Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei |
|
||||||||||
|
Gelin mi sevilir en çok damat mı acaba? Düşünürsek toplumun örfüne ve geleneğine göre ne kadar da değişir bu soru…… Gelin; her işe koşar her şeyi düşünmek zorundadır ama sevilmez kimi zaman.. Damat her zaman öndedir, onun sevdiği şeyler yapılır, gelinin annesi bile oğlu gibi görür bazen de korkar ses bile etmez… Gelin nedir öncelikle bunun tanımını yapmak lazım gelir değil mi ? Gördüklerimden, duyduklarımdan, yaşadıklarımdan ve yaşamadıklarımdan yola çıkarak biraz kafanızı ağrıtmak istiyorum düşünmek adına… GELİN; eski dönemlerde evin yakışıklı oğluna hem kadınlık edecek aynı zamanda da iş güç edecek amele biri gibi alınan, doğu bölgelerinde başlık parasına satılan bir canlıdır… O dönemi geçtik ve bakıyorum ki fazla bir şey değişmemiş… öyle ya kadına yapılan şiddet hep var…seyirciler de belli aileler ve toplum… üzgünüm. Yakışıklı oğlumuz kızımızla görüşmüş beğenmiş bize de istemek düşer diyen yaşlı amca ya da dede kahvesini yudumlarken isteyiverir güzel kızımızı… Toplumun kendine göre gelenekleriyle nişan düğün sırasıyla yapılır… Asıl iş hazırlıklar yapılırken olur… kızın istediğini kayınvalide beğenmez ses etmez oğlu kızmasın diye, kızın ailesi ise oğlanın yaptığını değilde ailesini eleştirir… eğer gelin olacak kızın ailesi saygılı ise kızlarını hür bırakır seçimlerinde… Ama her zaman bu olmaz sen küçüksün senin yerine ben karar veririm olur Oğlana gelirsek toplumuzda bazı oğlan anneleri aşıktır çocuklarına, bir türlü paylaşmak istemez… o yüzden gelin ne yapsa yaranamaz… kendi çocuklarının mutluluklarına ortak dahi olamaz böyle aileler… hep isterler onların dediği gibi olsun onlara sorulmadan hiçbir karar alınmasın… Batı toplumlarında bu olmaz onlara zaten sorumluluk verilir belli yaştan sonra… Erkek çocuklar annelerini bir başka severler neden mi? Eşlerinden çok çocuklarını düşünmüştür anneleri, onları hükümdar gibi yetiştirir öyle ya kızlarını bile kayırırlar onlar için… erkek evlatlara güvendikleri kadar kızlara güvenmezler… onlar gün gelecek gideceklerdir ya ondan… Wah ki wah! Ama onların düşündüğü gibi olmadı… yatırım yaptıkları o sevdikleri erkek çocukları onları bakım yurtlarına attı… Bu tip örnekler çok … Adaletsiz yapılan her şeyin sonu bu olur… o çok bilmiş ebeveynler vardır ya her şeyi kendileri bilir; evliliğin zorluluklarını ve cimriliği.. ben öyle görüyorum işte, tutumluğun yerini cimrilik alıyor… insan para ile ölçülüyor… Hak/ hukuk tanımadan… Her neyse gelinimizi unutmadan onun da hayal dünyasına bir göz atalım… Kızlar hep daha hayalperest daha bir duygusal daha bir aşktır… Allah öyle yarattığı içindir belki de kim bilir… Hep istediği aşık olduğu biriyle dünya evine girmek sadece ve sadece onunla mutlu olmaktır… ailesiyle yaşayacağını hiç bilmez bilse bile onlardan banane der ben yeterki eşimle olayım gerisi vız gelir der… ama durumlar hiç te sandığı gibi olmaz… Düğün günü geride kalır… O nişanlılık dönemindeki ailesel birliktelikler birden değişir… gelinlik dönemi başlar. Çekirdek ailelerde az sorun yaşanırken, geniş ailede gelin kendini özgürlükleri kısıtlanmış kendini stres altında yaşarken bulur.. Bunun farkında lığı yıllar geçtikçe anlaşılır.. Kadınların bugünkü depresyon rahatsızlığı da bu yüzdendir… “Anne ve baba çocuğunu bağlı yetiştirdiği vakit hiçbir zaman yalnız kalmaz, oysa bağımlı birey yetiştirdiğinde hiçbir zaman o çocuk iyi bir aile kuramaz…” Damatlar her zaman düşünülen varlıklar olarak dile gelir… Kızın ailesi damadın evinde misafir gibidir…hiçbir şeye karışamaz bi nevi diken üstü durumu vardır.. tez zamanda ziyaret edilir ve eve dönülür… Damadına toz kondurmaz kayın baba… öyle ya o da bir erkektir… Erkek egemenliği olan bir toplulukta realite budur.. Şu dönemde kız aileleriyle yaşayan damatlarda söz konusudur… Bu tamamen iyi niyetten ve şefkatin bu doğrultuda kaynaklanmasındandır.. Oğlan kendi ailesinde görmediği şefkat ve sevgiyi eşinin ailesinde bulur… onları ailesi kabul eder ve maalesef kendi ailesini arka plana iter… Böyle durumlarda çocuk suçlanır elbette.. Kimse kendini suçlamaz öyle ya sütten çıkmış ak kaşıktır anne ve baba… O sebepledir ki çocukluk çağlarında atılır tüm adımlar. İstersen bağımlı biri yetiştir sadece sen al tüm kumandayı aynı koyun güder gibi, istersen kendine güvenen biri yetiştir ki seni çok sevsin… “Her insan yaşadıklarından sorumludur… Kimileri öldükten sonra değerlenir, bazen de değersizleşir… Mal miras ayrımında bile eşitsizlik vardır bazı yörelerde… en çok sevdiği insana daha çok mal bırakmak uğruna kendilerini ateşe atarlar. Oysa Allahın adaleti sonsuzdur, kuluna zaman verir elbet ya bu dünyada gösterir yaptıklarına karşılık ya da ahret hayatında…” Gelin ve damat işte hayatlarının en güzel en heyecanlı dönemlerinde ailelerinden en çok bu dönem destek alması gerekirken köstek olan bazı olaylar onları üzer… Kendileri yaşayıp görmeleri gerekenleri hep başkalarının yorumlarına maruz kalarak düğün yaparlar… O yüzden hatırlanmaz bazı şeyler, ama bazıları da yıllar geçtikçe tazelenir sanki hiç akıldan çıkmaz … Tam tersi kimsesi olmayan ve hayatı kendi omuzlarında kuran gelin ve damatlar vardır. Onlar hayatı yaşayarak kimi zaman çok ağlayarak ama tüm desteği sevgilerinden alanlardır .. Onlar bu dünyanın geçiciliğine inanarak yaşarlar… Para sadece araç olur onlar için, insan ilişkilerini önemserler… kendi ailesinde görmediği ilgi ve sevgiyi kurdukları yuvalarında inşa ederler..… Asıl mesele de budur; yaşayarak öğrenmek… Tüm dolambaçlı ve dikenli yolları sevgiyle aşarak yaşamak… Her iklimin esişi başkadır, doğu batı kuzey ve güney… Gelinin yeri gönlümün en içindedir damatlar alınmasınlar… Kan bağı olmasına gerek yok bence bir insanı sevebilmek ve haksızlık etmemek için… Kadın kadına saygı ve sevgi beslemeden onu korumadan erkek hiç oralı olmaz. O yüzden toplum değişmeli… Değişime ilk adımı bizler atmalı çocuklarımıza eşit davranmalı ve kız erkek ayrımı hiçbir zaman yapılmamalı… İnsanca bir hayat için hem gelin hem damat gerçek manada sevilmeli, hiçbir çıkar güdülmeden hem de… " H.Deniz HATİPOGLU 2013/ŞUBAT Günlük hayatının endişelerine karşı hayalleri için çarpışan herkes ışığın savaşçısıdır." Paulo Coelho
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © H.Deniz Hatipoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |