..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hata! Klavye bağlı değil. Devam etmek için F11'e basın...
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
İzEdebiyat - Yazar Portresi - Serdar Yıldırım
Serdar Yıldırım - Serdarca
Site İçi Arama:


Öykü
  Ot Yiyen Kaplan (Serdar Yıldırım) 24 Şubat 2008 Çocuk 

Böyle düşünüp yürürken, ilerdeki otlukta bir geyik gördü. Geyik, arada sırada etrafına bakınıp tekrar ot yemeğe başlıyordu.Geyik, aniden koşmaya başladı.Aynı anda yan taraftaki çalılıktan iki kaplan fırladı. Biraz sonra geyiğin önüne iki kaplan daha çıkınca geyik dört yandan sarılmıştı. Belli kaplanlar geyiği yakalamak için tuzak kurmuşlardı. En iyi savunma hücumdu. Cesur geyik, son bir gayretle ileri atıldı.Kendisine en yakın kaplana sivri boynuzlarıyla müthiş bir kesme vurdu. Kaplan kanlar içinde sırtüstü yuvarlandı. Hafif yana döndü. Önündeki ikinci kaplana da aynı şekilde vurmak istedi. Fakat tutturamadı. Peşinden gelen diğer kaplanlar da yetişmişti. Geyik, ne kadar kuvvetli olursa olsun, üç tane kaplanla baş etmesi olanaksızdı. Kaplanlar, güçlü pençeleriyle vurarak geyiği yere yuvarladılar ve öldürüp yediler. Daha sonra çekilip gittiler.

  Keloğlan İle Nasreddin Hoca (Serdar Yıldırım) 26 Şubat 2008 Çocuk 

Keloğlan kasabaya tavuk satmaya gitmiş. Pazara gelince elindeki iki tavuğa müşteri aramaya başlamış. Adamın biri tavuklara bir altın vermiş. Keloğlan bunu kabul etmemiş. İlle de iki tavuğa iki altın isterim demiş. Keloğlan’ın tavukları bir altına vermediğini gören adam: “ Bak Keloğlan, bende bir define haritası var. Yalnızım, yaşlandım artık. Bu sebepten defineyi aramaya çıkamadım. Eskiden Zenginoğlu’ nun konağında çalışırdım. Bu haritayı bana Zenginoğlu vermişti. İki tavuk benim olsun, harita senin olsun, defineyi ara bul, ömrünce mutlu ol ” demiş. Keloğlan adama inanmış, değiş tokuş yapılmış. Keloğlan akşamüstü yorgun argın köyüne dönmüş. Anası: “ A benim kel oğlum, kabak oğlum. Hiç bu kağıt parçasına iki tavuk verilir mi? Sen tavukları satıp gaz, tuz alacaktın. Kandırmışlar seni. Şimdi karanlıkta otur, yemekleri tuzsuz ye de aklın başına gelsin ” diyerek bağırıp çağırmış. Keloğlan oralı olmamış, aklı fikri definedeymiş. Sabahı zor etmiş, erkenden kalkmış.

  Feslikancı Kızı (Serdar Yıldırım) 1 Mart 2008 Çocuk 

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Mine adında çok güzel bir genç kız yaşarmış. Mine’ nin babası çiftçilikle uğraşır, evinin geçimini oldukça büyük tarlasını ekip biçerek temin edermiş. Mine, ev işlerinde annesine yardımcı olur, boş zamanlarında ise, evlerinin önündeki bahçede fesleğen çiçeği yetiştirirmiş. Bahçedeki fesleğenlerin kokusu uzaklardan hissedilir ve yüreklerde ferahlık sağlarmış. Padişahın oğlu Şehzade Selim, fırsat buldukça atına biner, dağlarda, ovalarda gezermiş. Günlerden bir gün, yolda giderken, ilerden bir yerden burnuna çok güzel fesleğen kokuları gelmiş. İçinde bir merak uyanmış, ‘ Acaba bu kokular nereden geliyor?..’ diye. Kokunun kaynağına ulaşmaya karar vermiş. Gitmiş…Gitmiş…Sonunda, bir evin önündeki bahçede fesleğenleri görmüş. Bakmış bahçede güzel bir genç kız fesleğen topluyor. Kır atını bahçenin kenarına kadar yaklaştırmış ve kıza seslenmiş:

  Gölgesiyle Yarışan Tay (Serdar Yıldırım) 24 Mart 2008 Çocuk 

Gecenin ilerleyen vakitlerinde Yekta bir iç sıkıntısı yaşıyordu. Huzursuzdu. Huzursuz olması, onun uyumasını engelliyordu. Derinden gelen ayak sesleri duydu. Bu saatlerde bakıcılar ahıra girmezlerdi. Yoksa gelenler yabancı mıydı? Amaçları ne olabilirdi? Yekta yine de aklına kötü şeyler getirmedi. Bekledi. Biraz sonra ellerinde sopalarla, iğnelerle üç kişi karşısına dikilince ürperdi. Korktu. Zalim adamlar aniden harekete geçerek bütün suçu iyi bir yarış atı olmak olan Yekta’ya sopalarla acımadan vurmaya başladılar. Canı yanan Yekta birkaç adım gerileyince arkası duvara dayandı.

  Bücür Zürafa (Serdar Yıldırım) 17 Ağustos 2014 Çocuk 

İstanbul Gülhane Parkı’ndaki hayvanat bahçesinde zürafalar için oldukça geniş bir yer ayrılmıştı. Burada anne ve baba zürafa ile iki yavru zürafa kalıyordu. Onlar gün boyu geziyorlar, ziyaretçiler de onları seyrediyordu. Anne ve baba zürafa yıllardır burada bulundukları için durumu kabullenmişler, bu hayata alışmışlardı. Fakat yavru zürafaların canı çok sıkılıyordu. Devamlı olarak babalarına “ Babacığım, bizler burada daha ne kadar zaman kalacağız? Bizleri masallarda anlattığın o güzel yerlere ne zaman götüreceksin? “ diye sitem ediyorlardı.

  Yavru Balina İle Köpekbalıkları (Serdar Yıldırım) 17 Ağustos 2014 Çocuk 

Annesi balina avcıları tarafından öldürülen yavru balina Atlas Okyanusu’nda yüzerken etrafını yirmi kadar köpekbalığı sardı. Başkan köpekbalığı yavru balinanın yanına gelerek: “ Seni tanıyorum ve durumunu çok iyi anlıyorum yavru balina. Ama üzülmekle eline bir şey geçmez. Anneni insanlar öldürdü. Sen bunu onların yanına bırakmamalısın. Annenin intikamını almalısın. Biz senin dostunuz. Sana öldürmeyi öğretip, insanların üstüne salacağız. Çok yakında insanlar yavru balinayı tanıyıp, ondan korkacaklar “ dedi.

  Koşucu Penguen (Serdar Yıldırım) 21 Ağustos 2014 Çocuk 

Güney Kutbu’nda koşuya çok meraklı bir penguen yaşardı. Bu penguen devamlı olarak antrenman yapar, yarışmalara hazırlanırdı ve hep ön sırada yarışmayı bitirmeyi hayal ederdi, fakat ya sonuncu ya da sondan bir önceki olarak yarışı tamamlardı. En büyük başarısı ise, beş penguenin katıldığı bir yarışta üçüncü olmaktı. Bu duruma canı sıkılan koşucu penguen bir gün doğup büyüdüğü yerleri terk etti ve yüzerek Arjantin’e gitti. Koşucu penguen burada bir maymunla arkadaş oldu. Bir gün maymuna: “ Şu yüz metre ilerdeki ağaca kadar yarışsak, beni geçebilir misin? “ diye sordu.

  Saz Çalan Kazım (Serdar Yıldırım) 21 Ağustos 2014 Başkaldırı 

Köyün birinde köylünün birinin kaz sürüsü vardı. Zaten adamda kaz çobanıydı ve adı Kazım’dı. Koyun güder gibi kaz güdüyordu. Kaz çobanı önüne katmış kazları giderken durup türkü söylemeye başlayınca kazlar etrafına toplanıyor ve onu dinliyorlardı. Böyle sazsız, cazsız, müziksiz türkü söylemek Kazım’ı mutsuz ediyordu. Kazım bir gün arkadaşlarından izin alarak köyden ayrıldı ve şehre saz almaya gitti.

  Hurdacının Aşkı (Serdar Yıldırım) 21 Ağustos 2014 Aşk ve Romantizm 

Hurdacı genç el arabasıyla hurda toplamaya çıkmıştı: " Haydi, demir alırım, bakır alırım, alüminyum alırım, sarı alırım. " diye bağırıyordu. Çok zengin, katları, yatları, köşkleri, fabrikaları bulunan bir ailenin kızı olan Hülya, üstü açık, spor arabasıyla köşkün bahçesinden yola çıkmıştı. Hurdacı gencin sesini duyunca frene bastı. Bekledi. Hurdacı genç, arabasının yanından geçerken: " Affedersiniz ama, siz aldığınız demirleri, bakırları ne yapıyorsunuz? " diye sordu.

  Keloğlan Bebek Dev (Serdar Yıldırım) 14 Haziran 2015 Çocuk 

KELOĞLAN BEBEK DEV Bir varmış, bir yokmuş. Bir Keloğlan varmış. Bol bol yemek yer, bel bel bakınır, yan gelip yatarmış. Anası bir gün kızmış Keloğlan'a: " A benim kel oğlum. Bütün gün yatmasan, bir işe yarasan, bak önümüz kış, dağdan odun kır getir, benden sana alkış. " demiş. Bunun üzerine Keloğlan, anasını daha fazla üzmemek için, baltayı kaptığı gibi dağa çıkmış. Keloğlan dağda kesilecek ağaç aramış, durmuş. Onurlu, kişilik sahibi insan yaş ağaca balta vurmazmış ya, Keloğlan da dağda boşu boşuna kuru ağaç aramış. Keloğlan ağaçlara acıya dursun ilerden bir yerlerden bebek ağlaması, ınga sesi duymuş. Keloğlan sesin geldiği yöne doğru gitmiş ve sonunda büyük bir mağarada ağlayan kocaman bir bebek devle karşılaşmış. Bebek dev mağara duvarına tutunup ayağa kalktığında boyu dört metreyi buluyormuş. Bebek dev, mama, mama, der dururmuş. Keloğlan onun acıktığını anlamış. Hani anne, baba, demiş. Bebek dev: " Anne, baba yok, gitti. " demiş. Keloğlan, ne istersin, deyince bebek dev, süt, süt, demiş. Keloğlan, iki saat bekleyebilir misin ? Ben bir koşu köye inip sana süt getireyim, deyince, bebek dev, olur, demiş. Keloğlan fırlamış, köye inmiş, köylüleri olaydan haberdar etmiş. Güğümlerle, bidonlarla süt köylüler tarafından taşınıp, bebek dev beslenmiş. Ertesi gün bebek dev, yanında köylüler olduğu halde, emekleyerek dağdan düze inmiş, köye gelmiş. Köydeki çiftlikler ve mandıralar bebek deve süt yetiştirmişler. Bebek dev birkaç ayda emeklemeyi bırakıp, ayağa kalkmış. Bebek devin köyde gezerken, köylülere iştahla baktığını kimse fark etmemiş. Sonraki günlerde adamlar ve kadınlar kaybolmaya başlamış. Keloğlan bebek dev geldikten sonra bu böyle oldu, diye düşünmüş. Bebek devi takip etmeye başlamış. Sonunda onu bir köylüyü yakalayıp ağzına götürürken görmüş. Keloğlan: " Hey bebek dev, bırak o köylüyü, yeme. " demiş. Bebek dev köylüyü bırakmış, köylü kaçıp gitmiş. " Ey bebek dev, ben seni mağarada bulduğumda çaresizdin. Sana yardım etmesem, hayatla mücadeleni kaybederdin. Köylülerin de sana yardımı büyük oldu. Neden onları yiyorsun? " " Şey! Ama köylüler çok tatlı. Çıtır çıtır yedim onları. " Sözün bittiği yer burasıymış. Keloğlan bebek devle konuşmasına devam etse ne olacakmış? Şöyle bir düşünmüş. " Bebek devi köylülerin başına bela eden benim. O zaman bu belayı ben defetmeliyim. " Keloğlan köylülerle birlikte bir sal yapmış. Bu sala bebek devi oturtmuşlar ve eline bir kürek verip denize uğurlamışlar. Bebek dev bol bol kürek çekmiş ve bir adaya ayak basmış. Bu adada insan yokmuş, hayvan yokmuş. Bebek dev et yiyememiş ama ot ve yaprak yemiş. Yıllar geçmiş, boyu on metreye ulaşmış. O, bir bebekken Keloğlan'ın ve köylülerin ettiği yardımları unutmamış. Köylülere yaptığı haksızlığı utanarak anımsamış. SON

  Keloğlan Don Kişot'a Karşı (Serdar Yıldırım) 14 Haziran 2015 Çocuk 

Bir varmış, iki varmış, üç varmış, beş varmış. Bir Keloğlan varmış. Canı çalışmak istemezmiş, bütün gün evde yan gelip yatarmış. Bir de Don Kişot varmış. Yel değirmenlerine savaş açmış. Nerede bir yel değirmeni görse hücum deyip saldırırmış. Don Kişot'un yolu bir gün Anadolu'ya düşmüş. Anadolu'da çok aramış ama yel değirmeni bulamamış. Köylülerle, kasabalılarla konuşmuş, hayallerini anlatmış. Herkes, ey Don Kişot, senin ilacın Keloğlan'dır. Keloğlan'ı bul, onunla konuş, bize anlattıklarını ona da anlat, sana yol gösterir, demişler.

  İbiş Sırtlan Avında (Serdar Yıldırım) 14 Haziran 2015 Çocuk 

İbiş ok ve yay alarak Uludağ'a sırtlan avına çıkmış. Gezmiş, dolaşmış, ortalıkta hiç sırtlan yokmuş. Derken, Serdar Yıldırım'a rast gelmiş. Serdar yaşadığı zamandan 650 yıl gerideymiş. Elinde tüfek varmış, belinde fişek doluymuş. İbiş'e aslan avına çıktım, demiş. İbiş: " Hani ok, hani yay? Neyle vuracaksın aslanı? " Serdar: " Bak İbiş, ok ve yay ilkel silahlar. Bu gördüğün tüfektir. Tüfeğe şu fişeklerden koyarsın, sonra tetiği çektin mi, dan, hop aslan yerde. " İbiş: " Küçücük fişek mi aslanı yere düşürecek? Fişek aslana çarpar sonra aslan sana kızar. Kaçarken tozu dumana katarsın. Hele yakalamasın aslan seni, bir lokmada yutar. "

  İnsan Yiyen Bitki (Serdar Yıldırım) 14 Haziran 2015 Başkaldırı 

Güneş Otel sahibi Ali Bulut otelin bahçesine büyük bir sera yaptırmış ve bu serada tropikal bitkiler yetiştiriyordu. Afrika’dan getirilen et yiyen bir bitki vardı ki, Ali Bulut, onun dört yıldır bir santim bile büyümediğinden yakınırdı. Et yiyordu, balık yiyordu ama hiç büyümüyordu. Aslında bitkinin büyümesi gerekti ve büyüyordu. Hem öylesine büyümüştü ki, boyu yirmi metreyi geçmişti ama Ali Bulut bunu görememişti. Bitki yukarı değil, aşağı boy atıyordu. Gövde toprak altındaydı. Görünen beyindi. O beyin birkaç ay sonra inanılmaz büyüklükteki gövdeyi harekete geçirecek, bitki insan yiyen bir canavara dönüşecek ve şehrin altını üstüne getirerek etrafa kan ve ölüm saçacaktı.

  Titrek Tavşan (Serdar Yıldırım) 3 Ağustos 2015 Çocuk 

Ormanda her gün kurulmakta olan tavşanlar pazarı, havanın kararmasıyla birlikte, dağılıyordu. Sergisini toplayan tavşan pazar yerini terk edip gidiyordu. Vakit geç olup da pazar yerinde tavşan kalmayınca bir tavşan pazara gelirdi. Sırtında boş çuvalıyla ve bu boş çuval tezgâh altlarında kalmış, kıyıya köşeye atılmış, satılmamış havuçlarla ve bazı yiyeceklerle dolacaktı. Daima gölgelerden, acaba bir gören olur mu korkusuyla, yorgun ve titrek adımlarla. İşte, bu tavşan yoksul, yetim, garip bir tavşandı.

  Şarkıcı Bülbül (Serdar Yıldırım) 15 Ağustos 2015 Çocuk 

Uzaklardan gelen nağmeler kulaklarından ruhunun derinliklerine yayılmıştı, İhtiyar Kaplumbağanın. Yuvasından çıktı. Büyük ve ağır kabuğunu zorlukla sırtında taşıyordu. Ayakları ağrıyordu, ama olsundu. Sıkıntıya katlanacak fakat en güzel öten, en güzel şarkı söyleyen Bülbül’ün konserini kaçırmayacaktı. O Bülbül ki, aman efendim, bir ses bir nefes! Duyanlar elindeki işini bırakır, dinlemeye koşardı.. Zalim bir de yakışıklıydı ki.. Şöyle bir yan döner, kafasını yukarıya kaldırıp şarkı söylemeye başladığı zaman, dinleyenler mest olur “ Ah “ çekerler, biçareler, mecnunlar “ Of “ çekerlerdi.

  Kral Portakal Çarli (Serdar Yıldırım) 1 Ağustos 2015 Çocuk 

Portakal bahçesinin kralı Çarli hava kararmaya başladığında sessizce ağaçtan aşağı süzüldü. Bir ağacın altına gidip toprağı çapalamaya başladı. Aradan yarım saat geçmeden portakalların hepsi aşağı inmiş ve işe koyulmuş olacaktı. Bir gece devriye komutanı, Çarli’nin yanına geldi. Çarli doğrulurken çapasını yere attı ve gülümseyerek sordu: “ Evet komutan, haberler nasıl? “

  Topal Ördek (Serdar Yıldırım) 1 Ağustos 2015 Çocuk 

Doğduğunda ayakları sağlamdı. Arkadaşlarıyla birlikte derede yüzer, çimenlerde koşar, oynardı. Sevgi yüklüydü. Bir arkadaşı şakayla karışık hafiften vursa, karşılık vermez ama canı sıkılır, oyun oynuyorlarsa oyunla ilgisi kalmaz, uzaklaşıp giderdi. Yaşı büyüdükçe kendi de büyüdü, boy attı. Onun bu iyi niyetli, temiz yürekli davranışları, sözleri, hareketleri büyükler tarafından hep horlandı. Pek çok yerde alay konusu oldu. Onu daima dışladılar, aralarında barındırmadılar. O da ne yapsın, çareyi, sevgili küçük dostlarından ayrılmamakta buldu.

  Kurbağacık (Serdar Yıldırım) 3 Ağustos 2015 Çocuk 

Ormanlık bir bölgede bulunan bir su birikintisinde yaşamakta olan kurbağacık hiç arkadaşı olmadığından yakınıyordu. Bu kurbağacık vaktinin çoğunu su birikintisinde yüzerek geçiriyor, bazen de sudan çıkıp çimenlerin üstünde zıplayarak geziniyordu. Her gün bir önceki günün tıpatıp benzeriydi. Her gün aynı şey, hep aynı şeyler. Bitmek tükenmek bilmeyen bir tekdüzelik kurbağacığı canından bezdirmişti. Kurbağacık bir gün kızdı kendine:

  Babayiğit İle Ayparçası (Serdar Yıldırım) 3 Ağustos 2015 Aşk ve Romantizm 

Bir babayiğit ki, ama ne babayiğit: Bir sekseni geçen boyu, oldukça kaslı vücudu, güçlü kolları, anadan sürmeli gözleri.. tam bir Anadolu delikanlısı. Köylü çocuğuydu ama kendi köyünde pek eğlenmez, gezerdi. Bazen yürüyerek giderdi, bazen atla giderdi. Başka köylere giderdi, kasabalara giderdi, şehirlere giderdi. Gittiği yerlerde, yolun orta yerinden, sol eli cebinde, biçimlice yürürdü: Başı dik, alnı açık, göğüs ilerde.

  Dört Tavşanını Pazarda Satan Çocuk (Serdar Yıldırım) 3 Ağustos 2015 Beklenmedik 

Hasan geçen yıl dokuz yaşındaydı. Bir gün evlerinin arkasındaki bahçede bir tavşan gördü. Tavşan kaçmadı Hasan’dan. Hasan tavşanı sevdi, tutup kaldırmak istedi. Tavşan çok ağırdı, hem karnı şişti. Belli ki yakında yavrulayacaktı. Babası yoktu Hasan’ın. Beş yıl olmuştu, aralarından ayrılıp bu dünyada onları yalnız bırakışı. Anası evlere temizliğe gidiyor, öyle geçiniyorlardı. Aradan on beş gün geçti ki tavşan dört tane yavruladı. Bir ay sonra anne tavşan ortadan kayboldu.

  Ayşecik İle Yasemin Sultan (Serdar Yıldırım) 15 Ağustos 2015 Sevgi ve Arkadaşlık 

Ayşecik’ in babası sarayın sütçüsüydü. Saray yakınlarındaki bir kasabada küçük bir çiftliği vardı. Her sabah saraya taze süt götürürdü. Çiftliklerinden saray rahatça görülüyordu. İki yıldır Ayşecik arada sırada, “ Baba ben de seninle geleyim. Sarayın nasıl bir yer olduğunu çok merak ediyorum “ der dururdu. Fakat babası Ayşecik’ in kaybolacağından korkar, “ Biraz büyü de o zaman ” derdi.

  Anne Kanguru (Serdar Yıldırım) 26 Ağustos 2015 Beklenmedik 

Bir kanguru varmış. Kesesinde yavrusunu taşırmış. Zamanla yavru büyümüş, keseye zor sığar olmuş. Ayrılık vakti gelmiş, çatmış. Anne kanguru: " Benim güzel yavrum, artık büyüdün, kocaman oldun. Ayrılacağız, sen yoluna ben yoluma. " Bunun üzerine yavru kanguru: " Anne, ne olur beni bırakma. Ben sensiz ne yaparım? "

  Sırtlan Zobo (Serdar Yıldırım) 26 Ağustos 2015 Çocuk 

Sırtlan gruplarının dışladığı, aralarında barındırmadığı Zobo adındaki sırtlan bir şehrin çok yakınlarına gelmişti. Çayırın ortasında toparlak bir şey dikkatini çekti. Bu neydi? Zobo, onu kokladı. Burnuyla ittirdi. Yuvarlanıyordu. Biraz daha, biraz daha derken, o yuvarlandıkça, Zobo zevk aldıkça, oyun sürdü. Daha sonra oyunu bıraktı. Yorulmuştu. Çimenlere yattı. Uyuyakaldı.

  Panter (Serdar Yıldırım) 26 Ağustos 2015 Çocuk 

Panterin biri, bir ovanın ortasına bakkal dükkanı açmış. Özellikle su, sulu gıdalar ve et satışları çok oluyormuş. Panter bire almış, ona satmış. Parasına para katmış, zengin olmuş. Ovada yaşayanların eğitim eksikliği panterin dikkatini çekmiş. Bakkal dükkanının karşısına ticaret okulu yaptırmış. Pek çok yavru hayvan bu okulda okumaya başlamış. Ticaret dersine panter girerek ders vermiş. Onlara ticaretin kurallarını, ticarette nelerin yapılması ve nelerin yapılmaması gerektiğini öğretmiş.

  Lama ve Puma (Serdar Yıldırım) 26 Ağustos 2015 Başkaldırı 

Güney Amerika Kıtası'ndaki And Dağları'nda bir lama yaşıyormuş. Bu lamanın adı Heman'mış. Heman bazen sürüyle birlikte otlar, bazen yalnız gezermiş. Hayat güzelmiş, yaşamak güzelmiş, otlamak güzelmiş. Nereden gelmiş bilinmez bir puma ( Dağ aslanı ) ortaya çıkmış. Puma avlanmaya başlamış. Lamalar sağa sola kaçışmışlar ama puma her defasında bir lamayı yakalamış.

  Oğlak İle Kartal (Serdar Yıldırım) 15 Kasım 2015 Çocuk 

Bursa Hayvanat Bahçesi’nde kartallar için ayrılan yer çok büyüktü. Buradaki kartallar, tel örgülerle çevrili, yüksek yerde uçup duruyordu. Yorulanlar ise, kayaların üstünde oturuyordu. Pek çoğu yarını bekliyordu. Genç kartal Pena, yarın bekleme bahsini çoktan geçmiş, bugünü değerlendirme çabası içine girmişti. Tellerin yukarıdaki kayalara monte edildiği yerde kaçıp gidebileceği bir gedik açmıştı. Buradan kurtulup zengin olma düşüncesindeydi.

  Papağan İle Zürafa (Serdar Yıldırım) 15 Kasım 2015 Çocuk 

Afrika’nın uçsuz bucaksız savanlarında yaşayan bir papağan vardı. Bu papağanın adı Sarp’tı. Sarp hangi ağacın altındaki gölgelikte serinleyen hayvan grubu varsa oraya gider, konuşmaları dinlerdi. Kim ne demiş, kim ne söylemiş, kimin ne derdi varmış, hepsini bilirdi. Papağan Sarp öğrendiklerini sağda solda anlatmaz, olayların hesaplaşmasını kendi iç dünyasında yapardı. Duydukları çok önemliyse, bunları arkadaşı zürafa Bili ile paylaşırdı. Zürafa Bili, papağan Sarp’ın anlattıklarını önemsemez, güler geçerdi.

  Keloğlan Zenginler Ülkesinde (Serdar Yıldırım) 13 Kasım 2015 Çocuk 

Zaman zaman içinde, zaman saman içinde, saman duman içinde, yaman bir Keloğlan yaşarmış. Bu Keloğlan çok çalışkanmış. Çok çalışır, çok kazanırım umuduyla köyünden ayrılmış, şehre çalışmaya gitmiş. Günler, haftalar, aylar birbirini kovalamış, fakat Keloğlan istediğini bir türlü elde edememiş. Şehirde iş varmış var olmasına da bulduğu işler sürekli olmazmış. Beş gün çalışır, üç gün boş gezer, bir hafta çalışır, on gün boş gezer iş ararmış. Çalıştığı günler biraz para arttırırmış, boş gezdiği günlerde bu para ile geçinirmiş. Sonuçta sıfıra elde var sıfır. Ne uzar ne kısalırmış. İstermiş ki, devamlı çalışacağı bir işi olsun, para biriktirsin. Şöyle kocaman bahçeli bir evi olsun. Evin içine yeni eşyalar alsın, giyinsin, kuşansın. Bayram günlerinde bile hep aynı elbiseyi giymek zorunda kalmasın.

  Deve Kervanı (Serdar Yıldırım) 13 Kasım 2015 Çocuk 

Eskiden, İran’da, İsfahan şehrinde, Cemal adında kervancı bir genç yaşardı. Kervan sahipleri kervanlarını çok güvendikleri Cemal’e gönül rahatlığıyla teslim ederler ve onun kervandaki malları kendi malıymış gibi koruyup, gözeteceğini bilirlerdi.

  Keloğlan'ın Kuzu Sevgisi (Serdar Yıldırım) 16 Kasım 2015 Çocuk 

Keloğlan kasabaya giderken yolda bir kılıç bulmuş. Kasabaya varınca kılıcın sahibini aramaya başlamış. Kime sorduysa ne kılıcı daha önce gören ne de sahibini tanıyan çıkmamış. Hayvan pazarından geçerken küçük bir kalabalık Keloğlan'ın etrafına toplanmış. Birkaç kendini bilmez Keloğlan'la alay etmeye başlamış. Adamlardan biri orta yere bir kuzu getirmiş: " Şu kuzuyu kılıçla keselim. Şişe takıp döndürelim. Nar gibi kızartalım. Afiyetle yiyelim. " demiş.

  Karagöz İle Hacivat: Koca Kafalı Bir Keleş (Serdar Yıldırım) 23 Mart 2016 Gülmece (Mizah) 

Hacivat: " Gökyüzünde yıldız var, ay var. " Karagöz: " Yeryüzünde baldızımın yaptığı çay var. " Hacivat: " Gökyüzünde bulut var, güneş var. " Karagöz: " Yeryüzünde unutma keleş var. " Hacivat: " Karagözüm, keleş mi var? " Karagöz: " Var tabi, koca kafalı bir keleş var. " Hacivat: " Acaba kim ki bu keleş? " Karagöz: " Kim olacak tabi ki sen. "

  Ben Bandırma Vapuruyum (Serdar Yıldırım) 6 Ağustos 2016 Başkaldırı 

Karadeniz'in hırçın dalgaları arasında yıllara meydan okuyan bir eski Bandırma Vapuru'yum. Nice zamandır liman liman gittim, geldim. Binlerce, on binlerce yolcu taşıdım. Onların konuşmalarını istemeyerek de olsa dinledim. Dertlerini derdim bildim. Onlar hiçbir zaman bunun farkında olmadılar yani beni fark etmediler. Ders kitaplarında ve pek çok kitapta, gazetede adıma defalarca rast gelmişsinizdir. Bundan sonra da rast geleceksiniz, bunu biliyorum. Ey gelecek yeni nesiller, sizi inanamayacağınız kadar büyük ve görkemli bir sevgiyle kucaklıyorum.

  Futbolcu Ayka (Serdar Yıldırım) 29 Aralık 2016 Başkaldırı 

Ayka küçük bir çocuktu. Çok seviyordu Ayka futbol oynamayı, top peşinde koşmayı. Ayka’nın maçını seyreden bir yabancı sekiz – on çocuk arasında Ayka’yı hemen fark ederdi. O, maç süresince hiç durmaz, devamlı koşar, forvet oynamasına karşın, gol atmak kadar gol yememenin maç kazanmaktaki önemini bilir ve defanstaki arkadaşlarına sık sık yardıma gelirdi. Ayka gerçekten iyi bir golcüydü. Rakip ceza sahası içinde yakaladığı topları affetmez, gole çevirirdi. Bir maçta üç – dört gol atmak Ayka için sıradan bir olaydı. Arkadaşları arasında yaptıkları maçlarda Ayka şimdiye kadar başı önde sahadan hiç ayrılmamıştı.

  Sepetçi İle Zengin Adam (Serdar Yıldırım) 29 Aralık 2016 Beklenmedik 

Vaktiyle bir ülkenin bir şehrinde bir sepetçi adam yaşıyormuş. Bu sepetçi sabahtan akşama kadar dükkânında sepet yapmakla uğraşırmış. İşine saygı duyar, en ucuza satacağı sepetleri bile büyük bir özenle hazırlarmış. Bundan dolayı yaptığı sepetler çok sağlam ve dayanıklı olurmuş. Başka şehirlerden, kasabalardan, köylerden onun yaptığı sepetleri almak için dükkânına gelenler bile varmış. Bu sepetçi yalnız salı günleri dükkânında bulunmazmış, çünkü salı günleri o şehirde pazar yeri kurulurmuş ve sepetçi pazarda sergi kurar, sepet satarmış.

  Sevimli Sürüngen Gabon'un Macerası (Serdar Yıldırım) 15 Şubat 2017 Başkaldırı 

Günlerdir hiçbir şey yemeyen Gabon haliyle çok acıkmıştı. Dışarı çıkar çıkmaz çatallı dilini dışarı çıkardı, yani koku alma organını. Bu organ, en küçük ısı kaynaklarını bile algılayabilir ve yerini belirleyebilirdi. Bu nedenle bütün sıcakkanlı hayvanların gizlendikleri yerleri bulabilir ve onları avlayabilirdi. Bu altıncı duyu özellikle gece avlanmaları sırasında çok yararlı oluyordu. İşte şimdi geceydi ve Gabon’un çatallı dili dışarıdaydı. Ormanda zik zaklar çizerek hırsla ilerleyen Gabon bir ısı kaynağı fark etmekte gecikmedi. Çalılar arasında, toprağın altında, girişi taşlarla ustaca kapatılmış fare yuvasına dalan Gabon korkudan taş kesilmiş büyüklü-küçüklü beş fareyi birkaç dakikada midesine indirdi. Baklavaları yutmuştu ama tam doymamıştı. Daha sonra birkaç kertenkele ve bir köstebek avlayan Gabon yediklerini sindirmek için kayalıklar arasında uygun bir yer bulup dinlenmeye çekildi.

  Anne Gergedan İle Kurtlar (Serdar Yıldırım) 15 Şubat 2017 Beklenmedik 

Yorulan anne gergedan yere yuvarlandı. Fırsattan faydalanan kurtların başkanı daha henüz boynuzu çıkmamış, savunmasız yavru gergedanın yumuşak burnuna dişlerini geçirdi. “ Kurt amca, ne olur burnumu bırak. Canım çok acıyor. Kurt amca, ölmek istemiyorum. “ Diğer bir kurt da, yavru gergedanın burnuna dişlerini geçirdi. “ Anne, kurt amcalar burnumu ısırdı. Anne, lütfen yardım et. “

  Horoz Kahraman İle Vahşi Kediler (Serdar Yıldırım) 15 Şubat 2017 Gerilim 

Bir gece yarısı Kahraman, kediyle birlikte, karanlık sokaklarda dolaşıyordu. Evin birinin yanından dönerken, Nara karşılarına çıkıverdi. Arkasında yüzlerce vahşi kedi vardı. Kahraman, Nara’nın savurduğu pençeden eğilerek zorlukla kurtuldu. Onunla yakın dövüşe girmenin ölümü kucaklamak demek olduğunu anladı.

  Karagöz İle Hacivat: Miras (Serdar Yıldırım) 15 Şubat 2017 Gülmece (Mizah) 

Karagöz’e Mısır’daki amcasından bir sandık altın miras kalır. Bunun üzerine Karagöz yakın arkadaşı Hacivat ile beraber bir ticaret gemisine binip Mısır’a giderler. Miras işlemlerini hallettikten sonra yine bir ticaret gemisine binip geri dönerler. Ama Marmara Denizi’nde kürekçilerin isyanı sırasında su alan gemiden yolcular kayıklara binerek kurtulurlar.

  Timsah Kıkı İle Hacer (Serdar Yıldırım) 16 Ekim 2017 Başkaldırı 

Timsah Kıkı, Nil Nehri’nin kıyısında dinlenirken, duyduğu çığlıklarla yerinden fırladı. Hemen bir kayanın üstüne çıkıp etrafına bakındı. Bir çocuk akıntıya kapılmış sürüklenirken, karşı kıyıda insanlar koşarak çocuğu izliyordu.

  Robot Kartal (Serdar Yıldırım) 16 Ekim 2017 Fantastik 

Profesör Jack Stingo üniversitedeki görevinden arta kalan zamanlarda laboratuvar haline getirdiği evinin bodrum katında çeşitli deneyler yapıyor, yeni buluşlar gerçekleştirmeye çalışıyordu. Son birkaç yıldır bütün dikkatini robot kartal yapımına vermiş ve çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmıştı. Gerçi şimdiye kadar iki robot kartal yapmış ve bunları şehrin varoşlarındaki evinin geniş bahçesinde uzaktan kumanda ederek uçurmuştu, ama onun asıl amacı bu değildi.

  Kırmızı Balık Mega (Serdar Yıldırım) 16 Ekim 2017 Çocuk 

Büyükçe bir bahçenin ortasında küçücük bir havuz. Bu havuzda minicik bir balık. Kırmızı balık Mega. Onun hikayesi inanıyorum ki, pek çok okuru derinden etkileyecektir. Sarsılmaz bir iradesi vardı Mega’nın, taş gibi. Asla yolunu şaşırmadı. Ayrıca mangal gibi yüreği vardı, korkusuzdu. Haksızlıkları gördüğü anda resmen patlardı.

  Gezgin Şehmuz İle Vezir Cambaz Ali (Serdar Yıldırım) 12 Nisan 2020 Başkaldırı 

Gezgin Şehmuz daha önce adını hiç duymadığı bir ülkeye gitmiş. Bu ülkenin insanları mert, dürüst ve cengâver kimselermiş. Komşu ülkelerden birisi hariç diğerleriyle iyi geçinirlermiş. O iyi geçinemedikleri ülkenin kralı kendi halkına bile rahat, huzur vermezmiş. Ortada hiçbir sebep yokken sefere çıkılacak diye para toplar, genç-yaşlı demeden herkesi silah altına alır, küçük bir sınır olayını bahane ederek komşu ülkelerden birine saldırıp savaş çıkarırmış.

  Karagöz İle Hacivat: Matiz (Serdar Yıldırım) 13 Nisan 2020 Başkaldırı 

Hacivat'ı gece uyku tutmaz. Sabah erkenden kalkar, giyinip dışarı çıkar. Karagöz'ün evinin kapısını çalar. Bir daha çalar. Karagöz uykulu gözlerle pencereye çıkar. Bakar kapıyı çalan Hacivat'tır: " Hacivat, sabahın seher vakti neden kapıyı çalarsın? " diye sorar. Hacivat: " İn aşağı Karagözüm, yarenlik edelim. Ben söyleyeyim, sen dinle. Sen söyle ben dinleyeyim. "

  Keloğlan Dört Haramiler (Serdar Yıldırım) 25 Nisan 2020 Çocuk 

Bir varmış bir yokmuş. Bir Keloğlan varmış. Anasıyla birlikte karınca kararınca geçinip giderlermiş. Bir yıl hiç yağmur yağmamış, kıtlık olmuş. Ekinler tarlada, meyveler dalda, üzümler bağda susuzluktan kavrulmuş. Dereler, ırmaklar kurumuş. Bunun üzerine anası Keloğlan'ı iş bulup çalışarak para kazanması ve kışlık yiyecek alması için kasabaya gitmeye ikna etmiş.

  Karagöz İle Hacivat: Ayaklı Kütüphane (Serdar Yıldırım) 1 Mayıs 2020 Gülmece (Mizah) 

KARAGÖZ İLE HACİVAT: AYAKLI KÜTÜPHANE Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşırlar. Karagöz: "Hacivat, evi taşımışsın? " Hacivat: " Doğru taşıdım. " Karagöz: " Nereye taşıdın? " Hacivat: " Şu kilisenin beş ev yukarısına. " Karagöz: " Kilis'e mi taşındın? " Hacivat: " Kilis demedim Karagözüm. Kilise dedim. " Karagöz: " Kilis'e taşındığına göre Konya'yı görmüşsündür. " Hacivat: " Konya da nereden çıktı? " Karagöz: " Kilis'e giderken kervan Konya'dan geçer. " Hacivat: " Ne Konya'sı, ne kervanı? " Karagöz: " Mervan dayım Konya'da otururdu. Çocukken gitmiştik. " Hacivat: " Dayının adı Mervan mıydı? " Karagöz: " Van daha ileride Acem sınırında. " Hacivat: " Eee? " Karagöz: " Orada bir göl varmış. Deniz kadar büyükmüş. " Hacivat: " Göl deniz kadar büyük olur mu? Deniz gölden büyüktür. " Karagöz: " Marmara Denizi, Ege Denizi. " Hacivat: " .... " Karagöz: " Karadeniz, Akdeniz. " Hacivat: " Bunları niye sayıyorsun? " Karagöz: " Saymayı bilirim, bir, iki, üç. " Hacivat: " Sonra. " Karagöz: " Üç, iki, bir. " Hacivat: " Sonrası yok mu? Sen kaça kadar okudun? " Karagöz: " Üçe kadar. Matematikte birinciydim. " Hacivat: " Belli, sondan birinci. "

  Şampiyon Ördek (Serdar Yıldırım) 6 Mayıs 2020 Çocuk 

Bir gölün çevresinde binlerce ördek yaşıyordu. Bu ördekler, çeşitli yarışmalar düzenlerler, centilmence mücadele ederler ve birinci gelenleri ödüllendirirlerdi. Son birkaç yıldır yapılan yarışmalarda birinciliği Gadro kazanıyordu. Yüzme yarışı olsun, dalma olsun, güzel yürüme yarışması olsun Gadro hep önde, hep birinciydi. Gadro, arkadaşları oyun oynarken tek başına antrenman yapmış, hırsla kendini büyük bir şampiyon olacağım diyerek yetiştirmişti. Birinci olamamak diye bir şeyi düşünemezdi. Zaten her şeyden emin olmadan yarışmalara katılmamış ve girdiği ilk yarışmadan zaferle çıkmıştı.

  Dev Hamsi (Serdar Yıldırım) 11 Mayıs 2020 Çocuk 

Yavru hamsi annesi ile birlikte Karadeniz’de yaşıyormuş. Onlar sık sık deniz yüzeyine çıkıp etrafı seyrediyorlarmış. Yavru hamsi annesini sorduğu sorularla bunaltıyormuş: “ Anne, bu dünya niye var? Sen neden varsın? Ben neden varım? Bu deniz niye dalgalı? Neden büyük balıklar küçük balıkları yiyor? “ Annesi yavru hamsinin sorduğu sorulara bir cevap bulamazken, yavru hamsi bir soru daha sormuş: “ Anne, sen anne olmuşsun ama neden az büyümüşsün? Pek çok balığın yavrusu senden büyük. “ Bunun üzerine annesi: “ Yavrum, hamsiler en çok yirmi santimetre olurlar. Bizim cinsimiz böyle. Fazla uzamıyoruz. “ Yavru hamsi: “ Anne, balinalar yirmi metre olurmuş. Ben de büyüdüğümde yirmi metre olabilir miyim? Bunun için ne yapmam gerekir? “ Anne hamsi: “ Canım yavrum, beni geçen yıla döndürdün. Aynı şeyi ben de düşünmüştüm. O zamanlar senin kadar bir yavruydum. Palamut sürüsü, bizim sürüyle birlikte annemi de yutmuştu. Tek ben kurtulmuştum ama bu koca denizde yalnız ve çaresiz kalmıştım. Birden uzaklardan gökkuşağı belirdi. Gökkuşağının altından geçenin dileği kabul olurmuş. Çok uğraşmama karşın, gökkuşağına erişemedim. “

  Ressam Van Gogh İle Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 24 Mayıs 2020 Gerilim 

Ressam Van Gogh İle Serdar Yıldırım Zaman gezgini olarak bir araya geldik. Ben bu hikayenin yazarı Serdar Yıldırım ve dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ressamı olarak adı anılan Hollandalı Van Gogh. Paris'te bir müzayede salonunda Van Gogh'un "Kafede Akşam" adındaki tablosu satıldı. Yüzden kapı açıldı. Yüz on, yüz yirmi derken, iki yüz milyon dolara alıcı buldu. Van Gogh her pey sürüşte vay be, vay be dedi, durdu. Ben: " Sayın Van Gogh, bu bir dünya rekoru. Bugüne kadar hiçbir ressamın tablosu böylesine astronomik fiyata satılmadı. " Van Gogh: " Arkadaş, bilmem inanır mısın, ben birkaç tablomla birlikte bu tablomu da mahalle bakkalına bırakmıştım. Tanesine on gulden dersin demiştim. O zamanlar on gulden iki dolar ediyordu. Tabloları alan olmadı. Biri satılsa zeytin, peynir ve ekmek alacaktım. Zaman bana çok zalim davrandı. Yetenek var ama açsın, bırak Van Gogh'un aklı kaçsın. Çıldırmak işten değil. " Ben: " Sayın Van Gogh, siz ortaya çıksanız, ben bu tabloyu yapan ressam Van Gogh'um deseniz. Tablonuzu satın almak için, fiyat artıran şu dolar milyonerleri, size yüz dolar bağış yapmazlar. "

  Katil Sakız (Serdar Yıldırım) 16 Kasım 2020 Çocuk 

KATİL SAKIZ On beş yaşındaki iki kız arkadaş Gizem ile Çağla evin balkonunda oturmuş, konuşuyorlardı. Aniden bir güvercin geldi ve bahçedeki ağaçlardan birine kondu. Güvercini gören Çağla çiğnemekte olduğu sakızı ağzından çıkardı: " Bak Gizem, şu sakızı güvercine atacağım. Güvercin sakızı görmezse iyi ama görür de yerse dünyası değişir. " " Dünyası mı değişir? O zaman atma sakızı. Güvercine yazık. " " Hayır atacağım. İşte attım. " Çağla'nın attığı sakızı güvercin gördü ve kanatlarını çırparak, sakıza doğru uçtu. Bunun üzerine Gizem heyecanla bağırdı: " Dur güvercin, yeme o sakızı. Senin sonun olabilir. "

  Sivrikoz Zamana Karşı (Serdar Yıldırım) 16 Kasım 2020 Çocuk 

SİVRİKOZ ZAMANA KARŞI Sivrikoz'un küçük yaşlardan itibaren kafasına takılan sorular vardır. Yıllar geçtikçe bu sorular daha da belirginleşir. Annesine, babasına, amcasına, dayısına bu soruları sorar fakat gelen cevaplar tatminkar olmaz. İyi, güzel diyorsunuz da benim beklediğim cevaplar bunlar değil, der. Babası bir gün: " Sivrikoz beklediğin cevaplar bunlar değilse sen sorduğun soruların cevabını biliyorsun demektir. " der de Sivrikoz babasına cevaplardan tam olarak emin olmadığını söyler. Sivrikoz'un sorduğu sorular nedir? Acımasızca geçen zaman, insanları neden yaşlandırıyor? İnsanların görünüşleri neden değişiyor? Zaman geçtiği için, insanlar yaşlanıyorsa zamanı durdurmak mümkün değil midir? Sivrikoz bir gün babası Hacivat'tan izin alır ve zamanı arayıp bulmak, onunla hesaplaşmak için, yola çıkar.

  Atatürk'ün İlkokul Anıları (Serdar Yıldırım) 28 Nisan 2023 Çocuk 

ATATÜRK'ÜN İLKOKUL ANILARI: MUSTAFA OKULA BAŞLIYOR Mustafa okula başlayacaktı. Babası Ali Rıza Bey oğlunun laik eğitim veren Şemsi Efendi İlkokulu’na gitmesini istiyordu. Annesi Zübeyde Hanım ise, mahalle mektebine gitmesini arzu ediyordu. Bu konu etrafında fikir çatışmaları sürüp gidiyordu: Zübeyde Hanım: “ Ne var yani Şemsi Efendi İlkokulu’nda? Ne öğrenecek orada? Hem orası uzak. Mahalle mektebi şuracıkta. Oraya gitsin istiyorum. “ Ali Rıza Bey: “ Hanım, okulun yakınlığı, uzaklığı önemli

  Ahtapot (Serdar Yıldırım) 7 Eylül 2023 Çocuk 

AHTAPOT Gizem dolu, sır dolu, pek çok bilinmezliklerle dolu kainatın bilmem nerelerinde sessizce dönüp durmakta olan sevgili dünyamız. Üzerinde yaşamalarına, hayat bulmalarına, barınmalarına olanak tanıdığın on binlerce yıldan beri her şeyi ile belki de sadece sende var olan canlı varlıklar.

  Yakışıklı Geyik (Serdar Yıldırım) 7 Eylül 2023 Çocuk 

YAKIŞIKLI GEYİK Tibet munçağının Hani adında bir papağanı vardı. Munçak, Hani’yi satmak istiyordu fakat kimse Hani’yi almaya yanaşmıyordu. İşte, az önce tavşanın biri Hani’yi satın almak istemiş ama Hani olur olmaz yerde söze karışarak bu satışı engellemişti.

  Keloğlan Mücevher Ağacı (Serdar Yıldırım) 7 Eylül 2023 Çocuk 

KELOĞLAN MÜCEVHER AĞACI Zaman gelmiş, zaman geçmiş. Günler gelmiş, aylar geçmiş. Aylar gelmiş, yıllar geçmiş. Keloğlan yirmi iki yaşına girmiş, nereden duyduysa adını duymuş, kafasında iyice yer etmiş, mücevher ağacını bulmak üzere yola çıkmış. Keloğlan gele geçe, pınardan soğuk su içe, yolu bir ormana düşmüş.

  Lepistes - Beta ve Gromi'ye Karşı (Serdar Yıldırım) 7 Eylül 2023 Çocuk 

LEPİSTES - BETA VE GROMİ'YE KARŞI Okan, on yaşında bir çocuktu. Süs balıklarına meraklıydı. Evlerinde bulunan akvaryumda pek çok türden süs balığı bulunuyordu. Bir gün Okan’ın eline süs balıklarıyla ilgili bir kitap geçti. Bu kitabın bir sayfasında gayet güzel bir balık dikkatini çekti. Balığın resmi altında Beta diye yazıyordu.

  Erdemli Olmak (Serdar Yıldırım) 7 Eylül 2023 Bireysel 

ERDEMLİ OLMAK Sevgi insanın kalbinde doğuştan yer etmiştir. Anne sevgisi bunun gelişmesine neden olur. Babamızı severiz, kardeşimizi severiz, arkadaşımızı severiz, okula gider öğretmenimizi severiz, düşüncelerimiz büyüdükçe vatanımızı severiz.

  Konuşan Leylek (Serdar Yıldırım) 7 Eylül 2023 Çocuk 

KONUŞAN LEYLEK Yaşamakta olduğumuz şu yıllardan pek de o kadar uzak sayılmayacak bir zaman dilimi içerisinde konuşan bir leylek yaşarmış. Bu leylek insanlar gibi konuşur, insanlar gibi düşünürmüş. İyilik yapmayı ne kadar çok istermiş bir bilseniz…Fakat iyilik yapmak için hiç fırsat bulamazmış.

  Korkak Tavşan (Serdar Yıldırım) 7 Eylül 2023 Çocuk 

KORKAK TAVŞAN Orman kenarında bir Korkak Tavşan yaşarmış. Geceleri gizlendiği ağaç kovuğundan hiç çıkmazmış. Uyurken korkulu rüya gördüğü zamanlar kan ter içinde uyanır rüyasında gördükleri sanki gerçekten oluyormuş gibi titrer dururmuş. Günlerden bir gün yuvasından fazla uzaklaşmadan yiyecek aramaya çıkmış.

  Kardeş Ali - İyilik Timsali (Serdar Yıldırım) 7 Eylül 2023 Çocuk 

KARDEŞ ALİ - İYİLİK TİMSALİ Eski zamanlardan birinde Ali adında bir genç yaşarmış. Doğduğundan beri köyünden dışarı çıkmamış. Duyduğu, gördüğü, bildiği hep köyüne ait şeylermiş. Kendisi başkalarının işine karışmaz, kimse hakkında kötü söz söylemez, babadan kalma tarlayı anasıyla birlikte ekip biçer, karınca kararınca geçinip giderlermiş. Köy arazisinin yarıdan fazlasının sahibi çok zengin iki kişiymiş. Bu iki köy ağası köyde yaşayanların üç gruba ayrılmalarına neden olmuşlar.

  Solar Gezegeni - Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 28 Ekim 2023 Başkaldırı 

Solar Gezegeni Başkanı No:1 çok yaşlanmıştır ve hastadır. Yıllardır çektiği bu hastalığın bir türlü çaresi bulunamamaktadır. Son günlerini yaşadığını düşünen No:1, başkanlık için seçime gidilmesini ister.

  800 ve 1500 Metre Türkiye Şampiyonuydu (Serdar Yıldırım) 28 Ekim 2023 Gerilim 

800 VE 1500 METRE TÜRKİYE ŞAMPİYONUYDU Yıl 1975. Galip 800 ve 1500 metrede gençler dalında Türkiye Şampiyonu olmuş ve milli formayı sırtına geçirmişti. Girdiği her yarışta birinci oluyordu. Galip büyükler dalında da birinciliklerini sürdürdü. Artık milli takımın değişmez koşucusuydu. Bu güzel insan, Avrupa Şampiyonu olmayı çok istiyordu. Türk Bayrağı'nı gönderde dalgalandırmak en büyük hayaliydi.

  Simitçi Çocuk - Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 28 Ekim 2023 Destan 

SİMİTÇİ ÇOCUK 1970 yılının mayıs ayının bir öğleye doğru vaktinde herkes kendi alemindedir. Büyük soğukların hüküm sürdüğü, kar yağışının manzarayı beyaza boyadığı, tipinin, fırtınanın bol olduğu bir kış mevsimi etkisini kaybetmiştir. Yaz gelmiştir. Ağaçlar dallanmış, kovanlar ballanmıştır. Yemyeşil çimenler bitmiştir. Tomurcuklar ilk nefeslerini derin derin içlerine çekmektedirler.

  Hikaye Yazarı Ömer Seyfettin İle Serdar Yıldırım (Serdar Yıldırım) 1 Şubat 2024 Bireysel 

HİKAYE YAZARI ÖMER SEYFETTİN İLE SERDAR YILDIRIM Tarih 4-Ağustos-2023 Bursa'da bir kitap mağazasında çok değerli yazarlarımızdan Ömer Seyfettin ile beraberim: " Sayın Ömer Seyfettin, bakın burası üç katlı bir kitap satış mağazası. İçinde binlerce kitap var. Ömer Seyfettin: " Ya Serdar, beni buraya neden getirdin? Ben 1920 yılını hatırlıyorum. O zamanlar 36 yaşındaydım. İstanbul'da bir lisede öğretmenlik yapıyordum. "

  Karagöz İle Hacivat: Karagöz Bilmece Soruyor (Serdar Yıldırım) 1 Şubat 2024 Gülmece (Mizah) 

KARAGÖZ İLE HACİVAT: KARAGÖZ BİLMECE SORUYOR Karagöz: Hacivat bir bilmecem var. Hacivat: Sor Karagözüm, sor da bileyim. Karagöz: Bir elin sesi var, iki elin nesi var. Hacivat: Bilmeceyi yanlış sordun. Bir elin nesi var, iki elin sesi var diyecektin.

  Karagöz İle Hacivat: İki Elin Nesi Var (Serdar Yıldırım) 1 Şubat 2024 Gülmece (Mizah) 

KARAGÖZ İLE HACİVAT: İKİ ELİN NESİ VAR Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır. Hacivat: Dur Karagözüm, nereye böyle? Karagöz: Oh, sen miydin Hacivat. Ben de seni arıyordum. Hacivat: Beni mi arıyordun? Karagöz: Evet, sizin eve gidiyordum.

  Karagöz İle Hacivat: Harami (Serdar Yıldırım) 1 Şubat 2024 Gülmece (Mizah) 

KARAGÖZ İLE HACİVAT: HARAMİ Hacivat pencereye çıkar ve karşı mahalledeki evinin bahçesinde bulunan Karagöz'ün üstüne atlar. İkisi birlikte yere yuvarlanır. Aralarında boğuşma başlar. Daha sonra Hacivat ayağa kalkar. Karagöz yerdedir ve gözleri kapalı durumdadır. Buna karşın, sağa sola yumruklar, tekmeler savurmaktadır. Hacivat, Karagöz'ün omzuna, koluna dokunarak uyarmak ister ama durmadan bağırıp çağıran Karagöz'dür. -- Beş değil on olsanız hakkınızdan gelirim. Haramiler sizi. Adama evinin bahçesinde bile rahat yok.

  Atatürk'ün İlkokul Anıları: Kaplan (Serdar Yıldırım) 1 Şubat 2024 Çocuk 

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI KAPLAN Selanik'teki evde Atatürk'ün abileri Ahmet ile Ömer konuşuyordu. Ömer: Hayvanat bahçesinde kaplanların olduğu bölüme bir adam düşmüş. Kaplanlar, onu yemiş. Neden ama? Neden bir kaplan insanı yer? Ahmet: Bunu ben de çözemedim. Kaplan insanların tutsağı ama insanı yiyor. Diğer insanların intikam alabileceğini düşünemiyor. Olayı ben de duydum.

  Atatürk'ün Çocukluk Anıları: Büyük Kurtarıcı (Serdar Yıldırım) 1 Şubat 2024 Çocuk 

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI BÜYÜK KURTARICI Atatürk'ün kız kardeşleri Makbule ile Naciye tartışıyordu. Naciye: Abla, son günlerde annem ve babamın konuşmalarından şu sonuca ulaştım: Osmanlı kötüye gidiyor ve önlem alınmazsa sonumuz bir felaket. Bunun üzerine Makbule: Doğrudur. Bir kötü gidişat var ama önlem alınmıyor.

 

 



Sevgi insanın kalbinde doğuştan yer etmiştir. Anne sevgisi bunun gelişmesine neden olur. Babamızı severiz, kardeşimizi severiz, arkadaşımızı severiz, okula gider öğretmenimizi severiz, düşüncelerimiz büyüdükçe vatanımızı severiz. Düşüncelerimiz daha da büyüdükçe üstünde yaşadığımız dünyayı severiz ve o dünyada yaşayan insanları severiz. İnsan sevgisi çok önemli bir duygudur ve insanı hayata bağlar. Sevelim, sevilelim, bırakalım kalbimiz sevgiyle dolsun.


  25.02.2008 21:45:59  

 

 

 

GİTARCI  ASLAN

 

 

Ormanlar Kralı aslan  bir varisi olmadığından yakınıyordu. Nedeni bilinmezdi fakat hiç yavrusu olmamıştı. Bir erkek yavrusu olsa bir iki yıla kalmaz kocaman olurdu. Şöyle yelesini  savurarak boy boy dolaşırdı ortalıkta. Ormana asayişi kontrol için çıktığında bir kükredi miydi, suçlular ve suç hazırlığı içinde bulunanlar saklanacak delik aramalıydı. Neden sanki tacını, tahtını bırakacağı bir varisi yoktu. Yakın akrabaları falan  da  yoktu  ki, onlardan  birini  yanına  alsın, yetiştirsin, kendinden sonrası için kral olmaya hazırlasın. Kral dediğin soylu olurdu, asil olurdu, öyle her önüne gelen krallık yapamazdı. Tutsa alelade bir aslanı kendinden sonrası için vasiyet etse, yeni kral beceriksiz çıkacak ve yönetim etkisiz kalınca  da  orman  karışıklığa,  kargaşalığa,  kaosa sürüklenecekti.

 

“ Hayır, gözüm arkada kalmamalı “ diye düşündü Ormanlar Kralı aslan. “ Soy kütüğümü tekrar kontrol etmeliyim. Hem bu defa  öncekiler gibi  olmamalı, çok  daha  dikkatli  davranmalıyım. Babamı, dedemi ve tüm soyumu, sopumu en ince ayrıntılarına  kadar  incelemeliyim. Mutlaka bulmalıyım, damarlarında asalet kanı taşıyan bir aslan mutlaka bulmalıyım. ”

 

Ormanlar Kralı aslanın günlerce süren araştırması sonunda meyvesini verdi. Dört nesil öncesinde krallık yapan aslan yerine büyük oğlunu vasiyet edince küçük oğlu bu duruma üzülmüş ve çekip gitmişti. Onun çok uzaklardaki Grandr Ormanı’na gittiği  ve  orada  sakin  bir  yaşam  sürmeye başladığı belirtilmişti. Konu hakkında daha sonra ne  olduğu  gibi  bir  bilgiye  rastlanmıyordu. Ormanlar Kralı aslan tilkiyi huzuruna  çağırdı  ve  ona  durumu  anlatıp,  Grandr  Ormanı’nda araştırma  yapmasını, eğer varsa, akrabalarından genç ve yetenekli bir erkek aslanı alıp saraya getirmesini emretti. Tilki tamamen sessiz iş görecek ve dışarıya bilgi sızdırmayacaktı.

 

Tilki,  Grandr Ormanı’na vardığında küçük bir kalabalık gördü.Bu kalabalığın ortasında genç bir erkek aslan gitar çalıyordu. Tilki daha önce gitar çalan bir aslan görmediği için çok şaşırdı. Pek de güzel çalıyordu canım bu aslan gitarı. Gitar sesini yakından dinlemek için ön sıraya geçmek lazımdı. Haydi ne duruyordu geçseydi ya ön sıraya. Tilki  kalabalığın  arasından  sıyrılarak  ön sıraya geçti. İşte şimdi gitar sesi kulağına daha bir hoş  geliyordu. Bir  süre  bu  gitarcı  aslanın konserini dinledikten sonra onun oldukça yetenekli olduğunda  karar  kıldı. Hani  gitarcı  aslan hava karardıktan sonra konserini bitirip dinleyenlere teşekkür edip kalkıp gitmese sabaha kadar onun çaldıklarını dinlemeye razıydı. Bu kadar olurdu canım, bu kadar olurdu.

 

Tilki ertesi gün yoğun bir çaba içine girdi. Sağa  gitti, sola gitti, gezdi, dolaştı. Pek  çok  orman hayvanıyla konuşmalar yaptı. Ne yaptı etti, sözü döndürdü, dolaştırdı, dört nesil öncesinde kral olan aslanın küçük oğlunun ne olduğu, nasıl yaşadığı ve soyunun devam edip etmediği sorularını onlara sordu. Konuya doğru dürüst bir açıklama  getiren  yoktu. Hep  ben ne  bileyim,  ben  ne bileyim. Fakat iş dedikodu anlatmaya geldi miydi fındık kırdırıyorlardı. Birbirlerinin arkasından demediklerini bırakmıyorlardı. Dedikodu kötü bir alışkanlıktı, bunu bari bilselerdi ya..

 

Tilkinin Grandr Ormanı’ndaki araştırması on gün devam etti. Sonunda  bir yaşlı  aslan  konuyu aydınlığa kavuşturdu. Kraliyet ailesinden şu anda hayatta olan bir aslan kalmıştı. O  da  gitarcı aslandı. Tilki için gitarcı aslanı bulmak  zor olmadı. Yine  aynı  yerde  konser  veriyordu. Tilki konser sona erdikten sonra gitarcı aslanın yanına giderek, Ormanlar Kralı aslan tarafından buraya gönderildiğini, kralın kendisini konser vermek için saraya davet ettiğini söyledi. Bu teklifi kabul eden gitarcı aslan, ertesi gün tilki ile birlikte yola çıktılar.

 

Saraya varınca tilki gitarcı aslana kalacağı odayı gösterdikten sonra kralın huzuruna çıktı ve en başından başlayarak olanları anlattı. Damarlarında asalet kanı taşıyan genç ve yetenekli bir erkek aslan nihayet bulunmuştu. Fakat şu gitar çalma işi kralı hem şaşırtmış, hem de düşündürmüştü. Nereden aklına gelmişti bilmem ki bu aslanın gitar  çalmak?  Akşam  yemeği  sarayın  yemek salonunda yendikten sonra gitarcı aslan konserine başladı. Sanki  sihirli  bir  el  gitarın  telleri üzerinde dolaşıyordu ve dinleyenler bu tellerden çıkan nağmelerle büyüleniyorlardı. Bazı bazı gitarcı aslan sesiyle de iştirak ediyordu bu nağmelere ve  gerçekten büyüleyici bir tablo ortaya çıkıyordu.

 

Günler günleri kovaladı. Geçen günlerle birlikte kral gitarcı aslanı  tanıdıkça  daha  bir  sevdi. Asildi, soyluydu, bilgiliydi, kültürlüydü, saygılıydı. Daha  ne  olsundu  canım  aynı  zamanda kuzeniydi ya bu gitarcı aslan.Yerine vasiyet ederdi olur biterdi.Ama bunu ona nasıl söyleyecekti. İşin en zor tarafına sıra gelmişti. Günler geçip gidiyor fakat kral bir  türlü  ona  söyleyemiyordu. Sonunda kral bir gün cesaret bulup her şeyi olduğu gibi anlattı.

 

“ İşte soy kütüğü burada. İşte şunlar dört nesil öncesinde dedelerimizin adları. Benim dedem kral tarafından vasiyet edilince, senin deden Grandr Ormanı’na gitmiş. Onun  soyundan  sadece  sen yaşıyorsun. Yani sen benim kuzenim oluyorsun. Benim  tahtımın,  tacımın  tek  varisi  sensin. “

 

Kralın anlattıkları gitarcı aslanı hiç şaşırtmadı. Zaten  o  bütün  bunları  babasından  defalarca dinlemişti. Her şeyi bildiğini krala söyledi. Kral, gitarcı aslanı açık sözlülüğünden dolayı kutladı. Çünkü gitarcı aslan her şeyi bildiği  halde  bildiğini  söylemeyiverse  hem  kendini  aldatmış sayılırdı, hem de kralı. Kral bunun farkındaydı ve böylesine mert bir aslanın  varisliği  kabul etmesinden kıvanç duydu.

 

Yazan: Serdar  Yıldırım

 

 

 

"Boşluksuz Bir Yazı."

  25.02.2008 21:36:26  

KORKAK  TAVŞAN

 

Orman kenarında bir Korkak Tavşan yaşarmış. Geceleri gizlendiği ağaç kovuğundan hiç  çıkmazmış. Uyurken korkulu rüya gördüğü zamanlar  kan ter  içinde  uyanır,  rüyasında gördükleri sanki gerçekten oluyormuş gibi titrer dururmuş. Günlerden bir gün yuvasından fazla uzaklaşmadan yiyecek aramaya çıkmış. Dört beş adım  atıp çevresine bakınır, tehlike olmadığına kanaat getirir, öyle ilerlermiş.  Ceviz  ağacının dalından bir ceviz Korkak Tavşan’ ın yanı başına düşmesin mi?  Korkak, neye uğradığını  şaşırmış. Aklı başından gitmiş. Gerisin geriye dönüp arkasına bile bakmadan  can derdiyle  koşarak yuvasına gelmiş. Kapının  sürgülerini  takıp,  yatağın  altına  saklanmış.  Korkak   Tavşan’ ın  daldan düşen bir cevizden kaçtığını Bilge Tavşan görmüş. Yerden cevizi alıp, cebine koymuş. Korkak Tavşan’ ın yuvasına gelmiş ve kapıyı çalmış. “ Tavşan kardeş, kapıyı açar mısın? Ben geldim. Ben Bilge Tavşan’ım. Seninle konuşmak istiyorum. “  

 

Korkak Tavşan,  Bilge Tavşan’ ın sesini duyunca rahatlamış. Gizlendiği yatağın altından çıkmış. Kapının sürgülerini çekip kapıyı açmış: “ Hoş geldin Bilge Tavşan..Buyurun, gelin içeriye, size havuç ikram edeyim..”Ev sahibinin bir tabak içinde getirdiği havuçlar yenilmiş. Oradan buradan  konuşulmuş. Derken  Bilge Tavşan  asıl konuya geçme zamanının geldiğine karar verip  karşısındakini   incitmemeye, gururunu kırmamaya, üzmemeye dikkat ederek şöyle demiş:   “ Sevgili tavşan kardeş, bundan bir saat kadar önce orman kenarında gezintiye çıkmıştım. Biraz ilerde sizi gördüm, geliyordunuz. Birdenbire geriye dönüp koşmaya başladınız.  Niçin?  Acaba ne oldu?  Diye  merak  ettim. Geçerken  uğrayıp  sorayım  dedim. “   

Korkak Tavşan  ezile büzüle: “ Şey… Bilge Tavşan  “ demiş. “ Ağaçtan üstüme bir aslan  atladı.Yan tarafıma düştü. İkinci hamleyi yapmasına fırsat bırakmadan kaçtım. “ 

 

Bilge Tavşan: “ Sen hiç merak etme, tavşan kardeş. Ben o aslanı yakalayıp cezasını verdim. İşte burada…”  demiş ve cebinden çıkardığı cevizi tabağın içine bırakmış.

 

Korkak Tavşan: “ Aaa!..Bu aslan değil, ama bu bir ceviz…” demiş.

 

Bilge Tavşan: “ Tavşan kardeş, ceviz ağacının yanından geçerken daldan bu ceviz düştü. Her an karşına bir aslan veya bir yılan çıkacakmış gibi dört beş adımda  bir  durup  bakınarak  yürürken, daldan düşen bu cevizi sana saldıran aslan  zannettin.  Gereğinden  fazla  korktun.  Dikkatli  olmak, tehlikelerden belli ölçüler içinde sakınmak gerçekten her zaman her yerde faydalıdır. Fakat çeşitli alışkanlıklarda olduğu gibi korku eyleminde de aşırıya kaçmak, fazla  önem  vermek doğru değildir. Hepimizin korktuğu  bir  şeyler  vardır.  Korkulması  gereken,  bize  zararlı olabilecek durumlar sayılamaz. Korku beyinde düşüncedir, kurtulursun. Evet, sevgili tavşan kardeş, artık yalnız değilsin. Ben varım. Sana yardım edeceğim ve ikimiz el ele  verip bu korkaklık illetini söküp atacağız. Var mısın?    demiş ve elini uzatmış.

 

Korkak Tavşan: “ Varım, Bay Bilge. Bundan sonra korku kelimesini aklımdan sildim. Korkmıycam işte, ne olacaksa…” demiş ve Bilge Tavşan’ın  elini sıkmış. Aradan bir yıl geçmiş. Korkak Tavşan  artık ormanda yokmuş, yerine Cesur Tavşan varmış. Üstün cesareti sayesinde “ Tavşanların Başkanı “  olmuş. Ormandaki hayvanlar arasındaki konuşmalarda  bazı hayvanlar  gecenin karanlığında, ormanın derinliklerinde bir tavşanı yalnız başına dolaşırken gördüklerini yeminler ederek anlatırlarmış.  

 

Yazan:  Serdar  Yıldırım 

 

 

"Boşluksuz Bir Yazı."

  25.02.2008 21:32:29  

 

                                                              FAKİR  AHMET

 

Annesi, babası fakirdi Ahmet’in.  Tek göz odalı bir gecekonduda oturuyorlardı. Babasının ciğerleri hasta olduğundan zorunlu emekliye ayrılmıştı. Ahmet okul olmadığı zamanlar simit satarak zorlukla ilkokulu bitirdi. Daha sonra komşusunun yardımıyla bir lokantaya bulaşıkçı olarak girdi. Ahmet hayalini gerçekleştirmek için ilk adımını atmıştı. Eskiden lokantaların camları arkasında gördüğü o güzelim yemeklere kavuşmuştu. Artık günde üç öğün karnı doyuyordu. Lokantada yemek pişiren Veli dayıyı göz hapsine almıştı. Ondan yemek yapmayı öğrenecek ve kendi de bir aşçı olacaktı ama Ahmet başkasının lokantasında değil kendi lokantasında görevini yerine getirecekti.

 

Ahmet askerden geldikten sonra şehrin mevki yerinde lokanta açtı. Yaptığı yemekler çok lezzetli olduğu için  lokanta müşterilerle dolup taşıyordu. Kazancı yerindeydi. Ara sıra muhtaç insanlar lokantaya gelirdi ve bedava yemek yerlerdi.

 

Lokantada çalışan garsonlar ve müşteriler Ahmet’in  öğle vakitleri boş bir masaya giderek masanın üstüne iki tabak yemek bırakmasına bir anlam veremezlerdi. Onlar ne bileceklerdi yıllar önce sefaletin bitirdiği anne ve babasına Ahmet’in  armağanını. Hem onlar duyamazlardı ki, tabakları masanın üstüne bırakırken Ahmet’in  “ Bundan sonra aç kalmayacaksınız anneciğim ve babacığım. Alın yemeklerinizi karnınızı bir güzel doyurun “  diye mırıldandığını.

 

Yazan: Serdar Yıldırım

 

 

"Boşluksuz Bir Yazı."


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Serdar Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

 

Bu dosyanın son güncelleme tarihi: 21.11.2024 10:45:27