Dilerim, tüm yaşamınız boyunca yaşarsınız. -Swift |
|
||||||||||
|
1961 Yılında başladı büyük macera. Almanya yabancı işçi alımı için kapılarını açtı. Büyük bir savaştan çıkmıştı. İş gücü kırılmıştı. Erkek nüfusu azalmıştı. İşte bu Türkiye’de büyük bir hareketliliğe neden oldu. Çünkü o zamanlar Türkiye fakirdi. Kötü yönetimler, basiretsiz idareler, kısır çekişmeler içindeki ülke bir türlü şaha kalkamıyordu. Bir çıkış gerekiyordu. Yapılan darbeler gençlerin gelecekten ümitlerini tüketiyordu. Ne yapmalıydı? İlk tren Sirkeci Garı'ndan yola çıktı. Dil bilmeden, iz bilmeden sadece sağlıklı oldukları kanıtlanan, egitim durumlarına bakılmasızın bir göç hikayesi başladı. Bir inek parası, bir traktör parası, başlık parası, düğün parası gibi hedeflerle çıkılan yol uzadı. Geri dönüş hedefleri unutuldu. Hedefler değişti. Geçici işçiler oldu kalıcı işçi. Alan memnun satan memnun. Peki ya çocuklar ne olacaktı? Alman okullarında ders zili çaldı. Çocuklar kiliseye giderek, dualar edilerek okula başladılar. Ama evde Türkçe konuşulmuştu. Dil en büyük problem olarak karşılarına çıktı bizim gurbetçilerin. Hem kendileri için, hem de çocukları için. Anaokulları (kindergarten) bunun için büyük bir çözüm oldu. Erken yaşta anaokuluna verilen çocuklar evde Türkçe konuşurken anaokullarında Almanca’yı ögrenmeye ve konuşmaya başladılar. Bir sorun daha vardı. Uzun süre Alman eğitimciler dil eğitiminde yanlış bir yol izlediler. Çocukların her yerde Almanca konuşmasını istediler. Böylece Almanca’yı daha iyi öğreneceklerdi. Evde, okulda, sokakta, camide, tenefüste… Türkçe konuşanlar azarlandı, dışlandı, ötelendi. Göçmenlerin dili küçük görüldü, hor görüldü. Çünkü onlar göçmendi. Dilleri önemsizdi. Aslına bakarsanız kendileri de önemsizdi. Daha da kötüsü gurbetçi çoğunluk da şöyle düşünmeye başladı; artık Almanya’dayız, Türkçe ne işe yarayacaktı ki? Almanca Almanca Almanca. Bu putun önünde büyük bir çoğunluk eğildi. Kendi dillerini unutmak uğruna, kültürden kopmak uğruna, sınıf atlamak uğruna Almanca’ya sarıldılar. Türkçe’nin Almanca önünde bir engel olduğuna kendileri de inandı. Şehir efsanesi dönüp dolaşıp geri geldi bunu uyduranlarda sonunda buna inanmaya başladılar. Peki durum öyle mi? Yani Türkçe Almanca’ya engel mi yoksa destek mi? Nürnberg’te ’’Kültürlerarası Eğitimin Göçmen Kökenli Öğrencilerin Eğitim Başarısına Etkileri’’ isimli konferansta Pedagog Dr. Sabine Schiffer şöyle diyordu: ’’ Anadilini iyi öğrenen çocukların yabancı dilleri daha kolay öğrendikleri bilimsel olarak kanıtlanmıştır.’’ Yine Die gaste adlı sitede yazan Sevilay Büber şöyle anlatıyor: ’’Almanca'yı o yıllarda kısa bir sürede öğrenmemdeki en büyük destek, Türkçeyi iyi derecede konuşuyor olmamdan geliyordu. Zaten sınıftaki tek Türk öğrenci bendim, dolayısıyla başka bir seçeneğim yoktu. Almancayı öyle veya böyle konuşmak zorundaydım. Hızla geçiş yapabildim. İlk kuşağın çocuklarıyız. Bizler, eğitimdeki sistem yanlışlığından dolayı Almanca'yı öğrenmekte geciktik. Ama, Türkçe'miz iyi olduğu için Almanlarla aynı sınıfta ders görmeye başlayınca, kolay ve doğru şekilde Almanca'yı öğrendik. Türkçe'ye hakim olmak, bizler için büyük bir şanstı.’’ Bizzat Konuştuğum anaokulu öğretmeni Bayan Schwarzak bana şöyle diyordu: Çocuklar evde kendi dilini konuşmalı. Bize gelince de buradaki dili konuşmalı. Eğer aile kendi dilini iyi konuşursa bu bizim işimizi kolaylaştırıyor. Yani buradan şu anlaşılıyor, Eğer Türkçe gibi köklü bir aileye mensup bir dile sahipseniz bunu güzel kullanmanız gerekiyor. Önemsemeniz gerekiyor. Türkçe bir diyalekt degildir, bir ağız değildir, bir şive degildir, bir lehçe degildir, literatürsüz geri kalmış bir dil değildir. Türk Dil Kurumuna göre Türkçe Dünyada en çok konuşulan 5. dildir. Bugün 220 milyon insan bütün ağız, şive ve lehçeleriyle Türkçe kullanıyor. Osman Nedim Tunaya göre M.Ö 6700 lü yıllarda Türkçe oluşmaya başladı. Bugüne kadar birçok safhalardan geçti. Birçok abeceler kullandık. Dogudan batıya dogru olan yürüyüşümüzde başka dillerden binlerce kelime aldık ve verdik. İmparatorluk dili oldu Türkçe. Peki bir kaç yıl ya da onlarca yıl ekonomik olarak zayıfladıysak dilimizi terk mi edeceğiz? Dilimizi bırakacak mıyız? Güçlü ekonomiye sahip diye kendimizden geçip o ülkenin dilini mi anadilimiz yapacagız? Bu doğru bir hareket midir? Şunu unutmayalım, dilini kaybeden dinini, milliyetini, şahsiyetini kaybeder. Örneklerini bizzat çevremde gördügüm o kadar çok örnekler var ki, anadilinden yoksun büyüyen çocuklar, ikinci dilde de başarıyı bir türlü yakalayamıyorlar ya da çok zorlanıyorlar. Aileler iyi olsun diye yarım yamalak ikinci dili konuşuyorlar ama bu arada ne elde anadil kalıyor ne de mükemmel bir ikinci dile erişilebiliyor. Bu kadar Türkçe’yi övünce başka bir dil öğrenmeyelim mi diyenler çıkacaktır. Üniversitede değerli hocam Kadir ATLANSOY şöyle derdi: pergelin bir ayağını sabit bir yere koyun, diğer ayağını ise açabildiğiniz kadar açın. Bu şu demektir; kendi dilinizi iyi öğrendikten sonra istediğiniz kadar dil öğrenin, bunun sonu yok. Sonuç olarak şuraya gelmek istiyorum. Bir lisan bir insandır. Dil bilmek dünyanın en güzel şeylerinden biridir ama anadilini güzel ögrenmek ve konuşmak şartıyla. Anadilini iyi bilen ve konuşan diğer dilleri çok daha kolay öğreniyor. Bunu bugün Alman dil uzmanları da kabul ediyor ve destekliyor. Öyleyse Türkçe'nin bugün ortalama 3 milyon Türk'ün yaşadıgı Almanya'da artık seçmeli dil olma zamanı geldi de geçiyor bile. Türklerin Almancayı iyi öğrenmelerinin birinci şartı Türkçe'yi iyi öğrenmelerinden geçiyor. Artık Almanya’da Türkçe seçmeli ders olmalıdır. Karneye girmelidir. Bırakın da Türkler artık Almanca'yı güzel kullansınlar ve konuşsunlar. İlker BALÇIK
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ilker balçık, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |