Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero |
|
||||||||||
|
Geçtiğimiz günlerde 82 yaşında Hak’ kın rahmetine kavuşan Yılmaz ÖZTUNA (1930- 9. Şubat. 2012) ile ilgili olarak yazılı ve görüntülü medyamız her zaman olduğu gibi yine “ üç maymunlar ” ı oynadı. Yani, tıpkı O’ ndan önceki değerli birçok bilim ve san’at adamının ahirete göçüşlerinde olduğu gibi, ya üç beş satırlık yazı veya görüntü ile, ya da hiç tınmayarak, bigâne kalarak, kendi tıynetine yakışanı yaptı. İzlediğim kadarıyla merhum Öztuna’ ya en fazla yeri 1998 yılından bu yana başyazarlığını yaptığı TÜRKİYE Gazetesi verdi.Vefat haberi ile birlikte onun biyografik hayatını verdikleri gibi, birkaç köşe yazarı da onun tarihçi, müzikolog, siyasî v.d. yönlerini konu alarak yâdetti. Onun dışında birkaç gazetede daha sadra şifa tabir edilen haberler çıktı. Oysa sıradan bir manken, sinema ya da sahne sanatçısın ayağı hasbelkader bir taşa takılsa,onu günlerce temcid pilavı gibi ekran ya da sütunlarına taşıyanlar için Yılmaz Öztuna kimdi ki… ( ! ) Bu konuda Bülent Bâkiler, yazdığı makalede feryâdını şu sözlerle dile getiriyordu : “ …Onun aziz naaşını, omzunda ebediyete uğurladıktan sonra bu şehrin büyük gazetelerini teker teker gözden geçirdim. Gördüm ki, bazı gazeteler, onun ölüm haberini, tek sütun üzerinden 5-10 satır halinde geçiştirmişler. Bazı gazetelerimiz ise, oralı bile olmamışlar. Yani Yılmaz Öztuna’nın vefatını tek satırla olsun vermemişler. İçimden: Yazıklar olsun size! Yuh olsun geçmişinize, geleceğinize! dedim… … Daha geçen hafta, bir sokak ortasında, oynaşıyla öpüşürken pantolonu düşen ve donsuz olduğu görülen bir adamın kocaman resmini ve düzeyli ilişkisini sütunlarına taşıyan gazetelerimiz, Yılmaz Öztuna gibi müstesna bir tarihçimizin vefatını görmezlikten geldiler…” 1 Bütün bu genel ilgisizliğe rağmen , cenaze namazında, sayısal olarak azsa da olsa, başta bu ülkenin Başbakanı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmak üzere, toplumun her kesiminden önemli simaların bulunduğu da göz ardı edilemez. Yılmaz Öztuna, toplumumuzun büyük bir kesimince yazdığı kitap ve makalerle sadece “ tarihçi “ kimliği ile bilinmektedir. “ Yalan Söyleyen Tarih “ in yıllar boyu millete okuduğu masalları, onun yiğit, cesur, birikimli kalemi bitirmişti. Tarihi gerçekler O’ nun 14 ciltlik Türkiye Tarihi‘ nde, gerçekleri öğrenmeye hasret kalmış insanlarca, doyasıya okundu. Meselâ Sultan Abdülaziz’ in, resmî tarihte pervasızca iddia edildiği gibi intihar etmediğini; paşalar tarafından pehlivanlara boğdurulduğunu, en ince ayrıntısına kadar belgeleri ile onun yazdığı satırlardan okuduk. Yine , Sultan Abdülhamid ‘ e yahudi, ermeni ve masonik çevrelerin işbirliği ile yapıştırılan “ Kızıl Sultan “ sıfatının kara bir leke olduğunu, aksine O’ nun büyük bir vatansever kahraman olduğunu; siyasî dehasıyla Osmanlı Devleti’ nin ayakta kalabildiğini ve kendisinin tahttan indirilmesinden sadece sekiz sene sekiz sene gibi kısa bir zaman içerisinde, İttihatçı Çete’ nin gaflet ve hıyaneti ile altı yüzyıllık ulu bir çınarın bir anda yıkıldığını yine Öztuna’ nın cesur kalemine borçluyuz. İlginç tevâfuktur ; O’ nun defnedildiği 10 Şubat ayın zamanda, kendisinin tarih içinde iade-i itibar yaptığı Sultan Abdülhamid’in de vefat yıldönümüdür. Günümüzün en önemli tarihçilerinden Prof. Dr. İlber Ortaylı , Fatih Camii’ nde Musallada, Öztuna’ nın tabutu başında şu sözleri söylerken bu konuyu şöyle te’ yid ediyordu : “ Bize tarihi sevdiren; Türk tarihini öğreten; tarih hakkında yanlış bildiklerimizi düzelten ve Türk tarihinin bir bütün olduğunu gösteren mümtaz bir şahsiyeti, muhterem hocamızı uğurluyoruz.” Oysa onun tarihçiliği kadar, bir de musıkişinaslığı, daha doğrusu müzikologluk vasfı da vardır. Bu yönü ise ancak ve maalesef Geleneksel musıkimize âşina amatör ve profesyonel bir kitle tarafından bilinmekte, musıkimizle pek ilgilenmeyen entelektüel tabakanın bir çok ferdi de O’ nun bu vasfından pek haberdar değildir. Musıkî ile ciddi olarak ilgisi, daha henüz Lise öğrencisi iken İstanbul Belediye Konservatuarı’ na devam etmesiyle başlar. Lise’ yi bitirdikten sonra, yüksek öğrenimini 1950 ile 1957 yılları arasında Paris Üniversitesi’ nin Siyasi İlimler Enstitüsü ve Sorbonne’da Fransız Medeniyeti bölümünde yaparken, aynı zamanda Paris Konservatuarı’ na da devam etti. Böylelikle hem Klâsik Türk Musıkisi, hem de polifonik Klâsik Batı Müziği konusunda teorik ve pratik bilgiler kazanır. 1940’ lı yılların sonunda Müzikoloji alanında dönemin önemli ismi Hüseyin Sadettin Arel’ in öğrencisi olur. Hatta : “ Yılmaz Öztuna’nın çok erken yaşlarda Hüseyin Saadetin Arel’i, İsmail Hami’yi etkileyecek kadar geniş bir bilgisi, çalışkanlığı ve tarih merakı vardı, bilhassa Türk musikisinde…” 2 Üniversite’ de “ Türk Musikisi Tarihi ” kürsüsünü ilk olarak o kurdu. 1966 ilâ 1982 yılları arasında TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu) de Denetleme Kurulu , Repertuvar Kurulu ve Eğitim Kurulu Üyeliği, l969-1973 yılları arasında bir dönem Adalet Partisi’ nden Konya Milletvekili olarak görev yapar ve bu dönemde, ileriki yıllarda açılacak olan Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’ nın oluşmasına önemli katkılarda bulunur. 1974-1977 yılları arasında Kültür Bakanlığı’nda Başmüşavirlik, Kurucusu olduğu, İTÜ ( İstanbul Teknik Üniversitesi)Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda ve İstanbul Devlet Türk Musıkisi Korosu’nda kurucu yönetim kurulu üyelikleri görevlerinde bulunur. Türk Musıkîsine dair yazdığı eserler, günümüzde dahi gerek amatör, gerek pofesyonel müzisyenlerce ilk başvuru kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bu eserlerden en önemlisi olan TÜRK MUSIKÎSİ ANSİKLOPEDİSİ’ nin oluşumunu kendi ağzından aynı ansiklopedinin önsözünde şöyle anlatır: “ …Ansiklopedi’ nin nüvesi, TÜRK MUSIKÎSİ LUGÂTİ adlı kitaptır. Bu kitabın telif (yazım) hazırlıklarını 1945-48 arasında yaptım. 20 Ağustos 1948 – 12 Şubat 1949 arasında da kaleme aldım. Lugât’ i bitirir bitirmez, 8-10 hususi celsede ( özel oturumda ) baştan başa Sâdeddin Arel’ e okudum. Fikirlerini aldım ve işaret ettiğitashihleri ( düzeltmeler) yaptım. 1 Mayıs 1949 tarih ve 15 sayılı Musıkî Mecmuası’nda tefrikaya başlandı… 8 sayfa halinde her ay yayınlandı… …Türk Musıkîsi Ansiklopedisi Türk Musıkîsi Lugati’ nin % 150 nisbetindegenişletilmiş şeklidir…” 3 1969’ da ilk baskısından sonra kısa zamanda tükenen Ansiklopedi’ nin , 1990 yılında güncellenen edisyonu da Kültür Bakanlığı’ nca basıldıktan sonra, onun da mevcudu tükenir. Ansiklopedi kendi dalında hala rakipsiz niteliğini korumakla birlikte, rahmetlinin sayısı az da olsa bazı madde başlıklarının açılımında ele aldığı kişi, kurum ve kavramlara duygusal olarak yaklaşıp, nesnel yorumlar yapması ise yayımlanışından bu yana yıllardır eleştiri konusu olmuş, ne yazık ki, bundan sonra da olmaya devam edecektir. Her şeye rağmen, Yılmaz Öztunalar kolay yetişmiyor. Allah rahmet eylesin; mekânı cennet olsun… D İ P N O T L A R : 1 Yavuz Bülent BÂKİLER, “ Yılmaz Öztuna’ya Kör Bakanlar “, Türkiye Gazetesi, 12 Şubat 2012 2 İlber ORTAYLI, “ Tarihçilik Üstâdı ve Toplumun Sözcüsü “, Milliyet Gazetesi, 12 Şubat 2012 3 Yılmaz ÖZTUNA, “ TÜRK MUSIKÎSİ ANSİKLOPEDİSİ “, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1969, C.I, s. VI http://ferahnak.wordpress.com/2012/02/16/bir-buyuk-muzikolog-olarak-yilmaz-oztuna/
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |