Avukatlar da bir zamanlar çocuktular herhalde. -Charles Lamb |
|
||||||||||
|
1)GENEL BİR GEZİNTİ I)MADDİ YAŞAM KOŞULLARI insanın çevresinde oluşan ve ondan bağımsız olarak gelişen ve bizim bilincimizin dışında olup yine de bilinçle kavrayabildiğimiz dişsal koşullardır.insanın maddi yaşam koşulları onun altyapısını oluşturur.maddi yaşam koşullarının olumlu-olumsuz gidişi durmaksızın sürer. II)ALTYAPI ikili bir karakter taşır a)üretici bir güç olarak insan (virtüel gerçeklik olarak ve düşünsel ve sosyal) b)varolan dünyayla ilişkileri olarak insan (aktüel gerçeklik olarak insan;bilinçsel,sosyal,ekonomik,çevreyle olan oturmuş statik bilinçsel,sosyal,ekonomik ilişkiler.) maddi yaşamın koşulları insanda gerilimli ve olasılıklarla dolu maddi bir altyapı oluşturur. III)ÜSTYAPI ortaya çıkmış bulunan altyapı,belli bir üstyapıyı oluşturur. genel olarak bu üstyapı iki geniş alanda oluşur. a)nicelik olarak insan (karakter,sosyal durum,yaşama biçimi,maddi üretim ve işgücü olarak insan.) b)nitelik olarak insan (fikir ve inanç,düşünebilme yetisi,ruhsal güçlülük,yaşama bakış açısı,kültür vs. olarak insan.) c)bununla birlikte bazı insanlarda nicelik bazılarında nitelik ön plandadır.) IV)ALTYAPI VE ÜSTYAPIDAKİ ZORUNLU DEĞİŞİM SÜRECİ a)zaman. (diyalektik değişim bir zamanı gerektirir.) b)şartlar. (şartlar tam olarak olgunlaşmadan insan değişmez.) c)karşılıklı koşullamalar (insanın üstyapısı altyapıya bağlı olarak ortaya çıksa bile üstyapı altyapıya herzaman olumlu-olumsuz bir etki yapar.) V)ÜRETİCİ GÜCÜN ÇELİŞMEYE GİDİŞİ a)yabancılaşma (üretici bir güç olan insan gelişimi süresince kendini yeniden üretmek durumunda kalır.bu durum üstyapıyı etkilerken,insanda başkası olana yani kendinden başkası olana,dış dünyaya karşı yabancılaşma,hatta kendisine dahi bir yabancılaşma oluşur. altyapı ve üstyapı arasında ara bir konum olan yabancılaşma kendini yeniden üretme sürecinde özgürleşmeye doğru atılan ama geri yönelimli bir atılımdır.) b)özgürleşme (yabancılaşmanın dönüştüğü şey olarak.insancıl olarak özgürleşme,yabancılaşmanın bir olasılık olarak belirmesiyle doğar ve gelişir.özgürleşme süreci üretici bir güç olarak insanın temel bir çelişmeyle belirlenmesinin en üst noktasıdır.bir yönüyle de yabancılaşma ve özgürleşme statik ilişkilere bağlı olarak ortaya çıkar. e)maddi yaşam koşullarının hareketi sürekli olarak yeni olasılıkların ortaya çıkmasını sağlar.bu olasılıklar geri yönelimli de olabilir.bu yabancılaşmanın içe dönmesine yol açarak çelişmeyi örten ve durduran bir içerik olarak düşünülebilir. VI)ALTÜST OLUŞ a)üstyapının da etkisiyle insanın maddi yaşam koşulları sürekli hareket halinde seyreder ve bilinç tarafından bilinir.ve yine üst yapının da etkisiyle üretici bir güç olarak insan gelişme,geriye gitme ya da durgunluk gösterir. b)gelişiminin belli bir evresinde (ki bu evre kişiden kişiye farklılık gösterdiğinden dolayı tanımlanamaz.) üretici bir güç olarak insan bizzat kendi çevresel ilişkileriyle (bilinçsel,sosyal,ekonomik, çevreyle olan oturmuş bilinçsel,sosyal,ekonomik ilişkiler.) çelişki haline düşer. ya da başka bir deyişle: c)insanın aktüel gerçekliğiyle (şimdiki durumu) insanın virtüel gerçekliğinin (gelecek ve olasılık olarak beliren durumu) çelişmesi. ya da; d)insanın dinamik yönünün onun oturmuş statik yönüyle çelişmesi. e)buradan sonra insanın kendini ve statik ilişkilerini devirmesi üstyapıyı da tamamen değiştirecektir.üretici bir güç olan insan yeni bir çevresel ilişkiler statiğine geçer. VII)BELİRLENMİŞ OLUMSUZLAMA KAVRAMI a)şu unutulmamalıdır ki; bu aşılmış statik ilişkiler,üretici bir güç olarak gelişen insanı da belirler.statik ilişkiler olmaksızın insan üretici bir güç olarak beliremez.statik ilişkilerin en olgunlaştığı nokta çelişmenin ve üretici güç olan insanın olgunlaşmaya başladığı noktadır.belirlenmiş olumsuzlama kavramıyla yabancılaşma bir bağıntı vardır. b)bu statik ilişkiler hiçbirzaman ilerleme göstermez.sadece kendini daha olgun bir konuma götürür.belli bir aşamada,aşılmak zorundadır.ve çöpe gider. c)maddi yaşam koşullarının sürekli gelişimi üretici bir güç olarak insanı koşullarken,ilişkileri de bir konumdan başka bir konuma taşır.ilişklerin başka bir konuma taşınması yabancılaşmayı ve özgürleşmeyi ve üretici bir güç olan insanı belirler. VIII)ÜSTYAPININ DEĞİŞİMİ a)bu nicelik-nitelik olarak insanı tümüyle başka biri haline getirir.çoğu zaman nitelik niceliğe,nicelik te niteliğe dönüşür.insanın bu dönüşümü olumlu bir niceliği olumsuz bir nitelikle çatışmaya götürür.bunun sonucunda olumlu nicelik olumsuz niteliğin yerini alır ve nitelik olur. b)fakat,maddi yaşam koşullarının yetersiz düzeyde olduğu bir ortamda gelişemeyen bir üretici güç olan insan üstyapının da yetersiz oluşuyla statik ilişkileri çürüme eğilimine terkeder.bu toplumsal-bireysel yöndür. c)insanın değişememesinin getirdiği sonuçlar üstyapısal olarak: 1)kötü bir karaktere,geri bir sosyal duruma,biçimsiz bir yaşama,kötü bir işgücüne vs... 2)inançsızlığa,kültürsüzlüğe,geri bir bakış açısına ruhsal dengesizliğe neden olur. 2)ÖZEL BİR GEZİNTİ I)KARŞITLARININ BİRLİĞİ OLARAK İNSAN a)insan sonuç olarak bir bütündür ve parçalara ayrılamaz.bir bütünün oluşabilmesi için de belirli noktaların dinamik bir toplamı olması gerekir.insan bir bütün olarak parçalara ayrılamaz derken kastettiğimiz bütünlük,zaten çok parçalılığın bir sonucudur. b)insanın bilincinde,ediminde vs. ortaya çıkmış her bir olgu öncelikle: 1)kendi kendisiyle (yani yabancılaşmasıyla) 2)kendi dışında olanla her zaman bir karşıtlık içerir. c)insan için her bir olgu kendisine bir karşıt oluşturmak durumundadır.insan asla bir kesinlik olarak ifade edilemez.çünkü böyle olmuş olsaydı insanın her daim aynı düşüncede olması,aynı şeyleri yapması,(mesela,balıktan başka birşey yememesi,veya ömür boyu aynı müzik grubunu dinlemesi vs.) gerekirdi. d)yaşayan bir varlık ve varolma zorunluluğu taşıyan insan için hayatında ortaya çıkan her tasarım bizzat zorunlu olarak bir karşıt oluşturur. e)örnek olarak: ben bir kızı seviyorum ve ondan asla vazgeçemiyorum ve onunla evlenmeliyim;ama ya ayrılırsak;o zaman ya sevgisizliği ya da başka birini seçmek zorundayım. f)insan hayatında ortaya çıkan her gereksinim de belirli bir karşıtlık içerir.bu gizil durumda olabilir.bir gereksinimin giderilmesi aynı zamanda diğer bir gereksinimin açığa çıkmasına yol açar.her bir gereksinim (doyurulan-doyurulmayan) yine de bir bütünlüğe yol açar g)aynı zamanda insanın statik (bilinçsel sosyal ve ekonomik çevreyle girdiği bilinçsel sosyal ve ekonomik ilişkiler.) ilişkileri "bir üretici güç olarak insan" denilen bir karşıtlığı ortaya çıkarır. h)artı insanın fiili gerçekliği,toplumsal durumu,özgürlüğü virtüel gerçekliği,toplumsallaşması ve özgürleşmesiyle karşıtlık oluşturur. II)AKTİF İNSAN (EYLEMLERİNİN VE TASARIMLARININ BİRLİĞİ OLARAK İNSAN) a)insanın bilinçli olarak çevresini kavraması ve bu şekilde belirmesi onu kendisi ve çevresi hakkında tasarımlarda bulunmasına neden olur.bu durum koşulların gerektirdiği her an eylemleriyle tasarımlarını gerçekleştirme durumuna getirir insanı. b)insanın bilincinde oluşturduğu bir yönelim olan tasarım her zaman bir olumsuzlama oluşturur.tasarım artı olarak insanın bir durum karşısındaki olumsuz bir tavrıdır.tasarım teorik değil tam tersi pratik olarak ortaya çıkar ve teorik olan eylem tarafından ya aşılır ya da tamamlanır. c)tasarım teorik olarak bilincimizdedir,ama ortaya koyuş olarak pratiktir. d)örneğin ben bir bayana ilgi duyuyorum,ona ilgi duymalıyım çünkü çok hoş,ve ortaya koyuluş olarak: evet benimle olması için harekete geçiyorum,geçmeliyim ya da onsuz yapamayacağım. e)teorik olarak eylem,pratik olrak tasarımı aşar ve bizzat eylem pratik bir hal alır.eylemin pratiği bütünleştirir. f)nasıl ki her şey bir karşıt oluşturuyorsa,aktivite de pasifliğin karşıtı olarak ortaya çıkar.hem kendi pasifliğine,hem de çevrenin pasifliğine. g)artı olarak:eylemin teorik olarak ortaya çıkışı tasarımın yabancılaşmış bir şey.bir edim olarak varolmasıdır.tasarım yabancıdır çünkü o henüz tasarımdır.eylem ise gerçekleştirilme olasılığı ve hatta gerçekleştirmedir.ve öncelikle teorik olarak ortaya çıkmak ve pratik olarak starımı ve eylemi bir birlik olarak ortaya koyar.eylemlerinin ve tasarımlarının birliği olarak aktif insan ‘insan varoluşunun bir ön koşuludur. III) PASİF İNSAN (DURUMLARININ VE KURULUŞLARININ BİRLİĞİ OLARAK İNSAN) a)insan yaşadığı anın veya herhangi bir zaman diliminin içinde bir dorum olarak varolur.insan bir bakış,bir ilişkiler ağıdır.bir durum olarak yaşar ve kurgu olarak kendini o an için ortaya koyar. b)insanın bir durum olarak varoluşu,yani önceki süreçlerce belirlenmiş varoluşu,ve önceki süreçlerde kurgulanarak tamamlanmış bir ortaya koyuşu,ister istemez belli bir gerilimi oluşturacaktır. c)çünkü insan bu pasif duruma karşı sürekli olarak aktivitesini ister-istemez hazırda bulundurmaktadır.durum,kurgu ve ilişkilerin birbirleriyle ve bizzat içinde oldukları çevreyle sürekli çelişme durumu vardır. d)durumun,mesela kurgu ile çelişebilmesi,aktif insanın bir tasarıma,yabancılaşmasına,şatlar olgunlaştıkça da aktif in pasif in yerini alıp pasifleşebilmesini getirebilecektir. e)daha geniş anlamda düşünebilirsek; pasiflik ,olağanlık ya da rutin olma durumu bir gerçeklik olarak vardır.insan çoğu zaman pasiftir.sıradan rutin işlerde,güneşlenirken ve hatta kitap okurken,seyahat ederken.ama bu durağanlık aktif bir ben tarafından sürekli tehdit edilir. f)pasiflik ve aktiflik geçici bir karakter taşırlar ve sürekli olarak birbirlerini koşullarlar.aktivite yeni bir pasiflige dönüştüğü an,kendini hiçleyerek yeniden kuracaktır. IV) AKTİF VE PASİF İNSANIN BİRLİĞİ a)bu durumda aktif ve pasif insan gerilimli bir birlik oluştururlar,bu da şunu anlatabilir.insan bir bütündür ama bütün de çok paçalılığın bir sonucudur. b)pasif olma durumu aktiviteyi her zaman zorlar.hatta bizzat onun yerine geçebilir.mesela,sadece dinlenirken ben hiçbirşey yapmıyor ve düşünmüyorum ama dinleniyorum bu da bir eylem değil midir? c)insan yıkıcı değil yapıcıdır.aktivite burada gördüğümüz gibi pasifliği yıkmaz.onu yeniden kurar.burda insanın tarihin öznesi olduğu gerçeğini açıkça görebiliyoruz. d)aktif-pasif arasında bir karşıtlık olmasaydı birlik oluşturmazlardı.birbirine karşıtlık içermeye olgular birlik oluşturmaz,hiçlik oluşturmaz,çokluk oluşturmaz,sadece dağınık bir yığın oluşturur. V)TEZ-ANTİTEZ SENTEZ;BİR BAKIŞ;TEORİNİN PRATİĞİ AŞMASI a)pratik olan her an yaşamdır.insanın bir bütün olarak pratik yanı;eyleyen,tasarımlayan,harekete geçen bir varlığı vardır.varlık olarak insan bizzat bir aşma ve kurma dır. b)az önceki bölümde belirttiğim gibi; karşıtlarının,eylem ver tasarımlarının,aktif ve pasifliğinin birliği olarak insan pratik bir altüst oluş değil de nedir? c)insanın böylece kapalı değil ama açık bir tez olduğunu görüyoruz.bir tez olarak insan toplumsal-bireysel bağlamda bir tez’dir.ve bir tez bir kez ortaya çıktığı an başka bir antitez oluşturacaktır. d)bir başka deyişle insanın bir sentez olması,toplumsal üreten bir varlık olarak,çevresiyle ve başkalarıyla ilişkili bir varlık olarak ortaya çıkmasını sağlayacaktır. e)insanın bu dönüşümlü bütünlüğü,dünyanın değişmesinin olmazsa olmaz bir önkoşuludur.bir sentez ve pratiğe geçmiş bir tez olan insan,toplumsal üreten bir varlık olarak insan aynı zamanda teorik bir antitez’i içinde barındırır. f)yani insan artık tek değil,birçok insanla bir ve onların içinden biridir. g)bütünüyle toplumsal bir anlam içeren teori-soyut insan pratiğiyle ister istemez çatışmaya düşecek ve onu da dönüştürecektir. h)teorinin pratikleşerek prtaği aşması toplumsallaşmadır.aralarında bir bağ vardır ve dönüşürler.pratik artık teoridir,teori ise pratik olmuştur. I)birey topluma indirgenemez ama toplum bireye indirgenebilir.toplumun en küçük prçası olan birey aynı zamanda toplumu yaşar.bir tez olarak toplumdur ve bir antitez olarak toplumu aşmak ve bir sentez olarak üst anlamda,gerçek anlamada toplumsallaşmak durumundadır. i)insanın bizzat bir teori olarak oertaya çıkışı bir zorunluluktan çok bir gerçek olarak açıklanabilir.çünkü insan sürekli olarak boyunduruk altından çıkmak için bir atılım durumundadır. j)yani bir anlamıylada insanın belli bir boyunduruktan çıkması bir kurtluş içermez.engel altına alınma insan-toplum tarihinde hiç bitmez.ama insanın gelişimi varlığının son buluşuna ya da bulmayışına kadar devan edecektir. 3)GEREKSİNİM-BAĞLANMA-GÜÇ-KURMA LARIN PARADOKSU İÇİNDE İNSAN I)maddi yaşam koşulları içinde insan iki konum olarak ta düşünülebilir.(mesela,bir yapıt,bir iş,bir süreç vs.) nesnel bir bilinç olarak ta düşünen insan.maddi yaşma koşulları içerisinde üreten-düşünen bir varlık olan insan kendi öz gelişim içersinde kendisini belirlerken bir yandan da gelişmesinin devamı için manevi-maddi bazı gereksinimlerle karşılaşır.gereksinimler her an değişebilir ve değişik bir içerik olarak ortaya çıkabilirler.bir başka yönüyle de gereksinim maddi yaşamın ilettiği bir zorlamayla oluşur.yani insan bir gereksinmeye itilir.üreten ve düşünen nesnel bir varlık olan insanın gelişiminin her aşamasında “engelli bir gereksinim ortaya çıkar”insan oluşmadan gereksinim ortaya çıkamaz ve insan itilmeden bir gerksinime gerek duymaz gereksinimi elde etmek zorundadır. II)bir şeye baglanma demek bir şeye takılıp onda sabitlenmek demek değildir.bağlanma özgür bir edimdir ve insan herhangi bir gereksinmeyi doyurabilmek için bir bağlanmaya (ya da herhandi bir olguya,varoluşa,inanışa yönelme) ve bu bağlanmayı üreten-düşünen yönüyle aşmaya doğru yol kateder.gereksinimler hem aşılması hem doyurulması gereken engeller olarak düşünülebilirse bağlanma da insanı gereksinimleriyle belli bir birliğe iten şeydir.insan bir şeye bağlanır ve bu bağlanma onu başka bir bağlanmaya koşullayan bir şeydir. III)gereksinim ve bağlanma bir birikim gerektirir.bu birikimin doğal bir sonucu olarak insanın birikip belirli-bütünsel bir içerik oluşturabilmesi için güçlü olmaya yönelik bir ihtiyacı vardır.gücün gizil bir şekilde da yaşamdaki etkiye verlen bir tepki nitelğinde kendini arka planda tutmasıdır.gereksinim ve bağlanmanın daha sağlıklı olabilmesi bu gücün birikmesi ve gerektiğinde kendi gelişmine set çeken ve insanın bizzat kendi ürünü olan kurma nın üstünde bir yumruk gibi durması gerekir.güç gizlidir.insanda gereksinimlere yönelme,bağlanma,daha iyi olma,hissetme,gerekirse kavga etme,içe dönme,tepki verme şeklinde ortaya çıkar. IV)bilinçli nesne olartak işgücü üreten insan,nesnel bilinç yani düşünen bilinç olarak karşımıza çıkarak bilinçli nesneyi de koşullar.bu koşullanmayla bilinçli nesne de nesnel bilinci koşullayacaktır.tarhsel bir özne olan insanın nesnel gelişimi belirli bir gerilimi içerir.kendini her an yeniden üretmek durumunda olan insan bu aşma kurma lar sürecinde güç;her antitez oluşumuna bizzat karşıt bi,r içerik oluşturan ve mutlak olmayan engeller karşısında ortaya çıkan zayıf olma durumuna bizzat alternatif olarak ta gelişecektir.başka bir deyşle güç;daha iyi bir yaşam özlemiyle yetersiz mevcut ilişkiler arasında ya da gelişme istegiyle,gereksinim ve bağlanmaların oluşmasıyla mevcut durum arasındaki çelişkinin bir ifadesi olarak ta anlaşılabilir. V)insanın statik ilişkileri ya da onun durum içinde yer alışı tahakküm ve iktidar kurgusudur.aşmanın temelinde yer alan güç bu konumuna bağlı olarak bir tahakküm stratejisi ortaya çıkarır.güç tahakküme,insanın bizzat kendine karşı olan iktidarına,üstyapısına yönelir.bireylerden oluşan toplumun sürekli yer değiştiren tahakkümü,bireye içselleşerek yansır. (konumuz toplum olmadığı,direkt insan olduğu için fazla uzatmıyoruz.) her birey bir iktidar korgusu taşır.kendine,başkalarına,çevreye.bu ilili bir karakterdir.hem kendine hakim olma,doğru yolu gösterme,hem de başkalarına yönverici olma,onları etkileme olarak olumlu;yani başka bir deyişle koşullayıcı ve geliştirici,ama aynı zamanda kendisi,çevresi üstünde bir engel,bir kısıtlama,kontrol aracı olarak olumsuz.bu ikili karakterden ilki gücü koşullarken ikincisi kendini gücün karşısına koyar.bu biraz da nesnel bilincin bilinçli nesneye biy yandan yönlendirme,baskı yaparken,bir yandan da onun bir alternatif olarak ortaya çıkmasını koşullayan durumuyla benzelik oluşturur. VI) SONUÇ OLARAK Gereksinim bir bağlanma ve deneyimi içerirken,bağlanma da gereksinimin bir bütün olarak açığa çıkışnı içerir.güç bütün bunlarda temeldir. Ve zayıflıktan duyulan korku ve tiksintiye bağlı olarak gelişir.bireyi yönlendiren,konuşan hakim bir tarza götürür.bir yanıyla da hakim tarza tepki olarak bir güç her zaman temelde bulunur.her bir hakim tarzda bir bunalım olarak belirir.her zayıflık gücün varlığını önpratik olarak gösterir. 4) ÖZNE;İÇSELLİK;NESNE;DIŞSALLIK;FİİL;DENEYİM;ÖZGÜRLÜK_bitme yen bir gezinti I) ÖZNE İnsan salt tarihsel ya da zamansal olan bir özneye indirgenebilir mi? Ya da salt toplumsal varlık olarak nitelenebilir mi? Ya da salt bir nesne olarak düşünülebilir mi? Kuşkusuz,bunların her biri kendi içinde doğrudur.ama şunu unutmamalıyız ki doğru yalın bir kavaram değildir.insan doğru ve yanlışın iyi ve kötünün de ötesindedir.öyle olmak durumundadır.”insan bir nesne ve öznenin de ötesinde bir şeydir.” Diye yorumlanabilir.peki bunu nasıl kurabiliriz? İnsan üretici bir güçtür dedik.şunu da desem: insan aynı zamanda üretici bir güç değildir.bu ilk kısımda anlattığım ilkelere pek ters düşmez.insan pekala pasif bir güç te olabilir.üretici bir güç olmamakla,üretici bir güç olmaktır.insan sezgisel bir varlıktır aynı zamanda.bir özle değil ama varoluşuyla kendini ortaya koyan insan akıp gider.değişir ve değiştirir.kimi zaman kendisini ve çevresini değiştiren bir öznedir,kimi zaman değişen ve etkilenen yücelen ve alçalan bir nesne. Özne olarak insan bizzat nesnel dünyanın onda içselleşmesidir.ve nesne olarak insan;öznel dünyanın onda dışsallaşması.karşılıklı gidiş gelişlerde ve yer değiştirişlerde insan tüm kalıpların içinde ama aynı zamanda onu zorlayan kalıpsızlıkların içinde yer alır.insan zengindir ama fakirlikten doğar. İnsan bir özne,bilen bir özne olarak başkasının varlığıyla vardır ve başkasının varlığıyla hiçtir.dış çevre her zaman onu koşulla ama ona karşı durur.tarih boyunca;savaşlar,yıkımlar,cezaevleri,fişlenme,kontrol altına alınma,reddedilme,tiksinme vs. ile yaşamıştır.cehennemin bir başkası olduğu insan bir başka cehennemdir.umudun cehennemi.insan sezgisel bir varlıktır demiştik.öznede bu nesnel dünyanın içselleşmesi ve öznel dünyanın onda dışsallaşması.yani başkalarına yönelimi bir sezgisel özneyi dolaşıma çıkaracaktır.sezgisellik nesne,özne,toplumsal varlık olarak insanı bir edim,bir ilke hem toplumsallığa dahil hem de onu her yönüyle kavrayan onu nesnelleştiren,içe döndüren onu bizzat parçalayan ve enikonu mikro-sosyal bir varlık olarak biriktirir.insan elbette ki bir doğrudur.çünkü yalınlaşmış ve harcanmıştır.dış doğa tarafından ezilmiş,başkalarının kölesi olmuştur.sadece kavram olarak insan yalındır.bir gerçek olarak tamamlanamamış ve eksiktir. II)İÇSELLİK İnsanın maddi yaşam koşullarında bile tarihselleşememesi ve salt toplumsal alana sıkışamaması ve bütünüyle olumsuzlanamaması onun içselleşmesini öngörür.insan,hem dışsallığın onda içselleşmesi ve hem içselleşmenim onu zengin ve deneyimli bir varlık olarak ortaya koymasıyla belirlenebilir alandan (mesela doğabilimsel plandan) daha farklı bir yere götürür.bir aşma ve kurma olan ve ileri bir planda ondan daha fazla bir aşma ve kurma olan insan,insancıllaşmasının nenesidir. Aktüel gerçeklik olarak bilinçsel,sosyal,ekonomik çevreyle olan statik,oturmuş bilinçsel,sosyal,ekonomik ilişkiler olarak insan onu sezgisel ve içsel olarak bir yandan yaşarken,içselleşerek kurguyu dışlar.insan ilişkilerinde parçalanır,bütünleşir,pasifleşir,edilgin ve etkin olur ,giderek nesnelleşir,aşar,yeni bir ilişkiler ağı yaratırken,yeni bir sezgiyle,ve deneyimsel ağlarıyla ve özgelişimi içinde başka bir dünyayı da açımlar ve karşıtlaştırır.bunu hem kendine hem yaşadığı dışsal çevreye koyar. İnsanın içselliği sonsuz denilebilecek zenginlikler ve içerikler taşırken belirli bir yoksulluğu da barındırır.insan zenginlik ağının içinde çözünür,boşluğa düşer,hiçleşir,yabancılaşır.altyapı ve üstyapı birbirine yakınlaşır.ara konumlar doğar ve insanın yoksulluğu her daim bir zenginliğin habercisidir.bir başka deyişle bu içsel zenginliğin her yoksanması insanı dışsallaştırır ve zenginleştirir. Maddi yaşam koşulları dediğimiz ve belirgin olmaktan çok gözlenebilir,farklılaşabilir,geri ve ileride olabilir olan koşullar,gözle görülebilen ve bunu karşıtı olarak söylenebildsği her yerde insanı insansal olarak içerikler.her gereksinim ve bağlanma zenginliğe yol açarken bizzat yoksulluktan doğar.her yabancılaşma insanı zehirleyen bir zenginliktir.cehennem başkalarımıdır? Bir yerde cehennem bizim içimizdedir,ama dışsallaşmaktadır. III) NESNE İnsancıllığın kendini başkalarının vasıtasıyla bilme,başkalarına ve dış dünyaya yönelerek kendini açımlama bir anlamada öznenin kendini bir dışsal bilinçli bir nesne olarak dolayımlamasıdır.öznenin bu onda dışsallaşması ve kendi için bilincin başkası için bilinçle özdeşleşmesiyle insan belirir.o kendisiyle ve başkalarıyla beraber üretici bir güçtür.nesnel faaliyetleriyle nesne üretir,büyür.nesnelleşmiş insan kendi özfaaliyetlerine bizzat bir özne olarak yabancılaşacaktır.başkalarıyla ve başkası olan girilen bu gerilimli süreçte insan önce kendini,sonra başkası olan dünyayı ve kendi içine dönmüş olan dünyayı sorgulayacak ve savaşacaktır. Daha önce insanın bir özne ve nesne olmakla beraber,sezgisel ve öte bir varlık olduğunu,insanın kalıplara girmekle beraber belli bir kalıba hapsedilemeyeceğini söylemiştik.insan da belli bir üretimde bulunana bilinçli bir nesne olarak,doğanın sınırlarını zorlayacak ve her bir zorlama içinde (nesnenin içselleşmesi ve öznenin dışsallaşmasının sınırları denilebilir) bir uyumsuzu oynayacak ve özne ile nesneyi atarak ya da özneyle nesneyi,nesnel bilincini ve olduğu bilinçli nesneyi,dışsallaşmış özneyi ve içselleşmiş nesneyi hiçleyerek (ki bu kendisinin ve kendi için’in de hiçlenmesidir) ve hiçbir yere varamayarak , kendine karşı dönerek ve hatta kendisyle konuşarak ve onunla iletişimi kopararak sıçrayacaktır.ve birkaç defa yere düşecektir. Daha basit anlatırsak,insanın uyumsuzluğu bir zora gelme değil yaratıcı ve belirlenimsiz ama doğal,ama bir o kadar öngörülebilir sınırları olan ama bu sınırlarının da sonu olmayan bir uyum çabasıdır.uyum iç dünyaya,dış dünyaya değil,kestiremediği ama özlediği,ilişkileriyle,pasifliğiyle hep ortaya koyduğu ama yetinemediği ve bir şeylerin bilincine vardığı,varma üzere olduğu,tüm toplumun da orda olmasını istediği düzenlenmemiş ama düzenlenebilir bir dünyaya karşı özlediği uyumdur. Ve uyum da bizim çok dışımızdadır ama içselleşmektedir. IV)DIŞSALLIK Dışsallaşan bir varlık olan,dış dünyanın bilinciyle içselleşen ve iç dünyanın birikimiyle kendi dışına atılan bir başka deyişle olmadığı şey olan ya da olacağı yönelen insanın bu durumu yani ‘yönelmişlik’ olarak adlandırabileceğimiz durumu onu dış dünyayla bir anlamda karşı karşıya getirecektir. Dış dünyada insan kendi öngörülerini,(ki;bu alanda ona dış dünyanın yansımasıdır),görüşlerini,hayallerini arayacaktır.hatta dış dünyayı kendince dönüştürme tasarısı ve gerilimi içinde olabilecektir.bu süreçte ve tabii ki doğal olarak kendisinden her zaman farklı,farklılaşan ve sürekli değişen mutluluklar,hayal kırıklıkları,olumsuzluklarla dolu bu dış a karşı tepkiselleşecektir.dış dünyanın verileriyle olgunlaşan insan elbette ki bir ‘dış dünya’dır ve aynı zamanda ondan farklıdır.’farklı’ olma durumu giderek içselleşecek insanda sıkıntı,acı,heyecan,değişme,değiştirme vs. isteği oluşuma geçecektir. İnsan bir kurma ve aşmalar bütünüyse dış dünyayı kendi istediği gibi kurgulayacak ama bunu yaparken de ona karşıt düşecektir.insan dış dünyaya yabancıdır çünkü ondan farklıdır ama aynı zamanda bu yabancılığın aşılmasıdır.çünkü insan aynı zamanda dışsal bir varlıktır. Yukarıda belirttiğimiz sıkıntı,acı,heyecan,değişme ve değiştirme isteği bilinçle kavrayabildiğimiz veriler olmakla birlikte indirgenemez ya da aşılamaz.şöyle söylersek acı mutluluğa,heyecan bunalıma dönüşebilir.birbirlerini koşullar ve değiştirebilir ama bu süreçler bizzat aşma ve kurma olarak vardır.insan acısını yenebilir,hatta aşabilir de diyebiliriz ama o temeldir ve varoşlun kendisidir.insanın eğer acı,tiksinti,heyecan vs.gibi kavramlarla karşılaşması bizzat iç dünyanın dışsallaşması ve ve dış dünyanın onda içselleşmesidir.nasıl ki bu anlattıklarımız bitmeyen bir süreç ise bu kavramlarda insanı yabancılaştıran ve sonra da onu ortadan kaldıran süreçlerdir. V) DENEYİM İnsanın kendisiyle bir ama kendisine karşıt bir dış dünyayla kurduğu bu parçalı bütün deneyimle kavranabilir.” Evet,yaşadım etüd ettim,görmedim,bana acı çektirdi,beni güldürdü vsvs.” İşte deneyimin varlığı.insan her deneyiminde kendisiyle ve dışıyla karşı karşıya gelir.sanki ortadadır ve o hiçbirşeyden yana değildir.kendi içine döner,değerlendirir,dışa açılır görür,deneyimler.deneyim insanın kendini yeniden üretmesinin bir önkoşuludur ve aynı zamanda insan kafasını her çevirdiğinde bile deneyimin eşiğinde yaşar.deneyim insanın önce aşması gereken kendi ilişkiselliğini sonra da değiştirilmesi gereken bir dış dünyanın varlığını deneyimler. Ben deneyimi burada salt deney olandan farklı olarak yorumlamak istiyorum.bizce sezgi de bir deneyimdir.hisler,hissedebilme,düşünme,düşündüğünü üretme ya da “evet gerçekten deney yoluyla böyle olduğunu anladım” da deneyimin ta kendisidir.insan düşünür,karar verir,sezinler,kuşkulanır çünkü dış dünya ondan farklıdır.dış dünya insandan farklıysa ona yabancı olması çok doğaldır ve insanın dış dünyayı deneyimle kavraması ve hatta dış dünyanın onda içselleşmiş halini aşarak tekrar ona yönelmesi. Deneyim ile özgürlük arasında iç bağıntı bulunur.deneyim bir yanıyla özgürlüğü yadsır.çünkü “ha! Tamam! Deneyimledim ve bu böyle değilmiş çok kısıtlı bir durum mesela” ve bir yanıyla da özgürlüğü doğurur.”özgür bir eylemdi,çünkü engellenmedim ve deneyimledim,farkkettim ve varım” deneyim bir yanda özgürlüğü aşarken bir yandan da onu ortaya çıkarır.özgürlük ise varoluşuyla zaten deneyimleme eylemine yol açar.birbirlerine karşıt ama bütündürler.hiç kuşkusuz sonsuz bir özgürlük yoktur ve bunu bize deneyim gösterir.mesela “ben bu insanların evini zevk için taşlayamam çünkü bunun yanlışlığını dış dünya deneyiminde gördüm,o halde özgür değilim ama bunu yapabilirdim de o halde özgürüm” Deneyi dış dünya vasıtasıyla bilinir ve aynı zamanda ona aittir ve yine aynı zamanda iç dünyadır.deneyim orda açımlanır ve özgürlüğü , özgürleşebilme olanaklarını gösterir.tekrar dış dünyaya dönecektir. VI) ÖZGÜRLÜK Özgürlük insanın çocuğudur denir.bir başka deyişle özgürlük insanın ta kendisidir.kendini tüm varlığıyla,dış dünyaya yabancılaşmasıyla,sorunlarıyla ortaya koyan ve bir anlamda ortada olmak durumunda kalan ve çağın her ilerleyişinde kontrol altına alınan,alınmaya çalışılan ve kendini kontrol pozisyonunda tutan,iyiliğe ya da kötülüğe mahkum edilen insan.ve bu “dışta tutulma” diyebileceğimiz olumlu ve olumsuz yönlerin karşısında yalnız ve özgürdür.bu elbette ki soyut bir özgürlüktür.dış dünyanın zorlamaları karşısında yabancılaşan ve bizzat kendi içine dönerek (öznel dünyanın dışsallaşması vs.) yabancılaşmayı aşar.deneyim ve özgürlük arasında yukarıda da belirttiğim iç bağıntı (deneyim ve özgürlüğün karşılıklı olarak birbirini engellemesi ve aşması) iki kavramdan farklı olarak bir özgürleşme süreci yaratır. Özgürlük engele ve onun varlığına dayanır.bir sorun olarak ortaya konulur.çıplak varoluştur.deneyim öznenin dışsallaşmasıysa,özgürlük nesnenin içselleşmesidir.bu birliğin ardı ardına sıralanışı: işte özgürleşme..daha önce de belirttiğim gibi insan bir güç arayışıdır.yöneldiği bilince ve hatta kendi varlığına karşı bir tepkidir.özgürlük bir hastalıktır.fena olma durumudur.özgürlüğün bu yalın cehenneminden insan çıkmak ister.karşıtlığın ve üzerindeki gücün aktif olduğu her durumda insan virtüeldir ya hastalaşarak aktüel durumun çürümesi olarak tepki verecek ya da kendi çıkmazının bilincine varacak ve özgürlük değil özgürleşmenin yollarını arayacaktır.garanti altına alınma,erteleme,itilme ve bırakılma olarak insan,özgürlük (bunların özgür yansıyışı olarak) deneyim,özgürleşme,güç,isteme,yaşama olarak insanın bizzat insandışılığının temsili olarak varolur.”yönlendirilmiş ve seçilmiş insan” bir paradoks… 5)PARÇALAR VE BÜTÜNLER 1) net bir varlık olarak ve net bir varlık olmayarak insan.insan tanımlanabilir mi? Dışarıdan evet.insan tanımlanabilir.”Ahmet şöyle bir insandır,Mehmet çok sosyal biri…” içeriden ise insanın tanınması mümkün değildir. a)insan çok sayıda seçeneğin zorladığı bir varlıktır. b)insan sürekli atılım,tetikte durma,yoğun bir değişim sürecidir. c)insan kötüdür çünkü çelişkilidir.insan iyidir çünkü her edimde kendini sorgulamak ve değiştirmek zorundadır. d)insan iyi ve kötünün de ötesindedir.zorlanmış,hatta kendi yarattığı çıkarcı,bencil,doğasına zararlı engellerin zorlanmasıdır.iyinin yadsınması,kötünün hiçliğidir insan. 2) toplumlar sayısı gittikçe çoğalan insanların oluşturduğu yapılardır.ve toplum ortaya çıktıkça ve bireylerin sayısı arttıkça,bu eserde belirttiğim,insanın bizzat kendini olumsuzlaması,bastırması ve buna alternatifler oluşturması kaçınılmaz hale gelecektir.bir başka deyişle insanların,yerleşim yerlerinin,yaşam kaynaklarının çeşitlenmesi bireysel ‘topluluk’ modelinin ister istemez terk edilip yerine toplumsal ‘topluluk’ modelinin geçmesine sebeb olmuştur. Bu durum: a)birey haklarının sınırlandırılmasına b)düşünce gücünün gelişmesine ve aynı zamanda düşünme ve aklın içgüdünün alternatifi olarak ortaya çıkmasına. c)bireylerin yönlendirilmesine,doğal kuralların yerini yönetici kuralların almasına d)toplumsal ‘topluluk’ olarak,yaşam itsinin zayıflamasına.ahlak,iyi,kötü,yanlış,doğru,emir,standartlar,şartlar vs. gibi kavramların ortaya çıkışına. e)sürekli engel altına alınan insanın kendine yönelik sorgulama ve felsefe sürecine girmesine f)sağlıklı gelişmeyi,doğal yaşam gücünü giderek unutsa,hatta böyle bir şeyin varlığını hiç bilmesede özlemesine g)maddi yaşam koşullarının “somut koşullar” olarak ortaya çıkmasına neden olur. 3)bireydeki etik yaklaşımlar belirgin bir ortaya konuluş olmaktan çok onun kısıtlı koşularının bir ürünü olarak ortaya çıkar.okul,aile,çevre,toplum,din Olaylar,etkilenmeler: a)insanda etik bir bakış açısının oluşmasına b)etiksel çevreye tepki olarak etiksizlik özlemine c)kendi edimlerinden rahatsızlık duymasına d)dış dünyayla hem birlik hem karşıtlık oluşturmasına e)insani taraflarını geliştirmeye yönelik üstü kapalı özlemler duymasına neden olacaktır. 4) korku iç bir kavramdır.korkunu dışa yönelişi (öfke,güç istenci) bizzat kendinden duyulan korkudur ve tetikleyicidir. a)bir iç kavram olarak korku yaşama yabancılaşmanın verisidir. b)korku dışardan verilir ve içeride katlanır.dışarıdan algılanır. c)toplumsal gelişim dönemlerinde bireyin topluluktan duyduğu korku ve tiksinti “yabancılaşmanın özgürlüğe götürmesi ya da özgürlük istemine sürüklenmesi” onu tetikleyecektir. d)bir toplumun sürekli geliştiği bir evrede çelişkiler keskinleşecek ve birey daha açık,cesur,değişime yatkın ve korkularından uzak olacak,çelişkileri görmeye ve onu yetkin bir biçimde ortada kaldırmaya meyilli olacaktır e)maddi yaşamın koşullarının yetersiz kaldığı bir toplumda korku,umutsuzluk,yabancılık vs. gibi kavramlar bireyde içselleşecek onda durgunluk ve çürüme eğilim yaratabilecektir. f)insanın dış engelleri parçalayabilmesi için duyduğu en önemli ihtiyaçlar: iyi eğitimli bir toplumda olma,önemsenme,gelişme,yaşam alanını oluşturma,paylaşma duygusu,vs. giderilmediği anlarda bu durum bireyde “geriye gitme,kendini gerilerde arama” gibi spekülatif reaksiyonlara neden olacaktır. g)sorumluluk duygusunun yerini kaçma,yaşama içgüdüsünün yerini belirsiz bir ahlaka sığınma,en kötü durumda bile yaşamı ve en basit şeyleri sevme yetisinin yerini,hiç memnun olmama,türlü bağımlılıklar alacaktır. h)sonuç olarak korku doğal bir dürtü olsa bile,koşullu bir korku bu dürtünün yozlaştırılmış ve hatta ‘korku olmayan’ bir çeşidi haline dönüşebilmiştir. 6)paradoksların gölgesinde insan yaşamı yaşam olmayandan küçük hayat parçalarına kadar indirgemeli ve gelgitli bir süreç halinde seyretmektedir.bireysel ‘topluluğa’ geri dönüş mümkün olmadığına göre, a)gelişimin şart hale gelmesi b)her gelişenin başka bir gelişme set olmaktan çıkarılması c)donuk toplumların ve modellerin yıkıma uğratılması için alternatif yaşam biçimlerinin yaratılabilmesi çok önemli olmaktadır… SELİM KOÇ-MART-MAYIS 2005
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © selim koç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |