Herkesin derdi başka. -Orhan Veli |
|
||||||||||
|
GÖKOĞUZLARIN TOPRAKLARINA SEYAHAT Karneleri verdik. Öğrencileri evlerine gönderdik, artık hazırım dedim. ‘’Birkaç tane de karpuz alalım’’ dedi yol arkadaşım. Yolda yeriz. Evet, tüm hazırlarımız tamamdı. Bandırma’dan yola gün ağarmadan çıktık. Çanakkale tarafından gidecektik. İstanbul trafiğine girmek istemiyorduk. Lapseki’den gemiyle karşıya geçtik. Ver elini Edirne. Serhat şehrimizi geçince Dereköy sınır kapısından Bulgaristan’a girdik. Saat 9.30-10.00 civarıydı Bulgar görevliler daha tam uyanamamış olacak suratları asıktı. İlk gümrük kapımızdı tedirgin olduk. Ama yol arkadaşım tecrübeli Ahmet Yılmaz hocamdı Bulgarcası iyiydi. Adamları biraz sohbetle yumuşatıverdi. İşler hızlandı. Master tezimi Gagauzlar üzerine almıştım. Ahmet hocam zaten Türk dünyasına meraklı. 89 Bulgaristan muhaciri. Bandırma Bal-göç başkanlığı yapmış yıllarca. Dernekçi. Hayatı roman gibi. Dedik ki buradan ne kadar yazsak anlatsak boş haydi gidelim bu kardeşlerimizi evlerinde ziyaret edelim. Ben dünden razıyım Bundan güzel fırsat mı olur? Yanımda iki dil bilen arkadaşım olacak. Orada da Bağlantılarımız var. İrtibata geçtik. Komrat Üniversitesi Gagauz dili bölümü başkanı Galina MUTAF Hanım bize yardımcı olacaktı. Pasaportlar çıktı, seyahat sigortası yapıldı, haritalar alındı, Bende navigasyon aleti vardı o da hazırdı. Tabiî ki de yetecek kadarda para aldık yanımıza. İlk hedefimiz BALÇIK’tı (BALCHİK). Dedelerimin geldiği topraklar ata toprakları. Çok merak ediyordum. Büyük dedelerimin doğduğu büyüdüğü gezdiği ekip biçtiği toprakları gezecektim. Eskiden fakirlik vardı. Eski hatıralar pek anlatılmazdı. Büyükler eve yorgun argın gelir dinlenirlerdi. Biz de küçüktük sormayı akıl edemedik. O yüzden bildiğim tek şey dedelerimizin o taraftan geldiği idi. 93 harbi denen büyük savaşta göç etmişlerdi Aydıncık’a yani şimdiki Edincik’e. Balçık’a vardığımızda çok heyecanlıydım. Burası Bulgaristan’ın Romanya sınırına yakın şirin bir tatil kasabasıydı. Yeşil ile mavinin buluştuğu bir cennet. Hemen kendimize bir otel aradık ve bulduk. Varna’dan geçerken yolu biraz karıştırınca yoruldum aslında ama hocama hissettirmemeye çalıştım. Atalarımızın at koşturduğu Varna ovasında biz kaybolayazdık son model cihazlarımızla. İnsan yabancı yerde yolu karıştırınca stres yapıyor. Hotel Bisser’de pazarlık pek fayda etmedi ama fiyatlar uygundu gezmeye halimizde yoktu hemen tuttuk. BALÇIK’a tepeden bakan güzel bir yerdeydi otelimiz. Her yer yemyeşildi, Ormanlıktı kuşlar cıvıldaşıyordu. Tam benim sevdiğim gibi bir yer. Biraz dinlendik karnımızı doyurduk hemen gezmeye başladık. BALÇIK’ın içlerine doğru yürüdük. Türk mahallesini bulduk. Eski bir camisi vardı. Şansımıza hocası da oradaydı. Genç bir hoca ismi de enteresan Ehlin Hoca. Bizi çok güzel karşıladı. Türkiye’de ilahiyat okumuş ve dönmüş kendi kasabasında BALÇIK’ın tek camisinde imamlık yapıyordu. ‘’Burada Türkler, Tatarlar ve romanlar ile kardeşiz. Camide buluşuyoruz’’ dedi. Zaten Tatarların çok az kaldığını söyledi. Camiye ustalar avize takıyorlardı onlarla da sohbet ettik. Tika’nın camiye yardım ettiğini söyledi çok sevindik. Türkiye’nin büyüklüğü dışarıdan daha iyi anlaşılıyor. Caminin avlusunda Osmanlıca mezar taşları gördük. Bu taşlar aslında burasının bir Türk-Osmanlı şehri olduğunu gösteriyordu. Garip gibi taşlar hep yana doğru eğikti. Sanki bize ‘’Biz burada garip kaldık ülkemizden uzakta kaldık bayrağımızdan uzakta kaldık’’ der gibiydiler. Sahildeki camiyi sorduk Ehlin Hocamıza güldü. Orası cami değil müze, zamanında Romanya kraliçesi yaptırmış. Romanya’ya bağlıymış BALÇIK. Rivayete göre bir Türk’ü sevmiş. Buraya gelen Türkler Cuma namazına oraya gidiyorlar sonra gerçek camiyi bulana kadar cumayı kaçırıyorlar dedi. Gülüştük beraber. Yolda Bir Osmanlı kadını gördük. Siz Türk müsünüz? dedi Ahmet hocam. Evet dedi birden sohbete başladık. Bizi evine davet etti. Gittik. Hemen kahvelerimiz geldi. Eşi vefat etmiş. Kendisi de emekli hemşireymiş. Çocukları Türkiye’de çalışıyormuş. Emekli maaşımla idare edip gidiyoruz dedi. İğne falan da yapıyormuş gelen hastalara. Biz burada kaldık dedi. İyi insanlar vardı hep gittiler Türkiye’ye. Biz gidemedik. Burası benim topraklarım burada öleceğim dedi. Teyzemizin elini öpüp çıktık. Balçık’ta bir gün kaldık sahilini müzesini sokaklarını hep gezdik. Bu mübarek topraklar bir zamanlar bizimmiş. Nasılda elimizden çıkmış hep bunları düşündüm. Dedelerimin at koşturduğun, Bağlarına bahçelerine meyveler diktiğini, çocukların sokaklarda koştuğunu hayal ettim. Burada onlarca milletler bir zamanlar barış içinde kardeşçe yaşamışlar. Ta ne zaman araya fitneler girmiş savaşlar olmuş kardeşlik bozulmuş. Oysa kime yetmezdi bu mübarek topraklar. Müslüman camisine Hıristiyan kilisesine gidermiş. Kimse kimseyi hor görmez hakir bakmazmış. Kafamdan şunu buldum adalet bitince her şey bitiyor. Adil olacak yöneticiler adaletsizlik torpil kayırmacılık başladı mı devlet bitiyor dağılma başlıyor. Bunlar hep kafamda döndü durdu Balçık’ta. Ertesi sabah erkenden yola koyulduk. Harita yerine navigasyona güvenince yol uzadı. Bizi Silistre üzerinden Romanya’ya sokacaktı anladık ve kabul ettik. O rotayı izledik. Tuna nehrini vapurla geçerek Romanya’ya girdik. İlk benzinlikten otoyol vinyeti aldık. Ama yol boyunca nerdeyse hiç polise rastlamadık. Romanya yolları dosdoğruydu. Dağlık arazi yoktu. Ancak yollar çift değil tek şerit. Ve dar. Verimli Dobruca ovasını baştan sona geçtik. Allahım ve sulak ne verimli topraklar, hani insan eksen insan çıkar derler ya öyle. Buradan Sultan Murat’ın atlarla geçtiği geldi gözümün önüne. Romanya’da fazla eğlenmedik sadece zorunlu ihtiyaç molalarında durduk. Moldava’ya girerken yine şaşırdık. Gümrüğü geçmişiz. Hiçbir işaret yok küçük bir vama yazısı vardı biz onu köy adı sandık meğer gümrük demekmiş. Soran dağları aşmış sormayan düz ovada şaşmış misali 15-20 km bir sapmadan sonra Moldova’ya girdik. Gümrükteki para değiştiren bayan da Gagauzmuş. Biraz sohbet ettik. Moldova parası aldık. Artık Komrat yolunu takip etmeye başladık. Romanya çok uzun sürdü bütün Dobruca topraklarını baştan başa geçtik. Çok verimli sulak arazilerdi. Eskiden Gagauzlar buralarda yaşarlarmış. Balçık, Varna, Kavarna, Dobruca taraflarında. Hatta eski tarihte Balçık Gagauz devletine başkentlik etmiş. Dobriç adlı şanlı hakanları varmış. Daha sonra Osmanlı Rus savaşı olunca Ruslar Müslüman Tatarları Osmanlıyı tuttukları için daha kuzeye sürerek Gagauzları da zorla şimdiki Beserabya- Bucak bölgesine göç ettirmişler. Hatta Tuna’dan güneye kesinlikle inmesinler diye de ferman yayınlamış Çar. Zamanla esir statüsü kalkmış ve Gagauzlara toprak verilmiş buralardan. Tatarlardan kalma köylerde yaşamaya başlamış Gagauzlar. Hatta birçok köy ismi Tatarlardan kalmadır. Tatar çeşmesi türküsü bile vardır Gagauzların. Bunları yolda hep anlattık Ahmet hocamla. Ünlü Gagauz yazarı ve aydını Todur Zanet’in dediği gibi hiçbir halk gökten yere düşmedi. O halkın bir tarihi vardır. Ama bunu bulmak araştırmak lazım ortaya çıkarmak lazım. Kimdir bu Gagauzlar? Bulgarlar diyor ki Gagauzlar eski Bulgardır Yunanlılar diyor Gagauzlar eski Yunandır Romenler diyor Gagauzlar aslında Romendir Ruslar diyor Gagauzlar slav ırkıdır. Ama güneş balçıkla sıvanmaz. Bir gün bir adam çıkıyor Gagauz Profesörü Aybaba Mihail ÇAKIR. Diyorki “… Gagauzlar lafederlär pak türkçä, ölä, nicä lafedärmiş eski zamannarda cümne insannar, angıları çekiler Türk halkından, Türk soyundan. Gagauzların dili, lafı taa aslı Türkçedir, taa paktır Osmannı Türkçelerin dillerindin, zerä Osmannılar çok laf, çok söz almışlar farsizlerdän hem arablardan”. Gagauzlar Türk soyundan geliyor diyor. İşte gerçek bu. Türkiye’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK öğretmenler göndermiş kardeşlerimize. Türk dilini öğrensinler diye. Hamdullah Suphi gitmiş onlarla ilgilenmiş yaralarını sarmaya çalışmış. Yıllar sonra Süleyman Demirel destek çıkmış kardeşlerimize su kuyuları açtırmış. Şimdi de TİKA. TİKA’nın o kadar çok eserini gördük ki bu gezimizde çok duygulandık. Okul yaptırmış Kütüphane yaptırmış, GRT televizyonuna destek vermiş ve daha nice işler… Gagauz kardeşlerimizle dostlarımızla her konuşmamızda bunları söylediler minnettar oldukları dile getirdiler. Süleyman Demirel deyince Petri Petkovic ünlü Gagauz şarkıcısı tüylerim diken diken oldu diyordu. Süleyman Demirel bu halkı ölümden kurtardı. Nasıl yani? dedim. Moldovanlar Bağımsızlık zamanı sarmışlar Gagauzları karşı çıkmışlar otonomyaya ama Süleyman Demirel hemen devreye girmiş. Eğer Gagauzların kılına zarar gelirse Türkiye’yi karşınızda bilin. Demiş. Moldovanlar geri dönüp gitmişler. Ama anlatırken çok heyecanlıydı Petr. Gururla gösterdi eski Cumhurbaşkanımız Demirel’in verdiği madalyayı bize. Petr Petkovic Coltai köyünde küçük bir Gagauz müzesi kurmuş kendi imkânlarıyla. Müze küçük ama bulmuş eski eşyaları elbiseler, çiftçilik araç gereçleri, birde rüzgar değirmeni var avlusunda. Harika bir insan hayat dolu. Gagauz türküleri söylüyor. Bizi hemen evine davet etti ikramlar etti. Müzik cdsini hediye etti. Güzel ayrıldık. Alone ERGOGLO şair – öğretmen. Baurci köyündeyiz. Hem mahir bir öğretmen hem de mahir bir şair okulda buluştuk müdire hanım, öğrenciler ile sohbet ettik. Önce okulda sohbet ettik müdire hanım da vardı. Gitgide öğrencilerin azalmasından şikâyet ettiler. Birde Gagauzca az konuşuluyormuş. Dilleri hep Rusçaya kayıyor. Evine davet etti sonra Alone Hanım. Tam bir Gagauz evi müstakil ama tertemiz. Bir köy evi demezsiniz. Bahçesini ekmişler sebzeler meyveler. Çalışkan bir kadın hem okulda hem evde durmuyor, Beklemiyorduk, şaşırdık hem de sevindik. Mükellef bir Gagauz sofrası kurdu bize. Kırma yapmıştı yoğurtlu kırma ayrıca boş çorbası. İkramı afiyetle kabul ettik tabi ki. Oğlu Andrei de bizimleydi. Harika bir çocuk akıllı. Alone hanımın annesi de şair. Şair Vasilisa TUKAN. Onun şiirlerini ve kendi şiirlerini bastırmış. Ayrı kitaplar halinde bize de verdi. Annesine vefasını yerine getirmiş. Misafirperverliğine teşekkür ederek otelimize geri döndük. Hotel Astoria tam bize göre internet var. Tv var. Gagauzca yayında var. Komratın merkezinde şirin bir otel. Otel sahibi bizim geldiğimizi duyunca Mina KÖSE nin ‘’DATTIM ÖMÜRDEN’’ adlı şiir kitabını bize hediye etti. Karpuzları yolda yiyemedik orada kestik otel çalışanlarıyla beraber yedik. Çok makbule geçti. Meğerse daha orada karpuz henüz çıkmamış. Bu da iyi oldu. Ayrıca Otel fiyatları da uygun. 15 dolar civarı günlük fiyat. Galina MUTAF orada elimiz gözümüz. Bize en büyük desteği verdi. Gagauz dilinde bölüm başkanı görüşmeleri ayarladı. Dekanla görüştük. Bandırmayı ve 17 Eylül üniversitemizi tanıtıcı broşürlerimizi bıraktık. Galina hocamdan Gagauzlarla ilgili birçok kitap dergi ve gazete aldım en çok sevindiğim ise AYBABA Mihail ÇAKIR’ın ‘’GAGAUZLAR İSTORİYA ADETLER DİL HEM DİL’’ adlı kitaptı. Galina hocamızın maddi manevi büyük desteğini gördük. Tam Türk misafirperverliği. Üniversitede okuyan Türk öğrenciler de varmış fakat yaz tatili olmuş kimse kalmamış. Öğrenci merkezini ziyaret ettik. Orada bilgi aldık Komrat’ın tam merkezinde bayrağımız dalgalanıyor. Bu da bize sanki vatanımızda geziyoruz hissi veriyor. Tika’nın yaptırdığı Atatürk Kütüphanesi. Vasilisa Tanasoğlu Bizi güleryüzle karşılıyor Tam bir Türk gibi. Hemen ne içersiniz diye sordu Türkiye’den Kardeşlerimiz gelmiş. Uzun uzun sohbet ediyoruz. Bize kütüphaneyi gezdiriyor. 7500 kitabı olan büyük bir kütüphane ayrıca Türkçe kursları da veriliyormuş. 20 yıldır Kütüphane ondan soruluyor. Konusuna hakim. Bize en çok Süleyman Demirel’den etkilendiği anlattı. O bize çok el uzattı çok destek verdi. Onun yeri ayrı diye konuştu. GRT yani Gagauz Radyo Televizyonu. Gagauzların gözü kulağı. Tika’nın büyük destekleriyle kurulmuş. Bayrağımız burada da dalgalanıyor. Türkiye’den iki araştırmacı gelmiş diye duyunca hemen bizi çağırdılar. Alöne TERZİ hanım ile bir görüşme gerçekleştirdik. Hatta ben Komrat müzesini gezerken biraz geç kaldım randevuya Ahmet hocam meraklanmış. Benim kaybolduğumu sanmış. Hemen stüdyoya geçtik. Güzel bir görüşme gerçekleşti. Link aşağıdadır. (http://www.gagauztv.md/index.php?option=com_content&view=section&layout=blog&id=18&Itemid=71&limitstart=36) Ve daha nice güzel anılarla gezimiz sona erdi. Geri dönüş günü geldi çattı. Daha gezip görülecek konuşulacak çok yerler konular vardı. Bu güzel insanlara kan kardeşlerimize veda ederek ayrıldık Gökoğuz topraklarından. Ama arkamızda güzel dostluklar bıraktık. İlker BALÇIK (15 Kasım 2016)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ilker balçık, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |