Bütün sanatlarda insanı şaşırtan bir yan vardır. -Alain |
|
||||||||||
|
Bir tarafta; cevapsız kalmış soruların ve sorulacak sorunun cevabına kapılmış, ömür denen yolculuğunu ruhen çoktan tamamlamış ama hala yürüyen ya da yürümeye çalışan, duygularını belli etmekten korkan ya da öğrenilmesinden korkan bir insan. Diğer yanda ise gülüşü ile umudu ile hayata tutunmaya çalışan, biraz küfürbaz olmasının yanında neşesinden asla ödün vermeyen ve gülmeyi hiçbir zaman unutmayan, can derdine düşmüş, belki de böyle bir hayatı hak etmeyecek kadar umut dolu mert bir insan. Yani anlayacağınız değerleri paha biçilemez iki insan… Bazı insanların kalplerine tercüman olmak lazım. En iyi bildiği şeylerin cevabının olumsuz olma ihtimali yüzünden bir sır olan sevdalar vardır bu hayatta. Evet sır olmayı hak etmeyen lakin sırra kadem basmış büyük aşklar. En büyük sırrıdır belki de Kerem’ in kalbinde itiraf edemediği insan. Kendisine bile itiraf edemeyen insanlardan sadece birisi bence o. Belki diyorum aşkın diğer kefesinde ki Rüya da sır gibi yaşıyordur bazı duygularını. Kim bilir? Belki oda bihaber değildir aşktan ve kendisine olan sevdadan. Başkalarına söyleyip de sevdiğine söyleyememek ne zordur… Peki, iki ölümden bir hayat çıkar mı? Bir insan mezar taşına âşık olur mu? Bu soruların cevabını hiç öğrenmemek daha makbul diye düşünen insanlardan sadece biriyim ben. Neyse bu sorular karmaşık duygulara kapılmış insanların soru ve sorunları. Yani bizi ilgilendirmez. Belirtmek istediğim ufak bir sorun var. Aşkın nasıl başladığı önemli değildir benim için, önemli olan nasıl bittiği ve nasıl biteceğidir. Ben efsane olan, saatli maarif takviminde yazan en güzel ve bir o kadar da acı sevdaların nasıl başladığını hep öğrenmek istemişimdir. Ferhat Şirine nasıl âşık olmuş, Aslı Kerem’ i nasıl tanımış, Leyla Mecnunu ilk defa nerede görmüş? Bu soruların cevabını sadece ben mi merak ediyorum düşüncesi bazen kemiriyor içimi… Aslında kafamda oluşturduğum birkaç cevap var. Mesela bir sokak oyunun da tanışmış olabilirler. Yani Leyla ev işlerini bitirip sokağa çıkmıştır Mecnunda oradan geçerken onu görmüş vurulmuştur yanına gidip oyuna katılmıştır... Biraz daha günümüze gelirsek; Şirin okuldan gelip ödevlerini yapıp sokağa çıkmıştır Ferhat sokaktan geçerken onu görmüştür ve âşık olmuştur. Fazla uzatmadan günümüze gelirsek; Kerem işten gelmiştir, duşunu alıp yemek yedikten sonra bilgisayarın başına oturmuştur. Sonra online bir oyuna girip Rüyayla tanışmıştır… (Ee daha ne bekliyorsunuz sonuç malum hikâye.)Merak ettiğim cevap bu değil aslında. Merak ettiğim bu aşkların sonucu ne? Kerem, Aslı uğruna ölmüş. Mecnun, Leyla uğruna deli divane olmuş. Ferhat’ ın sonu da aynı böyle. Hepsi malum son… Peki, Kerem, Rüya uğruna ne olacak? Buda öğrenilmesi gereken cevaplardan biri sanırım. Bir dizinin son bölümü gibi olmasın istiyorum aşklar. Yâda efsaneler kadar kötü. “Bir aşk efsanesinin daha sonuna geldik” denildiği zaman, derin bir nefes alıp iyi ki kavuştular deyip, dudaklarıma bir tebessümün oturmasını istiyorum. Lakin daha ben böyle bir sonu hiç yaşayamadım ama hadi bu hikâye bizim hikâyemiz olsun. Hadi bu hikâye bizi mutlu etsin, hadi lan bu hikâye sizin için mutlu sonla bitsin. Nasıl bitirelim peki? Kerem ile Rüya evlensinler mi, bir çocukları da olsun değil mi? Kerem’ e ne olsun? Bu bizim hikâyemiz Kerem de mutlu olsun mu? Sürekli zengini istemekten vazgeçsin mi? Ya arkadaş bizim hikâyemiz Kerem ile Rüyaya istediğiniz şey olsun ama mutlu son olsun mu? En önemli nokta ise Rüya… Peki, Rüya da mahkûm olduğu hayattan kurtulup çok istediği özgürlüğe kavuşsun mu? Daimi atasözü olan “bir mahkûm sadece özgürlüğü düşünür” sözünden kurtulup, “ kuşa özgürlük veren kanatları ise tutsak eden de ayaklarıdır” sözüne baki kalsın mı? Rüya bu hayatta mahkûm olmanın veya özgür kalmanın bir önemi olmadığını anlasın mı? Özgür insan olmadığının, kendini özgür sanan insanlar olduğunun farkına varsın mı? Özgürlüğün çocuklukta anne baba tarafından, evlendiği zaman evladı tarafından, yaşadığı zaman içerisinde ise ölüm tarafından kısıtlandığını anlayıp değerli olanın dostları ve sevdikleri olduğunu anlasın mı? Türk filmi gibi bir öyküye soyundum bugün. Kelimeler çıplak bir halde gezer oldu etrafta. Şimdi ne olsun? Ya arkadaş Rüya da mutlu olsun Kerem de. Bende mutlu oluyum sende. Bizde mutlu olalım sizde. Ama tarihe kazınmış aşklar gibi olmasın bizim âşıklarımız. Birbirlerine aşkım derken yürekleri titresin. Birbirlerine giden bir yola çıktıkları zaman bastıkları toprak inlesin. Seviyorum diyemeyen kalpleri, bülbül misali gelsin dile. … Ve bu söz aranızda ki kilometrelerden dolayı bizden size gelsin; “Çaresizlik nedir bilir misiniz? Yüreğinizin kanatlanıp gittiği yere bedeninizin gidememesidir.” E hadi! Hikâye bizim, kurgu bizim, olay bizim, başlangıçta bizim sonuçta. Hadi bu sizin hikâyeniz ve güzel anılarınız olsun. Hadi bu bizim mutluluğumuz, Kerem ile Rüya’ nın ise mutlu sonu olsun. Ve öyle çok anlam yükleyin ki hayata, yaptığı yanlışlar bile doğru olsun. Adem KOÇAKER
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Adem Koçaker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |