürerken Melike radyonun sesini açtı, Ümit masadan kalktı, smokinini giydi, sahneye yürüdü, Melike yazmaya başladı…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Çiğdem Güvendi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |