"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar |
|
||||||||||
|
Çerden Çöpten Ayıp değil ya ayakkabıları çok severim. Çocukluğumda o kadar azdı ki...Çok sevinirdik yenisi alındığında. Başucumuza koyardık 23 Nisan müsameresi veya şeker bayramı ayakkabılarını.Tesadüf mü bilmem ama ayakkabıyla ilgili çok ta anım var.Örneğin lisede yatılı okulda bir arkadaşımız okuldan kaçmış, yakalanmıştı.Ayağında benim kiremit rengi ayakkabılarım vardı. ne kadar kızmış, ne kadar üzülmüştüm....( Arkadaşıma değil ayakkabılarıma) Yine çocukluğumda sanırm 4 veya 5. sınıfta,1 Temmuz deniz bayramında kordon boyunda, kalabalıkta denize düşmüştüm, çok ağlamıştım tabii yeni ayakkabılarıma, rengarenk çizgi çizgi bez ayakkabılardı. Sonra yatılı okulun Sümerbank ayakkabıları. Çabucak küçük kalırlar, ayağımızı vururlardı.Yine de biz onları çok severdik.Bugün ayaklarımdaki ( parmak ve tırnaklarımdaki) arızalar hep o günlere dayanır.Nasıl unutabilirim. Ayakkabı delisiyim kısaca.Dayanamam alıveririm sevdiğim bir şey olunca. Ayakkabı görgüsüzüyüm yani. Kimselere de vermem ayakkabılarımı. ---------------------------- Kanserli bir arkadaşımı gördüm bugün, peruk takmıştı.Böyle absürd işte yaşam.Saçlarına üzüldüm. ---------------------------- Pekmez çok yararlı biliyorsunuz. Ben soğuk günlerde içerim.Geçenlerde adada arkadaşlar yapıyordu. Bir toprak ile birlikte kaynatılması dikkatimi çekti. Pekmez toprağı deniyor.Kireçli bir toprak..Bu toprağı şıranın içerisine koymanın amacı, pekmezin berraklığını sağlamak. Şıranın içerisinde bulunan renk ve çeşitli depo maddeleri pekmez toprağı yardımıyla kabın dibine çöküyor ve böylece duru bir pekmez elde ediliyormuş. Şıranın ekşiliğini de azaltıyormuş. Çocukluğumda anneannemler de pekmez yapardı. Mermer gibi beyaz oyuk bir taş vardı avluda.Üzümleri bu taşın içinde ayaklarıyla çiğnerlerdi (eskiden şarap ta böyle yapılırdı) taşın deliğinden suyu akardı, sonra kazanlarda kaynatılır, güneşte bekletilirdi.Bize de, çocuklara, pestil yapıverirlerdi.Aman ne çok severdik. ----------------------------------- Depremin birinci haftası bitti.Moraller çok bozuk. Olduk olmadık herşeye ağlıyorum günlerdir.Gözlerim doluveriyor.Televizyon programları yavaş yavaş normale dönmeye başladı. Bayram yaklaşıyor. Bu defa da kurbanlıklar canımı sıkıyor. 'O Ses' adında bir yarışma programı var, izleniyor .Güzel birşeylere hasret kaldık. NTV Spordan canlı yayınlanan tenis turnuvası iyi geldi... Keşke İstanbul 'da olsam .... Bir keresinde Orhan Veli'nin İstanbul'u Dinliyorum'unu Müşfik Kenter 'in bir Alman ile ( sanırım o da bir tiyatrocu idi) okuduğu bir Okuma Akşamına katılmıştım Almanya 'da. O zaman anladım ki İstanbul uzaklardan da dinlenebiliyor.Kuşların çığlıkları, bir kadının suya değen ayağı, dinmiş lodosların uğultuları... Hepsini duyabiliyorsunuz.... Ülkenur
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ülkenur Kaynar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |