Bilim şaşkınlıkla başlar. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Sıcak ve uzun günler... Sen, önce on yedi saat oruç tutarak Allah’ın farzını edâ et... Ne güzel! Sonra da uzun saatleri doldurmak için ibadet yerine gıybet et. Senden olmayan herkese hakaretler yağdır... Hem... Gün boyunca on yedi rekâtlık Allah emri farzın tek rekâtını ifâ etme... Sonra da git sırf “bu ne yaman cevval bir müm’indir yahu” desinler diye gecenin bir vaktine kadar yirmi rekât bidat namaz kıl... Hem de bidat olduğunu bile bile... Ve gene hem de bidat olduğunu bile bile, bidattır diyene küfret... Suç üstüsün ey mürâi! *** Mekânı cennet olası Şeyh-ül İslâm Yahya Efendi’ye selâm olsun... “Mescidde riyâpişeler ko etsinler riyâyı Meyhâneye gel kim ne riyâ var ne mürâi”... *** Sana ne gıybetten, adetten, bidattan ey kocamış Azeri balası... Otur Sevgili’ye mektup yaz... Edebî gücün yeter mi! Edebî dilin Sevgili’ye en üst düzeyde hitâba kifâyet eyler mi! Eylemez... Ustaların birinden iki beyit ödünç al... “Hâk-i pâyine yitem dir, ömürlerdir muttasıl Başın daşdan daşa urup gezer âvâre su Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme İktida kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtar’a su”... İki beyit de sine-i fakirinden serdeyle... “Eller açık semâda, yalvarırım Allah’a Beni de no’ker kılsın yüce Resulullah’a Erişsem katınıza tozu olsam turabın Kamber’ine kul olsam ol Haydar-ı Kerrar’ın”... *** Bir telefon gelir doğup büyüdüğüm topraklardan... Bir dost, bir yârân, bir gençlik yoldaşı, kısmen de sıla-ı râhimdendir arayan... Yara doludur dostun sinesi... Buğulu gözlerin tesiriyle boğuk çıkıyor sesi... Her sözü tığ-i hasret olur saplanır kalb-i derûnuma... Sel olur çeşmim yaşı... Tomurcuk damlalar süzülür birer ikişer iftarlıkların üstüne... *** Hasret ateşine yandığım topraklara... Suyunu içerek kandığım topraklara... Ulu babamın, ulu dedemin yattığı topraklara... Etime, kemiğime, kanıma, canıma can katan topraklara... Gitsem bir dert... Gitmezsem arş-ı âlâya yükselen hasret ateşi... *** Budur hâl-i pür melâlim a dostlar... Sükût eyle şeyda bülbül, ben dahi ah-u zârdayım! Sinemde hicrân çar-hezar, kim ne bilsin ne dârdayım! * Ne mâziden bahar sesi, ne görecek gün önümde! Bâri nâmertlere muhtaç olmasam ahir ömrümde! * Bir garip vardı diyerek yâd etse dostum yârânım Ah sevilmek ne güzeldir! Bir bilse cân-ı cânânım! * Ne zerrece sâdra şifa, ne bir derde devâyım ben! Hâsılı cân kafesimde bir nefesçik hevâyım ben! *** Affola ey âzizân...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Cahit KILIÇ, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |