Başka dillerle ilgili hiçbir şey bilmeyenler, kendi dilleriyle ilgili de hiçbir şey bilmiyorlar. -Goethe |
|
||||||||||
|
Akşam üstü Tünelden Galataya, eski Pera tadındaki sokaklardan tramvayla, çan sesleri arasında. Salacaktan kız kulesine el sallayarak bir vapurun güvertesinde, martıların suya değerken kanatları boğaziçinde. Bir sevda geçti yüreğimden bu şehirde. Ve bir sevda yaşandı o şehirde. Buğday tarlalarında ılgıt ılgıt esen rüzgarlarda dinlerken memleket türkülerini, başı dumanlı dağların eteklerinde açan gelinciklerin kankırmızı renginde. Bir sevda geçti yüreğinden o şehirde. Herkesin ve herşeyin öyküsü gibi. O şehrin ve bu şehrin olduğu gibi. Bu sevdanında bir öyküsü vardı. O şehrin ve bu şehrin de bir öyküsü vardı. Bu öykü onun yüreğinin öyküsüydü o şehrin öyküsü. Ve bu öyküsüydü benim yüreğimin öyküsü. Bir kız ve bir erkeğin öyküsü. Fakültenin küf kokan koridorlarında felsefe kitaplarına karaladım adını onlarca kez. Hergele meydanında aşk şiirleri yazdım duvarlara. Bir bardak çayı BEYAZIT MEYDANI'NDA yudumlamak için seninle, en can dostumu sattım. Annem hala sorar durur, dinlerken ağladığım “suna boylum sen bu elden gidersen “ türküsünün hikayesini. Ben ahu gözlü maralın, keklik sekişlindim, yüreğinin yarlarında hep yakalamak istediğin. Sen yüreğimi kanatan, hoyrat rüzgarlarla savrulmuş bozkır dikenim. Kara kış gecelerinde titrek gaz lambası ışığında, o sobası hiç yanmayan bekar odanda, dağlarım gibi reyhan kokar dediğin saçlarımı koklardın saatlerce. Ben üşürken Nazım’ın dizelerindeki KARLI KAYIN ORMANLARINDA, Fıratı anlatırdın bana. Munzuru, eşkiyaları, gözlerisürmeli kuzunu, annenin pişirdiği keşkeği. Bir suna olup uçasım gelirdi başı dumanlı kekik kokan dağlarına. Dalar giderdin bazen uzaklara. Bilirdim özlerdin o şehri. Kimbilir belki elleri kınalı, yazması oyalı, yağmurlu bir günde samanlıkta basıldığın eski yavuklun Zehrayı. Bilirdim özlerdin o şehri. Sen bu şehirde tutsaktın kafesteki kuş, ben yüreğindeki yaralı ceylan misali… O günden bir kokun var kalan birde gözlerin aklımda. Kana boyanmış bıçaklar kadar keskin, yağmur yüklü bulutlar kadar kara. Uzaklardan gelişin gibi apansız oldu gidişinde uzaklara. Öp ananın ellerinden diyebildim sadece sarılamadığım doya doya. Git dedim. Kokla reyhan kokan dağlarını saçlarım yerine, dolaş buğday tarlalarında özgürce, uzan asırlık dut ağaçlarının gölgesi altında. Bir çeşmeden kana kana iç serin suları, beni öptüğün gibi öp topraklarını. Küçük bir kınalı kuzunun gözleriyle gör oralarda beni, dönerken hep istediğim o oyalı yemeniyi getirmeyi unutma... Gördüm ağlamıştın, sen saklamaya çalışsanda…. Dün, bir arkadaşına rastladım uzun yıllardan sonra laflamışsınız birkaç gün önce Elazığ’da bir köy okulunda. Duydum ki evlenmemişsin. " - Unutamadım onu " demişsin. Başın önde sormuşsun. Evlendi mi bir İSTANBUL' LUYLA?. 24/08/2002
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ZEYNEP DİDEM, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |