Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Üç kişinin zor sığdığı tahta banka dört kişi sığıştılar. Barış "Lan, kalk altına işeyeceksin" dedi ve beni tuvalete götürdü. Portakal kadar olması gereken mesanem karpuz kadar olmuştu. Kapıda biriken sarhoşlar homurdanmaya başlayınca, biri de hırslanıp kapıyı yumruklamaya başladı. Dışarı çıktığımda ayakta durabiliyordum ama ne dediğimi bilecek durumda değildim. Kapıyı yumruklayanın üzerine yürüdüm. Yumruklarımı sıktım. Birkaç küfür ettim, dişlerini sıkarak alttan alıyordu. Yeteri kadar sarhoş olmadığını farkettim. Biraz daha üsteledim. Onu öldürebileceğimden emindim, birkaç kişi araya girip ayırdı ve beni masaya götürdü. "Ne yaptığını gördün değil mi moruk?" dedim. "Gördüm Chao; sakin ol dostum." "Dostum ben o herifi gebertebilirdim. İşerken saygısızlığa asla müsamaha gösteremem bilirsin." "Ne gösteremezsin anlamadım?" "Neyi anlamadın?" "Ne göstermediğini anlamadım." "Dostum göstermediğim bir şey hakkında burada neden konuşayım ha? Salak mıyım ben?" "Ben de onu diyorum dostum. Madem göstermiyorsun neden göstermediğini bize gösteriyorsun?" "Civciv sen ne saçmalıyorsun?" dedim yumruğumu göstererek. Can yumruğumu tuttu. İndirdi. Sakin olmamı ve az önce üstüne yürüdüğüm adamın eski milli boksör olduğunu söyledi. Civciv'in de yalnızca benim göstermek istemediğim şeyin ne olduğunu merak ettiğini söyledi. "Müsamaha" sözcüğünü unutalı çok olmuştu. Ayağa kalktım, yalpaladım, pantolonumun fermuarına elimi attığım anda Ferzan'ın gözleri açıldı ayağa kalktı ve beni yerime oturttu. Devrimci kültüre sahip insanların bunu hoş karşılamayacağını söyledi. Sevşan barı gözleriyle taradı. Masalarda yarına da akşamdan kalacak, günlerdir akşamdan kalan keşler, sarhoşlar, fahişeler ve sübyancılar vardı. Umutsuzluk barın her yerindeydi. Dışarda mücadeleyi beceremeyen, buraya kendini yenmeye geliyordu. Ben farklıydım; bekliyordum. İşaret parmağıyla da taradığı yerleri gösterdi, siyah uzun saçları yüzüne ve kollarına dökülmüş, aradan şeytanca bakan gözleri görünüyordu. Ferzan'a, "Bak, devrim yüksek konseyi..." dedi ve kahkahayı bastı. Ferzan başını çocuk gibi önüne eğdi. Sevşan'a içimden küfrettim. Barış ve Can yanlarında getirdikleri kızlarla öpüşmeye başladılar. Arasıra değişiyorlardı. Hatta kızların birbirleriyle de öpüştüklerini görünce heyecanlanır gibi oldum. Bana karşı ilgisizlerdi. İçkime döndüm, bardağı öptüm. Sevşan, Ferzan'ın utangaçlıkla eğilen başını kaldırdığında uyuyakaldığını gördü. Tekrar tizi güçlü bir kahkaha attı. Ferzan uyandı. Sevşan Ferzan'ın dudaklarına eğildi ve öpmeye başladı. Sevşan sevişmek istiyordu, bir an Ferzan'ın ağzından içeri gireceğini sandım. Can ve Civciv eşlerini bıraktığı anda Ferzan Sevşan'ı itti. Su balesi izlediğimi düşündürecek denli senkronize hareketlerdi. Masadan kalktı. Yarı yalpalar halde tuvalete koştu, içeri yetişemedi. Kapının önüne kustu. Çiğnenmeden yutulmuş kabuğu ayıklanmış tuzlu fıstık, biraz çiğnenmiş mayoneze bulaşık patates kızartması, çiğnenmiş beyaz leblebi parçaları bira ve mide mukozasının yapıştırıcı etkisiyle pantolonuna ve ayakkabısına aksesuar olmuştu. Sevşan'a mide bulandırdığını söyledim. Ferzan'ın birasını ve kültablasını üstüme döktü. Bir şey olmamış gibi önüne döndü. Ferzan geldi. Yerine oturdu. * * Bara geceyarısı beklediğim kadın girdi. Adını bilmiyordum. Daha önce bir yerlerde aşık olduğumu hatırladım. Uzun saçlarını uzun beyaz parmaklarıyla açmaya çalışıyor, bana doğru bakıyordu. Sevşan Ferzan'ın üstüne yatmış gözlerini kapatmıştı. Dürterek kaldırdım. Ne var yine?, diye tersleyerek gözünü açtı. Kadını işaret ettim. "Kim o kadın?" "Muazzez... işte o." "Yazdığın kadın mı?" "Hııı... Ben daha önce gerçek adını sordum söylemedi bir de sen sorsana." "Çok içiyorsun Chao çok. Hem bırak adı Muazzez kalsın. Kalk hadi bir taksi çağır. Millet sızdı gitti." Sesi bitikti. Masadan kalktım. Yavaşça kadına yaklaştım. Yanında durdum, kokusunu içime çektim, su gibi berraktı. Adını sordum. "Sen bilirsin", dedi. Bara süzüldü, sırtını döndü. Ağır ağır trabzanlara tutunarak caddeye çıktım. Kokocu Mustafa'ya el salladım o da taksiciye beni işaret etti.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © chaotica, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |