Sayıklamalar (Platon'u Düşlerken... )
(Umut Salih Tiryakioğlu) 1 Mayıs 2010 |
Deneysel |
| |
"Başını ışığa çevirdiğinde gözlerinin yandığını hissetti. Hiçbir nesne göremez olmuştu. Bir süre olduğu yerde gözlerini ovuşturdu. Yavaş yavaş puslu da olsa etrafı seçmeye başlamıştı. Oldukça ürkütücü bir manzaraydı bu. İnsanoğlu büyük ve ortak, evrensel bir trajediyi, hem de onun hiç de farkında olmadan, paylaşmak zorunda bırakılmıştı bu karanlık yerde..." |
|
Sayıklamalar 3 (Hegel'i Düşlerken)
(Umut Salih Tiryakioğlu) 8 Mayıs 2010 |
Beklenmedik |
| |
Tinhu, bu ortak sevincin bile bir parçası gibi duyumsayamıyordu kendini. Bu sevinçten garip bir burukluk çıkarımsayabiliyordu sadece ve gördüğü şey, sadece içini kemiren bir duyguya dönüşüyordu. O, bütün bu sahnede yalnızca vakur ama hüzünlü, yorgun yine de giydirilmiş bir iskelet görüyor bu yüzden de acı çekiyordu.
|
|
"Bastığın Yerleri Toprak Diyerek Geçme Tanı"
(Umut Salih Tiryakioğlu) 30 Haziran 2010 |
Destan |
| |
Hiçbir şey hissetmediğini düşündükleri komutanlarının ağladığını gördüklerinde hepsinin boğazına bir yumruk oturmuştu. Arkadaşlarının kanı yerde kalmamıştı ama böyle bitmemeliydi. Bir ayin hazırlığı içerisinde gibiydiler. Şair'in gaipten gelen sesi, her birini büyüleyici bir atmosferin derinliğine çekiyordu. |
|
Sanat Üzerine...
(Umut Salih Tiryakioğlu) 5 Temmuz 2010 |
Deneysel |
| |
“İnsan, yeryüzünde, sığ ve bulanık sularda yaşar. Yetileri böylesine elinden alınmış, kısılmış, minimalize edilmiş bir yaratık asla bir sanat eserinin tespitinde belirleyici rol oynayamaz. Bir eserin takdiri, insanların bayağı zevklerini uyandırıp uyandıramaması ile değil, onun bir sembole dönüşüp dönüşememesi ile ilintilidir. Bir şaheser kalabalıklara değil yalnızca tek ve üstün bir ruha hitap edebilir ki o yüzden kıymeti, dinleyici veya takipçi sürüsüyle ölçülemez. Senin bunu anlayabileceğini sanmıyorum. İlahi bir terakki ve sezgi gücüyle anlaşılabilecek başka bir atmosferdir bu.” |
|
Bir İntihar ve Diriliş (Sembolik Öykü)...
(Umut Salih Tiryakioğlu) 5 Ağustos 2010 |
Sürrealizm |
| |
Tükenen sayfaları pervasızca odanın dört yanına savurdu. Artık önemlerini yitirmişlerdi çünkü. Yazarken onlara saygı duyuyordu ama tükenmemeliydiler. Biten şeyleri sevmezdi. Etraf kırmızı harflerle işlenen sayfalarla doluydu. Soğuyan çayını bir dikişte içti. Ondan da nefret ediyordu. Tek yudumluk zevkten başka neydi ki zaten! Tek cümle arıyordu. Kendisinde durabileceği, soluklanabileceği tek bir cümle... Ama yazdıklarının hiçbiri bu ayrıcalığı haketmiyordu. Ara vermeden süren cinneti bir cümlede değil bir kıtada durdu. |
|
Damarlarında Dolaşan Yazgı...
(Umut Salih Tiryakioğlu) 10 Ağustos 2010 |
Beklenmedik |
| |
“Göreceksin Tinhu. Tüm varlığınla kaderin pençesinde kıvrandığında göreceksin. Yazgınla beraber yürüdüğünü öğreneceksin. Sen zindanda yaşamakta diretsen de o, beyninde tutsak olmayı kabul etmeyecek. Kanınla beraber bedeninin her yanına yayılacak. Ciğerlerin, beni alteden kolların ve tüm uzuvların çürüyecek. Bir an gelecek ve o çok güvendiğin zekanın sana faydası dokunmayacak. Zehir kusarak...” Devam edemiyordu. Son nefesini vermek üzereydi sanki. Tinhu iyice meraklanmıştı. Cümlenin devamını duymak için sabırsızlandığı her halinden belliydi. Haberci, Tinhu'nun sormasına fırsat bırakmadan tamamladı sözünü. “... Zehir kusarak yeni bir ölümü bekliyor olacaksın. Ve unutma ki Güç Dağı yalnızca her adımda ölebilenlere geçit verir!” |
|
Kalbindeki Karanlığın Yükselişi
(Umut Salih Tiryakioğlu) 16 Nisan 2011 |
Deneysel |
| |
Gelgelelim sana, aşk benim en tatlı günahlarımdan biriyken, sen bunu bile en zavallı bir halet’i ruhiye içerisinde yaşamayı kanıksıyorsun. Hem de yeryüzünde dişi olan her yaratığın güce taptığını bilecek kadar akıllı olduğun halde! Aşkını yansıtırken kullanacağın hal lisanının -seninki gibi- romantik, zayıf ve kuruntulu izlenimler bırakması, dişi varlığa ‘Bana eziyet edebilirsin!’ demekten farksızdır. İnan o da bu fırsatı sonuna kadar kullanacaktır. |
|
|
|