Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost |
|
||||||||||
|
26 Mayıs 1983 tarihinde ebediyet’ e uğurladığımız Türk kültür ve düşünce hayatının en önemli şahsiyetlerinden Necip Fâzıl Kısakürek’ in, karakteristik vasıflarında sayılamayacak kadar zenginlik vardır. Ancak kendisine de sağlığında sorulsa idi, herhalde bütün bu zengin dağarcığı içinde en önde gelen hasletinin, Cenâb-ı Hak ve Hz. Muhammed (s.a.v) e duyduğu büyük “ aşk” ı gösterirdi. Onun hayatı boyunca yazdığı herbiri yüzlerce sayfalık yığınla kitabının büyük bölümünde de, ya doğrudan doğruya veya dolaylı olarak , bu aşk’ ın bütün tezahürlerini okuyoruz. Şiirlerini topladığı “ Çile” deki binlerce şiiri ve yazdığı sayısız makalelerinin çoğunun teması, Allah ve Peygamber sevgisi ile doludur.” Çile” de bu anlamda “Peygamber”, “Allah'ın Sevgilisi”, “Ölçü”, “O” , “Rütbe” v.d. başlıklar altında Hz. Peygamber'e yazılmış müstakil şiirler olduğu gibi, başka temalarla yazılan bir çok şiirinde de, Hz. Peygamber ismen geçmekte, veya onun şahsiyetine atıflar yapılmaktadır. Allah sevgisini “Her şey, her şey şu tek müjdeye / Yoktur ölüm Allah diyene / Canım kurban başı secdede / İki büklüm Allah diyene” kıt’ asında, Peygamber aşkını: “ Sen, fikir kadar güzel; / Ve tek, birden daha tek! / Itrını süzmüş ezel; / Bal sensin, varlık petek... “ kıt’ asındaki emsalsiz dizelerinde bariz bir şekilde görüyoruz. Gerek şiirleri , gerekse sayısız makalelerinde Hz. Muhammed (s.a.v) den,Gaye insan; ufuk peygamber, Efendim, Peygamberim, Müjdecim, Kurtarıcım, gibi özel hitaplarla bahseder. İşte, “Çile” deki bir beyti. O beyitteki kullandığı tâzim dolu hitaplar ve “O” na olan itaatının hudutsuzluğu ne güzel ifade ediyor : “Müjdecim, kurtarıcım, efendim, peygamberim, Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim. “ Bu düşüncelerini sadece kitaplarında değil, günlük hayatında da olanca yoğunluğuyla yaşar. Bir gün Kadıköy’ den vapurla Karaköy'e geçerken yanına biri yaklaşıp : - “Üstad !... biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik, Peygamberlere niçin ihtiyaç duyuldu?..” diye sorunca : Üstâd okumakta olduğu kitaptan başını kaldırır ve şöyle cevap verir : - Karşıya yüzerek geçseydin ya ; ne diye vapura bindin ki, cevabını verir. "Esselâm" ve “ Çöle İnen Nur” isimli kitaplarının konusu İslâm Peygamberidir. Bunun dışında, derlediği hadisleri, 1948 yılında “Nur Harmanı”,1951 yılında manzum olarak “ 101 Hadis ”,1968 yılında “Peygamber Halkası” , 1970 yılında “ İslâm Tarihi, Efendimiz, Kurtarıcımız, Müjdecimizden Nur Harmanı” isimleriyle yayımladığı kitaplarında da Resulullah’ ı konu alır. Ayrıca “İhtilâl” ismini taşıyan kitabının 30 sayfalık kısmında “ O” nun yaptığı “inkılâp” ları anlatır. “İman ve İslâm Atlası” gibi kitaplarında da, Peygamberinden her vesile ile coşku ile sözeder. Önce yazdığı ve 1973 yılında yayımladığı “Esselâm” adeta Süleyman Çelebi’ nin “Vesiletü’n Necât”ı gibi mevlîd benzeri, nazım olarak yazılmış , naat formunda uzun bir eserdir. Kendi diliyle bu kitabın yazılış hikâyesini ve amacını şöyle anlatır : “… Bu eser, hasret derecesini termometrelere ifade ettirmekten aciz olduğum bir ruh çilesi içinde 1960-1961 hapsimde yazılmaya başlandı; ve ondan sonra, haşîn hayatın zalim çarkları arasında tekrar gaflet tüneline giren ruhumun kasvet ikliminde 11 yıl uyuyup 1972 Ramazan ayında ve ötesinde, belki daha yakıcı bir çile dürtüsüyle tamamlandı. Umulur ki; bir gün Türk edebiyatı, bu eseri, yeni zamanların İslâmî tahassüste ilk temel kitabı saysın... Ve destanlık çapta cehd sarfetmenin ne demek olduğu bu vesileyle görülsün... Binyediyüz küsur mısralık, kemmiyette küçük bir destan... Fakat keyfiyette, her kelimesi bir beyin törpülemesine mâl olduğuna göre bilmem ne?.. Dâva o Nura yaklaşmak... O Nur ise insanı ve idrâki bir an içinde yakıp kül edici küvette... O halde eser hakkında verilecek hüküm, bu yanış ve kavruluş borcunda hangi derecenin tutulabilip tutulamayacağında... Keyfiyet hükmü, ancak böyle bir ölçüyle verilebilir. Allah'ın ‘teslim olunuz!’ emrini verdiği Gaye-İnsan ve Ufuk-Peygambere, bildiğiniz veya bilmediğiniz, haberini aldığınız veya almadığınız, anlayabildiğiniz veya anlayamadığınız her tarafıyla ve her zerrenizle teslim olmaktan başka gayeniz olmasın!.. Bu kitapta üstâd, Efendimiz’ in 63 yıllık hayatlarını esas alarak , eserini 63 adet manzume ile sembolleştirir. Ancak yazarı bu kitabı için okurundan hakettiği ilgiyi pek göremez. İşte “Esselâm” dan çarpıcı dizeler : Yok bile yokken O vardı; O bir nur... Ki mutlak saffet. Âdem, Allah'a yalvardı; O nur için beni affet! Âdem'in alnında bir nur; Derken öbür Peygamberde. Âyet ki, çıplak okunur; Ne bir harf, ne zarf, ne perde. Geçti bilmem kaç nesilden, O nur, İlâhi daire... İbrahim'den İsmail'den, Vesaire vesaire... O nur, o nur, elde sancak; Aktarılır, nebî nebî. Bir beklenen var ki, ancak, Nurun ezelden sahibi... Nur sırdır, ışık üstü sır; Vurduğu eşya gölgesiz. Onsuz insan kör ve sağır; Ülkeler onsuz, ülkesiz. Son Peygamber, son Peygamber! İlk olunca sona geldi. Nur, fezayı tutan çember, Ondan gelip O'na geldi. “Esselâm” ın yayımlanmasından 8 yıl sonra, bu kez nesir olarak, yine Hz. Muhammed (s.a.v)i, muhteşem cümlelerle anlattığı bir edebiyat şaheseri olan “ Çöle İnen Nur” u daha önce yazdığı metinleri geliştirerek 1981 yılında tamamlar. “Çöle İnen Nur” un Prof. Orhan Okay’ ın anlatımıyla ( 1 ) oldukça uzun bir sürece uzanan yayın macerâsı vardır. Bu eserin ilk metni, 1946 yılında BÜYÜK DOĞU Dergisi’ nin Aralık/1946 tarihli, 57 no.lu sayısında yayımlanmaya başlar. Kısa bir aradan sonra Hükümetçe derginin kapatılması sonucunda tefrika da biter. Üstâd’ ın kendi ifadesine göre , daha sonraları yine Büyük Doğu’ da olmak üzere, 1952 senesinde “ Allah’ın Sevgilisi” , 1956’ da “ O” başlığıyla çok az bir bölümünü neşreder. 1961’ e gelindiğinde , ilk defa kitap olarak “O ki, O Yüzden Varız:Kâinatın Efendisi’ nin Hayatı”ismiyle yayımlanır. Çöle İnen Nur ismiyle ilk kez 1969’ da basılır. Mart/1948’ de dergi yeniden açılır. Sadece 3 sayısında tefrika edilirse de, bir türlü tamamlanamaz. Kitap olarak basılmadan önce, birkaç kez değişik yayın organlarında tefrika edilir. Gerek her tefrikada ve gerekse kitapta, bir önceki metinlere, üstâd bazı ekleme ve çıkarmalarda bulunur. Bu eserinde, Allah Rasûlü'nün hayatını, nûr-ı Muhammedî'nin yaratılışından vefatına kadar bir bütünlük içerisinde anlatılmaya çalışmıştır. Peygamberine duyduğu büyük sevgi, saygı ve edepte o kadar zirvelere çıkmıştır ki, eserin başlangıcından bitimine kadar “ O” na ismiyle hitap etmeye cesaret edemez ve Muhammed( s.a.v) ismini her seferinde “M…” rumuzu ile yazar. “ Çöle İnen Nur” dan çarpıcı satırlar : “Sen, mukaddes hedef; Haktan gelen aşkın hedefi!.. Sen, en ileri rütbe; Allahın Sevgilisi olmak mertebesi!.. Sen, en güzel insan; güzeller güzeli insanoğlunun en güzeli!..”( Büyük Doğu Yayınları, İstanbul 2004 , 29. Basım, s. 9 ) “O ki olmasaydı, topyekûn oluş olmayacaktır. İşte O... O kadar evvel ve o kadar üstün... Bir arada sebep ve netice... O Kİ, VARLIK O YÜZDEN...”(a.g.e. s. 28) Kitap hakkında Türk edebiyatve düşünce dünyasında oldukça geniş değerlendirmeler yapılmış ve yorumlar getirilmiştir. Bu yorumları örneklersek : 1)“…Necip Fâzıl eserinin temelini ‘ Levlâke..’ hadîsii kudsîsine dayandırdığını ifade ederek, yaratılmış bütün varlıklar adına peygamberi minnetle övmeye başlar. Derin bir aşk, azc ve günah hissi, şefkat niyazı bu başlangıçta, yeryer coşkun bir lirizme ulaşan cümlelerle ifade edilmiştir…”( 2 ) 2) “…Eserin keyfiyeti hususunda Üstad Necip Fazıl, eserinin hemen başında kitabının bir ilim değil, san’at eseri olduğunu özellikle vurguluyor. Tabiî ki san’at eseri olması ilimden yoksun ve mesnedsiz olduğu anlamına gelmiyor. İslâm âlimleri tarih boyunca Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hayatıyla ilgili eserler kaleme almışlar, tek tek nakillerini sahih kaynaklardan göstermişlerdir. Şüphesiz ki ilmî siyer kitapları, yani hadislerin, haberlerin, rivayetlerinin kaynaklarının gösterildiği siyer çalışmalarının da kendi içinde bir değeri var ve yayınlanmaları gerekiyor da... Ancak günümüzde Allah Resulü’nün hayatını belli bir fikre muhatap olarak, o’nun hayatını bir dünya görüşü projesinin ana merkezine koymak, bunun fikri örgüsünü kuran eserler çıkarmak ise ayrı bir kıymet…”( 3 ) 3)“… Necip Fazıl, Çöle İnene Nur’a bir alt başlık eklemiş: “Çöle ve bütün zaman ve mekâna”. Bu alt başlıkta, şairin kendi deyişiyle “baş eseri”nin ruhunu, yazılış sebebini okumak mümkün: Necip Fazıl, Efendimiz’in (sas) hayatını klasik bir siyer usulüyle değil bir sanat eseri olarak ortaya koyuyor ve daha çok olaylardan değil durumlardan el alarak anlatıyor. O En Güzel Hayat’ı “inanmış ve teslim olmuş sanat tavrıyla” dile getiren Çöle İnen Nur, unutulmaz bir sofra betimlemesiyle açılıyor: “Sofra… Etrafında Allah Resûllerinin dizildiği sofra… Ve bu sofrada başköşe… Sen!” Necip Fazıl’ın O ve Ben, Kafa Kâğıdı gibi kitaplarını anımsatan bu bölümün benzerlerine kitap boyunca rastlıyoruz. Allah Resulü’nün hayatından bir kesiti anlattığı pek çok yerde Necip Fazıl araya giriyor ve bir bakıma, nesrinin en billurlaşmış haliyle O’na (sas) yazılmış en güzel Türkçe metinlerden birini kaleme getiriyor. Çöle İnen Nur’da genel çizgileriyle Asr-ı Saadet var, Efendimiz’in peygamberlik vasıfları var, İslam’ın ilk yıllarına ait şaşırtıcı bilgiler var ama bütün bunların yanında Necip Fazıl’ın O’nu bulmakla sonuçlanan manevî yolculuğunun izdüşümleri var. “Çile” gibi, “O An” gibi Necip Fazıl literatürüne aşina olanların sık karşılaştığı terimlerin Çöle İnen Nur’da bölüm başlıkları olması bundan. Kitabın Abdülhakim Arvasi’ye ithafı da onun niçin Necip Fazıl’ın “baş eseri” olduğunu işin ehline anlatıyor zaten…” ( 4 ) 4)“… Çöle İnen Nur’ un; Necip Fazıl külliyatı arasında apayrı bir yeri bulunduğu hususu üzerinde de ayrıca durulması gerekiyor. Eserin yazarı bizatihi Çöle İnen Nûr için ‘ gâye eserim’ demiş olsa bile,yüz cildi aşan bir külliyat arasında, bu eserin yeri gene de iyi tayin edilmiş görülmüyor…” ( 5 ) KAYNAKÇA : (1) M.Orhan OKAY, “ Çağdaş Bir Siyer Denemesi : Çöle İnen Nur”,Yedi İklim Dergisi, Mayıs/2005, sayı:182 (2) M.Orhan OKAY, (a.g.e ,sayfa:3) (3) Osman AKYILDIZ “Farklı Bir Siyer Çalışması: Çöle İnen Nur”, Yeni Furkan Dergisi, Mart 2006, Sayı: 2 (4) Can Bahadır YÜCE, “Şair Kaleminden Peygamber”,www.kitapzamani.com (5) Necmettin TÜRİNAY, “ Söylenmemiş Cümlenin Hasreti: Çöle İnen Nur”, Yedi İklim Dergisi,Mayıs/2005, sayı:182,sayfa:9
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |