Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal |
|
||||||||||
|
“Lityumun simgesi?” “Li...” “Lahza?” “An...” “Panama'nın plakası?” “Pancarın pan'ı...” “Terbiyesizleşme” “Kendin çöz.” Sessizlik... Kulağıma koridordaki bir kutunun tırmalanma sesi geliyordu. Sevşan'a sokak kapısı işaret ederek sese dikkatini çektim. UNUTTUM! diye bağırarak yerinden fırladı. Arkasından, koltuk geriye doğru sürüklendi. Odaya elinde kutuyla döndü. “Bu ne? Balık mı?” diye sordum. “Lepistes., Bak bakayım, sen seversin balıkları.” dedi ve güldü. Gülüşü, Muazzez'in Neriman Köksal kahkahası gibi değildi. Vicdan ve sevgi dolu... Kutunun kapağındaki koli bandını bulmaca çözdüğü kalemin ucuyla keserek açtı. İçinden hızla yavru, siyah bir kedi fırlayıp yattığım kanepenin altına girdi. “Bu kaçan balığı sana aldım.” dedi. “Buna para mı verdin?” “Hayır, yolda buldum.” “Kara kedi ha? Teşekkür ederim.” “Muazzez'ini kediye anlatırsın artık.” “Okuma sıkıldıysan, Allah Allah! Zorla okutuyorum sanki. Hem Muazzez benim Muazzez'im, ister kediye anlatırım, ister kağıda. Sana ne?” “Tamam be! Ne bağırıyorsun?” Bu sırada kedi kanepeden sarkan bandajıma atlayıp oyun oynamaya başladı. Sevşan güldü. Yavru olmasına rağmen tüyleri oldukça uzundu. Ona Softy adını verdim, sakıncası yoksa, dedi. “Softy'mi? Sadece Soft olsun.” dedim. “Daha net.” “Soft olsun o zaman.” dedi ve güldü. Tekrar teşekkür ettim. Soft, durmadan ayağımdan sarkan bandaja saldırıyor, sanki açmaya çalışıyordu. Yatağımda doğruldum. Ayağa kalktım. Sevşan'a beni bu şekilde sarmalamasını kimin söylediğini sordum. Beyaz gazlı bezle tüm vücudum özenle sarılmıştı. İçim şiddetle kaşınıyordu ve tuvalete gitmem gerekiyordu. Ağır adımlarla zorlukla tuvalete doğru yürümeye başladım. Arada sırada durumumu daha vahim gösterebilmek için inliyordum. Soft'sa durmadan üzerimden sallanan bandaja pençesini takıyor, tırnağına takılan bezi şiddetle yırtmaya çalışıyordu. Heyecanla bir hediye pakedini açmaya çalışan çocuk gibiydi. Sevimli ve saldırgan... Sevşan yeniden pansuman zamanının geldiğini söyledi. Gazlı bezi yavaşça tersine dolayarak açmaya başladı. Vücuduma sürdüğü ilaç, gazlı bezin tenime yapışmasını önlüyordu. Altı saatte bir yapılması gerektiğini ve üçüncü pansuman olduğunu söyledi. Ama ben ilk kez görecektim Sevşan'ın beni sarmalamasını ve çözmesini. Ona ne zaman geldiğini sordum. Sabah geldiğini söyledi. Gün ışıdıktan sonra. Sahte Che ile ayrılmış, Ankara'da sıkılmış atlayıp gelmişti. Kamil Koç'un servisi apartmanın kapısına kadar bırakmıştı. Onda herkesin yedek anahtarı bulunurdu. Kapıyı çalmış, ben açmayınca da anahtarla girmişti. Kanepede beni haşlanmış şekilde bulunca vakit kaybetmeden doktor getirmiş, nöbetçi eczaneden ilaçları almış, geri dönmüş, pansumanımı doktorun gösterdiği şekilde yapmıştı. Yanık yaralarının mümkün olduğunca hava almasının doğru olduğunu söylemişti doktor fakat her yerim kabarık olduğu için canımın acısını hafifletmek adına ağrı kesici dışında bir de hava geçiren gazlı bezleri sarmak zorunda kalmışlardı. İlk etapta enfeksiyon da kapmamalıydım, bu da önemliydi. Muazzez'in gitmiş olması ise tüm bunlardan sonra geliyordu. Asıl içimi kavuran gerçek buydu ve bu, ne doktorun ne Sevşan'ın umrundaydı. Sevşan nasıl yandığımı sormamıştı bile. Uykumda Muazzez'i sayıklarken tedavimle uğraşmış başımı beklemişti. “Şimdi sen onu da mı gördün?” diye sordum bandajı çözerken. “Kızgın yağa atılmış sosis gibi olmuş.” Gözlerim dehşetle açıldı. Tuvalette durumun vehametini kavrayamamıştım. “Korkma. İşimizi düzgün yaparsak hiçbir yerinde iz kalmayacak.” diyerek içimi rahatlatmaya çalıştı. Sevşan'a Muazzez'in gittiğini anlatırken Soft, dikkatle bizi dinliyordu. Ara ara miyavlıyor, gurluyor, gelip Sevşan'ın bacağına sürtünüyor, benim çözülmekte olan gazlı bezime ise nedense artık anlayışsız ve saldırgan davranıyordu. Söylediklerimi anlıyor, onaylıyor muydu, onaylamıyor muydu bilmiyordum. Soft, gözlerini dikerek gazlı bezin altından çıkan ciğer gibi görünen bedenime yaklaştı. Ayağımın üstüne baktı. Eğildi kokladı. Birden pençesini çıkartarak derime sapladı. Acıyla bağırdım, kanepenin altına kaçtı. Sevşan ona küçük yaramaz kız, dedi. Ona, bunu böyle mi geçiştireceksin, diye sordum; evet, dedi. Dişiler acı çekmemi seviyorlardı. Buna sanırım artık Soft da dahildi. Sevşan gittiğinde Soft ve ben yalnız kalacaktık. Bu süre içinde her ne kadar kadın da olsa Sevşan'ın beni Soft'tan korumasına ihtiyacım vardı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © chaotica, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |