Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Çok zaman düşünmüşümdür o güzel kıyafetli adamların acaba başka bir kıyafeti yok mu diye? O kadar bağlanmışlar ki o tek tip elbiseye; bunun dışındaki bütün elbiseler kötü, basit, pejmürde, kılıksız… Cumhuriyete geçerken eski kıyafetleri kötülemiştiler eskiden herkesin ne olduğu belliydi şimdi ise belli değil diye. İyi de neden belli değil? Bırakında herkesin elbisesi kendini yansıtsın. Mesleğini bilelim, mensubiyetini bilelim. Şimdi herkes aynı tek tip bu sizinde göz zevkinizi bozmuyor mu? Bakan takım elbise kravat, müdür takım elbise kravat, memur takım elbise kravat, odacı takım elbise kravat iyi de hangisi müdür hangisi kapıcı hangisi bakan. Bir de bunlara özenmeye çalışan özentiler takım elbise kravat. Elbiseyi elbise yapan içindeki kişi mi yoksa elbisenin kendi güzelliği mi? Nasreddin Hoca ünü bugüne gelmiş bir alim, bir ünlü, bir hoca. Birgün bir düğüne gider ama düğün evinde ilgi alaka görmez. Çünkü elbisesi normaldir, sıradandır, günlüktür. Hatta bazıları onu ayıplamıştır bile yahu hiç düğün evine böyle mi gelinir. İnsanın bir kat elbisesi yok mu ayıp ayıp hoca çok ayıp. Hoca tabii zeki hemen durumu sezer gider eve geri gösterişli kürkünü giyer. Yine gider düğün evine aman da bu da kim? Vay hocam vay hocam lütfen şöyle buyrun baş köşeye geçin. Yiyin hocam yiyin ne isterseniz hemen getirelim. Tabaklar çanaklar uçuşur. Hoca kürkün ucunu alır eline batırır çorbaya YE KÜRKÜM YE, YE KÜRKÜM YE bu itibar bana değil sana. Peki o gün kürk giyen bir tek hocamıydı. Yüzlerce binlerce kişi o kürkten giydi. Ama neden hala sadece ve sadece Nasreddin Hoca’yı anıyoruz anlatıyoruz dinliyoruz gülüyoruz gülerken de düşünüyoruz. Demek o kürk değildi önemli olan onun içindeki Nasreddin Hoca idi. Bu milletin en büyük değeri belki çok zaman basit elbiseler giydi. Ama temiz giydi. Nezih giydi. Bugün dünyaya gurur duyduğumuz bir Nasreddin Hoca yaşadığı dönemde belki pek de sevilmedi. Çünkü her zaman doğruları söyledi. Başkasının işine karışmadı. Kendi işine de karıştırmadı. Rahmetli Barış Manço Kul Ahmet’in Ceketi derken yine aslında aynı konu vardır. Kul Ahmet bir ceket giyer bu cümle aleme dert olur. Neden ceket giyer herkes gömlek giyerken. Kul Ahmetin Ceketi dert oladursun bir gün bir fakir ölür üstüne örtülecek bir şey bulunamazken Kul Ahmet gelir ve ceketi üstüne örter. O zaman herkes anlar ceketin kerametini. Kul Ahmet birden Ahmet Bey oluverir. Dünkü Kul Ahmet bugün olmuştur artık Ahmet Bey. İbreti alem olur Kul Ahmet’in ceketi. Ey güzel adam, ey çocukluk yıllarımızın Barış abisi, ey 20. asrın büyük ozanı ya sen ne olacaksın. Neler çektin o uzun saçların yüzünden, o pala bıyıkların yüzünden, o enteresan yüzüklerin yüzünden. Az mı eleştiri almadın, az mı dayak yemedin, az mı dışlanmadın. Kimisi o uzun saçlı solcu dedi, kimisi bıyıkları uzun sağcı dedi. Oysa o sadece bizim Barış abimizdi. Dünyayı bize tanıtan, gittiği her yerde Türklüğü en güzel şekilde temsil eden, Türk-Japon dostluğunda çağ açan, bütün çocuklara on puan veren Barış abi. Seni bu millet kıyafetinden dolayı çok üzdü özür dileriz. Senin de kıymetin ölünce anlaşıldı. O cenaze töreni bütün gerçeği o yobazlara haykırıyordu. Yapmayın artık bunu. İnsanları kıyafetlerine göre yargılamayın. Insanlara kıyafetine göre puan vermeyin. Bırakın sadece modacılar kendi arasında bunu yapsın. Kravat takmadı diye bir öğretmeni yerin dibine sokmayın. Küpe taktı diye bir memuru sürgüne göndermeyin. Başını örtüyor diye bir hemşireyi küçümsemeyin. Ne diyor Hazreti Mevlana:’’Ne elbiseler gördüm içinde adam yok, ne adamlar gördüm üstünde elbise yok.’’ Adamı adam yapan elbise değildir. Başka bir şeydir. Sevgili peygamberimizin kaç kat elbisesi vardı acaba? Devlet başkanıyım diye süslü gösterişli mi giyinmişti? Bırakın güzel giyinen kendini padişah sansın. Karışmayın ona o öyle mutlu. Ama bir pantalon bir gömlek giyene de karışmayın o da öyle mutlu. Yoksa Nasreddin Hoca, Barış Manço, Mevlana ve daha niceleri oradan bakıp bize parmak sallayacaklar. Yapmayın bunu diyecekler insanı elbisesine göre ayırmayın. Bak biz hala ölmedik, yaşıyoruz bunu yapanlarsa öldü. Lütfen… İlker BALÇIK 05.04.2013 Almanya
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ilker balçık, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |