Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery |
|
||||||||||
|
Yusuf ve Kuyu Yakub’un etrafında yıldızlar, Ama o yalnızca güneşe ram oldu. Ancak batınca güneş, teselliyi ay ışığında buldu… Vicdan çökmüştü, pusuya karanlık kuyularda. Merhamete sinsi tuzaklar kurmak için, Adaleti ve erdemi çamurda boğmaya hazırlanıyordu. Sadakati, hayali bir canavar katletti. Ve bir ceylanın kanı kalleşliğe ödünç alındı. Güneşi kararacak, yüreği yanacak hakikat elçisi bir baba için… Kan ve kuyu oyunu bir çare olmadı, Kıskançlığın hileli geleceğine, o yalnızca bir kumardı. Oysa ceylan bir gün, ziyankâr bedbahtlar her gün ölürdü. Gerçekte düşen Yusuf değildi, Kıskançlığın, birliği yok eden ayrılıkçı kuyusuna. Kardeşliği bölen bir ihanetin, muhalefet körlüğüydü hakikate… Susuz kuyu yağmuru beklerken, Çevirmişti çölün güneşi, içini apaydınlığa. Su yerine Yusuf çıktı kuyudan, güzelliği parayla satan tüccarlara… Umut; güzel haberi sesiz ve yıllarca bekletti, Muştu yeşersin diye gözyaşı ekildi kum tepelerine Ey suya doymaz çöl, isteme artık çünkü Yakub’un pınarları tükendi! Ey sonsuz sabır! Güneş artık daha parlak doğsun, Eriyip kaybolsun pür ışıkta solgun yıldızlar. Ve Yakub’un oğulları Mısır’da dilensin bir avuç sefaleti, Bulsunlar kuyuya gömdükleri sadakat ve merhameti. Söndürsünler artık, Yakub’un yüreğindeki o kor hasreti! Getirsinler, umudu tükenmeyen bu babaya Vuslat müjdesini Ve Güneş’e perde olan, Yusuf kokan terli mendilini… Yusuf ve Zindan Yıldızlar ay ışığına mahcup, Yusuf, gençliğin terleyen bıyıklarına. Kıyamazsın Ey Yakup bu yanık tenli delikanlıya bakmaya! Ne kadar da keskin bu bıçaklar. Bir sevdayı acıtmadan kesip bitirmek için mi? Yoksa hasta bir kalbi tutkulu bir bedenden ayırmak için mi? Ey kara sevda, nedir bu iftira? Parmaklıklar ardında daha mı huzurlusun? Koy arzulu ve umarsız gönlünü zindana sükûnet bulsun. Yıllar sessiz ve habersizce tükendi. Ey saray, uyan artık şu esrarlı rüyandan! Bir meftunenin ateşi, külleriyle örtünüp sönen zamanı yitirdi… Ey Yusuf! Seni unuttular zindanda… Öyleyse boş durma ağla. Kavuşmayı bekleyen Yakub’a ağla… Kardeşliği kuyuya gömenlere ağla, Birliği bölüp, gerçeğe yüz çevirenlere… Ağla zindanda geçen yıllara, Ağla ki, körelsin şehvet pak bedeninde, Adalet yücelsin yüreğinde, Erdem doğrulsun sözünde, Ve merhamet dolsun gönlüne… Ağla ey Yusuf! Gençliğine ağla, Boşa giden yıllara! Kuyunun, zindanın ve hain yüreklerin karanlığında Güneşi bekleyen ülkene ağla... Rahman ve Rahim olan Allah için ağla… Kazım Bayar / 25.06.2012 http://kazimbayar.blogspot.com/2012_07_01_archive.html
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kazim Bayar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |